Bu kitap, çeyrek yüzyılı aşan araştırmalardan, bir senteze varmayı amaçlamaktadır. Tek bir sorunu, dikkatle bakıldığında Türk halk İslamlığı sorununa ulaşacak olan Alevilik-Bektaşilik konusunu incelemede gösterdiğim inatçı ısrarın haklılığını kendime kanıtlamak için de olsa, bu toparlamayı yapmam gerekiyordu. Probleme ilgi duymaya başladığımda, yaşamımın bu kadar büyük bölümünü onunla geçireceğimi elbette düşünemezdim. Eğer önceden bilebilseydim, fırsatları değerlendirir ve geri adım atabilirdim. Başlangıçta, derin bir hayranlık duyduğumu itiraf etmeliyim. Sonra yavaş yavaş, mikroskobunun başından kalkamayan ve incelediği konudan bir türlü ayrılamayan bir araştırmacıya döndüm: Çünkü önümüzde, hiç durmadan ortaya çıkmakta olan yepyeni öğeler söz konusu idi. Önceleri düşündüğüm şey sınırlandırılmış bir alan iken, kendimi tam anlamı ile, Türkiye çerçevesini fersah fersah aşan bir okyanus karşısında bulmuştum. Bu çalışma, konuyu, bir halk velisinden hareketle, şüphesiz kendisinin haberdar bile olmadığı Bektaşiliğin biçimlenişinden bu yana, incelemeyi öngörmektedir. Gazi Osmanlıların Balkanlar’ı ve Trakya’yı alışları ile çağdaş, ilk Bektaşiler, birbirleriyle bu fetih içinde kenetlendiler. Çoğu kez 15 fethedilmiş diyarlara yerleştiler ve orada oturanların bırakıp kaçtıkları toprakları ele geçirdiler; merkez gücün onayı ile, kimi zaman da fethin verdiği hakka dayanarak, buralarda tekkeler kurdular. Yavaş yavaş, kökenlerini oluşturan boylarla bağları zayıflayınca, inanç paylaşımlarında güç aradılar ve kent çevrelerine kurdukları zaviyelerle, kurumlaşmış bir halk tasavvuf tarikatının yaratıcısı oldular; bu zaviyeleri birer kültür merkezine dönüştürdüler. Hıristiyan kökenli ülkelerdeki varlıkları dolayısıyla, dinler üstü ve kural-dışı kalışları, tolerans duyguları, belirleyici çizgileri oldu. Buna karşılık, göçer ve yan göçer bir yaşam sürmeye devam ederek Anadolu’da kalan -ki büyük çoğunluğu ilk Safevilere destek verecektir- Kızılbaş Türk boylarından gelenler ise eski ataların gelenek ve göreneklerine bağlı kaldılar. Merkez yönetime karşı, sosyal haklar ve başkaldırı kımıldanışları içinde yer aldılar. Yakın dönemdeki adlandınlışları ile Aleviler, bu Kızılbaşlardan gelmektedirler. Fakat Alevi adı da, “asi” ve “sapmış” sözleriyle eşanlamda kullanılagelen Kızılbaş deyiminin uğradığı değer kaybına uğramaktan kurtulamadı. Bektaşiler ve Aleviler, aynı kökenden gelmektedirler. Yan yana yürüyen iki kol -Bektaşiler için Balkan ulusları, Kızılbaş-Aleviler için Doğu Anadolu yerleşimliler olmak üzere- değişik topluluklardan etkiler aldı. Bektaşiler yüzyıllarca Osmanlı lmparatorluğu’nda baskın olmuşlarsa da, Balkan ülkeleri yitirilince, ağırlık öte yana kaymıştır: Günümüzde, problem, özellikle Alev! deyimi altında ortaya konmakta, ve her iki zümre de aynı vellye, Hacı Bektaş Vell’ye bağlı olmakla birlikte Bektaşiler, bir anlamda, geriye itilmiş görünmektedirler. Bu kısıtlı satırlarda, Bektaşi-Alev! dünya üzerine bilgilerimi borçlu olduğum kişilerin adlarını sayamıyorum. Yirmi beş yıldır, hep canlı kaynaklarla çalıştım. Az ya da çok süre ile, Bektaş! ve Alev! ailelerin yanında kaldım. Türk alemini sık gezenlerin yakından bildikleri konukseverlik ve eliaçıklıkla, her yerde çok içten karşılandım. 16 Araştırmalarımın uzandığı komşu ülkelerde, İran Azerbaycanı’nda, Makedonya’da, Kosova ‘da, Deliorman ‘da da aynı konukseverlik ve cömertlikle iyilik dolu karşılamayı gördüm. Bütün bu, kendilerine minnet borcu ile bağlı olduğum insanların adlarını burada sıralayamıyorum: Dede’ler, Baba’lar, Aşık’lar ve başkaları, sayıca o kadar çokturlar. Aralarından kimileri de ölmüş bulunuyor. Bu kitap onların anısına bir saygının sunuluşudur. Ankara, İstanbul, Antalya, Sivas, Maraş ve öbür illerdeki bütün Alevi ve Bektaşi dostlarıma şükranlarımı sunuyorum. Deliorman Kızılbaşlanna da aynca teşekkür etmeliyim. Bir kitap çevirmek, bir bakıma, onu yeniden yaratmak demektir. Eğer bu kitap bir kahramanın çevresi ile ilgili ise, çeviren, o kişiliğe bürünmek ve onun yaşantılarını kendi yaşamındayrnış gibi duymak zorundadır. Kitabımı çevirmeyi yürekten isteyen alim meslektaşım Turan Alptekin’ in, bir an için, Hacı Bektaş’ın çekim yörüngesine girmiş olması gerektiğini düşünüyorum. Bu çalışmayı üstlenmek için de, kimse ondan daha yeterli olamazdı. Kendisi Fransız dilindeki üstünlüğü yanında derin bir Sufilik bilgisine sahip bulunmaktadır. İkimizi, birbirimize yaklaştıran da bu olmuştur. Aramızdaki onca uzaklığa rağmen bizi birleştiren bu Sufilik bağı sayesinde, tam bir ruh ortaklığı içinde bulunduğumuzu düşünüyor ve bundan duyduğum kıvançla, zamanının büyük bölümünü, istekle, çevirime ayırmış olan bu derin bilgine burada minnettarlığımı belirtiyorum. Bizzat en derin teşekkürlerimi sunmaktan zevk duyduğum yazar ve derin birikim adamı, bilgin düşünür İlhan Selçuk’un ellerine kitabımı ulaştırarak, Türkçe basımın yükümlülüğünü üstlenmiş bulunan, uzun yıllardır dostum Server Tanilli ‘ye minnettarlığım da aynı derecededir. Şimdi de, kitabımın, problemin güncelleşmesi ile ilgili son bölümüne geliyorum: Modem araştırmaların dışında kaldığımdan, Türk politikası konusunda, bilgilerini ve Alevilik yaşantılarını çalışmalarıma katmayı kendisi de istemiş bulunan, Kasım Yeşilgül’e başvurdum. Bana, Alevilerin güncel eğilimleri üzerine çok değerli bilgiler 17 verdi. Kendisine bütün kalbimle teşekkür ediyorum. Metin içinde de birçok kez ona göndermede bulundum. Minnet duygum hiç eksilmeyecektir. Daha kişisel çizgide, yalnızca, kızım Şirin Melikoff-Sayar’ı anmadan geçmeyeceğim. Yeniden ele alarak düzeltmeler ve gerektiği yerde, özellikle de bölüm bitişlerinde, genişletmeler yaparken, bütün yazdıklarımı gözden geçirmede gösterdiği sabır ve özveriye teşekkür ediyorum. İzin günlerinde ve hafta sonlarında, bütün saatlerini benim yazılarıma vermiş bulunuyor. Şu anda, onun için Alevilik-Bektaşilik olgusunun kapalı bir yanı kalmamıştır. İsterse, kişisel katkılarla çalışmayı sürdürebilecektir. Daha rasyonel bir bakışın, problemin güncelleşme sürecine ve günümüzdeki gelişmelere daha uygun bir görüş açısı getirmesi için hiçbir engel yoktur.
Hacı Bektaş – Irene Melikoff
PDF Kitap İndir |