Hasan İzzettin Dinamo – Ateş Yılları

1919 yılının hazirarı ayı•içinde, Mustafa Kemal Paşaııın, Amas. ya idadisiyle Hastanesinin hemen yanı başındaki « Karanlık Oda . da yurdu kurta;mak uğruna kararlar almağa çalıştığı günlerden güneşli bir gündü. Saraydüzü’ne g·iden yolun üzerinde eski ahşap iki katl ı evin bir odasında. Müeyyet, konsolun kristal aynası önünde durmuş yarım saattir türlü pozlar alarak kendini seyrediyordu. Annean. nesinden kalmış eski tildişi tarağı odanın loşluğunda parlayan kumral ve yumuşak saçlarının şurasında burasında sinirli davra. nışlarla gezd·iriyordu. Nedir ki bu cansıkıntısı anl�tan cilalı, parlak ve ak y’üzde, iri, uzun, yeşil gözlerde kendisine gülümseyen güzel liğini de hayranlıkla seyretmekten uzak durmuyordu. Bu. orta halil döşenmi ş odanın içinde cansıkıntısı duymadan bakılabilecek bir tek nesne, aynaydı. Bütün öbür eşyalar, kafesler ile örtülü dört uzun pencereden glrebilen pek az aydınlığın yardımiyle ancak seçilebiliyordu. Işte, Müeyyet, bu odada her Al lahın günü bel irli belirsiz saatlarda bu aynanın karşısına geçiyor, orda isyanlarına, cansıkıntılarına, kimsenin bilmediği ve bilmek istemediği iç üzüntülerine bir çıkış, bir boşalış kapısı yaratmağa çalışıyordu. Yine, her zamanki cansıkıntısı.


birdenbire patlayı. vermişti: •Bıktını. bıktım bu evden. bu şehi rden, artık, i llol lah be! Bu daracık, karanlık odanın Içinde bir mahpustan başka neyim ki ben? Cüzelim lstanbul’u bırak ta gel, bu dağlar arasına s ıkış. mış karan lık şehirde, bu daracık, karanlık odada cansıkıntısından geber! Aklına şaşayım o babamın ben! Biraz kafesi aralayacak olsan hemen aç kurt gibi erkek gözlerı odanın Içine dalar. Sanki bilmem ne var burda!• Birdenbire saçlarını Iki eliyle karmakarışık etti: hepsini kumral bir duman gibi havalandırdı: sonra yüzüne döktü. Uzun s Levent Şahverdi Arşivi ve parlak iki saç demeti yüzünü olduğu gibi örtt’ü. Bunların ara. sından yalnız yeşi l ateşl i gözleri parl ıyordu. Saçları nı eski durumuna getirdiğinde yeni bir fı rtınadan çıkmış bir genç kız ruhunun bütün acı güzel liğiyle parlayan bir genç kız yüzü, bu kumral saçlardan meydana gelen çerçeve ortasında daha güzel görünmeğe başlamıştı . Tam bu sı rada, aynanın derinl iğinde bir başka insan yüzü ile karşı laştı . Bu, esmere yakın mat ve ci la lı yüzüyle odanın kapısında dikilen annesi i rfan hanımdan başkası deği ldi : ııK;zım. Müeyyet, her gün, her dakika böyle söylenip duruyorsun, <Oma bir gün de baban ‘üstüne geliverirse paparayı yiye. ceks in. Örgünü al eline; keman çal , piyano çal. Bir iş bul kerıdine! Boş insan elbette sık ıl ır.

Ben, senden daha mı az sıkı l ıyo. rum. sanıyorsun? Ama, ker.dime avutucu işler yaratıyorum … Bunları dinleyen Müeyyet’in gözleri, odanı n dörtte birini kapl<ıyan piyanoya g·itti . istanbul aristokrasis inin Avrupalı laşma. ğa başladığı günlerde sosyeteye daha çok bir süs olarak soku. lan ve pek çok genç kız eli görmüş emektar bir piyanoyqu bu. istanbul’un eski ki şizade konaklarından çıkıp bu orta halll eve dek gelmiş olan bu piyanoda M üeyyet’in parmakları da epeyce acemi sesler çı karmıştı ve çıkarmaktaydı. Saçlarının bu dağınıklığına aldırış etmeden gitti, piyanonun başına geçt i. Uzun, düzgün parmakh e l leri sinirli sinirli yaş. h tuşlar üzerinde koştu. Piyanonun içinde bir cayırtıdır koptu. lrfan hanım, dudağında bir g ülümsemeyle kapının eşiği nden çe. ki Idi. Müeyyet, beş dakika tuşları kurcaladıktan sonra kalktı du.

var da kabıyla ası lı keman ını aldı; kutusundan çıkararak göğsüne dayadı; tel ierin akordunu yaptı; ama bu kez tat lı sesler çıka;d ı. Keman, MüeyyEtt’le daha iyi anlaşıyordu. Pencerenin önünde dikoilerek •Adalar Sahil inde Bekl iyorum• şarkısını çalmağa başladı. Gözleri de b!r yandan bol bir yaz g’üneşiyle yı kanan Yeşilı rmak bahçelerinde geziyordu. Katesin aral ıklarından doğa ne güzel, ne imrendirici görünüyordu. Öyle sanıyordu ki kendisin. den başka herkes bu zengin ve aydınlık yaşayış içinde en mut. lu saatlarını geçiriyordu. Şimdi, Yeşi l ırmak, aydınlık suyu ile yemyeşil elma bahçe leri arasından çağı ltılar ve mırı ltılarla ge. çip giderken onun kıyı larında oturup suyuna küçük taşlar atmak kimbilir ne eğlenceli olurdu. Yaşamakla arasına giren bin türlü engelden sonra bu pis kafesler de necilik ol uyordu? Elindeki 6 keman la vurup heps ini parçalamak istiyordu. Güneşle, serbestlikle, en masumca yaşayış hevesleriyle kendi arasına giren ne de çok şey vardı gerçekten ! Bir zavallı genç kız, bütün bunların hakkından nasıl gelebil irdi? Üst-üste yarım -yamalak birkaç şarkı daha çaldı. Sonra, kemanı kutusuna koyup astı. Konsolun üzerinde gözüne il işen �Yaban Gülü · roman ına bir .kez da:ha uzun uzun baktı.

Bu roma. nı şimdiye dek birkaç kez okuyup hüngür hüngür ağladığını düşünd’ü. •Yaban G ülü• denen kızcağız, köyden şehre gitmiş ve orada y:adı rganmış, mutsuz olmuş bir zavallıydı. · Ben de başka türlü bir yaban gülüyüm, o, köyden şehre inip yad ırganmış; ben de şehi rden hem de büyük şehirden dı. şarı çıkmışım, yadırganıyorum. Daha doğrusu, ben yadırgıyorum buraların ı. lsınamıyorum bu kapal ı şehre ben, zorla değil ya etendi m!. diye yüksek sesle söylendi. Sonra, katessiz büyük pencerelerinden içeri bol aydınlık do. lan babasının çalışma odası na gitti. Annesi, yazı masasının ve koltukların tozunu al ıyordu. Babası, onun bu odaya çokça girip çıkmasını yasak etmişti. Çünkü, pencereler kafessizdi, kız da güzel olduğundan gelip geçen ya da bi rçok delikanlı , bil erek dik ilip içeri bakıyordu. ·Gelgelelim Müeyyet’in bu yasağı dinlediği yoktu. Babası evde olmadığı zamanlar, böyle, hep buraya gel ir, bol güneş ve yeşi llik arasında hülyalanacak ve avunacak bi rkaç konu yakalar, tedirgin ruhunun yavaş yavaş gevşediğini VP.

uy. saliaştığını duyardı. Annesi de bu kadarına ses çıkarmazdı. Şimdi de köşedeki koltuğa oturmuş, Yeşi lırmağın, ortasın. dan geçip Karadenize doğru akıp gittiği yemyeşil vadinin dinlendirici ve oyalayıcı güzelliğ·ine dalmıştı. Uzaktaki dağların üzerin. de bulutsuz, duru, masmavi bir gök yükseliyor, aşağıda ise va. dinin yeşill iğini meydana getiren elma bahçeleri uzuyordu. Işte, Müeyyet’in burda en çok sevd iği şey de buydu. Isınmış havayı çığlıklarla dolduran Kırlangıç, serbestl·i k denen nesnenin tam içindeydiler. Müeyyet’in ruhu, öyle derin bir yalnızlık içindeydi ki se. vecek, okşayacak. vurulacak güzel erkek yüzleri arıyordu. Yal. nızlığının nedenlerini hep bu yanda buluyordu.

Halim beyin cılız ve bir saz gibi sarı benizl·i �ldadi öğrencisi oğlunu arasıra haya. linin dişleri arasına veriyor, sonra da, bunun dişe dokunur bir erkeık tipi olmadığın ı görerek bir yana bırakıyordu. Bir kız güzelliği ve inceliği taşıyan bu iyi çocuğun, yalnızlık duygularını 7 doyuramadığını görüyordu. Uzun boylu, biraz eğri boyunlu yine ak ve soluk yüzlü bir genç olan keman öğretmeninin hayal i, Müeyyet’in odasında da. ha çok konuk oluyor. nedir ki o da kafas ında kavak yelleri esen genç kız hayalinin sürek li kahramanı -<ılabilmek mutlu luğuna eri. şemiyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir