Hermann Hesse – Boncuk Oyunu

… non entia enim licet quodammodo levibusque hominibus facilius atque incuriosius verbis reddere quam entia, verumtamen pio diligentique rerum scriptori plane aliter res se habet: nihil tantum repugnat ne verbis illustretur, at nihil adeo necesse est ante hominum oculos proponere ut certas quasdam res, quas esse neque demonstrari neque probari potest, quae contra eo ipso, quod pii diligentesque viri illas quasi ut entia tractant, enti nascendique facultati paululum appropinquant. Albertus Secundus tract. de cristall. spirit. ed. Clangor et Collof. lib. I. cap. 28 Josef Knecht’in temiz elyazısıyla yaptığı çeviriden: … çünkü var olmayan nesneler var olanlara göre, ciddiyetten uzak kimselerce sözcüklere başvurularak bazı bakımdan daha kolay ve sorumsuzca anlatılabilirse de, dindar ve pek titiz tarih yazarları için durum bunun tam tersidir: Varlıkları ne kanıtlanabilen ne de bir olasılığı içeren, ama dindar ve pek titiz kimselerin adeta var olan nesneler gibi kendilerinden bahsetmeleriyle var olmaya ve hayata gözlerini açmaya bir adım daha yaklaştırılan bazı nesneler kadar sözcüklerle anlatıma gelmeyen, ama insanların gözleri önüne konmayı da daha çok gerektirmeyen başka hiçbir şey yoktur. 9 Amacımız, Josef Knecht’in, Boncuk Oyunu arşivlerinde geçen ismiyle Ludi Magister III. Josephus’un yaşamöyküsüne ilişkin ele geçirebildiğimiz az buçuk malzemeyi bu kitapta bir araya toplamaktır. Böyle bir girişimin düşün yaşamının yasa ve gelenekleriyle çeliştiğini ya da çelişiyora benzediğini göremeyecek kadar kör değiliz. Ne de olsa, özellikle bireyselliğin kökünün kazınması, bireyin eğitim ve bilim kurumlarının hiyerarşisiyle elden geldiğince eksiksiz bütünleşmesi, düşünsel yaşamımızın en yüce ilkelerinden biridir. Uzun geçmişi içinde bu ilkeye pratikte öylesine geniş ölçüde uyulmuştur ki, söz konusu hiyerarşiye pek üstün hizmetleri geçen bireylerin yaşamöyküsüne ve psikolojisine ilişkin ayrıntılı bilgileri ele geçirmek günümüzde alabildiğine zor, hatta sıklıkla düpedüz olanaksızdır; pek çok durumda bu kişilerin isimleri bile belirlenememektedir.


Bir kez anonimliği ideal diye benimsemesi ve söz konusu ideale hayli yaklaşmış bulunması, bizim ülkedeki entelektüel yaşamın belirleyici özelliklerinden birini oluşturuyor. Buna karşın girişimimizde ayak direyip Ludi Magister III. Josephus’un yaşamına ilişkin bazı ayrıntıları saptayarak kişiliğinin portresini ana hatlarıyla çizmeye çalıştıksa, bunu kişisellik kültünden ve geleneklere başkaldırıdan değil, yalnızca gerçeğe ve bilime hizmet amacıyla yaptığımıza inanmaktayız. Yeni sayılmayacak bir düşüncedir: Bir tez ne kadar sivri ve ödün vermez biçimde dile getirilirse, kendi antitezini davet edişi de o kadar kesinlik taşır. Biz, eğitici kadrolarımızın ve entelektüel yaşamımızın temelinde yatan anonimliği onaylıyor ve baş tacı ediyoruz. Ne var ki, düşünsel yaşamımızın tarihine, özellikle Boncuk Oyunu’nun oluşum sürecine bir göz atıldığında, buradaki her evrenin, her atılımın, her değişikliğin, oyunun gelişimindeki ilerici ya da tutucu diye değerlendirilecek duraklar11 dan her birinin, buna ön ayak olmuş asıl kişinin değil, değişikliği gerçekleştirenin, değiştirme ve mükemmelleştirmede araç rolünü oynayanın damgasını taşıdığı anlaşılacaktır. Kuşkusuz günümüzde kişisellikten anladığımız şey, geçmiş dönemlerdeki yaşamöykücülerin ve tarihçilerin kastettiği ‘ şeyden önemli ölçüde ayrılıyor. Onlara göre, özellikle belirgin bir yaşamöykücülük eğilimini sinesinde barındıran dönemlerin yazarları için kişiliğin temel öğesini adeta eksantriklik, anormallik ve birkezliğinelik, hatta çok vakit sayrıllık oluşturuyora benzemekte, oysa biz bugünküler ancak tüm orijinalliklerin ve ayrıksılıkların ötesinde genelle elden geldiği kadar eksiksiz bütünleşen, kişiliküstü bir amaca elden geldiği kadar kusursuz hizmet edebilen insanlarla karşılaştığımız zaman önemli şahsiyetler sözünü ağzımıza alabilmekteyiz. Daha bir dikkatle baktığımızda, Antikçağın da bu idealin yabancısı olmadığını görürüz. Örneğin, eski Çinlilerin “bilge” ya da “mükemmel” kişisinin, Sokrates’in erdemlilik idealinin günümüzdekinden pek farklı tarafı yoktur; beri yandan, manevi alandaki kimi büyük kurumlar, örneğin en güçlü dönemlerinde Roma kilisesi benzer ilkeleri benimsemiştir ve en seçkin kişilerinden bazısı, örneğin Ermiş Thomas Aquinus erken dönem Yunan heykelleri gibi tek tek kişilerden çok, belli tiplerin klasik temsilcileri izlenimini bırakır üzerimizde. Ne var ki, düşünsel yaşamda yirminci yüzyıldan başlayıp mirasçılarını bizlerin oluşturduğu reform öncesi dönemlerin gerçek ve eski ideali, öyle görülüyor ki, hemen tümüyle çıkıp gitti elimizden: Söz konusu dönemlerin yaşamöykülerinde örneğin kahramanın kaç kardeşi olduğunu ya da çocukluktan çıkışın, buluğ çağının, kendini kanıtlama savaşının, sevgi peşinde koşmaların kahramanın ruhunda ne gibi yaralar açtığını uzun uzadıya anlatılmış görmek bizi şaşırtıyor. Biz bugünün insanlarını kahramanın ne sayrıllığı, ne aile öyküsü, ne içgüdüsel yaşamı, ne sindirim durumu, ne de uykuları ilgilendirmektedir; entelektüel yaşamının geçmişi, severek yaptığı inceleme ve araştırmaların, severek okuduğu kitapların eğitimini nasıl etkilediği ve buna benzer daha başka ayrıntılar bile bizler için fazla önem taşımıyor. Bizim kahraman diye niteleyip kendisine özel ilgi göstereceğimiz kişi, ancak doğası ve eğitimi 12 sayesinde şahsını hiyerarşik işlevi içinde adeta tümüyle eritebilen, ama yine de hayranlık uyandıran o büyük ve zinde itici gücü, bireyselliğin kokusunu ve değerini oluşturan bu nesneyi yitirmeyen insandır. Bir kişinin kendisiyle hiyerarşi arasında baş gösterecek çatışmalara ise, o kişinin büyüklüğünü belirleyen mihenk taşı gözüyle bakarız. Şiddetli arzu ve tutkuların kendisini var olan düzenle bağlarını koparmaya sürüklediği asi birinin davranışını pek onaylamaz, kendilerini feda edenlerin, gerçek anlamda trajik kişilerin anısını ise alabildiğine büyük bir saygıyla gönlümüzde taşırız.

Kahramanlar, gerçekten örnek bu insanlar söz konusu olduğunda, kişiliklerine, isimlerine, yüzlerine, jestlerine doğal olarak ilgi gösterebiliriz, bizi bundan alıkoyacak bir yasak yoktur; çünkü en mükemmel hiyerarşi, sürtüşmelere hiç yer vermeyen bir örgüt bile aslında ilgisiz parçalardan çatılmış ölü bir yapı değil, canlı bir organizmadır; bu organizma, her biri kendine has, özgür ve yaşam mucizesinde pay sahibi parçalardan oluşur ve değişik organların çalışmasıyla dirimselliğe kavuşur. Bu düşünceden yola koyularak Boncuk Oyunu üstadının yaşamına ilişkin bilgileri, özellikle onun kendi kaleme aldığı notları derlemeye çalıştık, okunmaya değer gördüğümüz birden çok manüskriyi ele geçirdik bu arada. Josef Knecht’in kişiliği ve yaşamı üstüne söyleyeceklerimiz, kuşkusuz tarikat mensuplarından, özellikle boncuk oyuncularından bazılarının tümüyle ya da kısmen bildiği şeylerdir; bir kez bu nedenle kitabımız söz konusu kişilere seslenmekle kalmayıp tarikat dışına taşarak anlayışlı okuyuculara da ulaşmayı ummaktadır. Tarikat bünyesindeki dar okuyucu çevresi için kitaba bir giriş ve açıklama eklemek gereksiz. Ne var ki, kahramanımızın yaşam ve yazılarının tarikat dışında da ilgiyle karşılanmasını istememiz, bu konuda bilgisi olmayan okuyucular için Boncuk Oyunu’nun anlamına ve tarihçesine ilişkin herkesçe anlaşılabilecek küçük çapta bir girişi kitabın başına koymak gibi biraz güç bir ödev karşısında bırakıyor bizi. Şurasını belirtelim ki, bu giriş popüler nitelik taşıyor, taşımayı amaçlıyor, oyunun ve tarihçesinin sorunlarıyla ilgili olarak tarikat içinde tartışılan ko13 nuları açıklığa kavuşturmak iddiasını gütmüyor asla. Bu konuya nesnel açıdan yaklaşılacak günler henüz çok uzaklarda görünüyor. Dolayısıyla, Boncuk Oyunu’nun eksiksiz bir tarihçesini ve kuramını bu kitapta bulacağı umuduna kimse kapılmasın, bizden daha liyakatli ve usta yazarlar b_ile günümüzde böyle bir işin üstesinden gelecek güçten yoksundur. Böyle bir görev ister istemez yarınları bekliyor, var olan kaynaklar ve entelektüel koşullar daha önce elden çıkıp gitmezse kuşkusuz. Beri yandan, bizim bu inceleme ve araştırmamız Boncuk Oyunu’nu öğretecek bir elkitabı hele hiç olmayacak, böyle bir kitap da asla yazılmayacaktır. Oyunun kuralları öğrenilmek isteniyorsa, bunun için öngörülmüş normal yolu izlemekten başka çare yoktur, böyle bir şey de pek çok yıla bakar, oyunun gizlerini bilenlerden hiç kimse söz konusu kuralları daha kolay öğrenilebilir bir şekle sokmaya yanaşmayacaktır çünkü. Oyunun kuralları, yani oyunun simge dünyası ve grameri, birden çok bilim ve sanat dalının, ama hepsinden çok matematik ve müziğin (dolayısıyla müzikbilimin) katkısıyla oluşan ve hemen bütün bilimlerin içerikleriyle verilerini kendisinde barındırıp birbirleriyle ilişkili kılabilen hayli gelişmiş bir tür gizli dil oluşturur. Buna göre, kültürümüzün tüm içerik ve değerleriyle oynanan bir oyundur Boncuk Oyunu; ve boncuk oyuncuları, örneğin güzel sanatların parlak dönemlerinde paletindeki boyalarla oynamış bir ressam gibi oynar söz konusu içerik ve verilerle. Yaratıcı dönemlerinde insanlığın bilgi, yüce düşünce ve sanat yapıtı adına üretip sonraki bilimsel dönemlerin kavramlara dönüştürerek düşün yaşamının mülkiyetine sunduğu ne çok şey varsa, bütün bu alabildiğine zengin entelektüel malzemeyle boncuk oyuncuları tarafından öyle oynanır ki, bir organist org çalıyor gibidir adeta. Bir org ki, pek akıl almaz bir mükemmelliği içerir, klavye ve pedalları düşünsel evreni baştan başa tarar, tuşları sayıya gelecek gibi değildir.

Böyle bir enstrümanla yeryüzündeki tüm düşünsel içeriğin oyunsal bir röprodüksiyonu gerçekleştirilebilir kuramsal olarak. Orgun klavyeleri, pedalları ve tuşları asla yerlerinden oynatılamaz, sayı ve düzenlerinde değiştirme ve mükemmelleştirmeler ancak 14 kuramsal bakımdan mümkündür: Yeni içerikler katılarak oyun dilini zenginleştirme girişimleri, Boncuk Oyunu’nun en üst aşamadaki yöneticileri tarafından akla gelebilecek en sıkı biçimde denetlenir. Buna karşılık oyunun değişmez mimarisi ya da, önceki benzetmemize bağlı kalırsak, devcileyin orgun karmaşık mekanizması içinde çeşitli olanak ve kombinasyonlardan bütün bir dünya her oyuncunun önünde serilmiş yatar; sıkı kurallardan şaşmaksızın oynanan binlerce oyundan yalnızca iki tanesinin bile birbirine yüzeysellikten öte benzerlik göstermesi neredeyse düşünülecek gibi değildir. Böyle bir şeyle karşılaşılsa, iki oyuncu rastlantı eseri birbirinin tıpatıp aynı temalardan küçük bir seçkiyi oyunlarına içerik yapsa, yine de iki oyun, oyuncuların mantalitesine, karakterine, ruh haline ve ustalık derecesine göre değişik bir görünüm taşıyıp değişik bir seyir izler.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir