Erzurumlu Ibrahim Hakki – Marifetname

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin “Marifetnâme”si, dün olduğu gibi, bugün de en çok okunan eserlerden biri olmuştur. İstanbul başta olmak üzere Bulak (Mısır), Kazan gibi kültür merkezlerinde defalarca basılan bu büyük ve ölümsüz eser, Fransızca, Farsça ve diğer birçok dillere de çevrilmiş ve bu dillerde de ilgiyle okunmuştur. Marifetnâme, dini, tasavvufi, sosyal ve doğal bilimlerin tümünü içinde toplayan bir ansiklopedidir. Bu eser, başlı başına bir kütüphanedir, dense yeridir. Bizden öncekiler, bu eserden çok şeyler öğrendiler ve bizler de öğrenmekteyiz. Elbette gelecek kuşaklar da bu eserden faydalanacaklardır. Marifetnâme, 1970’lerden beri birçok defa günümüz Türkçesi’ne aktarılıp basılmıştır. Bunlardan bazıları özet halindedir, bazılarında da okuma yanlışlığından kaynaklanan sayısız hata vardır. Bu eser, bir ansiklopedi mahiyetinde olduğu için sadece Osmanlıca bilmek, günümüz Türkçesine aktarmak için yeterli değildir. Ayrıca dini ve tasavvufi bilimlerin yanı sıra fizik, kimya, biyoloji gibi doğal bilimlerini; sosyoloji, tarih, psikoloji gibi toplum bilimlerini de az çok bilmek gerekir. Hatta Osmanlıca sözlüklerin yanı sıra Osmanlıca-Fransızca ve Osmanlıca-İngilizce sözlükler de gereklidir. Çünkü bazı kavramlar ancak bu sözlükler yardımıyla anlaşılıp yerli yerine oturtulabilir. Bundan yıllar önce ben de Marifetnâme’yi sadeleştirmiştim. Defalarca ikaz etmeme rağmen bu sadeleştirme basılmaya devam etmekteydi. İtiraf etmeliyim ki benim o günkü bilgi birikimim bu eseri sadeleştirmek için yeterli değilmiş.


Şimdi bu hataları nasıl yaptığıma ben de şaşıyorum. Dediğim gibi eserin bu haliyle basılmasına hep karşı çıktım ama engelleyemedim. Yıllarca bu hatalar karşısında ezilip durdum. Bir de adımın başına “Profesör” eklemeleri ise beni âdeta çıldırttı. Kaldırmaları için ihtarnâme bile çektim ama olmadı. Bu piyasayı bildiğim için mahkemeye taşımak da işime gelmedi. Halbuki ben, o sadeleştirmeyi yaptığımda henüz doktorasını bile yapmamış, yeterli bilgi birikimi olmayan biriydim. Nihayet 1995 yılında Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi dekanlığım sırasında bir ekip oluşturarak benim yaptığım Marifetnâme sadeleştirmesini Osmanlıca aslıyla karşılaştırmalarını ve tereddüt ettikleri yerlerde bana gelmelerini söyledim. Uzun bir çalışmadan sonra bu elinizdeki sadeleştirme ortaya çıktı. Elbette ki ben de yapılan çalışmayı denetlemekle yetinmeyip tek tek gözden geçirdim. Şimdi gönül rahatlığıyla bu eseri tavsiye ediyorum. Bu arada hemen belirteyim ki eserin yayımlandığından bugüne bazı dostlarımın ve okurlarımın tavsiyelerini dikkate alarak, yeni düzeltmeler yaptım ve bundan sonra da yapmaya devam edeceğim. Çünkü bu eser, bir başucu kitabıdır. Tam metin ve mümkün olduğunca hatasız bir Marifetnâme sadeleştirmesini sizlere sunmaktan çok memnunum. Gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş bu yeni baskının hazırlığı sırasında emeği geçen Ataç Yayınları çalışanlarına da teşekkür ederim.

Bahsettiğim gibi gelebilecek tenkitlere her zaman açığım. Çalışmak bizden Tevfik Allah’dandır. Prof. Dr. Durali Yılmaz İstanbul, 2013 E Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Hayatı ve Eserleri rzurumlu İbrahim Hakkı, ünlü Türk düşünürü ve ahlâkçısıdır. İbrahim Hakkı, Marifetnâme ve Divanı’nda kendi hakkında yazdıklarına göre hicrî 1115, miladî 18 Mayıs 1703 yılında Hasankale’de doğdu. Babası Hasankaleli Derviş Osman Efendi, babasının babası Dursun Mehmet oğlu Molla Bekir’dir. Annesi Hasankale’nin Kındığı köyünden Şeyhoğlu Mahmut’un kızı Şerife Hanife Harun’dur. Şerife Hanife Hatun’un soyu Hz. Hasan kolundan Hz. Peygamber’e bağlanır. İbrahim Hakkı, ilk tecvit ve Kur’an derslerini babasından aldı. Ayrıca Erzurum’da Sarı Gümrükçü Derviş Efendi’den özel dersler aldı. Ancak onun asıl eğitimini sağlayan ve manevî kişiliğinin gerçekleşmesini sağlayan Aydınlar (Tillo) ilçesinin bilim hayatıdır. Babası Derviş Osman Efendi Siirt’in Aydınlar (Tillo) ilçesinde Şeyh İsmail Fakirullah’a bağlanarak onun yanında kaldı.

Babasından bir yıl sonra 9 yaşında olduğu hâlde İbrahim Hakkı da amcası Ali ile birlikte Tillo’ya giderek Şeyh Fakirullah’a mürit oldu. Babası 1719’da vefat edince Şeyh İsmail Fakirullah’a halife oldu. İslâmî bilimlerle tasavvufu şeyhinden tahsil etti. 1719 yıllında babasının ölümünden sonra Erzurum’a döndü. Erzurum’a bu gelişinde sekiz yıl kaldı. Bu zaman süresinde eğitim öğretimine orada devam etti. Erzurum müftüsü Hazık Efendi’den Arapça, Farsça dersleri aldı. Bir süre sonra tekrar Tillo’ya giderek şeyhinin oğlu Şeyh Abdülkadir-i Sanî’nin kızı Fatıma Azize ile evlendi. Aydınlar (Tillo) ilçesine döndükten sonra 1728 yılında dokuz yaşında başlayan tasavvufî hayata yeniden gömüldü. Şeyhinin ölümünden sonra 1735 yılında tekrar Erzurum’a geri geldi. Burada babasının da daha önce imamlığını yaptığı Habib Efendi camisinde imam oldu. Otuz üç yaşında Firdevs adında güzel bir kızla evlendi. 1738’de İstanbul’a oradan da hac için Mekke’ye gitti. Dönüşte bir süre Mısır’da kaldı. Aydınlar (Tillo) ilçesinde 15 yıl kalan İbrahim Hakkı, 1742 yılında Hasankale’ye döndü.

Burada üçüncü kez Belkıs hanımla evlendi. Bundan üç yıl sonra dördüncü kere Züleyha hanımla evlendi. 1747 tarihinden itibaren I. Sultan Mahmut tarafından bir fermanla Abdurrahman Gazi vakfının deftardarlığına tayin edildi. 1752’de oğlu ve hocası Sarı Gümrükçü Derviş Efendi ile birlikte araştırma yapmak üzere İstanbul’a hareket etti. Daveti üzerine saraya giderek padişah I. Sultan Mahmut’la görüştü. I. Sultan Mahmut’un izniyle Kütüphane-i Hümayûn’dan yararlandı. Araştırma ve incelemelerini bitirdikten sonra 1753 yılında Erzurum’a dönen İbrahim Hakkı 1754 yılından itibaren eserler vermeye başladı. İlk beş eserinin burada tamamladı. 1755 yılında ikinci kere İstanbul’a gitti. 1764 ve 1768’de ikinci ve üçüncü defa hacca gitti. Bu hac seferleri sırasında Mısır’ı, Arabistan’ı gördü. Birçok bilginlerle tanıştı, görgüsünü, bilgisini artırdı.

1771’de Aydınlar (Tillo) ilçesine son defa olarak döndü. 22 Haziran 1780 tarihinde Aydınlar (Tillo) ilçesinde vefat etti. Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri kendi arzusu üzerine, mürşidi İsmail Fakirullah hazretleri için daha önce yaptırdığı ve kozmografik bir özelliğe sahip olan türbede, mürşidinin ayaklarının ucuna defnedilmiştir. Erzurumlu İbrahim Hakkı, çok yönlü bir bilgindir. Mutasavvıf, mütefekkir, içtimaiyatçı, ruhiyatçı, felekiyât bilgini, müceddit, Türkçeci, fen adamı ve kelâmadır. Divan sahibi şairdir. Eserlerinde matematik, geometri, anatomi gibi bilimlerin yanında tasavvufa da geniş yer verilmiştir. Eserleri İbrahim Hakkı hazretleri, İnsaniye adlı eserinin sonuna yazdığı bir makalede beşi ana, onu ikinci derecede on beş kitap yazdığını belirtmektedir. Bu eserler şunlardır: Divân: 1754 yılında yazılmış ilk Türkçe eseridir. 17 Mart 1847’de İstanbul’da Mehmet Sait tarafından yanı matbaada basılmıştır. Bu eser, 230 sayfa olup ilk otuz sayfası dua, diğerleri sekiz kaside, bir aşknâme ve bir naat ihtiva eder. Bu kitap oğlu İsmail Fehim için yazılmıştır. Marifetnâme: 1756 yılında yazılmıştır. Aslı iki cilttir. Marifetnâme, Türkçe yazılmış olup, İbrahim Hakkı hazretlerinin en büyük eseridir.

Bu eser insanları aydınlatmak, yani nefsini tanımak gayesiyle kaleme alınmıştır. Ansiklopedik bir eserdir. Bu eser, 1835, 1839 ve 1863 yıllarında Mısır’da; 1845 yılında Kazan’da; 1867, 1877, 1892, 1912, 1914, 1961, 1972, 1974 ve 1981 yıllarında İstanbul’da; 1964 yılında Ankara’da çeşitli baskıları yapılmıştır. İbrahim Hakkı hazretlerinin en meşhur eseridir. Arapça, Farsça ve Fransızcaya da çevrilmiştir. İrfaniye: 1760 yılında Türkçe, Arapça ve Farsça olarak üç dilde yazılmış olup 495 sayfadır. Birinci bölüm 220 sayfaya kadar Arapça, ikinci bölüm 410. sayfaya kadar Farsça, geriye kalan bölüm ise Türkçedir. Bu eserde bazı hadis ve ayetlerde büyük mutasavvıfların yazıları ve sözleri toplanmıştır. İnsâniye: 1762-63’de yazılmış olan bu eser de üç dilde kaleme alınmıştır. Allah’ın birliğine ait şiirler 722 sayfayı kaplar. Baştan on iki sayfa Arapçadır. 570. sayfaya kadar Farsça, son bölüm ise Türkçedir. Mecmuatu’l-Maani: El yazma nüshası A.

Bener’de bulunan bu eser 1764 yılında yazılmıştır. Tuhfetu’l-Kiram: “Büyüklerin hediyesi” manasında olan bu eser, Arapça, Farsça olarak iki dilde, Mecmuatu’l-Maani’den seçilerek 1766 yılında yazılmıştır. Nuhbetü’l-Kelâm: “Sözlerin seçilmesi” manasına gelen bu eserde Mecmuatu’l-Maani’den ve Marifetnâme’den seçilmek suretiyle Arapça, Farsça ve Türkçe olarak 1768 yılında yazılmıştır. Meşarikü’l-Yûh: “Güneşin doğulan” anlamına gelen bu eser Arapça, Farsça ve Türkçe olarak 1771 yılında yazılmıştır. Sefinetü’n-Nûh min Vâridâtu’l-Fütuh: Mecmuatu’l-Maani’den alınmış olup 1773 yılında yazılmıştır. Kenzu’l-Fütûh: 1774 yılında yazılan bu eser ahlâkî ve tasavvufî 1020 beyti ihtiva eder. Bunlardan sekseni Arapça, geriye kalanı Türkçedir. Definetü’r-Rûh: 1775 yılında yazılan bu eser, Mecmuatu’l-Maani’den alınmış olup Arapça, Farsça ve Türkçe olarak kaleme alınmıştır. Rûhü’ş-Şürûh: 1776 yılında Türkçe olarak yazılmıştır. Ulfetü’l-Enam: Marifetnâme’den derlenmiş olan bu eser Arapça olarak 1776 yılında yazılmıştır. Urvetu’l-İslâm: 1777 yılında Türkçe ve Arapça olarak kaleme alınan bu eser de Marifetnâme’den çıkarılmış olup ilahiyata ait on beş bölümden ibarettir. Heyet’ül-İslâm: Marifetnâme’den çıkarılmış olan bu eser 1777 yılında Arapça olarak yazılmıştır. İbrahim Hakkı hazretlerinin bu kitaplardan derleyip yazdığı küçük kitap ve makaleleri de vardır. S Bismillahirrahmanirrahim ınırsız hamd, sayısız şükür, sonsuz övüş, tek ve benzersiz olan Allah’a olsun. O, âlemlerin her işini sonsuz ilmiyle takdir edip belirlemiştir.

Cihanın görüntülerini bitmez ilmiyle tertip edip tespit eylemiştir. Cihanın gül bahçesini, insan gülünün kokusuyla süslemiştir. Bütün cihanı insan için, insanı da kendisinin bilinmesi için var edip, eşyanın gerçeğiyle manaların inceliklerini hep insanda toplayıp ortaya çıkarmıştır. İnsan ruhunu “Cami” adına suret yapmış, onu emanetlerin yüklenicisi ve sırların yeri kılmıştır. Âlemin bütününde olan nice bin hikmetine, bilginleri bilen eylemiştir. Cihan kitabının her bir harfinden marifetinin belirtileri üzerinde düşünenleri arif eyleyip, gönül âlemine dalan kullarını kendi huzurundaki Kâbe’de ibadet edici eylemiştir. Salavatların en erdemlisi, tahiyyatların en mükemmeli, teslimatın en güzeli, kâinatın efendisi, yaratıkların en şereflisi, varlıkların özü peygamberimiz aleyhissalatüvesselâm hazretlerinin en büyük adına ve akl-ı evvel olan en mükemmel ruhuna olsun ki O, “Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım” hitabıyla yüceltilmiştir. O, halkı cehalet karanlıklarından hidayet nurlarına çıkarmıştır. Kendi nefsini bilen ümmeti, Hak bilgisini bulmuştur. Selâm ve hürmet O’nun ashabına olsun ki, onlar, sözlerinde, işlerinde, imanlarında ve ahlâkın her hususunda O’na uyup iman nuru ve irfan huzuruyla gönülleri dolmuştur. Allah’ın rızası hepsinin üzerine olsun. Bu değersiz ve gerçek fakir İbrahim Hakkı, bu kitabı aziz ve şerif oğlu Seyyit Ahmet Naîmî için kaleme alıp, ona hitap eder ki, Allah, seni her iki cihanda aziz etsin. Öncelikle bilinsin ki, Hak Teâlâ iki cihanı insanoğulları için ve insanoğullarını da kendisini tanımaları için yarattığını herkese duyurmuştur. Nitekim lütuf ve keremiyle “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi sevdim ve beni tanımaları için varlıkları yarattım” buyurmuştur. Şu hâlde âlemin ve insanın yaratılmasında sonuncu maksat ve yüce istek, Mevlâ’nın bilinmesidir.

Bu sonsuz devlet ve tükenmez saadet her şeyden öncedir. Ancak bu, nefsini bilmeye bağlı olup, nefsini bilmek de bedeni bilmeye dayanır. Bedenin bilinmesi âlemin bilinmesiyle olur. Âlemin bilinmesi ise gerçek bilimlerledir. Bu sebepten dolayı bir miktar astronomi ve felsefeden alıp toplayarak, bir miktar anatomi ilminden devşirip seçerek, bir miktar da kalp bilimi ve irfandan alıntı yapıp ele alarak bu güzel kitabı Türk diline tercüme edip, bir mukaddime, üç kitap ve bir sonuç üzere telif ve tasnif ettim. Mukaddimesi, genel İslâm bilgisi, dünya ve ahret âlemlerinin özetidir. İlk kitap, âlemin durumunun, eşyanın ve görüntülerin açıklanmasıdır. İkinci kitap, şekiller bilgisi, bedenlerin birleşimi ve insan nefsinin niteliğidir. Üçüncü kitap, irfana ulaşma niteliği, Allah’a varmanın gerçeğidir. Sonuç, edep ve erkân bilgisi, dostların sohbeti, akrabalıklar ve komşuluklardır. Tertip ve tanzimi böyle yaptım ki, evvelâ mukaddimeden, açık ayetler ile sabit olan kâinatın acayip durumlarını özet olarak öğrenip, iki cihanın durumlarının garabetlerini iyice bildikte, bütün bir güvenle itikat edip hepsinin yaratıcısını ve düzenleyicisini bilesin. Büyüklük ve kudretini fikredip düşünesin. Bundan sonra birinci kitaptan Yaratıcı’nın güzel sanatlarını, âlemin ufukları içinde ayrıntılarıyla seyredip, cihanın sırlarına öğrendikte, âlem insanın kabuğu, insan âlemin dili olduğunu bilip hepsinden rahat olasın, kendi kendine gelesin. Bundan sonra ikinci kitaptan Yaratıcı’nın kudretinin şaşırtıcılığını, kendi cisim ve canında toplu olarak görüp, büyük âlemde her ne varsa, hepsinin benzerini kendi vücudunda buldukta, vücudun bir küçük âlem olduğunu bilip kendi nefsine gelesin. Nefisler âleminde Mevlâ’yı temaşa kılasın ve kendi ruhunu, vücudunun ikliminin sultanı bilip, kadir ve kıymetini öğrenip nefsi tanıma aşamasını bulasın.

Kendi âleminde sultan olasın. Bundan sonra üçüncü kitaptan kalplerin evirip çeviricisi Allah’ın acayip ilhamlarını, garip tasarruflarını, zat ve sıfatının kalplere yakınlığını en büyük âlem olan gönülde kesin bilgiyle bilip, Allah’tan başka bütün varlıklardan azat olup, her şeyi unutup, her şeyi çekip çevirici bir onu buldukta, vahdet âlemine erip, o tek ve yegâne Allah’ın birliğini sağgörünle katiyetle görüp Allah’ı tanıma devletine eresin. Allah’a yakınlığın saadetini kesinlikle bilip sonsuza kadar onunla kalasın. Sonuçta, çokluk âleminde olan vücudun aşamalarının hükümlerini bilip, hududunu koruyup kollayarak, Huda’nın yaratıklarına sevgi ve şefkatle kalplerin sevgilisi oldukta, esenlikle toplumu gönlünce bulasın. Rahatla âlemin azizi olasın. Çünkü bu şerefli kitapta nizam, bu güzel üslûp üzere tamam olup alıcı gözüyle okuyanları, Mevlâ’nın ayetlerinin gerçeğini bildirmiştir. Bu kitabın adı “MARİFETNAME” olup bitiş tarihi bin yüz yetmişe yetmiştir (1170 H./ 1756 M.).

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir