Ali Yıldırım – Deniz Gezmiş’in Günlüğü

Evet yarın tahliye oluyorsunuz. 10 Haziran’da gelmiştiniz Sağmalcılar Cezaevi’nden Cihanla. 20 Aralık 1969’da girdiğinize göre mahpus damına 300 günü doldurmuş olacaksınız bu kez içeride. Bursa Cezaevi’nde Nazım’m, Orhan Kemal’in hücrelerinde, koğuşlarında onların yıllar önce soluduğu havayı solumak düştü payınıza. 30 yıl öncesinden bugüne zindan aynı zindan. Hayat aynı hayat. Ne diyor usta: Korkunç ellerinle bastırıp yaranı dudaklarını kanatarak dayanılmakta ağrıya. Şimdi çıplak ve merhametsiz bir çığlık oldu ümid… Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp koparılacaktır… Günler ağır. Günler ölüm haberleriyle geliyor. Düşman haşin zalim ve kurnaz. Ölüyor çarpışarak insanlarımız — halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı — ölüyor insanlarımız — ne kadar çok — sanki şarkılar ve bayraklarla bir bayram günü nümayişe çıktılar öyle genç ve fütursuz… Günler ağır. Günler ölüm haberleriyle geliyor. En güzel dünyaları yaktık ellerimizle ve gözümüzde kaybettik ağlamayı: bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp gözyaşlanmız gittiler ve bundan dolayı biz unuttuk bağışlamayı… Varılacak yere kan içinde varılacaktır. Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp koparılacaktır… Zafere Dair şiiri “Dört Hapishaneden” kitabında hala taptaze. Bursa Hapishanesinde 1941 sonbaharında yazılmış.


Yarın tahliye oluyorsunuz Cihan’la. Bursa’da bir sonbahar günü. Ve Nazım Usta’nm dediği gibi varılacak yere kolay varılmayacaktır. Bunu biliyor ve en çok da bunun farkındasınız… 20 Eylül 1970, Pazar, İstanbul Güya tahliye ediliyorsunuz. Kapıdan dışarı adımını atmadan polis alıyor. Doğru Bursa Emniyet Müdürlüğü’ne. Erzurum Askerlik Şubesi asker kaçağı olduğunu bildirmiş Bursa’ya. Öğrenci oluşun, askerliği tecil ettirmiş olman hiç umurlarında değil. Bir gün “misafir” ediyorlar emniyette. Ertesi gün doğru askerlik şubesine. Asker olmana karar vermişler. Hem de piyade olarak. Sivas Piyade Alayına sevk kağıdını tutuşturuyorlar eline. Sülüsünde 25 Eylül’de birliğine teslim olacağın yazıyor. Cihanla atlayıp İstanbul’a geliyorsunuz.

İstanbul’dasınız. Arkadaşlarınla görüşeceksin. Ve artık bir asker kaçağısın… 21 Eylül 1970, Pazartesi, İstanbul Arkadaşların arasında bir birlik olmadığını görüyorsun. DÖB ekibi dağılmış görünüyor. Konuştuğun arkadaşların ise açık olarak söylemeseler de senin gibi düşünmüyorlar. Cihan’ı işleri toparlaması için burada bırakıp Ankara’ya gitmek en doğrusu olacak diye düşünüyorsun. Bir yerden başlamak lazım diye. Teknik Üniversite Rasathanesi civarında toprağa gömdüğün Filistin’den getirmiş olduğun malzemeleri çıkarıp yanma alıyorsun. Güce karşı güç, çiviye karşı çivi. Devrimci ihtilalci demektir. Gelecek olanlar şüphesiz gelecektir düşüncesindesin. 25 Eylül 1970, Cuma, Ankara Artık Ankara’dasın. Önce Siyasal’a gidiyorsun. Fakülte bu hafta açılmış. Ortalık karışık.

Konuşacak kimse yok gibi. ODTÜ’ye geçiyorsun. Yusuf var yanında şimdi. Arkadaşların seni yeni evinize yerleştiriyorlar. l.Yurt 201 nolu odaya. Şimdi Hüseyingil’i beklemek gerekiyor. Hüseyin İnan, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan, Atilla Keskin, Filistin’den dönerken yakalandılar. Bir de paravan suç uydurdular onlara “Tıp Fakültesine bomba atacaklardı” diye. 2 Şubattan beri Diyarbakır cezaevindeler. Avukatları Niyazi Ağımaslı’ya bakılırsa bu duruşma tahliye edilmeleri lazım. 1 Ekim 1970, Perşembe Yusuf Diyarbakır’dan geliyor. Hüseyingil’in selamlarını, iyi haberlerini getiriyor. “Deniz bizi beklesin, bir hafta sonra yanındayız” demiş Hüseyin. ODTÜ’deşiniz.

Hızla geçip gidiyor günler. Bekleyeceksiniz beklemesine de. Sanki bir şeyler yapmanız gerekiyormuş da yapmıyormuşunuz duygusu içerisindesiniz. Hayat gürül gürül akarken, hayat yambaşlarmdan koşup giderken durmak, bir gün için bir hafta için dahi durmak hiç de kolay gelmiyor insana. 9 Ekim 1970, Cuma Büyük sevinç… Hüseyingil Diyarbakır Cezaevi’nden dün tahliye olup geliyorlar. Hüseyin’in keyfine diyecek yok. “Artık karar verme zamanı. Karar verip harekete geçme zamanı. Halkın ordusunu varetme zamanı. Birbirini seven, birbirine güven duyan, aynı amaca kendini adamış, her şeyini paylaşabilen bir ekip gerekli” diyor Dede! Yazıyla çiziyle, lafla geçirilecek bir dakika bile israf geliyor sizlere, hareketten gelecekten çalınmış gibi geliyor. Sevincin yanında acı da var hatırlanan. Bugün Che yoldaşın ölümünün 3.yıldönümü! Üç yıl geçti Emesto Che Guevara’nm katledilmesinin üzerinden. O devrimcinin görevi devrim yapmaktır diyordu. Nerde olursa olsun, nerde devrim orda Che! İnandığı gibi yaşadı.

Arjantinli idi. Küba Devrimi’nin önderlerinden oldu. Devrim ateşinin tüm Latin Amerika’da yayılmasını amaçlıyordu. Bolivya’da katlettiler onu. Ne mutlu Che gibi ölenlere! 15 Ekim 1970, Perşembe Önünüzdeki günler ne getirecek? Bu yılın başında yaptığınız her saptama haklılığınızı bir kez daha gösteriyor. Arkadaşlarınla döneme ilişkin bazı notlar almıştınız. Yazdıklarını okuyorsunuz. Eksiği, düzeltilecek, dokunulacak noktası bile yok: “1968’den beri yoğunlaşan gençlik eylemleri nitelik bakımından büyük bir değişime uğrayarak yeni bir döneme girmiştir. Profesyonel devrimci kadrolar yetişmiş, emperyalizme karşı dövüşen dünya halkları ile organik bağlar kurulmuş ve en önemlisi militan örgütlenmeye doğru ilk adımlar atılmıştır. Bunlar yeni dönemin olumlu gelişmeleri. Buna karşılık Amerikan emperyalizmi-işbirlikçi sermaye-feodal mütegalibe üçlüsü devrimcileri silahla susturmaya yönelmişler, hapishaneler hiçbir dönemde olmayan bir sayıda devrimci ile dolmuş ve kendilerine devrimci adını veren bir takım pasifıst entelektüel eğilimler -saflarımızda bozguncu çalışmalara girişmişlerdir. Önümüzdeki dönem karşı-devrimin silahlı saldırısını arttıracağı, egemen sınıfların faşist yöntemlere başvuracağı dönemdir. Her dönemin politik çizgisi tutarlı bir askeri çizgi ile birleştirilmedikçe başarıya ulaşamaz. Bu dönemde ne yapmalıyız? – Militan örgütlenmeye önem ve hız vermeliyiz. – Karşı-devrimcilerin silahlı saldırganlıklarını etkisiz bırakarak, mücadelenin her biçimine hazırlıklı olmalıyız.

– Emperyalizmle dövüşen dünya halklarıyla bağlarımızı daha da sıklaştırmalıyız, bu bağ en güçlü en sağlam biçimde ülkemizde emperyalizme karşı mücadeleyle kurulacaktır. – Saflarımızda bozguncu pasifıst ve küçük burjuva entelektüel eğilimleri açığa çıkarmalıyız. – İşçi köylü yığınlarının kendiliğinden gelme hareketlerinin örgütleyicisi olmak ve proleter devrimci politik düzeye ulaştırmak. Marksist her dönemde devrimcidir. En iyi Marksist odur ki mücadelenin her safhasında devrimci öfkesini pratiği ile birleştirendir. Her devrimcinin görevi devrim yapmaktır.” 17 Ekim 1970, Cumartesi Bugün Dev-Genç’in 5.Kurultayı yapılıyor. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin büyük anfısi toplantı yeri. Dün gece TDGF ve DDKO’ya yapılan operasyon kurultayın bütün heyecanını alıp götürüyor. TDGF başkanı Atilla Sarp başta olmak üzere Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da ve daha bir çok yerde arkadaşlarınız gece yarısı işbirlikçi iktidarın görevlilerince evlerinden alındılar, sorgulandılar, tutuklandılar. Kurultaya gitmiyorsun. Artık bir gençlik örgütünün tüm yaşanan sorunların altından kalkamayacağı konusunda ekipte hiçbir tereddüt kalmamış bulunuyor. Baskılarla ilgili bir bildiri hazırlanmış, baskılar bizi yıldırtmaz, uyanık olma zamanı deniliyor Dev-Genç olarak. Onu getiriyor arkadaşlarınız.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir