Hüsnü Aksoy – Düş Ve Aşkın Gizemi

Sevgili dostum Fatmagül Berktay, bu denemenin genel bir değerlendirmesini yaparken, eleĢtirinin keskin ucunu denemenin içeriğini oluĢturan düĢün yaratıcı, aĢkın özgürleĢtirici yanlarına değil, bu temaların içinde oluĢtuğu, dönüĢtürülüp yeni biçimlerde sunulduğu söylemin ideolojik yanına yöneltiyordu. Berktay, dile iliĢkin bazı olumsuzlukların giderilmesinin yanı sıra, içeriğinin kimi olumsuz yanlarını da ortadan kaldıran bu eleĢtirisinin bir yerinde, Ģu yargıyı sunuyordu: “Ataerkil değerleri içeren, geleneksel kurumların oluĢturduğu, simgesel anlamıyla „erkek aklı‟nın denetleyip yönlendirdiği “erkek aĢkı”nı eleĢtirirken, bir erkek olarak kendi konumunu yeterince belirlemeden, kadınlar adına gereğinden fazla ve sert konuĢmuĢsun. Bir cins olarak erkeğe yönelttiğin eleĢtiri, birey olarak seni kayırmıyor mu? Sen, erkek kiĢiliğini kurgunun neresine yerleĢtirmiĢsin? Sen‟in söylem biçimi, içinde ataerkil egemenliği meĢrulaĢtırma iĢlevini üstlenmiĢ, gizlenmiĢ, örtük bırakmıĢ, kendini dolaylı olarak ortaya koyan kimi bilinçaltı etmenlerin yönlendirdiği yeni bir hegemonyayı barındırmıyor mu?” GörünüĢte feminal, özünde ataerkil çekirdeği barındıran sözde yeni erkek tiplerine yöneltilen -En azından kısmen benim de içinde yeraldığım imasını içeren- bu eleĢtiye sırtımı çevirmek, görmezlikten gelmek olanaksızdı. Erkek aklının iĢleyip kodladığı, erkek dilinin saptayıp bireyden bireye, kuĢaktan kuĢağa aktardığı, altıbin yıllık geçmiĢi olan, kendini zaman içinde sonsuz çeĢitlilikte ortaya koyan ataerkil değerler içinde yeraldığımız sürece, oluĢturacağımız her söylem, ataerkil ideolojisinin damgasını az ya da çok taĢıyacaktır. Sadece bilincimizin içeriğini, biçimini ve doğrultusunu değil, bilinçaltımızı da dolaylı biçimde kodlayıp yönlendiren ataerkil ideolojiden mutlak olarak arınmıĢ bir söylemden bahsetmek olanaksızdır. ġu sıralar çağdaĢ görünümlere sahip “yeni” erkek tipler arasında revaçta olan söylem biçimi, görünürde feminal, özünde ise ataerkil gibi! Bu söylemi kuran, geliĢtirip sunan erkekler, iliĢkiye girdikleri kadınları, aynı haklara ve özgürlüklere sahip, benzer sorumlulukları üstlenmiĢ, kendi adına karar verebilen, kendisi için anlamlı seçenekler üretebilen, sözde eĢit ve özgür varlıklar olarak alıyorlar. Bu söylem tarzı, sözkonusu “yeni” erkekleri öylesine rahatlatır ki, sonunda kadınlara ağırlık yapmasın, ek yük getirmesin diye onlar adına iyiye, güzele ve doğruya iliĢkin kararlar alırken, onların isteklerini karĢılayacak, arzularına cevap verecek yeni hazlar ve doyumlar yaratmaya yönelirler. ĠliĢki içine girdiği kadını içeriden kuĢatan, yapay örtüĢme görüntüsü içinde kendisine bağımlı kılan bu erkekler, sevimsiz, çekilmez ve dayanılmaz bir tip olarak kadınların karĢısına çıkarlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, ataerkil gömleği söküp sırtımdan atma çabası içindeyken, bir dönem ben de kendimi bu “yeni” erkek tiplerin içinde bulmuĢtum. Biraz uzun sürdüğü için de – doğrusu hâlâ sürüp giden kesintisiz bir süreç olarak alın siz- faturasını ağır ödedim. ġimdilerde, kendi kendisini kurup yeniden yapılandıran, zengin, çok yönlü ve özgür kadın tiplerini “yaratmaktan”sa, bu sürecin öznesi olan, kendi kendini yaratmaya çalıĢan kadınlara gölge olmamaya özen gösteriyorum. Böylece, sonunda birbirine benzeyen iki farklı kiĢiliği bir potada eritmeyi, bu yoldan iki “kiĢiliği” birden yüklenmeyi bir kenara bırakıp, kendi kiĢiliğimi taĢımaya karar verdim. Yeterince “ağırım” zaten! Her ne kadar malum çevrelerce “kendi cinsine ihanet eden”, “erkeklerin yüz karası” olarak tanınsam da, hâlâ bilincimi ve bilinçaltımı kuĢatan ataerkil zinciri kırmıĢ değilim. Tutarlı, uyumlu ve dengeli kiĢilikleri çözen, rasyonel süreçleri kesintiye uğratan kriz ve bunalım dönemlerinde ortaya çıkan bastırılmıĢ “ataerkil ben” arada bir de olsa hâlâ yokluyor beni. Kendini çoğu kez bilincin bölünmesinin ürünü olan çift kiĢiliklilik biçiminde ortaya koyan bu yoklamaların düĢlerimizi körelten, sevme yetimizi sakat bırakan sonuçlara yol açtığı kesin.


Bizi düĢlerin yaratıcı, aĢkların özgürleĢtirici gücünden yoksun bırakan bu bölünmeler, bazen intiharın kıyısına bırakabilir insanı. Verili kurumların üyesi olduğumuz, ataerkil değerleri benimseyip, bunlara uygun davranıĢlar sergilediğimiz oranda, bu çift kiĢiliklilik durumunu bastırıp, geriye iterek etkisinden kurtulduğumuzu düĢünürüz sık sık. ĠĢin dramatik yanı, verili yapı varlığını sürdürdükçe bu olumsuz durumdan kurtulmak da olanaksız. Aynı bahçeye kök salmıĢız, aynı sudan, aynı ıĢıktan besleniyoruz. BaĢka bir bahçe yok ki, kökümüzü sokup, kendimizi oraya dikelim! ÖzgürleĢtirici ıĢıklardan, eĢitleĢtirici sulardan beslenelim! Çiçeklerin, çocukların ve kadınların özgürce serpilip geliĢtiği, bu düĢ ve aĢk bahçesi için ne verilmez ki! Sevgili dostlarım Mehmet Çetin ve Sinan ġanlıer, dilde akıĢı kesintiye uğratan, kurguda anlam belirsizliklerine, mantıksal boĢluklara yol açan kimi olumsuzlukların giderilmesini sağlayan, yararlı birer eleĢtiri sundular. Bu eleĢtirilerden kısmen de olsa yararlanabildiğim için, kendilerine teĢekkür ederim. Feminal değerlerden bahsedildiği zaman, ıĢıl ıĢıl parlayan güzel gözlerinden insana, kadın olmanın sıcaklığını, içtenliğini, yalınlığını sunan sevgili dostum Olcay Çelik‟e de teĢekkür etmek isterim. Bazı yerleri yeniden yazılan bozuk bir metni dizmesinden çok, harflerin, sözcüklerin mekanik akıĢının yol açtığı soğukluk içinde, kendi cinsinin sıcaklığını yakalayıp, karĢısındakine sunabilen ilk okuyucum olduğu için, kendisine yeniden teĢekkür ederim. Son olarak, metnin dizgiden çıkmıĢ son biçiminin tashihini üstlenerek, dile iliĢkin olumsuzluklara rötuĢ çeken sevgili dostum Ali Çakmak‟a da teĢekkür ederim. ÖRÜMCEK KADININ ÖPÜCÜĞÜ Medyanın oluĢturup sunduğu biçimiyle, Orhan Pamuk‟un “Yeni Hayat” romanının reklamında, “Bir kitap okudum hayatım değiĢti” spotu kullanıldı. Okuyucu üstünde bırakacağı çekici, sürükleyici ve yönlendirici etkisinden dolayı, bilinçli biçimde seçilmiĢ bu spot romana, herkesi kendisine çeken gizemli, büyüleyici bir hava verdi. Reklam spotu, görünüĢte, kiĢiliklerin ve yaĢamın dönüĢtürülmesinde kitapların yerine, üstlendikleri iĢlevlerin büyüleyici etkisine vurgu yaparken; gerçekte bu vurguyu, gizemli bir havaya sokulan “Yeni Hayat”a kaydırıyordu. Bu vurgu kaymasının dolaylı olarak taĢıdığı mesaj Ģuydu: “Eğer yaĢamından memnun değilsen, kiĢiliğin derin yaralara yol açan çeliĢkiler barındırıyorsa, çevrenle ve diğer insanlarla uyumsuzsan, verili kurumlar, değerler seni boğmaya baĢlamıĢsa, bu nedenlerden dolayı yaĢamında ve kiĢiliğinde anlamlı ve somut bir değiĢiklik istiyorsan, „Yeni Hayat‟ı okumalısın. Sihirli kutunun anahtarı orada!” Ve beklenen gerçekleĢti. “Yeni Hayat”a yönelim öylesine büyük oldu ki, kısa sürede onlarca baskısı oldu, yüzbinlerce alıcı buldu.

Pamuk, gerçek yaĢamında böyle bir kitap okudu mu? Eğer okuduysa, söz konusu kitap, kiĢiliğinde ve yaĢamında böylesi köklü, kapsamlı ve radikal dönüĢümlere yol açtı mı? “Yeni Hayat”ın kurgusunun oluĢturulmasında, kurguyu içeren tema ve tiplerin biçimlendirilmesinde, esin kaynağı olarak ne tür iĢlevler üstlendi? Bu sorulara anlamlı bir cevap vermem olanaksız, çünkü ne Yeni Hayat‟ı okudum ne de bu romanın üstünde koparılan fırtınanın içinde yer aldım. Ama kiĢiliğim ve yaĢamım üstünde derin, kapsamlı ve dönüĢtürücü etkisi olan bir film izledim bir zamanlar; “Örümcek Kadının Öpücüğü.” Aradan tam onbeĢ yıl geçmiĢ olmasına karĢın, etkisi hâlâ sürüp gidiyor yaĢamımda. Bu film, kritik bir dönemde, beklenmedik bir misafir gibi, paldır kültür girdi iç dünyama. 12 Eylül‟den hemen sonraydı. Siyasal bilinci yüksek, örgütlenme yeteneği geliĢmiĢ iĢçiler, iĢyerlerinden atılıyordu birer birer. Memurların iĢine son veriliyor, öğretim üyeleri üniversitelerden uzaklaĢtırılıyordu. Metal iĢçisi olarak ben de kendimi sokakta bulmuĢ, boĢ vakti çok olanların mesleğini öğrenmek için felsefe eğitimine baĢlamıĢtım. Ortalığın tozu dumanı dağılmıĢ, her yere ölü bir sessizlik sinmiĢti. BarıĢ Ģarkılarının, özgürlük türkülerinin yerini postal sesleri, tankların gürültüsü, generallerin nutukları almıĢtı. Ülkeyi bir ahtapot gibi sarmıĢ olan Ģiddet, sabotaj, kundaklamalar, yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler, bir düdük sesinden sonra birdenbire kesilmiĢ, kendiliğinden durmuĢtu. Birilerinin “hadi baĢla” komutuyla ortaya çıkan, bitiĢ düdüğüyle birlikte sahneyi terkeden, yönetmeni, senaryosu ve oyuncusu önceden belli olan bir oyunun bilmem kaçıncı perdesini seyrediyorduk, büyüsü bozulmuĢ, sırrı çözülmüĢ Ģu toplumda. Neden çıkıp gelmedi beklenen devrim? Tünelin öteki ucunun aniden kararmasının ne anlamı vardı? Niçin bıçak gibi kesildi özgürlük düĢü? Yeniden esecek miydi umut rüzgârı? Ġnsani değerlerin çözüldüğü, tutarsız davranıĢların kol gezdiği, kiĢiliklerin bölündüğü, yüreklerin derin yaralar aldığı, herkesin karĢılıklı olarak birbirini kullandığı, iyiliğin, güzelliğin, duyarlılığın uçup gittiği bu sevimsiz ortamda zihnimi kurcalayıp duruyordu bu tür sorular. Umutları körelmiĢ, idealleri kirletilmiĢ, düĢ kurma gücü zayıflamıĢ, sevme yetisi tahrip olmuĢ, kendisine ve diğer insanlara güvenini yitirmiĢ, ethik bir çöküntü içinde yüzüp duranlar gibi ben de, kiĢiliğimi ve yaĢamımı çok yönlü bir eleĢtiriye uğratmayı düĢünüyordum. Sokrates‟in ikibin yıl önce dile getirdiği “sorgulanmayan yaĢam, yaĢamaya değmez” düĢüncesi, benim için derin ve somut bir anlam ifade ediyordu.

Felsefi eğitimimin baĢlangıcında ortaya çıkan, ama yeterince ve güçlü olarak esmeyen eleĢtiri rüzgârını arkama alıp kendimi, yaĢamımı, içinde yer aldığım iliĢkileri, benimsediğim değerleri ve izlediğim davranıĢları sorgulamaya baĢladım. Bu iç soruĢturmanın gelip dayandığı nokta, kiĢiliğimin ataerkil yanıydı. Katı, kendi içine kapalı kiĢilikleri biçimlendiren ataerkil değerler kanatıp duruyordu yüreğimi. Cinsel hazzı içerip içermemesine bakılmaksızın, kadınların ürkek bakıĢlarından, titrek seslerinden, estetiksel zevkler almayı önleyen; karĢı cinsle insani temelde içsel, dolaysız bir bağlantı içine girmeyi, dolayısıyla kısmi bir örtüĢmeyi olanaklı kılan empatiyi yok eden bu deli gömleğini üstümden nasıl atabilirdim? Bunun için kiĢiliğimin köklü, kapsamlı, çok yönlü ve derin bir dönüĢümden geçirilmesi gerekiyordu. Film, bu dönüĢümün devindiricisi olacak Ģekilde bilincime girip, bilinçaltımın derinliklerine yerleĢti çarçabuk. Filmin üstümdeki etkisi öylesine güçlü ve kapsamlı oldu ki, kiĢiliğimin ataerkil yanlarının yanı sıra, siyasal ideallerimin ethik içeriğini de derinden sorgulamaya itti beni. EleĢtirici gücü, dönüĢtürücü ve sürükleyici iĢleviyle birleĢince, kiĢiliğimin yeniden kurulup anlamlandırılmasında önemli etkisi oldu bu filmin. Değerlerimin oluĢturulmasında, davranıĢlarımın biçimlendirilmesinde geriye dönüp sık sık baĢvurduğum bir esneyici güç olarak, iç dünyamın bir parçası oldu. Yaratıcı gücüne çok Ģey borçlu olduğum düĢlerimin sıcak ve canlı bir damarına dönüĢen bu filmin iĢlediği tema, bilinçaltımın derinliklerine yerleĢerek belleğimin her noktasında kök salmaya baĢladı. Kritik durumlarda gün ıĢığına çıkıp, içinde yer aldığım anlam kaymalarını, anlam belirsizliklerini, anlam boĢluklarını yok etmede farklı iĢlevler üstlendi. Özel yaĢamımın sorgulamasına yeni boyutlar katarak, sürekli olarak canlılığını ve zenginliğini arttırdı. On beĢ yıl sonra dönüp, yitip giden anların silik, puslu görüntüsünden geriye baktığım zaman, filmin konusunu yeniden hatırlar gibiyim: Askeri diktatörlüğün hüküm sürdüğü bir Latin Amerika ülkesinde tutuklanıp iĢkenceden geçirildikten sonra, hücereye atılan bir devrimci kiĢilik ile aynı hücrede bulunan bir homoseksüel arasında ortaya çıkan aĢk teması çevresinde, siyasal değerlerin ethik içeriğinin, sinema dili ve kurgusu içinde radikal bir sorgulaması yapılmaktaydı. Askeri diktatörlüğe karĢı mücadele yürüten gizli bir siyasal örgütün önderlerinden biri, askeri yönetim tarafından tutuklanır. Üyesi olduğu örgüte iliĢkin bilgiler elde etmek için yoğun bir iĢkenceden geçirilir. Özgürlük düĢünden güç bulan önder kiĢilik, iĢkenceye direnerek, ne siyasal açıdan çözülür ne de ethik açıdan çöker.

Güzel, anlamlı, duyarlı ve özgür bir dünya için, ruhunu ve bedenini altın tepside insanlığa sunan bu siyasal önder, iĢkenceye karĢı direnip demokrasi mücadelesinin simgesi haline gelirken, parçalanmıĢ ve tahrip edilmiĢ bedeniyle birlikte kendisini bir homoseksüelle aynı hücrede bulur. Hapishane yönetimi, siyasal açıdan çözemediği bu kiĢiliği ahlaki açıdan çözerek, kendisi için gerekli olan bilgileri verebileceği beklentisinden yola çıkarak, onu bir homoseksüelle aynı hücreye koyar. Hapishane yönetiminin, baskı, iĢkence ve zulüm altında siyasal mücadele yürütmenin etkisiyle katılaĢmıĢ, kısmen içine kapanık ve sert bir yapıya sahip olan devrimci kiĢiliğin, homoseksüelle cinsel iliĢkiye girerek çözüleceği ve bunun sonucunda kendileri için gerekli olan bilgileri vereceği beklentisi tersine döner. KiĢiliğin ataerkil yanları, siyasal bir çözülmeye uğrar ama, ethik bir çöküntünün içine sürüklenecek tarzda değil, siyasal direniĢi güçlendirecek tarzda çözülmeye baĢlar. Homoseksüel ile devrimci kiĢilik arasında ortaya çıkan aĢk, devrimci kiĢiyi ne ethik açıdan çökertir ne de siyasal açıdan çözer. Tersine, özgürleĢtirici özelliğe sahip olan her aĢkta olduğu gibi, bu aĢk da devrimci kiĢiliğin kendini içinde kurup, yeniden yapılandırma yoluyla yenilenmesine yol açar. Eskiye oranla daha esnek, canlı ve duyarlı özellikler kazanan devrimci kiĢilik, yoğun iĢkencelere ve baskılara karĢı daha güçlü biçimde direnmeye baĢlar. Önceleri hapishane yönetimi, devrimci kiĢilikten haber sızdırıp aktarması koĢuluyla homoseksüele dıĢarıya çıkma, dıĢarıdan içeriye yiyecek, içecek ve giyecek sokma olanağı verir. Homoseksüel, önder kiĢiliğin bilinçli olarak kendisine verdiği kimi zararsız bilgileri yönetime aktararak, bu olanaktan bolca yararlanır. Bu yoldan, sevgilisinin kendisini toparlamasına olanak veren yiyecek ve içecekleri içeri sokar. Böylece sevgilisinin parçalanmıĢ bedenini onarır, kırılan dökülen yanlarını toparlar, altını temizler, kirlilerini yıkar, bir anne Ģefkatiyle sarıp sarmalar onu. Bu sıcak, içten ve dolaysız sevgi açılımları karĢısında, önder kiĢilikte varolan homoseksüele yönelik antipati duygusu zamanla kaybolur. Artık önder kiĢiliğin sinirlerini bozmaz, midesini bulandırmaz ya da en azından komik gelmez, kimi davranıĢları homoseksüelin. Ġdeolojik açıdan uyumsuz, siyasal konumları birbirinden farklı, aynı cinsin üyesi olan iki kiĢi arasında güçlü bir aĢka yol açacak bir empati oluĢmaya baĢlar. Bu empati sayesinde devrimci kiĢilik, homoseksüelin penceresinden kendisine bakma olanağı bulur.

Bu pencerenin içinde kendisini yeniden kurar, anlamlandırır, tanımlar. Bu yoldan, homoseksüelle arasında kısmi bir örtüĢmeye yol açan içsel bir bağlantının içine girer. Empati, karĢılıksız sevmenin, kendini önkoĢulsuz karĢı tarafa sunabilmenin, gerektiğinde sevgilisi için yaĢamını gözden çıkarabilmenin duygusal zeminini yarattığı için, aĢkın olmazsa olmaz koĢuludur. Empatinin ortaya çıkardığı bu yeni duygusal iliĢkiden haberdar olan hapishane yönetimi homoseksüeli daha sıkı takibe alıp, davranıĢlarını yakından izler. Devrimci kiĢilik de yönetimin olup biten süreçten haberi olduğunu ve kendilerini yakından izlediğini bilmektedir. Zaman hızla akıp geçer. Artık cezası bitmeye yüz tutmuĢ olan homoseksüel dıĢarı çıkmaya hazırlanmaktadır. Sevgilisini hücrede bırakarak güneĢe çıkmanın hüznü, paslı bir hançer gibi kanatır durur yüreğini. Sevgilisini bir daha görememenin endiĢesi, aĢkını yeniden yaĢayamamanın burukluğu sık sık yoklayıp dururken yüreğini; bir yolunu bulsa ana kuĢ gibi içeride yuva yapıp, yavrusunu kanatlarının altına alıp ısıtmak için neler vermez ki! Ama nafile, ne yapsa boĢuna, artık kafesten uçup gitmenin zamanı gelmiĢtir. Devrimci kiĢiliğe gelince, bedeni ve ruhunun yanı sıra, her Ģeyini uğruna verdiği devrim aĢkıyla öylesine yanıp tutuĢmaktadır ki, homoseksüele olan aĢkı, ancak devrim aĢkının gölgesine sığınmakta, bu gölgelerin yaydığı sisler arasında bir anlam ifade etmektedir. Bu yüzden olacak ki, sevgilisine ölümcül bir görev vermekten kaçınmayacaktır. Devrimci kiĢilik, adeta sevgilisine bu oltaya yem olmak ister misin der gibi, Ģu anda anımsadığım kadarıyla Ģunları söyler: “-Sana, örgüte ulaĢtırman için bir mesaj vermek istiyorum; büyük olasılıkla bu görev yaĢamına mal olacak, götürüp götürmemekte serbestsin, bu görevi ister misin?” Homoseksüelin cevabı ise, gerçekte aĢık olan birisinin gözü pekliğini, cesur yürekliliğini yansıtır gibi: “-Sen içeride ben dıĢarıda olacağım, ortada ne sevgi, ne de aĢk olacak, aĢkın olmadığı yerde yaĢamın bir anlamı var mı ki? Ver mesajı götüreyim.” Zaman hızla tükenirken, sevgilisiyle vedalaĢan homoseksüel, son kez onun çakmak çakmak parlayan, kararlılığının simgesi kara gözlerinde ürkek gölgesini arar, titrek bakıĢlarında kendini ona sunar. Ve ardından terkedip gider hücre denen aĢk yuvasını. DıĢarı çıkar, annesi ve yakın dostlarıyla vedalaĢır, kendini sıkı takibe almıĢ ajanlara izini kaybettirmek için köĢe kapmaca oynamaya baĢlar.

Sonunda izini kaybettirir. Mesajı istenen adrese ulaĢtırır. Geri döndüğünde, çapraz ateĢe tutulur. KöĢe baĢında yığılıp kalınca bedeni, göğün mavisinde uçmaya baĢlar ruhu, kanat çırpar delice, boĢlukta kendisini arayıp duran sevgilisine kavuĢmak için. O müthiĢ final sahnesinden sonra, salondan dıĢarı çıktığımda tank çarpmıĢa dönmüĢtüm. Aklım yerinden oynamıĢ, buzları çözülmüĢtü yüreğimin. Kimbilir belki de ömürboyu sürecek olan bir sorgulamanın içinde buldum kendimi çarçabuk. Zaman zaman geriye döner, o filmin üstümde sürüp giden çarpıcı etkisinin nedenini sorar dururum kendime. Neden tank çarpmıĢ gibi olmuĢtum? Verilen mesajın anlamı neydi? Film diğer izleyiciler üstünde de benzer bir etki yapmıĢ mıydı? Yoksa içinde yer aldığım çözülme sürecine denk geldiği için mi, üstümde böylesi bir etki bırakmıĢtı? Zaman içinde, bu sorularla iç içe geçmiĢ, karĢılıklı olarak birbirlerini etkileyen bir dizi soruyu sorup durdum kendime? Bu soruların bazılarını Ģöyle sıralamak olanaklı: Cinsel iliĢkinin her zaman, her yerde ve herkes için genel geçer olan bir normu var mı? Eğer varsa bu norm, verili erkek aklının ve dilinin biçimlendirdiği ataerkil değerlerden ne oranda etkilenmekte? Cinselliğin ethik bir içeriği var mı? Varsa eğer böyle bir içerik, farklı ya da aynı cinsten olan kiĢiler arasında ortaya çıkan iliĢkilerde kendini nasıl ortaya koyar? Cinselliğin ethik içeriği, kendi içinde siyasal ve ideolojik bir doğrultu taĢır mı? Asıl önemli soru ise, cinsel içerikli aĢk ile, siyasal içerikli devrim aĢkı arasında ne tür bir iliĢkinin kurulabileceği sorusuydu. Devrim aĢkı ile kiĢisel aĢkın nerede ayrıĢtığı ve nerede örtüĢtüğü sorunu, homoseksüel içerikli bir aĢkta daha karmaĢık bir içerik kazanıyor muydu?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir