Harlan Coben – Asla Vazgecme

Yanındaki adam “Dinleyin kızlar: Yaradılış ve evrim teorileri birbiriyle tamamen uyumludur.” diye bağırdığı sırada. Marianne acınacak haldeki hayatındaki her iyi şeyi mahvetme konusundaki muhteşem yeteneğine hayret ederek üçüncü Cuervo’sunu deviriyordu. Tükürüğünden bir damla Marİanne’m boynuna sıçramıştı. Suratını asıp adama bir bakış fırlattı. Gür ve fırça gibi bıyıklan vardı. Yetmişlerin porno ilimlerinden fırlamış gibiydi. Marİanne’m sağında oturuyordu. Adamın kafa bularak etkilemeye çalıştığı saman gibi saçlarını aşırı sarıya boyamış kadın da solundaydı. Dolayısıyla Marİanne bu hafif vc basit öğle yemeği sandviçinin arasına sıkıştırıldığı için kendini şanssız hissediyordu. Onları görmezlikten gelmeye çabaladı, liardağının içinde sanki bir elmas varmış da değerini ölçmeye çalışıyormuş gibi dikkatle inceledi. Bıyıklı adamla, saman saçlı kadmm bir an önce çekip gitmesini umut etti. Ama umutları suya düştü. “Sen çılgınsın,” dedi liayan Saman Saçlı. “Aç kulağını beni dinle.


” “Tamam dinliyorum. Ama cidden çılgınsın sen.” “Yerleri değişelim mi? Bu şekilde yun yana oturursunuz,” dedi Marianne. Bay Bıyık elini Marİanne’m kolunun üzerine koyarak, “Yerinizden kalkmayın küçük hanım, bunu sizin de dinlemenizi istiyorum,” dedi. Marianne itiraz edecek oldu ama susmak daha çok işine gelmişti, içkisine geri döndü. ‘”Tamam,” dedi Bay Bıyık, “Adem’le Havva’yı biliyorsunuz değil mi?” “Elbette,” dedi Saman Saçlı. “Hikâyeye inanıyor musunuz?” “Adem’in ilk erkek, Havva’nın ilk kadın olduğuna mı yani?” “Aynen öyle.” “Yok ya. Sen inanıyor musun peki?” “livet, tabii inanıyorum.” Adam haylazlık yapan bir çocuğu sakinleştirmeye çalışır gibi bıyığını okşadı, “incil bize neler olup bittiğini anlalır. Önce Adem yaradılmış sonra da kaburga kemiğinden Havva yaratılmış.” Marianne içkisinden bir yudum daha aldı. içmesinin bir sürü nedeni vardı. Genelde eğlenmek için içerdi. Daha önceden yeni ilişkiler kurmak için bunun gibi bir sürü yerde bulunmuştu.

Ama bu gece bir erkekle çıkına fikri ona uzak geliyordu. Biraz kafayı bulup, uyuşmak için içiyordu. İşe yaramazsa hapı yutmuştu. Hayatı karma karışıktı. Her zamanki gibi. Tüm hayatı, bir budala gibi sarhoş olmakla noktalanan dur durak bilmeyen bir can sıkıntısıyla, dürüst ve say- j gın olan her şeyden kaçarak, bir sonraki elde edilmesi imkânsız telafi yollarını arayarak geçmişti. İyi bir şeyi yok etmişti. Arlık geri dönmek için gücü yoklu ve işle bunu da yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Geçmişte ona en yakın insanların kalbini kırmıştı. Duygusal olarak İncittiği insanların hepsi en çok sevdikleriydi. Ama şimdi, son zamanlardaki ahmaklığı ve bencilliği sayesinde Katliamcı Marİanne’m kurban listesine kendisine tamamen yabancı İnsanları da ekleyebiliyordu. Aslında bir şekilde yabancıları incitmek daha da kötüydü sanki. Hep sevdiklerimizi İncitiriz değil mi? Ama masumları incitmek kötü bir karmaydı. Marianne bir hayalı mahvelmişli. Belki de birden fazla hayatı.

Peki neden? Çocuğunu korumak için. Ona göre nedeni buydu. Geri zekâlı aplal şey. “Tamam,” dedi Bay Bıyık. “Adem, Havva’nın vücuda gelmesini sağladı işte her neyse, ne diyorlarsa buna.” “Cinsiyet ayrımcılığı zırvaları,” diye tepki verdi Saman Saçlı. “Ama bu Tanrı’nm söyledikleri.” “Bilim tarafından reddedilmiş zırvalar.” “Orada dur güzel bayan. Dinle bir.” Sağ elini kaldırdı. “Bak bu Adem”-sonra da sol elini kaldırdı-“Bu da Havva. Bir de Cennet Bahçemiz var tamam mı?” “Tamam.” “Adem’le Havva’nın iki oğlu oluyor. Kabil ve Ha-bü.

Sonra Habil Kabil’i öldürüyor.” “Hayır, Kabil Habil’i öldürüyor,” diye düzeldi Saman Saçlı. “Emin İnisin?” kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. Sonra umursamaz bir şekilde elini sallayarak, “Her neyse işle birinden biri ölüyor,” dedi. “Habil ölüyor. Kabil onu öldürüyor.” “b.min misin hakikaten?” Saman Saçlı başını salladı. ‘”lamam, liöylece elimizde bir tek Kabil kaldı, liuracla soru şu, peki bundan sonra nasıl ürediler? Yani demek istediğini ortalıkta bir tek Havva vardı ve o da yaşlanmaya başlamıştı. Peki, o zaman insanoğlu nasıl çoğal-d ı?” Bay Bıyık söylediklerinin arkasından alkış ister gibi durdu. Marianne gözlerini yuvarladı. “Buradaki ikilemin farkında mısın?” “Belki Havva’nın başka bir çocuğu daha olmuştur. Bir kız.” “Yani o zaman kendi öz kardeşiyle mi yattı?” diye sordu Bay Bıyık. “Tabii ki.

O zamanlar herkes herkesle yalıyordu değil mi? Yani demek istediğim Adem’le Havva İlkti. Bir ensest olayı var zaten ortada.” “Hayır,” dedi Bay Bıyık. “Hayır mı?” “İncil ensesTi yasaklar. Cevap bilimde. Demek istediğim buydu. Bilim ve din aslında birbirleriyle yan yana olabilirler. Aslında bu tamamen Darvvin’in evrim teorisiyle ilgili bir şey.” Saman Saçlı gerçekten de çok ilgilenmiş görünüyordu. “Nasıl yani?” “Düşün bir. Tüm bu Darwincilere göre biz nereden geliyoruz?” ‘”Primatlardan.” “Doğru. Maymun, goril işte her neyse. Sonuçta Kabil cennetten kovulmuştu ve şu harikulade gezegende lek basına ortalıkta dolaşıyordu. Sen beni dinliyor musun?” Hay Bıyık söylediklerinin dinlenip dinlemediğinden emin olmak için Marİanne’m koluna dokundu.

Marianne yavaşça adama doğru döndü. Şu pornocıı bıyıklarını kesse bir şeye benzer diye düşündü. Marianne kafasını salladı. “Dinliyorum.” “Çok iyi.” Adam gülümsedi ve bir kaşını kaldırdı. “Vc Kabil bir erkek, tamam mı?” Saman Saçlı oradan hemen atladı. “Doğru.” “Normal bir erkeğin dürtülerine sahip, tamamını?” “Tamam.” “Nerede kaldık? Etrafla aylak aylak dolaşıyor. Aletinde bir şeyler olduğunun da farkında. Yani dürtüleri demiştik. Ve bir gün, bir ormanda dolaşırken -burada yine gülümsedi ve yine bıyığını okşadı- “Kabil çekici bir maymuna rastlıyor. Ya da bir goril. Ya da bir orangutan.

” Marianne adama doğru döndü. “Dalga geçiyorsunuz değil mi?” “Hayır. Bir düşün. Kabil maymun ailesini gözüne kestiriyor. Maymun cinsi insanoğluna en yakın cins değil mi? Dişi maymunlardan birine allıyor ve gerisini anlarsınız iste.” Hani belki gerisini anlamamışlardır diye ellerini birbirine çarptı. “Ve primat böylece hamile kalıyor.” Saman Saçlı “Bu çok iğrenç bir şey,” dedi. Marianne yeniden içkisine dönmek istese de adanı bırakmayıp yine koluna dokundu. “Ne kadar mantıklı olduğunu görmüyor musun? Primatın yarı insan yarı maymun bir bebeği oluyor. Maymuna benziyor evel, ama zamanla yavaşça insan özellikleri su yüzüne çıkıyor. Gördün mü? İşte! Yaradılışla evrim birbirlerine tamamen uyumlu iki teori.” Altın bir madalya bekler gibi güldü. “Bir şeyi aydınlatalım. Yani Tanrı ensesti yasaklamış ama hayvanlarla cinsel ilişkiye hayır demiyor.

” dedi Marianne. lîay Bıyık bilmiş bilmiş, bak şu konuşana der gibi Marianne’m sırlına vurdu. “Deminden beri burada bilimle uğraşan ve dinle bilimin asla uyusamayacağım savunan şık pantolonlu adamların hayal gücünden ne kadar da yoksun olduklarını göstermeye çalışıyorum. Sorun burada. Bilim adamları sadece mikroskoplarının ardmdakilere bakarlar. Din adamları da sadece sayfadaki sözcüklere. Hiçbiri ağaçlara bakmaktan ormanı göremez.” “Şu orman,” dedi Marianne “İçinde şu maymunların yaşadığı orman olmasın sakın?” Ve hava değişti. Ya da belki de Marianne Öyle sanmıştı. Hay Bıyık konuşmayı kesti. Uzun uzun Marianne’a baktı. Marianne bundan hoşlanmamıştı. Bakışlarında değişik bir şeyler vardı. Kötü bir şeyler. Adamın gözleri simsiyahtı.

Mat bir cam gibi cansız donuk gözler. Sanki biri tesadüfen onları rastgele alıkoymuş gibi. Adam göz kn-pıp daha da yaklaştı. Marianne’ı inceliyordu. “Vay canına tatlım. Yoksa ağlıyor musun sen?” Marianne saman saçlı kadına döndü. O da gözünü dikip Marianne’a bakıyordu. “Yani gözlerin kızarmış,” diye devam etti adam. “İsine burnunu sokmak gibi bir niyetim yok ama merak ellim, iyi misin sen?” “Gayet iyiyim,” dedi Marianne. Sanki kelimeler ağzımda yuvarlanıyor diye düşündü. “Sadece rahat rahat içmek istiyorum,” dedi. “Anladım tabii.” İdlerini kaldırdı. “Seni rahatsız etmek istememiştim.” Marianne gözlerini içkisinden ayırmadı.

Bir hareket bekledi, ama bıyıklı adam hâlâ yerinden kalkmamıştı. Marianne içkisinden koca bir yudum daha aldı. Barmen uzun zamandır aynı işi yapan bir adamın pralikli-” ğiyle bardağı yıkadı. l!ski kovboy filmlerindeki gibi bir an bardağa hohlayacakmış gibi geldi Marianne’a. Etraf loştu. Barın arka tarafında hani makyajınızı kontrol edemeyeceğiniz klasik bar aynalarından vardı. Müdavimleri dikizlemeye imkân veren, koyu füme olduğu için kusurları örten aynalardan. İÜ Marianne aynadan bıyıklı adama baktı. Adam Marİanne’a kızgın bir bakış attı. Marianne o ışıktan yoksun, hareketsiz, mat gözlere kilitlendi. C) kızgın bakış yavaşça bir gülümsemeye dönüştü ve Marianne boynunda bir ürperme hissetti. Adamın arkasına dönerek çekip gitmesini seyretti. Rahatlama hissiyle içini çekti. Kafasını salladı. Kabil bir maymunla yatarak neslini çoğaltıyor.

Elbette ahbap, elbette. Eli içkisine gitti. Bardak sarsıldı. Şu aptalca teori iyi kafa dağıtmıştı doğrusu. Ama zihni o kötü yerden uzun süreliğine uzaklaşamamıştı. Yaptığı şeyi düşündü. O zamanlar kendisine gerçekten de iyi bir fikir olarak mı gelmişti? Kendisine ve başkalarına nelere mal olduğunu, sonsuza kadar değişen hayatları düşünmüş müydü? Sanmıyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir