Hagop Baronyan – Sark Discisi

Hagop Baronyan, bir yazar olarak ölümsüzlüğe kavuşmuş olmakla beraber, [27 Mayıs] 1891’de [Ortaköy’de], kendi mali çöküşüne gülüp geçerek, yoksulluk ve sefalet içinde öldü. Beceriksiz liderlerin itibarını söndürmek ve abartılı toplumsal örf ve âdetlerle dalga geçmek amacıyla yazılmış hicivleriyle, kendi döneminin pek çok ileri gelenine hayatı zindan etmek konusunda son derece başarılı olmuştu. 1843’te Edirneli yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Baronyan, ilk ve orta öğrenimini Ermeni okullarında tamamladı. Ardından bir yıl süreyle yerel bir Rum okuluna devam etti, ancak iş bulmak için resmi eğitimini yarım bırakmak zorunda kaldı. Önce bir eczanede çalışmaya başladı, sonra da muhasebecilik yaptı. 1864’te İstanbul’a taşınarak önce bir telgraf dairesinde, sonra da Ermeni Patrikhanesi’nde kâtip olarak çalıştı. Aynı zamanda, kısa bir süre için Üsküdar’daki Ermeni okulunda eğitmenlik yaptı. Bu sırada Romantik şair ve oyun yazarı Bedros Turyan’ın (1851-1872) etkisinde kaldı. Hevesli bir okur olarak bazı Avrupa dillerini, özellikle de dönemin İstanbul’unda edebi ve teatral hayatta büyük etkileri olan Fransızca ve İtalyancayı kendi kendine öğrendi. Osmanlı başkentinde yayımlanan çeşitli dergilere katkı sunarak yazarlık konusunda deneyim kazandı. Bu deneyim, ona daha sonra yazacağı önemli hicivler için iyi bir eğitim alanı oldu. Baronyan’ın insanların ve durumların mizahi ve absürd yönlerini birkaç sevimli kalem darbesiyle yazıya dökme becerisi, hicivlerini kendi dönemine özgü gelip geçici bir şey olmanın çok ötesine taşıyarak yeni okurları da eğlendirmeye devam etti. Ancak çok geçmeden, hiciv yazarlarının kitlelerin saygısını kazanabileceğini, ama alay ettiği zenginlerden hiç yardım görmeyeceğini anladı. 1879’da evlendikten sonra, sahip olduğu geniş aileyi geçindirebilmek için, suya sabuna dokunmayan edebiyat dışı mesleğine, muhasebeciliğe zaman zaman geri dönmek zorunda kaldı. Yayına hazırladığı süreli yayınların ömrü kısa oldu.


Poğ aravodyan (Sabah Borusu) yirmi sekiz sayı yayımlandıktan sonra mali sıkıntılar nedeniyle kapandı. Yedi yıl içinde Yeprad (Fırat), Meğu (Arı) ve Tadron (Tiyatro) isimli dergilerin yayını Osmanlı sansür bürosu tarafından durduruldu. Bunları dört yıl sonra Khigar (Bilgiç) ve o da kapandıktan birkaç ay sonra Dzidzağ (Gülüş) isimli dergiler izledi. Baronyan, iniş çıkışlarla dolu yirmi yıllık hareketli yayıncılık serüveninin sonunda, toplumdaki çeşitli kötücül şahsiyetleri hedef alan veda yazısında, hayal kırıklığının ve mali çöküntünün neden olduğu karamsarlığı dile getiriyordu: Elveda haksızlık, elveda iftiracılar Elveda yozlaşmış memurlar ve Elveda borcunu ödemeyen aboneler. Veda ettiği “iftiracılar” şüphesiz Baronyan’ın alaylarından nasibini almış ve onu susturmak için ellerinde bulunan tek aracı, sansürü devreye sokmuş kişilerdi. Baronyan’ın amacı, mevki sahiplerinin ve kilise liderlerinin beceriksizliklerini, manastırlardaki keşişlerin tembelliğini, İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin yetersizliğini, 1863 tarihli Ermeni Milli Nizamnamesi’nin yetkilendirdiği Milli Meclis’te tartışmaya girişmenin anlamsızlığını, zenginlerin cimriliğini, aile ilişkilerini bozan tuhaf toplumsal örf ve âdetlere bağlılığı ve aynı şekilde, Sultan’ın yönetiminin ve onun yozlaşmış, beceriksiz memurlarının basiretsizliğini ifşa etmek ve bunlarla alay etmekti. O, kâr elde etmek dışında bir şey düşünmeyen zengin tüccarların ipliğini pazara çıkarırken, kıt kanaat geçinip “kendi yağıyla kavrulan” esnafa sempati beslerdi. “Bir-iki haftalığına ders vermek için çağrılan ve okul yönetiminden bir kişiye yalakalık yapmadığı için kovulan” düşük ücretli eğitmenlerin tarafını tutardı. Baronyan’ın tiyatroya olan yoğun ilgisi çok genç yaşlarda kendini gösterdi. İlk Ermeni profesyonel tiyatro kumpanyası 1861 yılında İstanbul’da kurulmuştu; bu önemli gelişme, genç yazarın oyunculuk kariyerinin başlaması için bir fırsat yarattı. Bu tarihten önceki on yıl boyunca Goldoni ve Molière’in farsları ve komedileri yaygın bir popülerlik kazanmıştı ve bu iki yazara ait öyküler Baronyan’da yaratıcı uyarlamalar yapma heyecanı uyandırmıştı. 1865’te yazılan ilk oyunu, Goldoni’nin orjinal eserinin taklidi olan Yergu Derov Dzara mı (İki Efendili Bir Uşak) adlı kısa bir farstı. Bundan dört yıl sonra, görücü usulü evlilikleri ve evlilikte sadakat konusunu genellikle neşeli bir üslupta ele aldığı ilk komedisi Adamnapuyjn Arevelyan (Şark Dişçisi) geldi. Bunu izleyen, Ermeni toplumunu gerçekçi bir şekilde yansıtan eserleri, kitap formunda basılmadan önce gazetelerde tefrikalar halinde yayımlandı. Baronyan 1872’de Şoğokortı’ya (Dalkavuk) başladı, ancak yarım bıraktı.

1880-81 yıllarında ortaya çıkan esaslı taşlaması Medzabadiv muratsganner (Haşmetlu Dilenciler), taşralı eşrafın patavatsızlığına ve naifliğine odaklanırken, bu niteliklerin aynı zamanda çeşitli sanatsal, profesyonel, dini ve zanaatkâr fırsatçılar tarafından sömürülmeye ne denli açık olduğuna da dikkat çeker. Son eseri Bağdasar Ağpar (Bağdasar Emmi) ise boşanma temasını ele alır: Evin efendisi olan oyunun ana karakteri, zina yaptığından şüphelendiği karısı Anuş’tan kurtulmanın yollarını arar, ancak hizmetçisi, efendisinin kendisinden faydalanmaya çalıştığı yönünde, uydurma olduğu kadar ikna edici de olan suçlamalar ileri sürdüğünde, mevcut durumu kabullenmek zorunda kalır. Baronyan aynı zamanda hem oyun yazarlarından hem oyunculardan yüksek bir standart talep eden keskin dilli bir tiyatro eleştirmeniydi. Bilhassa, Tovmas Terziyan’ın eski bir Ermeni azizin şehadetini anlatan Santukhd’u gibi tarihsel trajedilerdeki Romantik aşırılıkları, konu ve yaklaşım itibarıyla uygun bulmuyordu. Bir seferinde, bu eserlerin dini bir araç olarak kullanmaları üzerine yorum yaparken şunları dile getirmişti: Tiyatroya giden her Ermeni bilir ki, bir melek ve bir ruh, Ermeni oyunlarının olmazsa olmazı gibidir. Dün gece rüyamda Tanrı’yı gördüm, birinin canını almak için bir melek arıyordu. Fakat ortada hiç melek kalmamıştı. Baş melek ona durumu bildirdi, meleklerin hepsi Ermeni oyunlarına gitmişti. Baronyan’ın hiciv koleksiyonunda Azkayin çoçer (Milli Kodamanlar) genel başlığı altında toplanan, önemli Ermeni kişiliklere ait bir düzenbazlar sergisi de yer alır. Hem Osmanlı hem de Rus imparatorluğundan birçok siyasi, dini ve kültürel figüre ait, bunların tutarsızlıklarına ve tuhaflıklarına zarif bir mizah anlayışıyla dikkat çeken otuz iki kişisel portre 1870’te yayımlandı. Yazar bundan sonraki on yıllık zaman zarfında toplumsal meselelere daha fazla yoğunlaşmaya başladı. 1880 tarihli Hoshosi Tzeradedr (Dedikoducunun Defteri) isimli eseri, Berlin Anlaşması sonrasında yapılan Osmanlı reformlarına yönelik şüpheciliği ifade ediyor ve Ermeni milletinin başı olan İstanbul Ermeni Patriği’nin kibrini, basına yönelik sansürü, zamları, ama özellikle de tıbbi harcamalarla ilgili olanları şiddetle eleştiriyordu. Aynı yıl otuz dört bölümden oluşan Bıduyd mı Bolso Tağerun Meç (İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti) isimli başka bir koleksiyona başladı. Daha tutarlı bir bütünlüğe sahip olan bu koleksiyonda, kalbur üstü merkez (“İstanbul’un Paris’i” olan) Pera’nın kumarhanelerinden ve ayartıcılığından, yoksul balıkçılar semti Samatya’nın içki âlemlerine kadar uzanan, şehrin farklı kesimlerine ait görünümleri ve sesleri mizahi değinmelerle sunuyordu. Atmosferi ve karakterleri bakımından Haşmetlu Dilenciler’e benzeyen bir skeçler serisi de 1886- 87 arasında Kağakavarutyan vınasnerı (Adabın Zararları) genel başlığı altında yayımlandı.

Çalışma, bazı insanların diğerlerinin nezaketini ve iyi niyetini hor görerek bencil isteklerini tatmin etmek için ne denli ileri gidebileceklerini resmederek bize merkezi bir tema etrafında bir dizi çeşitleme sunuyordu. Bir halk ayaklanmasından kuşkulanan Sultan II. Abdülhamit, belli kişi ve kurumların eleştirilmesini engellemek üzere basın özgürlüğünü kaldırmayı gündeme getirdiğinde Baronyan sansüre alegorik bir biçimde yaklaşarak yasaktan kurtulmanın yollarını aradı. Ana karakterlerini değiştirip bunları Ermeni folkloru ve mesellerinden aşina olunan kurbağa, tilki, maymun ve karınca gibi hayvanlar kisvesi altında sunarak milli ve uluslararası politikaları eleştirmeye devam etti. Babıâli ile yaşadıkları sorunların çözümünde Avrupalı güçlere bel bağlayan kendi döneminin birçok Ermenisinin aksine, bu güçlerin sadece kendi çıkarları için harekete geçtiğinde ısrarcıydı. Aynı zamanda Osmanlı memurlarının acımasızlığını ve beceriksizliğini ifşa ederken de sözünü sakınmıyordu. İzmir’de bir grup Ermeni kadını Ahmet Paşa önderliğindeki askerler tarafından yasadışı bir şekilde evlerinden tahliye edildiğinde, Baronyan şöyle yazmıştı: Bravo soylu Ahmet Paşa! Cesaretinizden tüm dünya etkilendi, kadınlara saldırmak ve zorla boyun eğdirmek şüphesiz ki cesaret gerektirir. Emin olun ki kadınlara karşı her savaş ilan edildiğinde siz ordunun başkumandanı olarak anılacaksınız. Halkımız bilhassa İstanbul’dan takviye kuvvet istemeden bir grup kadının hakkından gelme beceriniz nedeniyle size müteşekkir olacaktır. Khigar’ın yayını durdurulduktan sonra Baronyan yine muhasebeciliğe dönmek zorunda kaldı. Ancak endişe ve yoksunluk içinde, alacaklıların baskısı altında geçen uzun yıllar ona büyük zararlar vermişti. İstanbul Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nde tüberküloz hastalığından öldü. Hagop Baronyan, sonunda susturulmuş olsa da, çalışmaları okunduğu ve izlendiği müddetçe kahkahalarının yankısı duyulmaya devam edecektir.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir