Elisa Puricelli Guerra – Minerva Mint – Merlin’in Sırrı

Minerva Mint dokuz yaşındadır ve Comwall’daki kayalıklardan birinin tepesinde bulunan, harabeye dönmüş bir evde yaşamaktadır. Henüz yeni doğmuş bir bebekken ailesi onu Londra’nın Vıctoria İstasyonu’nda, bir valizin içinde unutmuştur. Şans eseri Minerva’yı enerji dolu bir temizlik işçisi olan Bayan Flopps bulmuş, onunla Kertenkele Malikanesi’nde yaşamaya başlamıştır. Minerva’nın içinde bulunduğu valiz çok kaliteli, deri bir valizdir ve pirinçten kilidinin üstünde MM harfleri bulunmaktadır. Valizin çok fazla seyahat ettiği, üzerinde bulunan egzotik ülkelere ait etiketlerden anlaşılmaktadır. Bu etiketlere bakılacak olursa Mısır’a, Pekin’e, Timbuktu’ya, hatta Tahiti’ye bile gitmiştir. Valizin içinde küçük Minerva’dan başka büyük bir kitap (Evren Ansiklopedisi, M-P harfleri, iV. Cilt), Septimus Hodge adında birine yazılmış gizemli bir mektup ve üzerinde kertenkele şeklinde mühür olan bir tapu bulunmaktadır. Bunlar Minerva’nın, ailesine ulaşmak için elinde olan kanıtlardır. Dokuz yıl boyunca bu gizem perdesini tek başına aralamaya çalışan Minerva sonunda kendisine yardımcı olacak yeni arkadaşlar bulmuştur: Ravi ve Tami. Gerçekten de üç arkadaş birlikte Septimus Hodge’a yazılmış mektubun sımnı çözmüş, Kertenkele Malikanesi’nin duvarlanndan birine saklı, gizemli bir kutu bulmuştur. Kutunun üstünde yuvarlak bir kule resmi ve iki kelime kazılıdır: Ordo Noctuae, Baykuşların Dostluğu. Böylece kahramanlanmız, Minerva’nın ailesini bulmak ve yardıma ihtiyacı olanlara el uzatmak için Baykuşlann Dostluğu kulübünü kurmaya karar vermiştir. Ama her şeyden önce toplantılannı yapmak için kendilerine ait bir yer bulmak zorundadırlar … , l /,—· ·· ,• ,’ .


‘ 1 Minerva ayağında tek bir botla yatağın etrafında zıplayıp duruyordu. Gecikmişti ve aynanın önünden geçerken elbisesini ters giydiğini fark etti. Elbisenin bütün dikişleri ortadaydı. “Off!” Canı sıkılmıştı. Merdivenlerden hızla inerken elbisesini çıkartıp tekrar giydi. Botunun diğer teki. üç numaralı salonda, divanın altındaydı. Tılki yavrularından biri almış olmalıydı ki, kenarları küçük ısırıklarla doluydu. Minerva yine de onu ayağına geçirdi. Bu botlar ona şans getiriyordu ve şansa gerçekten de çok ihtiyacı vardı. Çünkü o gün arkadaşlarıyla önemli bir görevi yerine getirmesi gerekiyordu. Zencefil, Tarçın ve birbirinden güzel bakır renkli yavruların en sevdiği odanın penceresi açıktı. Dışarıda gün doğmak üzereydi ve bahçeye hafif bir sis süzülmüştü. Bahardı, denizden tuzlu bir esinti geliyordu, kırların üzerine san ve pembe çiçekler açmıştı. Büyük, beyaz bir baykuş çatıya doğru uçarken öttü: “UH-U-OU!” “Merhaba Agustus!” diye bağırdı Minerva, pencereden kafasını uzatıp. Baykuş, sessiz ve görkemli bir şekilde çatıya, hepsi birbirinden eğri bacaların arasına yuva yapmış on üç arkadaşının yanına uçmaya devam etti.

Minerva, tek bacağı ve tek kolu eksik şövalye zırhının kapladığı girişe yönelip büyük giriş kapısını açtı. “Ah, olamaz, unuttum!” diye bağırdı arkasını dönüp. Merdivenleri tekrar çıktı ve odasına doğru koşup pirinç başlıklı yatağın üstündeki yastığın altın- dan bir şey aldı. Bu, en sevdiği sapanıydı. Minerva sapanına baktı bir süre, onu kendi elleriyle yapmıştı ve bundan çok gurur duyuyordu. Sapanı cebine yerleştirdi. İşte şimdi görev için hazırdı! Bayan Flopps çimenlerin üzerinde bir aşağı bir yukarı yürüyordu. İskoç pelerinlerinden birini giymiş, kafasının bir tarafına, sarkan bir şapka takmıştı. Koltuğunun �\ daha hazırlanmak için tuzlu okyanus havasım ciğerlerine çekiyordu. “Çay saatinde görüşürüz!” diye bağırdı Minerva bahçe kapısına doğru koşarken. “Ravi ve Tami ile bir toplanh yeri aramaya gidiyorum!” Bayan Flopss nefesine iyice konsantre olmuş bir şekilde sadece, “Hımın, iyi, iyi. Aferin,” dedi. Minerva kasabaya inen kestirme yola doğru soluksuz koştu. O gün, kayalığın o kısmını kontrolleri altında tutan “Gilbert ve grubu” ile karşılaşmaktan korkmasına gerek yoktu: Gilbert, korkunç köpeği Demirçene ile birlikte Londra’ya, amcasını ziyarete gitmişti. Minerva bir süre hoplayıp zıplayarak özgürlüğün tadını çıkardı, sonra tekrar koşmaya başladı.

Kırmızı lüleleri o harika günü kutlamak istercesine rüzgarla adeta dans ediyordu. Minerva’nın yaşadığı Kertenkele Malikanesi, Cornwall sahillerinin ve turkuvaz rengi denizin muhteşem manzarasına hakim Amiral Kayalıkları ‘nın tepesine kurulmuştu. Elli beş odalı, çok eski bir :::— ___ ,•, —� J . 14 . … . :;,;:,: .,. ,, . …. binaydı. Pencereleri dünyaya tehditkar gözler gibi bakıyordu ve bütün evden gizemli bir hava yükseliyordu. Kasabada evin haydutlar ya da korsanlar tarafından yapıldığı söyleniyordu: Malikanenin konumu gerçekten de, altın külçeleriyle dolu İngiliz gemilerinin ya da İspanyol yelkenlilerinin geçişlerini gözlemlemek için son derece uygundu. Ravi ve Tami ile buluşma yeri, şirin bir kasaba olan Pembrose’un Erik Yolu adlı caddesinde bulunan postaneydi. Pembrose’un ana caddesi olan bu yolun üzerinde kasabanın tek konaklama ve restoran ihtiyacını karşılayan Balık Kılçığı, gri taştan yapılma bir kilise, iki kız kardeşe ait bir modaevi ve Doktor Gerald’ın muayenehanesi de. bulunmaktaydı.

Cornwall’e özgü her şeyin; efsanelerin, yemeklerin, müziğin, danslann bulunduğu bir eğlence olan Deniz Festivali başlamak üzere olduğundan kasaba oldukça hareketliydi. Bu festival, turizm sezonunun başlangıcı ile aynı zamana denk geliyordu. Kısa süre sonra kasabanın beyaza boyalı kulübelerinin yan yana dizildiği arnavutkaldınmlı yollar fotoğraf makineleri kuşanmış turistlerle dolup taşacak, bu tu- � ·–··· –�. :’ 15 J : . ‘ “”‘:.;;-�· . — . ristler Balık Kzlçığı’nın dışında diğer kasaba sakinlerinin evlerinde de konaklayacaktı. Aşağıda, limanın orda, ağlarla, halatlarla ve ıstakoz sepetleriyle dolu sahilde balık pazarı için tezgahlar kurulmaktaydı. Balık Kılçığz’nın bacasından yeşilimsi bir duman çıkıyordu. Hanın sahibi Tımoti çoktan uyanıp korkunç kokulu, efsanevi, biberli morina balığı çorbasını yapmaya koyulmuştu bile. Ravi, elleri kot pantolonunun cebinde, postanenin dışında bekliyordu. Yüzünde biraz gergin bir ifade vardı ve gözlerinin üzerine düşen perçemlerini üfleyip duruyordu. Minerva onun yanına vardığında neredeyse soluğu kesilmek üzereydi. Bütün yolu hiç dinlenmeden koşmuştu.

İki büklüm olup derin derin nefes almaya çalıştı. Kendine geldiğinde duvara üç bisikletin dayanmış olduğunu gördü ve merak dolu gözlerle arkadaşına baktı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir