Henry James (1843-1916) yazarlığa genç yaşta birtakım Amerikan dergilerinde çıkan öykülerle başlamıştır. Bundan sonraki yarım yüzyılı aşan süre içinde kendini yalnızca sanatına vererek yirmi dolayında roman, yüzün üstünde öykü, tiyatro oyunları, eleştiri yazıları ve gezi kitapları yayımlamıştır. James, varlıklı bir ailenin oğluydu. Aydın bir insan olan babası çocuklarını uzun yıllar Avrupa’nın sanat ve kültür çevrelerinde dolaştırdı, onların en iyi biçimde yetişmelerini sağladı. Henry’nin ve kardeşi ünlü psikolog William’ın başarılarında babalarının bu çabasının büyük bir payı vardır. Henry James daha sonraki yıllarda da Avrupa’ya gitti. Gezileri sırasında bir yandan eski dünyanın kültürünü ve yaşama biçimini öğrenirken, bir yandan da oralarda yaşayan Amerikalı yurttaşlarının tutum ve davranışlarını yakından gördü. Bu bilgi ve gözlemler Roderick Hudson, The American, The Portrait of a Lady, The Ambassadors, The Wings of the Dove, The Golden Bowl gibi başlıca romanlarının temellerini oluşturur. Avrupa’yla Amerika’nın değer yargıları arasındaki çatışmayı konu alan bu romanların öncüsü Daisy Miller’dir. Avrupa’daki gezi ve incelemeleri James’in roman anlayışını da çok etkilemiştir. O yıllarda Amerika ve İngiltere’de roman hâlâ pek önemsenen bir sanat dalı sayılmıyordu. Oysa James Paris’te Turgenyev, Flaubert, Zola ve Maupassant gibi sanatçılarla tanıştı, onların romana verdikleri büyük önemi yakından gördü, yazarın tüm gücüyle kendini sanatına adaması gerektiğine yürekten inandı. Bir yazısında Flaubert’i överek, onun romancı doğduğunu, romancı olarak yaşayıp romancı olarak öldüğünü söyler. Bu söz kendisi için de doğrudur; James de tüm ömrünü romana vermiş, sanatını her şeyin üstünde tutmaya çalışmış bir yazardır. Romanı yazın dallarının en yücesi sayan James, gerek uygulamaları gerekse bunlara ilişkin açıklayıcı yazılarıyla, Amerika ve İngiltere’de roman eleştirisinin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Gerçekten de o, yalnız büyük bir romancı değil, iyi bir eleştirmen ve sağlam bir kuramcıdır. Bugün Anglo-Sakson dünyasında roman eleştirisinin dayandığı kavramlardan çoğu onun geliştirip yaygınlaştırdığı kavramlardır. Burada çevirisi sunulan Yürek Burgusu, James’in romanları arasında anlamı en uzun tartışmalara konu olanıdır. Bunun temel nedeni, olayları öğretmenin kendisinin anlatmasıdır. Hortlakları ondan başka hiç kimse görmediği için, onları gerçekten görmüş müdür, yoksa gördüğünü mü sanmaktadır, kesin olarak bilinemez. Roman üzerine yapılmış bulunan inceleme ve yorumlar, öğretmeni güvenilir bir kişi sayma ya da saymamaya göre iki ana kümede toplanmaktadır. Öğretmeni güvenilir bir anlatıcı sayarak hortlakların gerçekten ortalıkta dolaştıklarına inanan eleştirmenlere göre Yürek Burgusu, sorumluluğunu yüklendiği iki çocuğu kötülükten korumaya çalışan genç bir kızın başından geçenleri anlatır. Birinci kümedeki bu eleştirmenlere göre Yürek Burgusu’nda tartışma konusu olabilecek bir durum yoktur. James’in kitap hakkındaki kendi sözleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. James’in belirttiği gibi, romanın çekirdeği, 1895 yılında duyduğu bir olaydır. James’in bir tanıdığından dinlediği olay şudur: İngiltere’de ıssız bir kır evinde yaşayan iki çocuğa, bir süre önce ölmüş bulunan hizmetçilerinin ruhları görünür. Ruhların amacı, çocukları ele geçirmektir. Bu garip öykü, yazarın ilgisini çeker ve ilerde kullanmak düşüncesiyle defterine şöyle bir taslak yazar: Çocuklar yetim kalınca, evin hizmetçileri onları kötülüğe alıştırır. Hizmetçiler ölür, ama ruhları çocukların yakasını bırakmaz; onları ayartıp tehlikeli yerlere çekmeye, iyice bozarak kendi buyrukları altına almaya uğraşırlar. Çocuklar için tek kurtuluş yolu, bu kötü ruhların etkisinden uzak durabilmektir. Öğretmeni güvenilir bir anlatıcı sayarak hortlakların varlığını kabul eden eleştirmenlere göre, bu taslakta öğretmenin gördüklerini olduğu gibi aktarmaktan öte bir işlevi bulunduğunu belirten bir şey yoktur. Ayrıca James, romanın giriş bölümüne genç kızın güvenilir bir tanık ve gözlemci olduğuna ilişkin ipuçları yerleştirmeye özen göstermiştir. Aslında James, Yürek Burgusu’nu bir peri masalı olarak tasarlamıştır ve tüm peri masallarında kötü kişiler ile iyi kişiler kesin çizgilerle birbirinden ayrılmıştır ve birinciler ikincilere zarar vermek için durmadan uğraşır. Peri masallarında yapılmak istenen kötülük de açık seçik biçimde bellidir. Ancak, James masaldaki kötülük duygusunu iyice güçlendirmek için, hortlakların çocuklara neler yaptığını belirsiz bırakmış, okuyucunun akla gelebilecek en korkunç, en uğursuz şeyi düşünmesini sağlamak istemiştir. Bu yüzden, kitapta hiçbir anlam belirsizliği yoktur; yazar neyi tasarlamışsa onu gerçekleştirmeyi başarmıştır. Hortlaklar vardır; Bayan Grose onları görmez ama varlıklarına inanır; çocuklar ise görürler, ama gördüklerini söylemezler. James’in amacı salt bir korku havası yaratmak, tüyler ürpertici bir hortlak masalı yazmaktır. Hortlakların dış dünyada gerçekten var olduklarını ve öğretmenin bunları gerçekten gördüğünü kabul eden bu eleştirmenlere göre roman, iyilik ile kötülük arasındaki çatışma üstüne kurulmuş dinsel bir alegori niteliğindedir. Bu bakımdan, olayların geçtiği kır evi yalnızca gerçek bir kır evi değil, büyük bahçesiyle aynı zamanda cennettir. Çocuklar aslında melekler gibi saf ve günahsızdırlar, ama alegoride ayartıcı şeytanı canlandıran hortlaklar onları baştan çıkarmıştır. Koruyucu ve kurtarıcı rolündeki genç öğretmen ise çocukların ruhlarını şeytanın pençesinden kopararak ilk baştaki temizliklerine kavuşturmaya uğraşmaktadır. Romanın gerçek konusu, bir yandan iyilikte meleklere yaklaşan, ama öte yandan şeytanın kötülüklerine tutsak olabilen insanoğlunun iyi ile kötünün karışımından oluşan çelişkili doğasıdır. Batı edebiyatlarındaki alegori geleneği iyilik ile kötülük arasındaki çatışmayı birtakım temel karşıtlıklar biçiminde dile getirir; bunların en yaygın olarak kullanılanları güzel ile çirkin, aydınlık ile karanlık arasındaki karşıtlıklardır. Geleneğin dışına çıkan James, Yürek Burgusu’nda iyilik ile kötülüğü ayrı ayrı güçler biçiminde değil de, bir arada ve iç içe tasarlayarak ilgisini çocuklar üstünde yoğunlaştırmıştır. Ayrıca gene geleneksel uygulamayı değiştirerek, güzellik ile aydınlığı yüzeysel bir görüntü olarak almıştır. Bu nedenle, çocukların melek gibi güzel, aydınlık yüzleri, içlerindeki karanlığı gizleyen bir örtüdür. İşte bu gizli karanlık, insanın yapısında iyilikle iç içe bulunan kötülüğü dile getirir. İkinci kümeye giren eleştirmenlere göre ise, romanın asıl konusu çocuklar ya da onların peşindeki hortlaklar değil, olayları anlatan öğretmenin ruhsal durumudur. Yayımlandığı yıllarda hemen herkes Yürek Burgusu’nu korkunç bir hortlak masalı olarak okurken bile, öğretmenin iç dünyasına eğilerek ayrı bir yorum ortaya koymaya çalışan eleştirmenler çıkmıştır. Örneğin daha romanın basıldığı yıl çıkan bir yazıda, başkalarının görmediği hortlakları gören öğretmenin, çevresinde olup bitenlerden kendi kuşku ve korkuları doğrultusunda temelsiz sonuçlar çıkardığı belirtilmiştir. 1919 yılında çıkan bir yazıda ise, kitabın doğru bir yorumunu yapabilmek için, hortlak gördüğünü söyleyen öğretmenin deli olduğunu kabul etmek gerektiği öne sürülmüştür. 1919’da gerek Avrupa’da, gerekse Amerika’da artık Freud’un kuram ve görüşleri iyice yaygınlaştığından, eleştirmenlerin Yürek Burgusu’nu ruhbilimsel açıdan değerlendirmeye başlamaları doğaldı. Gerçekten de, romanın bu açıdan ilk ayrıntılı yorumu o yıllarda yapılmıştır. Bu yorumda da olayları yaşayıp anlatan kişinin ruhsal durumu üstünde durulur. Genç öğretmen göreve başlamadan hemen önce çocukların amcasına âşık olmuştur. Koşullar doğal bir gelişme süreci içinde sevgisini açığa vurmasını engellediğinden ötürü, içinde biriken duygular ruhsal baskılara yol açmıştır. Romantik yaratılışlı bir kız olduğu için, bu baskılar altında, sevdiği adamın uğruna kahramanca davranışlar, üstün özveri örnekleri düşlemektedir. Bu yüzden öğretmenlik gibi sıradan bir görevi yapmaya çalışmakla yetinmez; önce zihninde çocuklar için korkunç tehlikeler yaratır, sonra onları korumak için yılmadan savaşmaya koyulur. Böylece sevdiği adamın övgüsünü kazanacak, sevgisini kanıtlamış olacaktır. Benzer doğrultudaki bir başka yorumda ise, James’in bu kitapta en dikkatli okurlarını bile tuzağa düşürmeyi amaçlayan bir öykü yazdığı ileri sürülmektedir. Roman gerçekten korkunç bir hortlak masalıdır, ama bu masal onun yüzeyde kalan kısmıdır. Okuyucu için önemli olan, bu yüzeyi geçerek, anlatıcı-öğretmenin ruhsal derinliklerine ulaşabilmektir. James’in kurduğu tuzak, olayları öğretmenin kendisine anlattırarak, dikkati onun kişiliğinden olayların üstüne çekmektir. Oysa, dikkatler olaylardan bunları anlatan kişiye yönelecek olursa görülür ki, hortlaklar da onların çocuklarla ilişkileri de öğretmenin kendi içindeki sıkıntıların ürünüdür. Bu görüşlerden yola çıkarak daha ayrıntılı bir yorum ortaya atan bir başka yazıda Yürek Burgusu, cinsel baskılar altında bunalım geçiren bir kızın öyküsü olarak ele alınmıştır. Bu yoruma göre de hortlaklar gerçek değildir. Öğretmen hayal görmüştür; gördüğü hayaller karşılıksız bir karasevdadan kaynaklandığı için, hortlaklardan ilkini bir kulenin tepesinde, ötekini göl kıyısında görmüştür. Bunlar Freud’dan bilinen yaygın cinsel simgelerdir. Göl kıyısında küçük kızın oynadığı kayık ve yelken direği de gene cinsel bir anlam taşımaktadır. Öğretmen çevresinde olup biten her şeyde, çocukların tüm davranış ve sözlerinde gizli ve uğursuz anlamlar bulduğundan, romandaki kötülükler yalnız zihnindedir ve yazarın asıl amacı onun ruhsal çalkantılarını ortaya koymaktır.
Henry James – Yurek Burgusu
PDF Kitap İndir |