Emile Zola – Dol Bereketi

O sabah, Mathieu, üç aydan beri yerleştikleri, koruların eteğindeki küçük paviyonda hazırlanıyor, Kendisini her gün Paris’e götüren yedi trenine Jan-ville’den yetişmek için acele ediyordu. Saat altı buçuk olmuştu, paviyondan Janville’e kadar, iki kilometrelik upuzun bir yol vardı. Üç çeyrek saat süren bu yoldan sonra da, kuzey garından Grenelle bulvarına gitmek için bir üç çeyrek saat daha yürüyor, fabrikadaki kalem odasına ancak sekiz buçuğa doğru varıyordu. Çocukları öptü; bereket kî uykudaydılar; yoksa, ufacık kollarını boynuna doluyorlar, gülüyorlar, onu Öpüyorlar, gitmeye bırakmıyorlardı. Hızla yatak odasına girdiği zaman, karısı Marianne’!, hâlâ yatakta, fakat uyanık, yarı doğrulmuş buldu. Kadın, kalkıp bir perdeyi açmıştı, mayıs sabahı, pırıl pırıl, içen giriyor, yirmi dört yaşındaki bu sıhhatli ve körpe güzel kadını parlak bir güneş seli ile yıkıyordu. Uç yaş büyüğü olan Mathieu, karısına bayılıyordu. Bana bak, cicim, treni kaçırmıyayım diye ace le ediyorum, dedi. Sen işi idare etmeye çalış, daha otuz metelik paran var, değil mi , 4 DÖL BFKEKETİ I Çıplak kollariyle ve dağınık siyah saçlariyle pek nefis görünen Marianne gülmeye başladı. Evlendikleri zaman, kendisi on yedi yaşmda, Mathieu yirmi yaşm-da İdi, daha şimdiden, başlarında dürt çocuk vardı, gene. yuvalarının hep sıkıntı İçinde bulunmasına rağmen, Marianne, gayretini ve neşesini kaybetmiyordu. Bugün ay sonu, dedi, akşama para alacaksın. Janville’deki ufak tefek borçları yarın veririm. Yalnız, Lepailieur’Jere olan süt ve yumurta borcu canımı sıitiyor, çünkü, hep paralarının üstüne oturacağımızı zannedermiş gibi bir halleri var. Otuz meteliğim var, sevgilim! Bu para ile bayram ederiz! Marianne, hâlâ gülüyor, her sabah olduğu gibi, vedalaşmak İçin, etli, canlı, beyaz kollarını uzatıyordu.


Mademki vaktin dar, çabut git. Akşama se ni küçük köprüde beklerim. Hayır hayır, yatmam istiyorum! Biliyorsun ki, bugün, on bire çeyrek kala trenini -kaçırmasam bile Janville’e ancak an bîr buçukta varırım, Öyle bir gün ki: Öğle yemeğine, Morange’lara söz vermek İcabetti, akşama da Beauchene bir müşteriye ziyafet veriyor, iş için bir ziyafet, orada da hazır bulunmam lâzım. Sen yat, ben gelinciye kadar rahat rahat uyu. Marianne, söz vermedi, başını şirin bir tavırla salladı. Ev sahibine uğrayıp, çocukların odası akıyor diye haber vermeyi unutma. Seguin du Hordel mil yonluk zengin, bu kulübeyi bize altı yüz franga kira lıyor diye, sokak ortasında kalmış gibi sırsıklam ola cak değiliz ya. DÖL BEREKETİ I g Sahi! Unutacaktım.’ Uğrarım, söz veriyorum. Mathieu de, onu kolları araşma almıştı, vedalaşma uzuyordu, ayrı lamı yordu. Marianne, gülmeye başlamıştı, o da şapır şapır onu Öpmeye başlamıştı. Aralarında, pürsıhnat bir sevgi, tam ve derin bir birleşmenin, bir tek ten ve bir tek ruh olmanın zevki vardı, Haydi git, haydi git sevgilim. Ha! Unutma, Constance’a söyle, yazlığa gitmeden Önce bir pazar günü Maurice’ie beraber buraya gelip akşama kadar kalsınlar. Evet, evet, söylerim. Akşama görüşürüz, ci cim.

Tekrar dönüp gefdi, Marianne’ı kuvvetle kucaklayıp göğsüne bastırdı, dudaklarından uzun uzun öp-lü, o da içten gelen bir buse ile onu öptü. Sonra, Mathieu fırladı, gitti. Her zaman, kuzey ganna inince omnibüse binerdi. Fakat, evde otuz metelikten başka bulunmadığı günler, yolu yaya yürürdü. Zaten, bu çok güzel bir yoldu. Lafayette caddesinden, Opera’dan, büyük bulvarlardan, Royal caddesinden geçer, Concorde meydanından sonra, Cours la Reine, Alma köprüsü, d’Grsay rıhtımı gelirdi. Beauchene fabrikası, d’Orsay rıhtımının tâ Öbür ucunda, Federation caddesiyle Grenelle bulvarı arasındaydı. Orada, üç köşeli geniş bir arsa vardı, rıhtım üzerine rasgelen köşelerinden birinde güzel bir ev yapılmıştı, köşeleri beyaz taşlarla örülü bu tuğla konak, şimdiki patron Alexandre’in babası Leon Beauchene tarafından yaptırılmıştı. Balkonlarından bakınca, Seine nehrinin Öte tarafında, yamaçta, yeşillikler 6 DÖL BEREKETİ I arasında Passy’nin yüksek evleri gözüküyordu. Sa£ tarafta da Trocadero sarayının iki kulesi yükseliyordu. Yan tarafta, Federation caddesi boyunca bir bahçe ve bir küçük ev göze çarpıyordu; burası, Leon Beauehene’in, servetini hazırlamakta olduğu o delice çalışma devrindeki eski mütevazı eviydi. Sonra, arsanın dip tarafını, penceresiz büyük bir duvarla örtülü, Grenelle bulvarına bakan, fabrikanın binaları, hangarları, üzerinde ilci muazzam baca yükselen kül rengi binalar yığını kaplıyordu. Tanınmış bir müessese olan bu makine yapımevi, en kuvvetli makinelerden, özel bir itina istiyen dakik ve nazik âletlere varıncaya kadar her türlü ziraat makineleri imal ediyordu. Her gün çalıştırdığı birkaç yüz İsçiden başka, bir atelyesînde de elli kadar cilâcı kadın vardı. Atelyeye ve kalem odalarına, Federation caddesindeki büyük bir kapıdan giriliyor, oradan bakınca, çoğu zaman buram buram tüten kirli sularla dolu, daima kapkara, muazzam avlunun taşlan gözüküyordu.

Yüksek bacalardan kaim dumanlar çıkıyor, damlardan keskin seslerle buharlar fışkırıyor, zemini titreten boğuk bir zıngırtı, fabrikanın içindeki hayhuyu, devamlı çalışma uğultusunu gösteriyordu. Mathieu, başressam olarak çalıştığı kalem odasına gitmek içm avludan geçtiği sırada, ana binanın büyük saati sekizi otuz beş geçiyordu. Mathieu, fabrikada çalışmaya başlıyalı sekiz sene olmuştu, çok parlak özel bir tahsil gördükten sonra, on dokuz yaşında, ayda yüz frank maaşla ressam muavini olarak, orada işe başlamıştı. Babası Pierre Froment, karısı Marie’den olan ilk çocuğu Jean’la, ondan sonraki oğulDÜL BEREKETİ I lan Mathieu’yü, Mare’ı ve Luc’ü heves ettikleri mesleği seçmekte serbest bırakmakla beraber herbirine bir zanaat öğretmeye çalışmıştı. Fabrikanın ilk kurucusu olan LĞon Beauchene Öleli bir sene oluyordu; oğlu Alexandre onun yerine geçmiş, Marais’li, çok zengin bir duvar kâğıdı fabrikacısının kızı Constance Meunier ile evlenmişti; tam o sıralarda da Mathieu, müesseseye, kendisinden ancak beş yaş büyük olan bu çok genç patronun emri altına girdi. Alexandre’in fakir bir kuzini olan ve o tarihte on altı yaşında bulunan Marianne’ı orada tanıdı, bir sene sonra da onunla evlendi. Marianne, daha on iki yaşında iken, amcası Leon Beauehene’in başına kalmıştı. Leon’un erkek kardeşi olan Felix Beauchene, başarısızlıklardan sonra, ne istediğini bilmiyen ve macera İhtiyaciyle kıvranan bîr adam olduğu için, karısını ve kızını alıp Cezayir’de talihini denemeye gitmişti; bu sefer de, orada kurduğu Çiftlik gelişmeye başlamışken, birdenbire dirilen eşkıyalık faaliyeti arasında, baba ile ana Öldürülmüş, binalar tahribediİmiş, âdeta mucize ile kurtulan kız, amcasının evinden başka sığınacak yer bulamamıştı; amcası, o tarihten sonra iki sene daha yaşamış, kıza karşı çok iyi davranmıştı. Fakat, ortada, geçimsizce bir arkadaş olan Alexandre, hele bir de onun ablası kaçık ve kötü huylu bir koca kız olan Serafİne vardı. Yalnız, bereket versin, bu Serafine, hemen hemen Marianne gelir gelmez, daha on sekiz yaşında iken müthiş bir rezalet çıkararak evden ayrılmış, baron de Lowicz isimli, dolandırıcı ve kalpazan, sahici bir barona kaçmıştı, üç yüz bin frank vererek, kendisini „ DÖL BEREKETİ I o adamla evlendirmek zorunda kalmışlardı. Sonra, Alexandra,’babası ölüp de kendisi ae -evlenmeyi düşünerek, yarım milyon çeyiz getiren Coîıstance’ı para için aîmak zorunda kalınca, Marianne, evin tek’ hâkimi olan sıska, kuru, müstebit yeni kuzininin yanında daha yabancı, daha yaînız kaldı. Fakat, Mathieu oradaydı, birkaç ay kâfi geldi: İki genç arasında, âşıkları biribirinin kotları arasına atan o bir-görüşte sevme nev’inden değil, belki, birbirine değer vermeye, gefkate, inana, saadetin karşılıklı-feragate bağlı olduğuna inanmaya, bu çözülmez evlilik sebeplerine dayaman, sıhhatli ve kuvvetli, güzel’ bir aşk doğdu, büyüdü. Bir parasız evlendiler, birbirlerine, sadece yüksek kainlerini ebediyen verdiler; bundan son derece me-tut oldular. Mathieu’nün maaşı iki bin dört yüz franga çıkarıldı, evlenince hısımlık voliyle kuzeni olan Alexandre, ona, çok sonra, belki de bir ortaklık yapmaları ihtimali olduğunu ihsas etti. Hoş, Mathieu Froment, yavaş yavaş, vazgeçilmez bir insan haline geliyordu.

Fabrikanın genç sahibi Alexandre Beauehene korkulu bir buhran geçirmişti. Babasının, Serafine’i evlendirmek için kasasından çıkarmaya mecbur kaldığı çeyiz parası, bu serkeş ve ahlâksız kızın sebep olduğu daha başka büyük masraflar, onu, işletme sermayesini, bir aralık azaltmak zorunda bırakmıştı. Ölümünden sonra, çok kimsede görülen neviden bir kayıtsızlıkla, vasiyetname bırakmadığı anlaşılmıştı; öyle ki, Serafine, büyük bir ha-rislikle, erkek kardeşinin menfaatlerine engel olmaya kalkışmış, kendi hissesini almak, ona fabrikayı sattırmak istemişti. Bütün servet, böylece, parçalanmak. DÖL BEREKET] I fabrika, dağılmak, yok olmak tehlikesine girmişti. Beauchene, bunu düşündükçe hâlâ dehşetten, öfkeden tir tir titriyordu; sonunda, kızkardeşini ortaklıktan çıkarmak için hissesini, nakit olarak fazla fazla Ödemeye muvaffak olduğundan dolayı memnundu. Fakat açılan gedik apaçık duruyordu, onu kapatmak için, çirkin bir kız olan Constance’ın yarım milyonu ile evlenmişti; yakışıklı ve iştihalı erkek olarak, onu tatsız buluyordu; Constance, Öyle kuru, öyle sıskaydı ki, karı edinmeye razı olmadan evvel, kendisi bile, ona kuru kemik derdi.-Beş altı sene içinde bütün durum düzeldi, fabrikanın işleri bir misline çıktı, büyük bir gelişme kendini gösterdi. En hamarat, vücudu en lüzumlu bir çalışma arkadaşı haline gelen Mathieu de, sonunda, dört bin iki yüz frank maaşlı başrössam mevkiini almıştı. Odası bitişik ölah muhasebe şefi Morange, ğorft adamın, resim masası basma geçtiğini işitir işitme, kafasmi uzattı. Azizim Froment, unutmayın, öğle yemeğine bizdesiniz ha! Evet, evet,. Mcrange’çığım, kararımız karar, Öğleyin uğrar,- sizi alırım. Sonra, Mathieu, kendi icadı olan buharlı bir h;ır-man makinesinin resmini itina ile gözden geçilmeye koyuldu; gayet sade ve son derece Kuvvetli bir alın olan.bu harman makinesi üzerinde, çoktan beri çalışıyordu; mösyö Firon-Badinier İsminde, Beauce’lu. zengin bir çiftçi, öğleden sonra gelip resmi görecekti.

O sırada patronun oda kapısı birdenbire açıldı. Beauchene gözüktü, iri yan, kırmızı yüzlü, iri buDÖL BEREKETİ I runiu, kalın dudaklı, kestane rengi, iri patlak gözlü bir adamdı; yüzünü tamamiyle kapliyan, çok itina gösterdiği siyah bir sakalı vardı; saçlarına da çok itina ediyor, henüz otuz İki yaşında olduğu halde, tehlikeli bir çıplaklık başlangıcım örtmek için, dalga dalga tepesine doğru tarıyordu. Sırtında redingotla, sabah sabah, bir yaprak sigarası içiyor; gür sesi, çın çın Öten neşesi, patırdıcı faaliyeti, parayı, başkalarının çalış-masiyle on misline çıkmış sermayeyi biricik ve hâkim kuvvet olarak kullanan, sıhhati henüz sağlam, bencil bir zevk düşkünü olduğunu gösteriyordu. Hah! Hazır, değil mi Mösyö Firon-Badinier bana yine mektup yazmış, saat üçte buraya gelecek miş. Biliyorsunuz ya, bu akşam onunla beraber sizi de lokantaya götüreceğim; çünkü, bu heriflerden si pariş koparabilmek, ancak, bol bol halis şarap içirmek sayesinde kabil olur. Burada olursa, Constance öf keleniyor, ben de böylelerinî dışarıda ağırlamayı ter cih ediyorum. Marianne’s haber verdiniz mi Elbette. Ancak on bire çeyrek kala treniyle döneceğimi biliyor. Beauchene, bir sandalyeye yığılmıştı. Aman! Azizim, bitik bir haldeyim! Dün ak5am, dışarıda yemek yedim, saat birde yatabildim. Ondan sonra da, bu sabah, burada bir sürü iş beni bekliyor! Doğrusu, demir gibi bir sıhhat lâzım. O zamana kadar, gerçekten görülmemiş bir dayanıklılığa, bir enerjiye sahip, çok gayretli, işine düşkün bir adam gibi çalışmıştı. Ayrıca, kârlı işlerde daima bir seziş kabiliyeti göstermişti. Fabrikada herkesten Önce o uyanır, her şeyi görür, her şeyi Önceden kes11 DÖL BEREKETİ I tirir, iş hacmini her yıl bir misline çıkarmak için, orayı patırdılı gayretiyle doldururdu. Fakat, bir müddetten beri, yorgunluk ona daha fazla tesir ediyordu.

öteden beri, alabildiğine eğlenmiş, çalışma ile geçen hayatında zevklerine, itiraf ettiği ve etmediği zevklerine geniş bir pay ayırmıştı; öyle ki, şimdi, bazı sefahatler, kendi de dediği gibi, onu yere seriyordu. Mathieu’ye bakıyordu: Siz, maşallah, gücü kuvveti yerinde görünüyor sunuz. Ne yapıyorsunuz da hiç yorgun gözükmüyor sunuz Gerçekten, genç adam, resim masasının başında, ayakta duruyor, körpe bir meşe ağacı gibi gürbüz ve sıhhatli görünüyordu. Uzun boylu, ince, esmerdi, alnı, bütün Froment ailesindeki gibi geniş ve açık, kule gibi yuvarlaktı. Gür saçları kısa kesilmişti, sakalı sivri, kıvırcıkça idi. Yüzüne asıl Özellîk veren şey, hem derin ve parlak, hem keskin bakışlı ve düşünceli, hemen daima gülümsiyen gözleri idi. Mathieu Froment, çok sade, çok neşeli, aynı zamanda çok iyi yürekli bir fikir ve hareket adamı idi. Gülerek: Oo! Bana bakmayın, dedi, ben usluyumdur. Fakat, Beauchene itiraz ediyordu: Yağma yok! Uslu olan siz değilsiniz! İnsan daha yirmi yedi yaşında dört çocuk babası olursa, usJu demek değildir. Hem de ilk hamlede ikiz çocuk. Blais’le Denis! Sonra, Ambroise, arkasından küçük Tiose! Bu kızdan evvel, ölü doğan öteki kız da caba. Yaşasaydı, beş çocuğunuz olacaktı, be mübarek adam! Yok, yok! Asıl usîu olan benim, bir tek çocuğu olan. 12 DÖL BEREKET! I DÖL BEREKETİ I 13 mâkûl ve tedbirli adam sıfatiyle hududu aşmamayı bilen ben! Her zaman böyle şakalaşırlardi; gerçek bir öfke sezilen bu şakalarında, Beauchene, kendi servetine kulak asmıyan genç karı kocayı, kuzini Marianne’m, rezalet diye vasıflandırdığı o döl bereketini diline doluyordu. Mathieu, sakinliğini hiç bozmıyan bu hücumlara alışıktı; cevap bile vermeden, hâlâ gülüyordu; tam o sırada, içeriye bir işçi girdi. Bu, henüz kırk üç yaşında olduğu halde, fabrikada, Moineaud baba diye çağrılan, kısa boylu, tıknaz, yusyuvarlak kafalı, boğa önseli, yüzü ve elleri, çeyrek asırdan fazla bir çalışmayla çatlak çatlak bir adamdı.

Tesviyeci ustasıydı, bir makinenin kurulmasında karşılaştığı güçlüğü patrona haber vermeye gelmişti. Fakat, Beauchene çok nüfuslu aileler aleyhine bir kere coşmuş bulunuyordu, ona jât söyletmedi. Siz söyleyin, Moineaud baba, dedi, kaç çocu ğunuz var isçi, bir parça şaşalamıştı. Yedi, mösyö Beauchene, diye cevap verdi. Üç tane de Öldü. halde, on olacakmış. Buyrun bakalım! in san, açlıktan gebermez de ne olur Moineaud, biricik zevki, iki teık attığı zaman ka-nsiyle cilveleşmekten ibaret, tasasız ve neşeli Paris’-li işçi tavrı ile gülmeğe başlamıştı: Çocuklar, kendi farkına bile varmadan çıkıyordu, hattâ, yuvadan.uçmadıkları müddetçe, onları pek de seviyordu. Sonra da, çalışıyorlardı. Bir parça para getiriyorlardı. Ama Moineaud baba, aslında çok doğru gibi gördüğü şakacı bir sözle Özür dilemeği tercih etti. Ne yapayım, mösyö Beauchene, çocukları yapan ben değilim ki, karım. Üçü de gülüştüler; işçi uğradığı güçlüğü nihayet anlatınca, patronla ressam, işi kendi gözleriyle görmek için, onun peşinden gittiler. Bir dehlize girecekleri sırada, patron, kadınlar atelyesinin kapısı açık olduğunu gördü, her zamanki gibi bir göz atmak için, oradan geçmek istedi. Burası, geniş ve uzun bir yerdi, siyah şayaktan işçi gömlekleri giymiş cilâcı kadınlar, orada, küçük tezgâhlarının başında, iki sıra olup oturmuşlar, makine parçalarını sünger ta-şiyle tesviye edip biîeyi taşından geçiriyorlardı.

Hemen hepsi genç, bir ikisi güzeldi, çoğunun yüzü bayağı ve aşağılıktı. Kekremsi yağ kokularına, bir yabani hayvan kokusu karışıyordu. Çalışma sırasında, kaide, kesin sessizlikti. Ama hen-si çene çalıyordu. Sonra, patronun geldiği haber verilir verilmez, sesler, birdenbire sustu. Yalnız bir tanesi, başını öteye çevirmişti, geleni gideni görmediği’ için, başka bir kızla kavgasına, öfkeli Öfkeli devam etti. Bunlar, iki kız kardegti, hem de Moineaud babanın kızlarıydı. Bağıranı, küçüğü Euphrasie idi, on yedi yaşında, açık sarı saçlı, uzun yüzlü, kuru ve ince uzun, hiç de güzel olmıyan, hırçın tavırlı, sıska bir kızdı; on dokuzunda var yok büyüğü Norine, kardeşi gibi sansın, fakat güzel bir kızdı; teni süt beyazdı, tombul, gürbüz, omuzlu, kalçalı, kolu budu yerinde, güneş gibi, parlak yüzlü, kabarık saçlı ve kara gözlü

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir