Edward W. Said – Şarkiyatçılık (Batı’nın Şark Anlayışları)

Dokuz yıl önce, 1994 baharında Şarkiyatçılık’a bir “Sonsöz” yazmıştım; kitapta kanaatimce ne söyleyip ne söylemediğimi netleştinneye çalıştığım bu yazıda, 1978’de Şarkiyatçılık’ın yayımlanmasından sonra başlayan birçok tartışmayı ele almakla kalmamış, “Şark”ın temsil edilme biçimlerini konu alan bir çalışmanın nasıl olup da yanlış temsil ve yanlış yorumlan çoğaJtmaya hizmet edebildiği üzerinde de duımuştum. Bugün aynı duruma irkilerek değil de istihzayla yaklaşmam, yetişkinlik yolunu şekillendiren beklentilerle pedagojik hevesierin mecburen azalmasının yanı sır� yaşıının getirdiği ağırlığın da bana usulca nüfuz etmiş olduğunun bir göstergesi. İki büyük entelektüelin, siyasi ve kişisel kılavuzlanın Eqbal Ahmad ile -Şarkiyatçılık’ın ithaf edildiği kişilerden biri olan- İbrahim Abu-Lughod’un yakın zamanda vefat etmesi, keder ve kayıp hissiyle birlikte, bir tevekkül ve yola devam etme konusunda şaşmaz bir azim de verdi bana. İyimserlikle hiçbir ilgisi yok bunun; daha ziyade, entelektüellik mesleğinin çerçevesini ve yönünü belirlediğini düşündüğüm, özgürleşme ve aydınlanma sürecinin hep sürdüğüne, daha doğrusu düpedüz bitimsiz olduğuna inanmaya devam etmekle ilgili bir şey bu. Yine de Şarkiyatçılık’ın tüm dünyada otuz altı dile çevrilip tartışma konusu olmayı sürdürınesi benim için hala bir şaşkınlık nedeni. Şimdi UCLA’da, evvelce de İsrail Ben Gurion Üniversitesinde çalışan sevgili dostum ve meslektaşım Profesör Gaby Peterberg’in çabaları sayesinde, kitabın -İsrailli okurlar, öğrenciler arasında önemli tartışmalar, ihtilaf . lar yaratan- İbranice bir çevirisi de mevcut artık. Aynca Avustralyalılann yardımıyla Vietnamca bir çeviri de yayımlandı; Çinhindi’nin entelektüel dünyasında artık bu kitapta geliştirilen önermelere de bir yer açıldığını söylemek, büyükleome sayılmaz umanm. Her durumda, kitabımda ortaya koymaya çalıştığım şeylere duyulan ilginin -özellikle de “Şark”ın pek çok farklı yöresinde- tamamen sönmemiş olduğunu görmek, çalışmasının bu kadar hayırlı bir yazgısı olabileceğini hayal etme- • • 11 ŞAR KIYATÇILIK miş bir yazar olarak bana büyük bir mutluluk veriyor. Bu ilginin nedeni kısmen, Ortadoğu, Araplar ve İslamın müthiş değişimlere, ihtilaflara, çekişmelere ve -şu satırlan yazdığım esnada- savaşa sahne olmayı sürdüıınesi elbette. Yıllar önce söylediğim gibi Şarkiyatçılık, temelden, hatta kökten zorlu koşulların ürünüdür. 1999 tarihli Out of Place (Yersiz Yurtsuz) başlıklı anılanmda, kendim ve okurlanın için, Filistin, Mısır ve Lübnan ‘da -kanaatimce- beni biçimlendiren ortamiann aynntılı bir tasvirini sunarak, içerisinde yetiştiğim tuhaf, çelişkili dünyayı betimlemiştim. Ancak 1967 Arap-İsrail savaşından sonra başlayan siyasi etkinlik yıllanma uzanmayan gayet kişisel bir anlatıydı bu – savaşın yol açtığı ve hala süren durumdan ötürü (Filistin topraklan ve Golan Tepeleri hala İsrail’in askeri işgali altında), benim ku· şağımdan Araplar ve Amerikalılar için hayati önem taşıyan mücadele koşullan ve fikirler hala güncelliğini koruyor. B unuola birlikte, bu kitabın yazılabilmesinin, hatta entelektüel çalışmalanının tamamının bir üniversite mensubu olarak sürdüğüm hayat sayesinde mümkün olduğunu da bir kez daha belirtmek isterim.


Çünkü sık sık değinilen kusur ve sorunlanna rağmen Amerikan üniversiteleri, özellikle de benim çalıştığım Columbia, ABD’de düşünme ve inceleme faaliyetlerinin hala neredeyse ütopik bir bannak bulabildiği birkaç yer arasında. Ağırlıkla Avrupa ve Amerika kaynaklı bir beşeri bilimler eğitiminden geçip bu alanda eğitmenlik yaptığım, modem kai”§ılaştırmalı edebiyat alanında uzman olduğum için, Ortadoğu hakkında hiç ders verı nedim. Zorunlu olarak dünyaya da atıflarda bulunmasına rağmen gene de basitçe Ortadoğu siyasetiyle değil, kültürle, düşüncelerle, tarihle ve iktidarla ilgili olan bu kitabın içerdiği enine boyuna düşünütüp taşınılmış, serimlenmiş inceleme, iki kuşak boyunca nitelikli öğrenciler ve yetkin meslektaşlarla yürüttüğüm pedagojik çalışmalar ve üniversite sayesinde ortaya çıkabildi. Kitabın andığım niteliği konusunda başlangıçtan beri aym kanaati taşıyorum – benim için bugün de gayet bariz ve çok daha net bir şey bu. Ancak gene de Şarkiyatçılık, yakın tarihin çalkantılı dinamikleriyle sıkı sıkıya ilintilidir. Nitekim Şark teriminin de Batı kavramının da ontolojik bir istikran olmadığını kitapta vurgulamıştım; bunlann ikisi de insaniann harcadığı çabalarla, kısmen olumlamalarla kısmen de Öte . ki’nin tespiti yoluyla üretilmiştir. Bu üst kurınacalann kolayca kolektif bezeyaniann güdüm ve idaresine girebildikleri, zamanımızdaki kadar açıkça görülmemişti hiç – büyük ölçüde bir tarafta İslam ile Araplara, diğer tarafta da “biz” Batıltiara yönelik olan korkuyu, kini, nefreti, tiksintiyi, nüksedip duran kibir ve küstahlığı harekete geçirnıe yönünde 2003 B ASIMI 1Ç1N ÖNSÖZ • • • lll çok büyük ölçekli girişimlerde bulunuluyor bugün. Şarkiyatçılık, Lübnan iç savaşına dair 1975 tarihli bir tasvirle başlar; 1990’da sona ermiştir bu savaş -ne var ki şiddet ve o çirkin süreç, insan kanı dökme süreci, şu an hala sürüyor. Oslo banş sürecinin başarısızlığa uğrayışına, ikinci intifadanın patlak verişine, İsrail’in Filistiniiieri toptan cezaJandııına uygulamasının bir parçası olarak savunmasız sivillere karşı sürekli kullandığı F-16’lan ve Apache helikopterleriyle yeniden işgal edilen Batı Şeria ve Gazze’deki Filistiniiierin feci acılanna tanık olduk. Verdiği korkunç zararlada birlikte intihar saldınsı fenomeni çıktı ortaya; bu zarariann en dehşetJisi, en cehennemisi, ll Eylül olaylanyla ardından gelen Afganistan ve Irak savaşlanydı elbette. Ben bu satırlan yazarken, Britanya ile ABD’nin Irak’a yönelik gayri hukuki, gayri meşru emperya1 işgal ve i stilası sürüyor-keza maddi tahribat, siyasi istikrarsızlık ve düşünülmesi bile cidden korkunç başka işgal ihtimalleri gibi etkileri de. Tüm bunlar, ebedi, dönüşsüz, giderilmez uygarlık] ar çatışması denen şeye ekleniyor. Ancak ben bu görüşe katılını yorum. Öte yandan, ABD’de Ortadoğu, Araplar ve İsiama ilişkin genel kavrayışın bir ölçüde iyileştiğini söyleyebilmek isterdim, fakat yazık ki durum böyle değil. Çeşitli sebeplerle Avrupa’daki durumun çok daha iyi olduğu görülüyor.

ABD’de görülen tavır sertleşmesi, küçültücü genelleme ve zafer kibrini yansıtan ki işeler cenderesinin iyice sıkılaşması, muhalifler ve “ötekilere” yönelik horgörüyle ittifak içindeki kaba gücün hakimiyeti Irak’ın kütüphane ve müzelerinin yağmalanması, soyulması ve tahrip edilmesinde ifadesini buldu. Liderlerimizle entelektüel uşakJannın kavramaktan aciz olduklan anlaşılan şey şu ki tarih -“biz” kendi geleceğimizi yazabilelim, o aşağı halkiann örnek alması için kendi hayat tarzımızı dayatabilelim diye- bir karatahta gibi silinip temizlenemez. Sanki kadim toplumlar ve sayısız halkı kavanozdaki fıstıklar misali katıp karıştırmak mümkünmüş gibi, Washington’daki yüksek görevliler arasında ve sair çevrelerde Ortadoğu’nun haritasını değiştirmekten söz ediliyor sık sık. Ne var ki bu iş genelde “Şark” sayesinde – Napolyon’un on sekizinci yüzyıl sonunda Mısır·ı işgalinden beri, “işte Şark’ın tabiatı budur ve ona buna göre muamele etmemiz gerekir,” diye kestirip atan bir bilgi biçimi üzerinden işleyen iktidar tarafından tekrar tekrar üretilmiş yan mitik bir inşa sayesinde- olup bitiyor. Bu süreçte. sayısız tarihi ve baş döndürücü çeşitlilikte halk, dil, deneyim ve kültürü içeren sonsuz tarihsel tortu bir tarafa itiliyor ya da görınezlikten geliniyor, Bağdat kütüphaneleriyle müzelerinden çıkartılan hazineler anlamsız parçalar derekesine indirilip kum yığınlan arasına atılı veriyor. Be- • • lV ŞARKI YATÇ I LIK n im iddiarn şu: Tarih insanlar -erkekler ve kadınlar- tarafından üretilir; ama tarihin -daima çeşitli suskunluklar ve geçiştirnıelerle, daima dayatılan biçimler ve göz yumulan biçimsizliklerle- bozulması ve yeniden yazılması da mümkündür; “bizim” sahip olacağımız ve yöneteceğimiz [birer kurgu olarak] . bizim” Doğu’muz ya da “bizim” Şark’ımız tam da bu tür işlemlerle üretilmi§tir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir