F. H. Burnett – Gizli Bahçe

Mary Lennox dayısıyla oturmak üzere Misselthwaite Malikânesine geldiğinde onu kimse beğenmedi; pek , sevimsiz bir çocuk olduğunu söylediler. Bu da doğruydu. Soluk yüzlü, sarı saçlı, sıska kız çocuk somurtkandı. Hindistan’da doğup büyümesi onun böyle soluk renkli ve sık hastalanan biri olmasına yol açmıştı. İşine çok düşkün, çok çalışkan bir adam olan babası Mary’yle gereğince ilgilenememişti. Annesiyse partilere gitmekten, neşeli insanlarla gezip eğlenmekten hoşlanırdı. Aslında bir kızı olmasını da hiç istememişti. Mary’yi doğar doğmaz Hintli bir dadıya teslim etmiş, kadına da çocuğu kendisine pek göstermemesini söylemişti. Yani Mary sıska, huzursuz, çirkin bir bebekken bile anne sevgisinden yoksundu. Daha sonra da huysuz bir çocuk .olmuş, annesinin karşısına çıkarılmamıştı pek. Mary sadece ona bakan dadıyla diğer Hintli hizmetçileri tanıyordu. Hizmetçiler çocuk ağlayacak, bağıracak olursa hanımlarının onlara kızacağından korkmaktaydılar. Bu yüzden de küçük kızın her istediğini yapıyorlardı. Bu da onun son derece bencil bir çocuk olmasıyla sonuçlandı.


Mary’ye okuma yazma öğretmek için gelen genç İngiliz mürebbiye ondan hiç hoşlan- — 5 — madiği için sadece üç ay dayanabildi. Onu izleyen diğer mürebbiyeler de kısa sürede evden ayrıldılar. Kitaplara düşkün olmasaydı, alfabeyi bile öğrenemeyecekti küçük kız. Mary dokuz yaşındayken çok sıcak bir sabah öfkeyle uyandı. Sabah onu kaldırmak için gelen kadının dadısı olmadığını görünce öfkesi daha da arttı. Yabancı kadına, «Neden geldin?» diye sordu ters ters. «Burada kalmanı istemiyorum. Bana dadımı yolla!» Kadın korkmuştu. Dadının gelemeyeceğini söylediyse de Mary bağırıyordu. Büsbütün korkan kadın, «Dadınızın gelmesine olanak yok,» diyebildi. O sabah evde bir gariplik vardı. Uşak ve hizmetçilerden birkaçı eksilmişti. Geri kalanların da korkudan renkleri solmuştu. Ortalıkta şaşkın şaşkın dolanıp duruyorlardı. Tek başına kalan Mary bahçeye çıkıp bir ağacın altına oturdu.

Dadısı gelmediği için hırsından çiçekleri tekmeleyip ezerek kendi kendine söylenmeye başladı. O sırada annesinin biriyle Verandaya çıktığını gördü. Annesinin yanındaki genç bir subaydı. Çocuk annesini hayranlıkla seyretmeye koyuldu. Ne zaman fırsat bulsa böyle uzun uzun seyrederdi onu. Annesi süslü elbiseler giyen, uzun boylu, ince, ç,ok güzel bir kadındı. İpek gibi saçları bukle bukleydi. Bütün elbiseleri de incecik ipektendi ve dantellerle süslüydü. O sabah annesi yine her zamanki gibi güzel giyinmişti, ama yüzü hiç gülmüyordu. Gözleri kaygıyla iri iri açılmıştı. Mary onun, «Durum çok mu kötü?» diye sorduğunu duydu. İngiliz subayı titreyen bir sesle, «Berbat, Bayan Lennox. İki hafta önce buradan ayrılmanız gerekirdi,» diye karşılık verdi. Kadın ellerini ovuşturdu. «Ah, biliyorum! Sadece o şölene gitmek için kaldım.

Ne aptallık!» O sırada hizmetçiler bölümünden inanılmayacak kadar tiz bir çığlık yankılandı. Kadın telaşla subayın kolunu tuttu. Mary de korkudan tir tir titriyordu. Çığlıklar birbirini izlemekteydi. — 6 — Bayan Lennox heyecanla, «Ne oldu?» dedi. «Biri öldü. Hastalığın hizmetçileriniz arasında da görüldüğünü söylemediniz, Bayan Lennox.» Kadın, «Bilmiyordum!» diye bağırdı. «Benimle gelin! Benimle gelin!» Dönüp telaşla eve girdi. Daha sonra da çok garip şeyler oldu ve Mary sonunda bu işin sırrını çözdü. Hindistan’da korkunç bir kolera salgını başgöstermişti. İnsanlar sinekler gibi ölüyorlardı. Dadısı gece hastalanmıştı. Sabah ölünce de hizmetçiler bağrışmaya başlamışlardı. Ertesi gün üç hizmetçi daha öldü, geri kalanlar da korkudan kaçtılar.

Kentte panik başlamıştı. Her yanda insanlar ölüyordu. Mary ikinci günkü kargaşalık sırasında kendi oturma odasına gizlendi. Kimse de onu anımsamadı, düşünmedi, aramadı ve istemedi. Küçük kız kâh ağlıyor, kâh bitkinlikten uyuyakalıyordu. Bir ara usulca yemek salonuna gitti. Oda bomboştu, ama masada yiyecekler vardı. Yemeğe gelenler telaşla kalkmışlar gibi sandalyeler, tabaklar itilmişti. Çocuk biraz meyvayla bisküvi yedi. Çok susadığı için de orada duran bir bardak şa ­ rabı kafasına dikti ve çok tatlı olan şarabın aslında ne kadar sert olduğunu fark etmedi. Bu yüzden az sonra uykusu geldi, odasına gidip yatağına yattı, hemen uyudu. O uyurken pek çok şey oldu. Evden çığlıklar arasında taşınan ölüler, gürültüler çocuğu uyandırmadı. Uyanınca gözlerini açıp bir süre duvara baktı. Ev çok sessizdi.

O zamana kadar evin bu kadar sessiz olduğunu anımsamıyordu. Ne ses, ne gürültü vardı. Acaba herkesin kolera hastalığı geçti mi, diye düşündü. Hepsi de iyileşti mi? Dadım öldüğüne göre onun yerine kim gelecek? Belki yeni dadı başka masallar biliyordur. Hep aynı masalları dinlemekten bıkmıştım. Mary dadısı öldüğü için ağlamadı. Sevgiyi tanımayan bir çocuktu ve o zamana kadar da kimseye sevgi duymamıştı. Sadece kolere yüzünden çıkan patırtıdan korkmuştu. Yaşadığını kimsenin anımsamamasına da öfkeleniyordu. Evdekiler sevilmeyen küçük kızı düşünemeyecek — 7 kadar paniğe kapılmışlardı. Her şey düzeldiyse onu anımsar ve yanına gelirlerdi kuşkusuz. Ama kimse gelmedi. Mary yattığı yerde öylece beklerken ev daha da sessizleşti. Bir süre sonra verandadan ayak sesleri yankılandı. Bir erkeğin, «Ne üzücü durum!» dediğini duydu.

«O güzel… güzel kadın! Herhalde çocuk da gitti. Duyduğuma göre bir kızı varmış, ama kimse onu görmemiş.» Birkaç dakika sonra kapıyı açtıklarında, Mary çocuk pdasmın ortasında duruyordu. Karnı acıkan ve kendisiyle ilgilenen kimse olmadığı için sinirlenen çocuğun kaşları çatılmıştı. O anda pek çirkindi gerçekten. İçeri ilk giren bir kez babasıyla konuşurken gördüğü ¡riyan subay oldu. Adam yorgun ve üzüntülüydü, ama kızı görünce şaşkınlıktan neredeyse havaya zıplayacaktı. «Barney!» diye seslendi. «Burada bir çocuk var! Tek başına bir çocuk! Hem de böyle bir yerde. Tanrı bizi korusun… Kim bu?» Mary gururla sırtını dikleştirdi. «Ben Mary Lennox’um. Herkes kolera olduğu sırada uyuyakalmışım. Şimdi uyandım. Neden kimse yanıma gelmiyor?» Adam yanındaki subaya dönüp, «Kimse görmemiş bu çocuğu!» diye bağırdı. «Onu gerçekten burada unutmuşlar!» Mary ayağını öfkeyle yere vurdu.

«Neden unutuldum? Neden kimse gelmiyor?» Adı Barney olan genç adam ona üzüntüyle baktı. Mary onun ağlamamak için gözlerini kırpıştırdığını fark etti. «Zavallı küçük yavru! Gelecek hiç kimse kalmadı ki…» Olanlar gerçekten çok garipti. Mary az sonra artık annesi ve babası olmadığını öğrendi. İkisi de gece ölmüş ve evden götürülmüşlerdi. Sağ kalan birkaç hizmetçi de evde küçük bir çocuk olduğunu unutup kaçmıştı. Bu yüzden ev böyle sessizdi. — 8 — H u y s u z M a r y Mary annesini uzaktan seyretmeye bayılır, onun çok güzel olduğunu düşünürdü. Ama ona hiç ilgi gösterememiş, yaklaşmamış bir kadını sevmesi ya da özlemesi beklenemezdi elbette. Onun için de annesini aramadı. Zaten yalnızlığa alışıktı. Büyük olsaydı, dünyada yapayalnız kaldığına üzülürdü kuşkusuz. Ama küçüktü ve o güne dek ona hep başkaları bakmıştı. Bunun böyle sürüp gideceğini sanıyordu. Onu önce İngiliz rahibin evine götürdüler.

Mary ne adam ­ dan, ne eşinden, ne de beş çocuğundan hoşlandı. Üstelik çocuklara öyle kötü davrandı ki, .oraya geldiğinin ikinci günü kimse onunla oyun oynamaya yanaşmadı. Rahibin küçük oğlu yaramaz Basil, kız kardeşlerine takılan, neşeli, konuşkan bir çocuktu. Mary’nin somurtkanlığını, aksiliğini görünce ona hemen bir ad taktı: Huysuz Mary. Bu adı ötekiler de benimsediler. Hatta çocuğu hep böyle çağırmaya başladılar. Basil bir gün, «Hafta sonunda evine yollanacaksın,» dedi. «Hepimiz buna çok seviniyoruz doğrusu.» «Buna ben de sevindim. Ev neresi?» dedi Mary. Basil alayla, «Evini bilmiyor!» diye bağırdı. «Evin İngiltere’ de tabii. Eniştenin yanına gideceksin. Eniştenin adı Archibald Craven.

» Mary, «Onu tanımıyorum,» diye homurdandı. «lanımadiğını biMyorum. Zaten kızlar bir şey bilmezler. Annemle oabam konuşurken duydum. Kent dışında, ıssız bir yerde, kocaman bir evde oturuyormuş. Çok huysuz olduğu için kimseyi yanma yaklaştırmıyormuş. İzin verse bile kimse onunla konuşmaya gitmiyormuş zaten. Kambur, korkunç biriymiş.» Küçük kız o anda önemsemez gibi gözüktüyse de, daha — 9 — sonra uzun uzun bu işi düşündü. Rahibin eşi Bayan Crawford ona birkaç gün sonra eniştesinin yanına gideceğini söyleyince hiç sesini çıkarmadı. Kadın sevgiyle onu öpecek olduysa da, Mary başını çevirdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

Yorum Ekle
  1. Harika bir kitabın harika PDF’i

    1. Sana göre iğrenç olabilir, ama bence çok güzel bir kitap. Sizi temin ederim. Sadece bakış açısını değiştirerek bakmanız lazım. İlk başta bende önyargılıydım fakat kitabın sonuna geldikçe kitaba hayran kaldım. Bu kitabın yazarına tebriklerimi sunarım.