Dogu Perincek – Atatürk, Din ve Laiklik Üzerine

Bu kitap, Mustafa Kemal Atatürk’ün din ve laiklik üzerine söylediklerini ve yazdıklarını içeriyor. Bütün eserleri bu açıdan incelendi. Yayımlanmamış el yazılarına da ulaşıldı. Bu nedenle derlemenin eksiksize yakın olduğu söylenebilir. Dikkatimizden kaçan bilgiler varsa, okuyucularımızın bizi uyarmalarını diliyoruz. Atatürk’ün din ve laiklik üzerine görüşlerini konuya göre değil, fakat tarih sırasına göre derledik. Böylece zamanın akışı içinde O’nun düşüncesindeki gelişme ve olgunlaşma da izlenebilir. Daha önemlisi, Atatürk’ün düşünceleri ile Kemalist Devrim pratiği arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Atatürk, herhangi bir düşün adamı değildir; öncelikle bir eylem adamıdır; bir devrimin önderidir. Atatürk’ün görüşleri, bir yönüyle Cumhuriyet ideolojisinin, en önemli belgeleridir. Öte yandan bu görüşler, düşünce tarihi malzemesi olmanın ötesinde, bir devrim pratiğinin kanıtlarıdır. Atatürk’ün düşünsel olgunlaşmasının temelini, Kemalist Devrim sürecinde bulabiliriz. Devrimin toplumsal dinamiği ve ihtiyaçları, Atatürk’ün düşüncelerindeki gelişmenin yönünü ve içeriğini belirlemiştir. Atatürk’ün önderlik ettiği devrimde, 3 Mart 1924 tarihi, bir dönüm noktasıdır. O gün, halifeliğin kaldırılmasıyla biflikte Kemalist Devrim’in siyasal programı tamamlanmıştı.


Bu program özetle, emperyalizmin ve Osmanlı Devleti’nin iktidarına son vermek ve onlarla işbirliği yapan iç gericiliği tasfiye etmekti. Her devrimde kilit sorun, iktidarın ele geçirilmesidir. Kemalist Devrim’de iktidarın bütünüyle kazanılması birkaç aşamada gerçekleşti. 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılmasıyla, emperyalist işgalcilerin ve padişahın Ìstanbul merkezli iktidarlarının karşısında yeni bir iktidar odağı oluştu. Aslında Cumhuriyet, o gün fiilen kurulmuştu. 11 Gerçi Kurtuluş Savaşı’nm başında amaç, “vatanın bağımsızlığı” yanında “Hilafet ve Saltanat makamını kurtarmak” diye ifade edilmişti. Ancak asıl amaç, tam tersine, padişahtan kurtulmak ve “milletin egemenliğini” gerçekleştirmekti. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nm seyri içinde, “Makamı Hilafet ve Saltanatın herhangi bir şahsın değil, Türkiye halkının” olduğunu belirleyen açıklamalarda bulundu.1 Halife, milletin efendisi yapılamazdı.2 Atatürk, zaferden sonra henüz saltanat kaldırılmadan Meclis’in gizli oturumunda yaptığı bir konuşmada ise, millet hâkimiyetine, halife de olsa, hiçbir şekilde ortak kabul edilemeyeceğini belirtti.3 Devrim, kendi doğal seyri içine girmişti. Devrimin karşısındaki iktidar odakları birer birer alt edildi. Önce emperyalist işgale son verildi. Arkasından 1 Kasım 1922 günü saltanat resmen kaldırıldı ve “millî egemenlik” kurumlaştırıldı. Fiilen var olan Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te ilan edildi.

Buna rağmen halifeliğe dokunulmamıştı. Ne var ki halifelik, cumhuriyetle bağdaşmıyordu; sultanlığın bir kalıntısıydı. Milli egemenlik teorisine göre, iktidar, kayıtsız şartsız “millete” aitti ve paylaşılamazdı. Son darbe 3 Mart 1924 günü halifeliğe indirildi. Meclis’te halifeliğin kaldırılması için yapılan görüşmelerde, Başbakan İsmet Paşa, “Kurtuluş Savaşı sırasında millete ve orduya, ‘Halife düşmanınızdır, sizi esir etmek isteyenlerle beraber olmuştur’ diye açıktan açığa söyledik” der. Kurtuluş Savaşı’nın “Hilafeti kurtaracağız” diye yürütüldüğü görüşünü, “şehitlere bundan büyük hürmetsizlik olamaz” diye eleştirir ve “Kurtuluş Savaşı’nın esas ideali bağımsızlıktı” saptamasında bulunur.4 Atatürk, Saltanattan Cumhuriyet’e uzanan yıllan, “geçiş devri” olarak nitelemişti.5 Kemalist Devrim’in bu geçiş dönemi, aslında halifeliğin kaldırılmasıyla sona erdi ve yeni bir aşamaya geçildi. Artık devrimde siyasal iktidarı« fethedilmesi süreci tamamlanmış, top lumsal ve kültürel dönüşüm başlamıştı. Nitekim aynı gün, Tevhidi Tedrisat Kanunu çıkarılarak öğretim birleştirildi; Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı.6 Kemalist önderlik, siyasal devrim döneminde, daha sonra girişeceği toplumsal ve kültürel dönüşüm için, bir örgütsel hazırlık ve yığmak yaptı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni Cumhuriyet Halk Fırkası olarak yeniden örgütledi, böylece devrime önderlik edecek çekirdek gücü, öncüyü yarattı ve pekiştirdi. Kuşkusuz ideolojik planda da bir hazırlık yapıldı. 1924 yılma kadar izlenen ideolojik çizgi, siyasal hedefle belirlenmişti, bu anlamda sınırlıydı. O dönem için ideolojik sorun, milli egemenlik doktrinini hâkim kılmaktı.

Bu amaçla, ideolojik mücadele, özellikle iktidarın kaynağının ilahi olduğu teorisinin yıpratılmasına yönelikti. Böylece Saltanat ve Hilafetin ideolojik temeli çökertildi. Düşünsel planda Allah’ın hâkimiyeti teorisinden milletin hâkimiyeti teorisine geçildi. Bununla birlikte dinsel ideoloji toptan hedef alınmadı. Mustafa Kemal, yeri geldikçe Ìslam dinine, Allah’ın birliğine ve Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna inancını belirtti. Tekkeleri ve diğer dinsel kurumlan, mümkün olduğu kadar emperyalizme karşı mücadele safına kazanmaya çalıştı. Ancak devrimin önderliği, daha Kurtuluş Savaşı döneminde îslami ideolojinin altını oymaya yönelik bir aydınlatma mücadelesine de başladı. Özellikle akıl, bilinç, bilim, fen, çağdaşlaşma, milliyetçilik, milli ahlak gibi burjılva-devrimci ideolojinin değerleri işlendi ve dinsel ilkeler de bü değerlere göre yorumlandı. Dayanılacak asıl manevi gücün millet olduğu vurgulandı. Panislamizm eleştirildi. Hıristiyan düşmanlığının zararları anlatıldı. Kurtuluş Savaşı önderliği, kaderi değil, çalışmayı savundu. Din ricaline ve dinsel eğitime karşı tavır aldı. Dini “demokratlaştırmaya” ve Kur’an ile ibadetin Türkçeleştirilmesine yönelik görüşler açıkladı. Siyasal hâkimiyetin ele geçirilmesi, her zaman ekonomik, toplumsal ve kültürel bir programın uygulanması içindir.

Siyasal devrim, bu anlamda bir anahtardır, toplumsal dönüşümün kapısını açar. Kemalist Devrim’de de böyle olmuştur. Devrimin önderliğinin kafasında, kuşkusuz daha Kurtuluş Savaşı’nm başında bir program vardı. Aslında bu programı, devrimin düşmanları da biliyordu. Mustafa Kemal için verilen idam fetvası bunu gösterir. Herkes farkındadır ki, Anadolu’da demokratik bir ihtilal başlamıştır. Ancak devrimin önderliği, öncelikle yakın hedefini açıklamıştı, diğer hedefler “zamanı gelince” gündeme getirilecekti. Atatürk, izlediği stratejiyi ilerde, Büyük Nutuk’ta anlatacaktır. 1927 yılında geriye dönüp bakarak Anadolu ihtilalinin özünü şöyle belirler: “Osmanlı hükümetine, Osmanlı padişahına ve müslimînin halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lâzım geliyordu.”7 Kemalist hareket, öncelikle bir siyasal akımdır; devrimci bir harekettir. Atatürk de bir filozof değil, bir siyasal eylemin önderidir; bir devrimin mimarıdır. Bu nedenle kültürel tavrını ve felsefesini, bir filozof gibi değil, fakat devrimin stratejisine, aşamalarına, eylem planına göre toplumun gündemine getirmiştir. 1924 öncesinde henüz laiklik ilkesi kabul edilmemiş, halifelik bile kaldırılmamıştır. Mustafa Kemal, Samsun’a ayak bastığı andan başlayarak, iktidarın ele geçirilmesi hedefine ilerlerken, siyasal düzlemde kesin bir kararlılık göstermekle birlikte, ideolojik planda belli uzlaşmalarda bulunmuştur. Kültürel hesaplaşma için gerekli siyasal iktidar tekeli kurulduktan sonra, burjuva-demokratik devrimin ideolojisi bütün boyutlarıyla savunulmuştur, Kemalist önderlik, siyasal devrimi esas olarak tamamladıktan sonra, dinsel ideolojiye karşı kapsamlı bir ideolojik mücadele açtı.

Artık din ve Allah’ın Aydınlanma felsefesindeki yerlerine konmalarının da “zamanı gelmişti”. 3 Mart 1924 günü halifeliğin kaldırılması, kültürel devrim döneminin başlangıcıdır, yoksa tamamlanması değildir. Nitekim 1924 Anayasasının 2. maddesinde “Türkiye devletinin dini, İslâm dinidir” diye yazıyordu. Buna rağmen, halifeliğin kaldırılmasından sonra Cumhuriyet yönetiminin söylemi değişmiştir. Bu dönemde daha önce dinsel ide olojiye verilen ödünlerin hiçbirine rastlanmaz. Artık konuşmalarda Allah’ın adı anılmaz, İslami inanca vurgu yapılmaz, dua edilmez. Böylece Kemalist Devrim, Büyük Fransız Devrimi’nin temsil ettiği evrensel ideolojik yatağına girmiş, gerçek kişiliğini bulmuştur. İşte bu nedenlerle, Kemalizmin din, Allah, laiklik gibi konulardaki felsefesi ve pratiği, 1924 öncesine bakarak saptanamaz. Nasıl Mustafa Kemal’in 1924 öncesi konuşmalarından alıntılar yapılarak halifelik yanlısı olduğu söylenemezse, İslami inanca ilişkin 1924 öncesindeki sözlerine gönderme yapılarak din konusundaki görüşleri de açıklanamaz. Oysa Cumhuriyet Devrimi’ni yıkmak isteyenler ve onlarla uzlaşanlar, 60 yıldır böyle yapıyorlar. Bunlar, kendilerine hizmet edecek “bilim” esnafı da bulmuşlardır. Cumhuriyet’in laikliğini, Cumhuriyet’in henüz laik olmadığı dönemin belgelerine dayandırma işi, onlara verilmiştir. Kemalist Devrim’in laikliği, son elli yılın laiklik düşmanı yönetimlerinin ihtiyaçlarına göre, yeniden imal edilmiştir. Bu tavrı, ne laiklik adına paylaşabiliriz, ne de gerçek adına.

Kuşkusuz, toplumsal ve kültürel dönüşümlerin koşullarının hazırlanmasına daha siyasal devrim döneminde girişildi. Bu açıdan 1924 sonrasındaki yönelişin köklerini, 1924 öncesinde bulabiliriz. En azından bu iki dönem arasındaki bağlantı ve kopuşları açıklamak diye bir sorunumuz vardır, bunu göz ardı etmiyoruz. Ancak halifeliğin kaldırılmasını da kapsayan siyasal devrim döneminin ideolojisini, 1924 sonrasından kopararak incelediğimiz zaman, büyük bir yanılgıya düşeriz. O dönemde din ve laiklik konusu, Kurtuluş Savaşı’nı ve siyasal iktidarı kazanmanın ihtiyaçlarına göre ele alındı. Buna, sınırlandı demek daha doğru olur elbette. Ancak iktidarın ele geçirilmesi süreci bitince, o sınırlar da kalkmıştır. Bu açıklamalar, elinizdeki derlemenin bölümlerini de belirlemiştir. I. Bölüm, 1909-1919 yıllarını, Kurtuluş Savaşı öncesini kapsıyor. II. Bölüm, 1919’dan 1924’e uzanan Siyasal Devrim Dönemi’dir. III. Bölüm, 1924 yılı Mart ayında halifeliğin kaldırılmasıyla başlar. Atatürk’ün din ve laiklik konusundaki tavrını anlatan hatıralarını, bu üç bölümün dışında, IV.

Bölüm’de topladık. Afetinan’ın Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler kitabında aktardığı alıntılar, belge niteliğinde olduğu için, “Hatıralar” bölümünde değil, III. Bölüm’de değerlendirilmiştir. Hatıralar, güvenilir kaynaklardan sayılmazlar; hele Atatürk’e ilişkinse. Nitekim okuyucu, aktarılanların bir kısmının, o dönemin belgeleriyle temelden çeliştiğini görecektir. Kaldı ki, farklı kimselerin hatıraları arasında da çelişmeler vardır. Örneğin Kazım Karabekir’in anlattıkları, Atatürk’ün 1923 yılında din konusunda materyalist bir konumda olduğunu belirler. Diğer bazı anılarda ise, Atatürk’ü islamcı kesime kabul ettirme kaygısı ağır basar. Öyle anlaşılıyor ki, bazıları “hatıralarını” kendi ideolojik amaçları için kullanmışlardır. Böylece kendi keyiflerine göre bir “Atatürk” imal etmişlerdir. Buna rağmen, hiçbir ayrım gözetmeden, yayımlanmış hatıraları da kitabın sonuna almayı yararlı gördük. Araştırmacılar ve okuyucu, kuşkusuz bunları değerlendirecek; yazılı belgelerle karşılaştıracaktır. Atatürk’ün din ve laiklik konusundaki açıklamalarını, herkesin kolayca anlaması için dilini sadeleştirerek yayımlıyoruz. Bugün anlaşılan sözcüklere dokunmadık, o dönemin havasını ve büyük devrimci önderin kendine özgü üslubunu korumaya özen gösterdik. • Bu derlemeden yararlanmayı kolaylaştırmak için, kitabın sonuna bir kavram ve ad dizini eklenmiştir.

Atatürk’ün ve Kemalist Devrim’in din ve laiklik konusundaki görüşlerinin kapsamlı bir incelemesi ve tahlili için, Kemalist Devrim adlı çalışmamın “Din ve Allah” konusunu içeren 2. cildine bakılabilir. Başta Sadık Perinçek, Feyza Perinçek, Fatma Yazıcı ve Kurtuluş Güran olmak üzere, bu derlemede büyük emekleri olan bütün arkadaşlara yürekten teşekkür, ederim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir