Hagop Baronyan – İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti

Öncelikle bilinmelidir ki buraya girmekte zorluklar vardır –sözüm şereflilere, hırsızlara değil– ama buradan çıkmak daha zordur. Batı’nın sorunlarıyla –Doğu kültüründeki birçok yer için söylendiği gibi– yapılanmış bir köy. Ortaköy’e iskele tarafındaki yoldan girmek istersen altı tane muhteşem tuvaletin kokusu hemen hissedilir. Anlaşılan Ortaköy’de yaşayan biri için hassas bir burun, büyük bir sorun. Dağ tarafından inmeyi denersen, yanında güvenlikçiler getirmelisin ki hırsızlardan yakanı kurtarasın. Şayet Beşiktaş tarafından gelirsen geçen yılki yangından kalan küllerin dolmaması için gözlerini mendille bağlamalısın. Bu köye girmenin güvenli yolu tayyareyle inmektir derlerse de, benim için en güvenlisi hiç girmemektir. Bu köyün beş yüz yirmi Ermeni hanesi vardır. Bazı hanelerde birden fazla aile barınır. İşler bu şekilde sürerse bir hanede, yirmi aile barınacak. Sayımda haneler, yerini odalara bırakacak. Burada iki kilise var, birinin adı (Surp) Asdvadzadzin 1 , diğeri (Surp Krikor) Lusavoriç. 2 Köyümün Asdvadzadzin Kilisesi meşrutiyetçi değildir, tüm ziyaretçileri aynı mekânda kabul etmez. Zengin biri geldiğinde, zangoç telaşa kapılıp hemen oturacak bir yer temin eder. Gelen fakir ise yerlerde de dua edebilir.


Zenginler yalnız Noel’de ve Paskalya’da kiliseye gelirler, şahsen gelemeseler de kartvizitlerini gönderirler. Her yıl kilisenin balkonundaki yerler kiralanır veya satılır. Gerçi bu satışlar ilan edilmez. Zaten zengin hanımlar balkondaki tüm yerleri satın almıştır. Bayram günlerinde yerlerini kaptırmamak için kendileri gelmeseler bile temsilcilerini gönderirler. Zamanı mı acaba İncil’deki bu sözün: “Ve benim evim dua evi olacak, diye yazılmıştır; fakat siz onu bir haydut ini ettiniz.” 3 Lusavoriç Kilisesi halkçıdır. Kadın erkek karışık girerler kiliseye. Sanırım Lusavoriç’in erkeklere güveni olmadığından kilisenin sağ tarafını erkeklere, sol tarafını kadınlara tahsis etmiştir… Bizim cemaat meclisinin de böyle yönetilmediğini kim iddia edebilir? Fesatlar, cahil halkı inandırmaya çalışıyorlar. Cemaat meclisi toplantılarında yalnız kadınları içeri almışlar, erkekler dışarıda kalmış. Ben inanmam. Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nin karşısındadır, Tarkmanças Okulu. 4 Çok düzgün zavallılık içinde, zavallılığı olmasa bile düzgünlüğüyle kıskançlığa neden olur. Şaşırır bazıları, böyle zengin bir mahalledeki okul neden fakir kalır! Ben şaşırmam buna, okul fakirdir çünkü burada zenginler yaşıyor. Köyümde bir de Hıripsimyants Okulu var, şefkatli kadınların müdürlüğünde yönetilir ve bir gün eğitimli ve kültürlü kızların yetişeceğini umut ederler.

Bu okulun öğrencileri klasik Ermeniceyi 5 yeni Ermeniceye çevirmekte oldukça başarılıdır. Eğitim kurumunun sekreterinin yazdığı eski Ermenice mektupları çözemezlerse, hata kendilerinin değildir, zira hocaları dahi o mektuplardan anlam çıkarmak için kendilerini parçalar. Bay Şaşyan, Ermenistan’daki kıtlığın sebep olduğu felaketler için halkın vicdanına seslenip hibe toplamak amacıyla gazeteye insanların anlayamayacağı dilde uçuk mektuplar yazar ki, bizim millet kendi kardeşlerinin acılarını duyarak üzülmesin ve ağlamasın. Bu bakımdan, başkan bey, halkıyla Latince bile konuşmakta özgürdür… Bir de kızlar okulu var ki fakir kızların ücretsiz eğitimi için milletperver Ermeniler kurmuştur. Güç ve başarı dileriz, bu kuruluşun asil kadınlarına. Her çabayı ortaya koyarlar amaçlarına ulaşmak için… Eğer bu kadınlar erkek, kendi eşleri kadın olsaydı, doğal olarak Tarkmanças Okulu’nu bu denli mutsuz görme şanssızlığına sahip olamazdık. Şimdilik Lusavorçyan Okulu tatminkâr; ama devamlı denetlenmesi gerekir ki, daima kendi düzeninde ilerlesin. Ermeni Eğitim Evi adındaki yatılı okulun müdürü Kurken Bey bütün yasaklara ve başarısızlıklara karşı mücadele ederek okulu bugün çok düzenli bir hale getirmiştir. İşte köyün en büyük binası ve insanı… Burada bir de İyiliksever Derneği’nin tiyatrosu vardır. Bu adı defalarca sokaklarda, duvarlarda görmüşsünüzdür. Zamanında bu tiyatroda gösterilen ölümsüz Beşiktaşlıyan’ın 6 ve ölümlü Hekimyan’ın 7 trajedilerinin benzerlerini günümüzde okul müsamerelerinde seyredebilirsiniz, izleyenlere eziyet mahiyetinde. Şimdi bu tiyatroda halkı aydınlatmak amacıyla konferanslar yapılıyor. Apaçık bir gerçektir, Ortaköy her mahalleden daha erken başladı medeni milletler gibi çalışmaya ve… başarısızlığa… Bir şeye benzemek, olmak değildir. Maymunun hikâyesini hep hatırlayacağım. Buralılar barışseverdir.

Patrik değişimlerinde fikir beyan etmezler. Hatırlansın, hatırlanmasın kilisede hiç duyulmamıştır. Herhalde Ortaköylüler, gelen patrikten de memnun, gidenden de veya ne gelenden ne de gidenden… Hatta mahalle işleri için de hep sessizdir, diğer mahallelerde haftada bir yönetimlerde kavga çıkar. Burada şimdiye kadar böyle bir şey duyulmamıştır. Ortaköylülerin buradan ayrılan idarecilerden hesap sormak gibi kötü huyları yoktur, buralılar birbirlerine sonsuz güvenir. Bir küçük gençlik grubu var ki topluluklar kurup dağıtarak millete gerçek hizmetler vermek ister. Günümüze kadar yüz topluluk kurulmuş, yüz elli topluluk dağılmıştır, şimdi de sanatkârlar topluluğu var ki amaçları, emin adımlarla ilerleyip Ermenistan’da sanatı tanıtmaktır. Köyün ileri gelenleri birkaç sınıfa ayrılır. Bir bölümü yalnız diplomatik işlerle uğraşır. Bu sınıftaki insanlar meyhanede rakı şişesi önlerine geldiğinde doğu politikası hakkında Gladstone ne konuşmuştu, Bismarck ne tutum takınacak, Kumandunios, Kheorsiosi’ne ne yazdı, bilmek isterler. Tüm bunlara tatminkâr cevap alamadıkça meyhaneden dışarı çıkmazlar. Diğer zümre diplomatik konulardan sıkılır. Bunlar için rakının üstüne tuzlu balık mı, et mi, meyve mi yenileceğinin bilinmesi gerekir. İşte Ortaköylüler için de düzenin sorunları bunlardır. Bir diğer grup da genç kızlara sempatik görünmek için bütün gün berber dükkânlarının önünde dolaşıp saçlarına ne şekil vereceklerine karar vermeye çalışır.

Hafif bir sınıf da var ki, hafiflikleri ağırlaşmıştır. Ağırlaşmıştır diyorsam, hafifliklerinin ölçüsünü hayal edebilirsiniz. Bunlar pazar günleri kadınlarla yüksek sesle iki kelime Fransızca konuşmak için iskelede beklerler. Diğer bir kısım da ticarette kaybettiğini oyundan kazanmak için kurnazlık düşünür. Zenginlerde de bu mikrop var; ama onlar dedikodudan uzaklar. Zira fakir için hastalık olan, zengine basit eğlence sayılır. İstisnalar hariç kadınlar da, erkekler de gösterişi sever. Gereğinden fazla önem verirler giyinmeye, dolayısıyla şık giyinen mükemmeldir, basit giyinense insanlığa layık görülmez. Nerede olursa olsun, yüzünü yelpazeleyen, hatta kışın en soğuk günlerinde yüzünü sağa sola çevirip gülümseyerek kırıtan, iki saniyede bir saçlarını düzelten, eldivenlerini çıkarıp tekrar giyen, elbiselerini düzelten, beğenmeyip tekrar düzelten, durup tekrar düzeltmeye çaba harcayan, bazen dişlerini göstermek amacıyla ağzını açarak bilinçli gülen – gülümsüyorsa bil ki ağzında dişi yok– kadın, anla ki Ortaköylüdür. Kadınların yanında şık giyimli, Fransızca kelimeler kullanarak konuşan, kadınlara sigara ikram eden ve kadınların burnuna girecek kadar yaklaşan bir delikanlı gördüğünüzde, bin liraya bahse girerim ki, hem kadın hem de erkek, ikisi de Ortaköylüdür. Kaybedersen bin lirayı gel benden al. Güneşten yanmamak için kadınların bir kısmı ekseriyetle yüzlerine pirinç tozu sürerler. Ortaköy’ün ayı, güneş kadar yakıcı olduğundan geceleri de kullanırlar, kimileri bu toza şimdi domates karıştırmaya başlamışlar. Sempatik bayanlar misafirliğe gittiğinde merdivenin ikinci basamağından ayaklarını uzatıp hizmetçilere ayakkabılarını çektirir, minik ayaklarını etrafa gösterirler; ama ayakları büyükse hizmetçilere eldivenlerini çektirirler. Birçok kadın da dişlerini çektirmiştir.

Büyük dişler, büyük acılara neden olur… Güzelliklerine. Kadınlardan bazıları leydilere veya markizlere benzemek için tüm hünerlerini ortaya koyar. Doğum yaptıklarında hemen bebekleri sütannelerine teslim ederler. Zira bir kadının çocuğunu emzirmesi asalete aykırıdır. O gün gelecek mi acaba: Hizmetçiler ev sahibinin yerine çocuk doğursun, nazenin bayanlar doğum denen ağır işten kurtulsun. Ortaköylü, çevresine kıyasla daha medenidir, güler yüzlüdür, bazen hüzünlü görünmelerinin nedeni okullarının sorunlarıdır. Köyümün iklimi ortadadır, ne iyilik verir ne kötülük yapar. Sakinleri de aynı köyün iklimi gibidir. Bazı gençler hep yüksekten uçar, nedeni araştırılırsa kolaylıkla anlaşılabilir ki delikanlılar havadan hafif olmasa kendilerini o kadar yüksek zannetmez. Maalesef milletimizin çoğunun yükselme sırrı, yalnızca doğal kanunlarla çözülür. Ağırlar hep altta kalır, hafifler yükselir. Bu köyde öyle delikanlılar var ki, boyunlarına bir ip geçirirseniz havada uçurtma gibi yükselebilirler… Aşırı inançlar yoktur bu köyde (altın bu hesaba dahil değil), aksine eksik inançlar söz konusu. Her şeyden fazla tapınılan put modadır. Eğlenceyi çok severler burada. Bir evde dans başladığında en az altı günde biter oysa milli bir meseleden söz açılınca sohbet yarım saatten fazla sürmez.

Köyde çilek ve dedikodu üretilir. Çilek her yıl bol ürün vermez. Ama dedikodu? Ne aşırı yağmurdan ne de kuraklıktan çekincesi var. Her yıl bol ürün verir. Çevreden satın almaya gelirler. Ortaköy, hırsız ve deniz kenarındaki köpek leşlerini ithal eder.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir