Elif Safak – Ask

Bir taĢ nehre düĢmeye görsün, pek anlaĢılmaz etkisi. Hafiften aralanır, dalgalanır suyun yüzeyi. Belli belirsiz bir tıp sesi çıkar; duyulmaz bile akıntının ortasında, kaybolur uğultuda. Hepi topu budur olduğu olacağı. Ama bir de göle düĢsün aynı taĢ… Etkisi çok daha kalıcı ve sarsıcı olur. O taĢ var ya o taĢ, durgun suları savurur. TaĢın suya değdiği yerde evvela bir halka peyda olur; halka tomurcuklanır, ol tomurcuk çiçeklenir, açar da açar, katmerlenir. Göz açıp kapayıncaya kadar, ufacık bir taĢ ne iĢler açar baĢa. Tüm yüzeye yayılır aksi, bir bakmıĢsın ki her yeri kaplamıĢ. Çemberler çemberleri doğurur, tâ ki en son çember de kıyıya vurup yok oluncaya dek. Nehir alıĢkındır karmaĢaya, deli dolu akıĢa. Zaten çağlamak için bahane arar ya, hızlı yaĢar, çabuk taĢar. Atılan taĢı içine alır; benimser, sindirir ve sonra da unutur kolaylıkla. KarıĢıklık onun doğasında var, ne de olsa. Ha bir eksik ha bir fazla.


Gel gelelim göl hazır değildir böyle aniden dalgalanmaya. Tek bir taĢ bile yeter onu altüst etmeye, tâ dibinden sarsmaya. Göl taĢla buluĢtuktan sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz, olamaz. Kendini bildi bileli durgun bir göl gibiydi Ella Rubinstein’m hayatı. Kırk yaĢına basmak üzereydi. Nicedir tüm alıĢkanlıkları, ihtiyaçları ve tercihleri tekdüzeydi. ġaĢmaz bir çizgiydi 12 13 günlerin akıĢı; öylesine yeknesak, düzenli ve sıradan. Bilhassa son yirmi yıl boyunca hayatındaki her ayrıntıyı evliliğine göre ayarlamıĢtı. Ġçinden geçen her dilek, edindiği her yeni arkadaĢ, hatta en önemsiz kararları bile buna bağlıydı. Hayatına yön veren yegâne pusula evi ve evliliğiydi. Kocası David tanınmıĢ bir diĢçiydi; mesleğinde hayli baĢarılı ve çok para kazanan bir adam. Aralarındaki bağ pek derin sayılmazdı. Ella bu durumun farkındaydı ama doğrusu evliliklerde (bilhassa onlarınki gibi uzun süren evliliklerde) önceliklerin farklı olduğuna inanırdı. AĢktan ve tutkudan daha önemli Ģeyler vardı bir evlilikte: KarĢılıklı hoĢgörü, Ģefkat, anlayıĢ, saygı ve sabır gibi… Ve tabii bir de her evlilikte elzem olan bir baĢka nitelik: Affedicilik! Geliyorsa Ģayet elinizden, ki gelmeli, kusur etti mi kocanız, ki edebilir, ne yapıp edin, affedin! AĢkmıĢ meĢkmiĢ, ne gam! Ne önemi var? AĢk dedikleri, Ella’nın öncelikler sıralamasında gerilerde bir yerde kalmıĢtı çoktan. Ancak filmlerde olurdu aĢk.

Ya da hayal ürünü romanlarda. Bir tek oralarda esas kız ve esas oğlan ölesiye sevebilirdi birbirlerini, masallardan süzülmüĢ efsanevi bir tutkuyla. Ama hayat, hakiki hayat ne filmdi, ne de roman! Ella’nın öncelikler listesinin baĢında çocukları gelirdi. Güzel mi güzel kızları Jeannette üniversitedeydi, ikizleri (kız olan Orly, erkek olansa Avi) tam buluğ çağındaydı. Bir de on iki yaĢında bir golden retriever köpekleri vardı: “Gölge”. Bu eve geldiğinde minnacık bir enikti henüz. O gün bugündür Ella’nın ĢaĢmaz yürüyüĢ arkadaĢı, yoldaĢıydı. Gerçi artık ihtiyarlamıĢ, ĢiĢmanlamıĢ, neredeyse kör ve sağır olmuĢ Gölge’nin vadesi doluyordu. Ama köpeğinin bir gün öleceğini düĢünmeye Ella’nın yüreği el vermiyordu. Ne de olsa Ella böyle biriydi, hiçbir zaman kabullenemezdi sonları; ister bir dönem, ister eskimiĢ bir âdet, isterse çoktan tükenmiĢ bir iliĢki olsun ölümü tanımaktan acizdi. Bir türlü yüzleĢemezdi bitiĢlerle, görmezden geldiği o son burnunun ucunda dikilirken bile. Rubinstein Ailesi Amerika’da, Northampton’da, krem rengi Viktorya tarzı kocaman bir evde yaĢardı. Her ne kadar tadilata, tamirata ihtiyacı olsa da, hâlâ görkemliydi yapı: Tam beĢ yatak odası, üç arabalık garajı, masif parkeleri ve Fransız usulü kapıları vardı; üstüne üstlük bahçesinde de harikulade bir jakuzisi. Ailecek tepeden tırnağa sigortalıydılar: Hayat sigortası, araba sigortası; hırsızlık, yangın ve sağlık sigortası, emeklilik hesapları, çocuklara üniversite eğitimi birikimleri ve müĢterek banka hesaplan… Oturdukları evin yanı sıra biri Boston’da, diğeri Rhode Adası’nda iki lüks daireleri daha vardı. Tüm bunları elde edebilmek için, Ella da David de epey alın teri dökmüĢlerdi.

Her katında çocukların mutlu mesut koĢup oynadıkları, fırından zencefilli-tarçınlı kurabiye kokularının yayıldığı büyükçe bir ev hayali bazılarına kliĢe gibi gelebilir ama onların gözünde hayatların en idealiydi. Bu ortak amaç üstüne kurmuĢlardı evliliklerini ve zamanla hayallerinin hepsini olmasa da çoğunu gerçekleĢtirmiĢlerdi. Geçen sene Sevgililer Günü’nde, kocası Ella’ya kalp Ģeklinde bir elmas kolye hediye etmiĢti. Yanına da balonlu, ayıcıklı bir kart iliĢtirmiĢti: Sevgili Ella, Sessiz sakin, müĢfik, cömert, evliya sabırlı kadın… Beni olduğum gibt kabul ettiğin ve karım olduğun için minnettarım. Seni ilelebet sevecek kocan, David Ella kimseye -bilhassa kocasına- itiraf edememiĢti ama iĢin doğrusu, bu satırları okurken kendi ölüm ilanını okur gibi olmuĢtu. “Ben ölünce arkamdan bunları diyecekler herhalde” diye geçirmiĢti içinden. Ve eğer samimi ve dürüstseler, Ģu sözleri de eklemeliydiler: 14 “Ellacığımızın tüm yaĢamı, kocası ve çocuklarından ibaretti. Kaderin türlü zorluklarına tek baĢına kafa tutacak ne bilgisi vardı ne tecrübesi. Hiçbir zaman risk almayı bilmezdi. Tedbiri elden bırakmazdı. Ġçtiği kahvenin markasını değiĢtirmek için bile uzun uzun düĢünmesi gerekirdi. O kadar utengaç, öylesine munis ve ürkekti; tabiri caizse, pısırığın tekiydi. ĠĢte tüm bu malum sebeplerden dolayı, kendisi de dâhil olmak üzere hiç kimse anlayamadı, tam yirmi yıllık evlilikten sonra Ella Rubinstein’m nasıl olup da bir sabah kocasına boĢanma davası açtığını ve kendini evliliğinden azat edip, tek baĢına sonu belirsiz bir yolculuğa çıktığını… * * * Ama elbet bir sebebi vardı: AĢk! ÂĢık oldu Ella hiç beklenmedik bir biçimde, beklemediği bir adama. Ġkisi ne aynı Ģehirde yaĢıyordu ne de aynı kıtada. Aralarındaki fersah fersah uzaklık bir kenara, kiĢilikleri en az gündüz ile gece kadar farklıydı.

YaĢam tarzları ise alabildiğine baĢkaydı. Arada tam bir uçurum vardı. Normal Ģartlar altında birbirlerine tahammül etmeleri bile zor iken, aĢk odu’nda yanmaları beklenmedik bir hadiseydi. Ama oldu iĢte. Hem de öyle çabuk oldu ki, Ella baĢına ne geldiğini anlayıp, kendini koruyamadı bile. Tabii Ģayet insanın kendini aĢktan koruması mümkünse! AĢk, Ella’nın ömrünün o durgun gölüne gaipten düĢüveren bir taĢ misali indi. Ve onu sarstı, silkeledi, darmadağın etti. Ella Boston, 17 Mayıs 2008 Mevsimlerden bahardı. Ilık mı ılık, yumuĢacık bir günde baĢladı bu tuhaf hikâye. Nice sonra Ella geriye dönüp baktığında baĢlangıç anını zihninde o kadar çok tekrarlayacaktı ki, sanki geçmiĢte yaĢanmıĢ bitmiĢ bir hatıra gibi değil de, hâlâ evrenin bir köĢesinde sürmekte olan bir tiyatro sahnesi gibi gelecekti ona her Ģey. Zaman: Mayıs ayında bir cumartesi öğleden sonra. Mekân: Evlerinin mutfağı. Ailecek hep beraber oturmuĢ yemek yiyorlardı. Kocası tabağına en sevdiği yemek olan kızarmıĢ tavuk butları doldurmakla meĢguldü. Ġkizlerden Avi çatal bıçağını baget yapmıĢ, hayali bir davul çalar gibi sesler çıkarıyordu; kız kardeĢi Orly ise günde ancak 650 kaloriye izin veren yeni diyetine uymak için toplam kaç lokma yiyebileceğinin hesabını yapıyordu.

Büyük kızı Jeannette bir dilim ekmek almıĢtı eline, dalgın dalgın krem peynir sürüyordu üstüne. Ailenin yanı sıra bir de Esther Hala vardı masada. PiĢirdiği kakaolu mozaik keki bırakmak için Ģöyle bir uğramıĢ, ama ısrarları kıramayıp yemeğe kalmıĢtı. Ella’nın yemek biter bitmez yapacak bir dolu iĢi olsa da henüz masadan kalkası gelmiyordu. Son zamanlarda böyle ailecek bir araya gelemiyorlardı bir türlü. Fırsat bu fırsat, herkesin arayı ısıtacağını ümit ediyordu. “Esther Hala, Ella sana müjdeyi verdi mi bakalım?” dedi 16 17 David birdenbire. “Karım harika bir iĢ buldu, biliyor musun? Hem de seneler sonra.” Ella üniversitede Ġngiliz Dili ve Edebiyatı okumuĢtu. Edebiyatı seviyordu sevmesine ama mezun olduktan sonra düzenli bir iĢ hayatı olmamıĢtı. Yalnızca birkaç kadın dergisine ufak tefek yazı takviyeleri yapmıĢ, bazı kitap kulüplerine katılmıĢ, aralarda yerel gazetelere kitap eleĢtirileri yazmıĢtı. Hepsi buydu. Bir zamanlar, saygın bir kitap eleĢtirmeni olmayı istemiĢse de o günler çoktan geride kalmıĢtı. Hayatın rüzgârının onu bambaĢka mecralara sürüklediği gerçeğini kabullenmiĢti. MeĢhur bir edebiyat eleĢtirmeni değil, bitmez tükenmez ev iĢleri ve ailevî yükümlülükleri olan, üstüne üstlük bir de üç çocukla uğraĢan titiz bir ev kadını olmuĢtu sonunda.

Hani bundan da yoktu pek bir Ģikâyeti. Anne olmak, eĢ olmak, köpeğe bakmak, evi çekip çevirmek, mutfak, bahçe, alıĢveriĢ, çamaĢır, ütü derken… zaten yeterince meĢguliyet vardı hayatında. Bunlar yetmezmiĢ gibi bir de aslanın ağzından ekmeği almak için uğraĢmasının ne gereği vardı? Her ne kadar feministlerle kaynayan Smith Üniversitesi’ndeki sınıf arkadaĢlarının hiçbiri Ella’nın seçimine takdirle bakmasa da, o bunun üstünde durmamıĢ; evine bağlı bir anne, eĢ ve ev hanımı olmaktan uzun seneler boyunca en ufak bir rahatsızlık duymamıĢtı. Maddi durumlarının iyi olması, çalıĢma gereği duymamasını kolaylaĢtırmıĢtı tabii. Ella bundan dolayı minnettardı hayata. Edebiyata olan merakını evinden de devam ettirebilirdi nasıl olsa. Hem okuma sevgisi asla bitmemiĢti ki, hâlâ bir kitap kurduydu -ya da öyle olduğuna inanmak istiyordu. Ama gün geldi, çocuklar âkil baliğ oldu. Dahası, annelerinin sürekli üstlerine titremesini istemediklerini apaçık belli ettiler. Ella da mebzul miktarda boĢ vakti olduğunu görüp, en nihayetinde bir iĢ bulmanın iyi olabileceğini düĢünmeye baĢladı. Kocasının onu yürekten teĢvik etmesine ve aralarmda sürekli bu konuyu konuĢup fırsat kollamalarına rağmen, Ella için iĢ bulmak pek de kolay olmayacaktı. BaĢvurduğu yerlerdeki iĢverenler ya daha genç birini arıyordu ya daha tecrübeli. Reddedile reddedile gururu örselenen Ella nicedir iĢ aramaktan vazgeçmiĢ, konuyu rafa kaldırmıĢtı. Mamafih, 2008 yılı mayıs ayında, bunca sene iĢ bulmasının önüne dikilmiĢ her ne engel varsa beklenmedik biçimde ortadan kalktı. Kırk yaĢına basmasına birkaç hafta kala, Boston’daki bir yayınevinden cazip bir teklif aldı.

ĠĢi bulan da kocasıydı aslında. MüĢterilerinden biri vesile olmuĢtu. Belki de metreslerinden biri… “Aman canım, büyütülecek bir iĢ değil” diye hemen açıklamaya koyuldu Ella. “Bir yayınevinde edebiyat editörünün asistanının asistanıyım altı üstü. TavĢanın suyunun suyu yani!” Ama David karısının yeni iĢini küçümsemesine fırsat vereceğe benzemiyordu. “Hayatım niye öyle diyorsun?” diye atıldı. “Anlatsana ne kadar saygın bir yayınevi olduğunu.” David Ella’yı dirseğiyle hafifçe dürttü ama baktı ki karısından gık çıkmıyor, kendi söylediklerine Ģevkle kafa sallayarak kendisi onay verdi: “Gayet meĢhur ve itibarlı bir yayınevi bu, Esther Hala. Ülkenin en iyilerinden! Diğer asistanları bir görsen! Hepsi gencecik! Hepsi en iddialı üniversitelerden mezun! Aralarında Ella gibi bunca sene ev hanımı olup da tekrar çalıĢmaya bsfĢlayan tek bir kiĢi yok. Ne kadın ama, değil mi?” Ella hafifçe kıpırdayıp omuzlarını dikleĢtirdi. Zoraki, iğreti bir tebessüm kondu dudaklarına. Bir yandan da merak ediyordu, acaba kocası niye bu kadar çırpmıyordu? Bunca sene onu meslek sahibi olmaktan alıkoyduğu için birdenbire senelerin kaybını telafi etmeye mi çalıĢıyordu? Yoksa onu aldattı- &1 için piĢmanlık duyup bu Ģekilde arayı yumuĢatmayı mı umuyordu? Hangisi doğruydu acaba? Aklına baĢka bir açıklama gelmiyordu doğrusu. David’in bu kadar iĢtiyakla bal19 18 landıra ballandıra konuĢmasının baĢkaca bir izahı yoktu. “Gözü pek diye buna denir. Hepimiz Ellacımla gurur duyuyoruz” diye konuĢmasını taçlandırdı David.

Esther Hala dokunaklı bir sesle katıldı sohbete. “Yaaa, bir tanedir Ellacık; her zaman öyleydi” dedi. Sanki Ella masadan kalkıp son yolculuğuna çıkmıĢtı da, kesif bir hüzünle onu anıyordu. Masadaki istisnasız herkes Ģefkatle baktı Ella’ya. Nasıl olduysa Avi kinayeciliği bir kenara bırakmıĢ, Orly ise bir kez olsun dıĢ görünümü dıĢında bir Ģeye dikkatini verebilmiĢti. Ella bu sevgi dolu anın tadını çıkarmaya çalıĢtı ama yapamadı. Bir isteksizlik, takatsizlik vardı üzerinde. Nedenini bilemiyordu. KeĢke birisi değiĢtirseydi Ģu tatsız konuyu. Ġlgi odağı olmaktan hoĢlanmıyordu. ĠĢte o anda büyük kızı Jeannette, bu sessiz duayı duymuĢ gibi bir anda söze karıĢıverdi: “Benim de sizlere bir haberim var! Müjdemi isterim!” Tüm baĢlar Jeannette’e döndü. Merakla, ağızları kulaklarında, lafın devamını beklediler. “Scott ve ben evlenmeye karar verdik” dedi Jeannette pat diye. “Aman biliyorum Ģimdi ne diyeceğinizi! Daha üniversiteleriniz bitmedi, bir durun hele ne aceleniz var, daha gençsiniz, falan filan… Ama anlayın ne olur, ikimiz de bu büyük adımı atmaya hazırız artık.”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir