İbrahim Yıldırım – Müşteki Aşklar

– Ali Nuri bu! Avare sandal iþte…. Dümeni kýrýk, pusulasý bozuktur… Yol izlemez, söz dinlemez bir adamdýr… Dün, on yýl sonra Niþantaþý’ndaki eve gittim. Bu ziyaret; a. tuhaf ve zincirleme rastlantýlar sonucu gerçekleþen bir güdülenme miydi, b. kader miydi, c. yoksa, benden Emin Nihat hakkýnda yazý isteyen, dergi yöneticisi arkadaþýmýn, Sahaf Yasef ile birlikte kurduðu karanlýk kumpasýn içine mi düþmüþtüm? Bu sorulara bugün olduðu gibi dün de yanýt bulmaya çalýþmýþ, kimi zaman en doðru sonuca ulaþtýðýmý bile sanmýþtým. Bugün ise yalnýzca þunu söyleyebilirim: eve Emin Nihat hakkýnda yazacaðým yazý hakkýnda bilgi edinmek için gitmiþtim; saklý dosyayý inceleyip, bazý bölümlerini not edip, evi terk edecektim…Olmadý: basit, ancak benim için çok büyük cesaret isteyen bu eylemi saatlerce erteledim. Dahasý, yüreklenmek için, sehpanýn üzerinde duran müsvedde defterinin tozunu üfleyip, cebimden kalemimi çýkarýp saatlerce yazdým… Dün sabah, kararlýydým: her þeyin merkezinde Emin Nihat ve onun hakkýnda çok tuhaf bilgiler içeren o ürkütücü, ancak bir o kadar neþeli dosya olacaktý… Ancak, onu bulunduðu yerden almak için kendimi ikna etmem o kadar zaman aldý ki, cesaretimi toplayýp ayaða kalktýðýmda müsvedde defterindeki sayfalardan sekizi çoktan dolmuþtu… Þu an, dün o soðuk evde yazdýklarým’ý kýsaltmayý, kesip budamayý kesinlikle düþünmüyorum… Benden Emin Nihat ve Müsameretname hakkýnda yazý isteyen dergi yöneticisi arkadaþým, aþaðýdaki uzunca metne katlanmak ve onu yayýmlamak zorunda. Öte yandan, dün kotardýðým þey -öykü, aný, metin- nasýl adlandýrýlsa adlandýrýlsýn Müsameretname hakkýnda bugüne kadar kotarýlmýþ en ilginç yazýdýr, bence; hiç kuþkusuz. 2 Dün o soðuk evde yazdýklarým: On yýl sonra yeniden Niþantaþý’ndaki evdeyim. Elektrikler kesik, sular akmýyor. Her þeyi, her yeri toz kaplamýþ. On yýlýn tozu: koltuklarýn ve perdelerin rengi deðiþmiþ… Az önce perdeleri çektiðimde, binlerce ýþýk zerresi uçuþup yer deðiþtirdi… Nedense, anahtarýn kapýyý açmayacaðýný düþünmüþtüm ama açtý. Sehpanýn üzerindeki çeþm-i bülbül þekerlik de toz tutmuþ: beyaz akýtmalarý sararmýþ, mavi geçmeleri kararmýþ. Yine de üzerinde dolaþan kar beyazý ýþýðý kýrýp daðýtýp saða sola yansýtýyor.


Dýþarýsý kar-tufan. Ýçerisi çok soðuk. Þakir Zümre sobaya, gazete kâðýtlarýný týkýþtýrýp yakabilirim; ancak baca týkanmýþ olabilir: sorun yaþamak istemiyorum. Üstelik sobayla uðraþmam gerekmez: nasýlsa az sonra dosyayý kitaplýktan alýp bazý bölümlerini okuyup, notlar alýp evi terkedeceðim… Dosyanýn nerede olduðunu çok iyi biliyorum, ancak korku diye tanýmlanabilecek bir duygu beni engelliyor: cesaret edip, bir türlü birkaç adým atýp rafa uzanamýyorum. Evdeki her þey yerli yerinde. Hiçbir þeyin yeri deðiþmemiþ. Niye deðiþsin? Ama bütün eþya – insan bedeniyle iliþki kurmasalar daeskimiþ: perde çektiðimde yýrtýldý: nezelmiþ: dokunur dokunmaz paramparça oldu. Bir þeyleri deðiþtirdim diye çok üzüldüm. Yýrtýk perdenin dýþýnda deðiþen tek þey evin kokusu. On yýl önce bu oda, tütün ve kömür kokardý. Þimdi ise rutubet ve küf soluyorum: genzim yanýyor. Dýþarýsý kar- tufan. Karayel esiyor: duyuyorum: camlar titriyor. Gelirken Ýngiliz Mektebi’nin duvarýnýn önünde sýraya girmiþ sakalarý ve Hamidiye Çeþmesi’ni göreceðimi sanmýþtým. Niye? On yýl önce de yoktu o çeþme ve sakalar… Bugün, zaman’ý ve nesneleri anlamakta ve kavramakta zorlanýyorum: yol boyunca- kapý ve kilidin deðiþtirilmediðini bilmeme karþýn, ya anahtar kapýyý açmazsa diye tedirgin olmuþ, dahasý cebimden sýk sýk çýkarýp anahtara bakmýþtým.

Saatlerdir kendime, sýk sýk haydi, kalemi býrak, dosyayý al, incele, iþin bitince hemen evi ter ket diyorum, ama yapamýyorum, çünkü dosyaya uzanmaya korkuyorum… Öte yandan, ev’i çok özlemiþim…. Müþteki Aþklar Kitabý Müsameretname’nin Muharriri Emin Nihad Bey Kimdir? – Ýbrahim Yýldýrým 3 Özlemimi gidermemin tek yolu var: bu evde birkaç saat geçirmek. Bu da korkutuyor beni. Bütün korkularýmý yazarak yenebilirim: tek çözüm bu! Ev: Niþantaþý Akkirman sokakta. Eski ve çok dar bir binanýn giriþ katýnda, bir oda, mutfak ve heladan ibaret. Bina üç katlý. Diðer iki kat boþ! Ev metruk! Oda kýrk metre kare kadar. Bir duvarýný resimler ve çerçevelenmiþ küçüklü büyüklü fotoðraflar tamamen kaplamýþ. Bütün resimler, fotoðraflar tozlanmýþ. Az önce, bir gazete kaðýdýyla temizledim onlarý: ilkin Zekai Dede, ardýndan Abdülaziz devrinde Ýngiltere sefirimiz olan Kostaki Müzürüs’ün yüzleri belirdi. Tozdan kapkara olmuþ kaðýdý sobanýn içine týkýp, baþka bir gazete alýp silekeleyip diðer resimleri de sildim: Hacý Arif Bey’in portresi, 1870 yýlýnda binlerce binanýn yokolmasýna neden olan büyük Pera yangýnýný anlatan temsili resim Pertevniyal Valide Sultan’ýn yüzü ve çok eski bir alameti farika ortaya çýktý: Sabuncakis! Bu fotoðraflar ve resimlerle ilgili bilgileri, dosyayý raftan aldýktan sonra veririm: þu an evi anlatmayý sürdürmeliyim: diðer duvar kitaplýk. Kitaplýkta çeþitli eserlerin yaný sýra, Emin Nihat için yazýlacak yeni ve kapsamlý bir deneme için derlenmiþ dergi, gazete ve kitaplardan oluþan özel bir bölüm var: burdaki kitap ve kâðýtlarýn çoðu Abdülaziz dönemiyle ilgili. Evin sahibi yeni ve kapsamlý denemeyi hiçbir zaman yazmadý/ yazamadý. 1943 yýlýnda kaleme aldýðý bir çalýþmayla yýllarca oyalandý. Üçüncü duvara dayanmýþ bir konsolun üzerinde çok eski bir pikap ve taþ plaklar var.

Evin sahibi, Emin Nihad’la ayný dönemde yaþamýþ olan Zekai Dede’nin ve Hacý Arif Bey’in þarkýlarýndan baþka müzik dinlemezdi. Soba, odanýn tam ortasýna kurulmuþ: içiçe geçen dirseklerden oluþan borularýn hepsini toz kaplamýþ; borularýn döne -dolaþa ulaþtýðý baca deliðinden yaðlý kara sular sýzmýþ. Çok soðuk: bir an için sobaya týkýþtýrdýðým kirli gazete kâðýtlarýný tutuþturmayý düþündüm, ama vazgeçtim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir