Emma Godrick – Askin Gozu Kor

Philomena iki küçük kızı, paltolarını aceleyle giydirerek kapıya çıkardı. Gelinle damat bir saat kadar önce gitmişlerdi. On sekiz yaşındaki küçük Sally gönlünü komşusunun oğluna kaptırmış ve evlenmişti onunla. Yirmi yaşındaki Samanta ile doktor kocası Albert gideli epeyce olmuştu. Yirmi bir yaşındaki Deborah kapının eşiğinde ikizlerini beklerken, kocası John arabayı getiriyordu. Konukların tamamı gitmişti. Phil kapıya yaslanıp son konuklara el sallarken, ‘Bir ben kaldım,’ diye düşündü. Eve bir durgunluk çökmüştü. Daha önce bu kadar sessiz olması görülmüş şey değildi. Kızlar ona’ Bayan Pratik Phil’ derlerdi. Tabii o zamanlar adının ilk iki harfinin okunuşu olan ‘F’ sesini çıkaramayacak kadar küçüktüler. Büyüdükten sonra da, ona sinirlendiklerinde öyle çağırır olmuşlardı. Anuılar gözünün önüne gelince gülümsedi genç kadın. Omuzlarına dökülen saman sarısı saçlarını savurarak eve girdi. Her yere küflü bir koku sinmiş gibiydi.


Oturma odası kirli tabak ve kadehlerle doluydu. Mutfak çöp ve artık yığınlarıyla kaplıydı. İki küçük kardeşten hiç biri biraz daha kalıp ortalığı temizlemeyi akıl etmemişti. Yıllardır, ‘Phil yapar, canım,’ demeye alışmışlardı. Gerçekten de hep Phil yapmıştı bu işleri. Tekrar oturma odasına girerken yaşamının tamamını geçirdiği evin eşyalarına dokundu. Şu eski koltuk yamulmuş olmasına karşın çok rahattı.Kendisini koltuğa bırakınca yine evin sessizliğini fark etti genç kadın. ‘Hepsi evlendi’ diye düşündü, koltuğa rahatça yaslanırken. Annesinin ölürken omuzlarına bıraktığı yük kalkmıştı. O zamanlar Phil on yedi yaşındaydı. <<Kızlara iyi bak Phil.>> Bunlar annesinin ölmeden önceki son sözleriydi. Rüzgar açık bir pancura çarpıp duruyordu. Ev sanki ona meydan okuyor gibiydi.

Genç kadın avazı çıktığı kadar bağırarak, <<Anne,>> diye seslendi. <<Başarabildim mi?>> Sesi eve yankılandı, ama yanıtlanmadı. Zaten yanıt beklememişti. Philomenia Peabody omuzlarını silkerek temizliğe girişti. EWrtesi sabah her zamanki gibi saat altıda kalktı. Merdivenlerden indikten sonra ancak aklı başına geldi. Okul için yemek hazırlamasına gerek yoktu. Üç kz için erkenden kahvaltı hazırlaması gerekmiyordu. Yıkanacak çamaşır yoktu. Yapması gereken hiç bir şey yoktu. Dışarıya sıcak havaya çıktı. Yerel gazete Sacremento Bee’deki hava durumuna bakılırsa hava sisli olacaktı. Evin bahçesi badem ve zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Aslında büyükbabasının dörtyüzon dönümlük bir çiftliği vardı. Bütün o arazi şimdi bu eski evle iki yüz elli metre karelik hüzüne bırakmıştı yerini.

kalan çiftlik arazisi de şehirleşmeye yüz tutmuş, Sacremento sınırlarının dışına yayılıyordu. Burada, Rancho Cordova’da da tarımın geleceği çok net bir şekilde kestirilebilirdi. Phil başını salladı. Pişmandı. Çiftliği elden çıkarmamak için her şeyini verirdi, ama üç kız kardeşi büyütmek için para gerekliydi. Üstelik Phil çiftlikten hiç anlamazdı. Omuzlarını silkip konuyu unutmaya çalışacaktı. Eski arabasına binip Folsom Road’a doğru gitmeye başladı. Sonra 50 nolu yola saptı. California trafiğinin tipik sıkışıklığı arasında, <> dedi kendi kendine. <> 15. caddeye sapması gereken kavşağa geldiğinde hala bunu düşünüyordu. Sonunda P Sokağı’ba varabildi. Pacific Maden ve Metal Şirketi’nin küçük modern binası Eyalet İdare binasının bir kaç blok ilerisinde olduğu için park etmek her zaman sorun oluyordu. Bürosuna bir saat geç vardığında, işlerin de aynı şekilde sıkışık olduğunu gördü.

Daktilo ekibine yeni gelen genç ve çekici Betty Pervis, Phil’in masasına yaslanmış zangır zangır titriyordu. Diğer sekiz kız makinelere eğilmiş çalışmaktaydılar. Ama az önce ateşli bir konuşmanın içinde oldukları belliydi. Phil kolunu genç kızın omzuna doladı ve bunu yaparken kendine güldü. ‘İşte,’ diye düşündü. ‘Yine kol kanat gerdim.’ Sadece yirmi yedi yaşındaydı, ama kendisini hep gençleri koruması gereken bir yaşlı gibi hissediyordu böylesi durumlarda. <> dedi Betty. <<Asla!>> <> diyerek onu destekledi Phil. <> <<Genç kız hıçkırıklar içinde, <> dedi <> <> Phil genç kızın sakinleşmesi için zamana ihtiyacı olduğunu bildiği için iyice ağırdan alıyordu. kahve gelince onu hemen Betty’nin titreyen ellerinin arasına yerleştirdi. <> <> Dahili telefon çaldı. Telefonu harriet açtı, dinledi ve yüzü kıpkırmızı bir şekilde telefonu kapattı. <<Başka birinin gelmesini istiyor. Sesini bir duysaydınız…Aman Tanrım!>> Phil, Bety’nin omzunu okşadıktan sonra gitmek için gönüllü arayan gözlerle odaya baktı.

Herkes başını eğmişti. <<Anlaşıldı,>> diyerek derin bir nefes aldı. <> Harriet’e başıyla Betty’le ilgilenmesi için işaret etti, not defterini ve kalemlerini aldı. Uzun zamandır bir şey dikte etmemişti. Bu nedenle her olasılığa karşı çekmecesinin üst güzünden küçük teybin alıp blazerinin üst cebine yerleştirdi. Binada hızlı çalışan tek şey asansördü. Dokuzuncu katta sallanarak durdu. genç kadın altın rengi halıların üstüne fırlarcasına çıktı asansörden. ‘Bu iş yerinde mühendis olmayanların adam yerine konmadığını asansör bile biliyor olmalı,’ diye düşünüyordu. Dokuzuncu kat oldukça sessizdi. Havalandırma cihazları bile fısıldarcasına çalışıyorlardı. Hepsi kapalı duran altı tane geniş büro kapısı ona bakmaktaydı. Koridor boyunca yürürken, <> diye söylendi. O sırada önünden geçtiği kapı açıldı ve dışarı iki genç adam çıktı. Sanki söylediklerini duymuş gibi tuhaf tuhaf baktılar ona.

Koridorun sonundaki kapı aralıktı. Phil eteğini düzeltti, ceketinin cebindeki teybini kontrol etti ve odaya girdi. Mrs. Simmons’la birlikte bir kaç kez geldiği için dış büroyu biliyordu. Bir keresinde de bir kaç gün, hastalanan sekreterin yerine bakmıştı. Dış büro boştu. Mrs. Simmons elektronik daktilo kullanmayı severdi. O gün daktilonun üstü örtülüydü. Masasının üstünde de hiç kağıt yoktu. Demek ki Mrs. Simmons orada değildi. Phil omuzlarını silkti. Bulmacanın bir parçası çözüşmüş sayılırdı. Şimdi aslanın inine girmesi gerekiyordu.

Derin nefesler alıp öz güvenini güçlendirerek yürüdü. Kapının tokmağını çevirmeden önce eliyle alnındaki teri sildi. Dört pencerenin de perdeleri kapalı olduğu için oda loştu. Büyük cilalı masanın arkasındaki koltukta Phil’e arkası dönük bir adam oturuyordu. Genç kadın tüylü halının üstünde bir kaç tereddütlü adım attıktan sonra durdu. Her kim ise bu adam kesinlikle Mr. Wilderman değildi. Roger Wilderman altmış beş yaşında, tepesi açılmış yuvarlak kafalı biriydi. Oysa yönetici koltuğunu şu anda işgal eden adamın gür siyah saçları vardı. Vücudunun geri kalan kısmı koltuğun arkasında kaldığı için görünmüyordu.Phil varlığını duyurmak için boğazını temizledi. <<Evet,tam zamanı!>> Derinlerden gelen bir ses bej duvarları titretircesine yankılandı odada. Bu sesin sonlandıramayacağı tartışma olamazdı. <> Phil koltuktaki zaten yontulması gereken kaba bir adam olduğunu düşünerek onun yanındaki sandalyeye oturdu. adam Phil’in eteklerinin hışırtısını duymuş olmalıydı, ama yine de yüzünü dönmedi.

<> diyerek başladı ve sözcükleri durmaksızın peş peşe sıraladı. Phil’in bu konuda on yılı aşkın deneyimi vardı. Kalemi, kağıdın üstüne kayarcasına ilerliyırdu. zaman zaman durup adamı beklediği bile oluyordu. Bu kim olduğu belirsiz adam peş peşe üç mektup yazdırdı.Birden durdu. <> Ses tonu kuşku doluydu. <> dedi Phil sakin bir tavırla. Adam koltuğunu inanmazcasına yan çevirdi, sonra tekrara arksını döndü. <> diyerek devam etti. Bu kes daha da hızlı konuşuyordu. Üstelik her maddenin sonunda iyice artırıyordu hızını. Phil gülümsedi. Adam resmen savaş ilan etmişti, genç kadının ise kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Düşüncelerini toparlamak için bir an durakladığında Phil kalemlerini cebine yerleştirerek teybi açtı ve arkasına yaslandı.

On dakikalık bir yarıştan sonra adam durdu.<> <<Evet,>> Bu kez sandalye tam olarak döndü. Adam ayağa kalktı. <> <> O sırada genç kadın adama göz gezdirme fırsatı bulabildi. Tanıdığı Mr. Wilderman’a benzeyen hiç bir yanı yoktu onun. Otuz yaşlarında sağlam görünümlü genç bir adam duruyordu karşısında. Sağ gözünün üstüne inatla düşen siyah bir tutam saç hemen göze çarpıyordu. Bu sert ifadeli yüzün bir yönetici odasından çok bir kovboy filmlerine uyacağını düşündü phil. Üstelik siyak gözlükler takmıştı! <> Dikkatine tekrar toplayan genç kadın elini cebine sokup teybin düğmesine bastı. Odaya adamın son paragrafta anlattıkları doldu. Bunu duyunca gülümsedi genç adam. Sonunda teyp susunca, <<Akıllıca,>> dedi <> <> Genç kadın soyadını atalarına ait New England aksanıyla söylemişti. <> <<California’daki herkes gçömen değil midir?>> Sesinin mümkün olduğu kadar yumuşak çıkmasına özen gösteriyordu. <> <> <> <<Diğer şeylerin yanı sıra?>> <> Gülüşü hoş olmasına karşın ürkütücüydü de.

Philomena omuzlarını dikleştirerek kavgaya neredeyse neşeli denebilecek bir ruh haliyle girşti. <<Kesinlikle! Ben bu şirkette hiç kimsenin kızlarıma bağırmasına ve hakaret etmesine izin veremem!>> <<Ah!>> Yine o tatlı gülüş duyuldu.<> <<Evet, kesinlikle. Bety Pervis aşağıda ağlıyor. onu evine göndermek zorunda kalacağım. Büyük bir iş kapasitemiz var. Yönetici personelin bu tür hataları şirkete paraya mal oluyor. Bu asla yapılmayan bir şeydir Bay…Ayrıca sendika sözleşmemiz böyle şeyleri yasaklıyor. Betty şikayetçi olabilir.>> <<Ah!>> genç adam dudaklarını yalayarak bir kavgaya hazırlanıyor gibiydi. <<Sanırım beni tehdit ediyorsunuz, Miss Peabody. Tanrı aşkına, sizin ilk adınız ne? Bütün günümü Miss Peabody diyerek geçiremem.>> <<Adımı gerçekten öğrenmek istediğinizi sanmıyorum.>> <> <<Evet, gerekebilir. Ben buradayım.

>> <<Buradayım demek me demek oluyor?>> Bunu söylerken sanki genç adamın sesinde gürler gibi bir ifade var gibiydi <<Ben, işçi temsilcisi olarak karşınızdayım. Buradaki bütün işçi ve memurları temsil ediyorum. >>Ve?>> <> <<Yoksa? Açık konuşun hanımefendi. Yoksa nın ardından neler geleceğini bilmek istiyorum.>> <> Genç kadın sandalyesinde iyice dikleşti. <> dedi soğuk bir sesle. <> Genç adam, <<Duydum,>> diyerek elini aldırış etmezce salladı. <> Masasının üstünde bir şey aradı. <> Phil ona elinin altındaki dahili telefonu gösterdi. Genç adam homurdanarak, <> diye sordu. Genç kadın numarayı çevirip telefonun ahizesini adama uzattı. Telefonda konuşmaya aşlar başlamaz adamın yüzündeki ve sesindeki ifade yumuşadı. Özürler dilendi, her şey yoluna sokuldu, genç adam telefonu kapatıp, <<İşte,>> diyerek ayağa kalktı. <<Umarım bu sizi tahmin etmiştir.>> <> <> <> <> ‘Ama doğrusu ben senden hoşlanmıyorum,’ diye düşündü Phil.

Bu tür yorumları dinlemek başlı başına bir işkenceydi, ama neyse ki on yıllık anne vekilliği ona gerektiğinde dilini tutmayı da öğretmişti. Tekrara boğazını temizledi. <> Soru bir an için havada kaldı. Sonra genç adam güldü. <<Nasıl biri olduğunuzu görebilmeyi isterdim.Şu lanet olasıca göz sorunum olmasaydı. Şu kadarını söylemeliyim, MissPeabody, benim adımda Wilderman, Penn Wilderman. Sanırım babamı tanıyorsunuz.>> <> Genç kadın savunmasız yakalanmıştı. Neredeyse gerçek kişiliğini ortaya koyacaktı. şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak, <> dedi. <> <<Öyleyse beni taıma fırsatı bulacaksınız. Babam çok fazla çalışıyordu. Annem geçen cuma ona resti çekti üç aylık bir gemi seyahatine çıktılar. Ben de işlerin başına geçtim.

>> <> <<İşlerin başına benim geçmeme mi?>> <<Hayır, sözlerimi çarpıtmayın. Babanızın iyi olmamasına üzüldüm. Burada çok sevilir kendisi.>> <<Tanrım! Ne ince bir söz! O aklı bir karış havadaki kızlardan çok yaşlı olmalısınız. Size daktilo ekibinde ne diyorlar? Savaş baltası mı?>> <> <> Rahatça koltuğuna oturarak devam etti. <> Elini uzatıp gözlüğünü çıkarttı. Her iki gözünün üstünde de küçük parça pamuk ve yara bantları vardı. Phil normal olarak böyle bir durumda sempati duyardı. Ama nedense bir şey onu engelliyordu. Şu, <<Kadın teknisyen>> lafıyla onu rahatsız eden, ‘kadın’ı özellikle vurgulamıştı. Sanki teknisyen erkek olsaydı böyle bir felaket başına gelmiş olmayacaktı. Bu nedenle tek yanıtı <> oldu. <> Tekrara gözlüklerini taktı. <<Üç dört hafta kadar sürer, sonra şirketin içinde bulunduğu bu kargaşanın içinden çıkarım. mektupları ne zaman hazırlamış olursunuz?>> Phil notlarına bakıp düşündü.

<<İki üç saat kadar sanırım.>> <> <> Bu yanıtı duyan genç Wilderman sanki tartışacak, bağıracak ya da bir şey emredecekmiş gibi masanın üstüne eğildi. Philomena, ‘Burada komik bir şeyler oluyor,’ diye düşündü. ‘Ona değil bana oluyor. Neden ona baktığım zaman tuhaf duyguya kapılıyorum? Değişik türde bir yönetici, ama ben daha da değişiklerini gördüm. Ne oluyor?’ O mantıklı beyni bu sorunun yanıtını bulamıyordu. Genç kadın ayağa kalkarak eteğini düzeltti ve kapıya doğru yürümeye başladı. Genç adam, <<Peabody,>> diye seslendi. Phil bir eli kapının tokmağında donakaldı. <> Bu onun gerçek sesi değildi. Bu telefonda konuşurken kullandığı yumuşak çekici sesti. Genç kadın kendi kendine ‘ Bu ses beni etkileyemez,’ diye telkinde bulundu. ‘Ben öyle Betty Pelvis gibi bir telefon konuşmasıyla yatıştırılacak insanlardan değilim.’ Ama ayakları kendisini nedense onun masasına doğru sürüklüyordu. Sesizce masanın yanında durdu.

<<Peabody?>> <<Evet?>> <<Soluğunu bile duyamadım!>> Doğrusu Phil buna hiç şaşırmamıştı çünkü geri çağırıldığından beri soluk almamıştı. Ciğerlerinde depoladığı havayı boşalttı. <> <> <<Ha, günlük bakımdan mı söz ediyorsunuz?Yara bantları falan? Ben aslında üç ço…>> <> Yan taraftaki masayı gösterdi. Phil de düşünmeksizin o yöne yürüdü. Göz damlaları ve şırıngalar vardı masada. <<Üç çocuk mu? Oldukça kalabalık bir aile olmalı.>> <<Evet, öyleydi. Ama artık hepsi büyüdü. En küçükleri de dün evlendi.>> Damlalığı alıp geldi. <> Genç adam gözlüğünü çıkartıp arkasına yaslandı. Phil bandajın ucunu tutup açtı. Gözleri neredeyse saçları kadar siyah ve derindi. Genç kadın bir an tereddüt etti. Son bir kaç dakika içinde konuştukları cümleler beyninde dolaşıp duruyordu.

<<Eeee?>> diyerek şikayete başladı genç adam. <> <<Hayır.>> Sizi nasıl çağırıyorlar, savaş baltası diye mi ha? Elli yaşında olduğumu düşünüyor olmalı.Peki öyle olsun bakalım’ Öfkeyle düşünürken eli sallandı. Damlalar adamın yanağından aktı. <<Hey, banyo yamak istememiştim,>> diye kükredi. >>Tamam, tamam!>> Phil çocukları yatıştırmak için kullandığı ses tonuyla konuşuyordu. Doğrusu bu taktik gene işe yaramıştı.Hele yanağı kağıt mendille silinirken artık iyice yatışmıştı. <<Sıra diğer gözünüzde. Öyle kırpıştırıp durmayın gözünüzü. Siz kirpiklerinizle engel oluştururken damlatamam.>> İçinden de ‘Uzun kirpiklerinizi’ diye düşündü. ‘Kıvrık kirpiklerinizi…Böyle kirpiklerim olması için sağ kolumu verirdim.’ Bu sırada genç adam gözlerini kırpıştırıp elini kaldırdı.

Ama Phil onun kolunu yarı yolda yakalayıp indirdi. <<Böyle bir şey yapmayın.>> Genç kadın damlatmayı bitirip gözlerin üstüne temiz pamuklar ve bantlar yerleştirdi. <<İşte oldu.>> <<Aferin! Sen iyi bir çocuksun, demeyi unuttun.Bu konuşma tarzına bakılırsa annem olabilirdin.>> <> <> <> Bu konuşmayı uygun görmediği, sesinden belli olmasın diye çaba gözterdi. Aynı zamanda uygun görmemek için iyi bir nedeni olmadığını da düşünüyordu, ama sonra kibarca her şey için özür diliyordu. Demek, ya dünyanın en büyük sahtekarıydı ya da çok iyi bir eğitim almıştı. Bilmiyordu genç kadın. Nasıl bilebilirdi ki?, Genç adam, <<Teşekkür ederim,>> deyince Phhil sıçradı. O kendi kendine düşünürken Mr. Wilderman kalkıp yanına gelmişti. iri bir adam sayılmazdı. Zayıf, Phil’den bir baş daha uzundu.

‘Fazla uzun sayılmaz. Ama benim için yeterince uzun. bana sarılacak olsa başım tam çenesinin altına gelirdi.’ Hoş bir hayaldi bu. Ama genç adam gerçekten denemeye kalkınca Phil çok şaşırdı. <> diye itiraz etti. Aslında genç kadının kucaklaşmaya ilişkin ilk deneyimi bu değildi. Son on yıl içinde zaman zaman bir takım insanlarla çıkacak zaman bulabilmişti. Tam tamına üç kez olmalıydı bu. Çünkü üç kızı yetiştirmek zor bir işti. <> dedi genç adam. <> <> <<Böyle düşünmenize sevindim.>> Anlaşılan onun sesindeki alaycı ifadeyi anlayamamıştı genç Wilderman. <> <> Genç adamın elleri Phil’in saçlarında gezindi, yuvarlak yüzünde dolaştı, gözlerine, burnuna, ağzına dokundu. Ve çenesinne inip boşluğa çıktı.

ardından bir an için genç kadının güzel, yuvarlak göğüslerinin üstünde durduktan sonra beline ve kalçalarına kayarcasına indi ve… Genç kadının şaşkınlıktan kurtulması biraz zaman almıştı. Sadece şaşkınlık değil, genç adamın dokunuşlarının uyandırdığı vahşi arzuların da, tepkisinde payı vardı. Phil elini kaldırıp tokadı patlattı. <<Hey!>> <> dedi Philomena. <İnsanların benden yararlanmasına izin vermem. Beni daha iyi tanımaya çalışmanızın nedenini anlamıyorum, çünkü bir daha sizinle karşılaşacağımızı sanmıyorum. Mrs. Simmons…>> <> <> diyerek tekrar uyardı genç kadın. <<Ayrıca yaşlı ve tatlı bir kadın olduğumdan söz etmemiştim.>> <<Doğru, hiç söz etmemiştin. İtiraz ediyorsan tatlı sözcüğünü çıkartayım. neden o küçük hücrenize dönüp elinizdeki işi tamamlamıyorsunuz?>> <<Evet,>> derken OPhil, adamın yüzünün öfkeyle kızardığını görememesine seviniyordu. yüzünün kızarmasını hiç bir zaman engelleyemezdi. Kapıya doğru yürümeye başladı. <> diye arkasından seslendi Mr.

Wilderman. Phil ‘ Bu tür komplimanlara kanmayacağım’ diye düşündü kendi kendine. Bu adamın dili sanki ikiye bölünmüş gibiydi. Biri acı, diğer tatlı sözler söylüyordu. Genç kadın tekrar kapının tokmağına uzandı. Kapı içeriye doğru açılan türdendi. Phil tam elini ileri uzattığında kapı içeriye doğru hızla açılarak çarptı. Genç kadın bir adım gerileyerek sendeleyince dengesini kaybetti ve popo üstü düşdü. <> <> diye sordu genç adam. Phil ona bamak için başını kaldırdı. Mr. Wilderman masasından kalkmış odanın içinde yürümeye çalışıyordu. <<Hayır, yapmayın,>> dedi Phil. >rkasından, kapının yanından genç bir ses daha duyuldu. <<Yapma, baba!>> <<Robert? Bu saatte burada be işin var? Peabody’te ne oldu?>> Genç kadın arkasını dönüp bakınca kapının önğnde duran erkek çocuğunu gördü.

On üç on dört yaşlarındaydı. Çok zayıftı. Düzgünce taranmış sarı saçları vardı. üastünde de bir takım elbiseyle kravat dikkat çekiyordu. Yüzü ne kadar da inceydi. Neredeyse kemikleri sayılacaktı. ‘baba’ mı demişti? Zaten her bakımdan bu adamın kopyası gibiydi. <<Robert?>> <<Sanırım… sizin hanımefendiye çarpıp yere düşürdüm. yerde oturuyor şu anda.>> <<Öyleyse kalkmasına yardım et. Ya da gelip bana yol göster ki, ben kaldırabileyim! Acele et. Onun kemikleri kırılgandır.>> <<Ya, öyle mi?>> diye kendi kendine soran Phil elini ‘kırılgan’ kemiklerinde gezdirdi. Her şey yerli yerinde görünüyordu, ama verdikleri sinyale bakılırsa kaba etleri yakında mosmor olacaklardı. Çocuk zehirli bir böceğin yanından geçiyormuşcasına onun uzağından geçerek babasına koştu.

sonra ikisi birden ona doğru geldiler. <> diye emretti baba. Genç kadın tereddütle doğruldu. <<> <> Genç kadın gülümseyerek uzattı ellerini ve genç adamın ellerinin güvenliğine bıraktı. iri bir adam olmamasına rağmen elleri kocamandı. Bu ellerin insanın vücuduna nasıl… Genç adam onun düşüncelerini hareketiyle bozdu. Çocuk ise geri planda kalabilmek için elinden geleni yapıyordu. Bu sırada Mr. Wilderman <<Ayağını benimkine daya,>> dedi. Doğrusu itiraz etmeye değer bir emir değildi bu. <<Şİmdi kalk!>> Elleri genç kadınınkileri öyle sıkı kavramıştı ki, Phil kolaylıkla kalktı. Adam sanki beş kiloluk bir paket kaldırıyordu. <<İşte, oldu. Tamam mı?>> Yine o eller Phil’in vücudunda geziniyor, eteklerini silkeliyor ve dokunmaya hakkı olmayan yerlere fütürsuzca dokunuyordu. Genç kadın, yavaşça vurunca adam ellerini çekti.

<> O kadar yakında duruyordu ki bu sözleri fısıldarken soluğu genç kadının kulağına çarpmıştı. <<Şansınızı fazla zorlamayın!>> Fakat genç adamın elleri omuzlarına inmiş ve Phil’in itiraz etmesine fırsat bırakmadan alnına bir öpücük kondurmuştu. Phil dişlerini sıkarak, <<Yapma,>> dedi. <<Robert?>> Oğlunun bulunduğu sandığı yöne döndü. Çocuk da bir iki adım öne çıktı. <<Robert, Miss Peabody’yle tanışmanı istiyorum. Kendisi bana yardımcı olan tatlı bir hanımdır.>> <> diye bir şeyler söylemeye çalıştı çocuk. Ama babası elini kaldırarak çocuğu susturdu. <<Sakın öyle bir şey söyleme. O çok tatlı bir hanımdır. Elini sık.>> Phil gülümsemeye çalışarak elini uzattı. Çocuk uzaklaşıp kendi elini sıktı. ‘Demek böyle?’ diye düşündü genç kadın.

‘Benimki yerine kendi elini sıkarak savaş mı ilan ediyorun? Doğrusu seni şaşırtacağım evladım çünkü ben böyle şeyleri hiç önemsemem.’ Baba Wilderman, <<İkinizin arkadaş olmanızı istiyorum,>> dedi. Adamcağız belli ki tokalaştıklarını sanıyordu. <<Evet, anlıyorum,>> dedi genç kadın. >>Ve şimdi siz beyefendiler bana izin verirseniz işimin başına dönmem gerek.>> Bu kez genç adam onun sesindeki alaycı ifadeyi yakalamıştı. Yüzünde şaşkın bir ifadeyle genç kadından yana döndü. Phil ise omuzlarını silkeleyerek onun ellerinden kendini kurtardı ve kapıyı açık bırakarak dışarı fırladı. <> Çocuk arkasından bir şey söylemeye çalışıyordu. Pacific Maden ve Metal Şirketi’nin üst katları birden bire dehşet saçmaya başladığına göre alt kattaki kendi imparatorluğuna inip kendini savunmak zorundaydı Phil.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir