İpek Çalışlar – Latife Hanım

Latife Hanım çocukluğumdan beri duvardaki bir fotoğraftan bana bakıp durmuştu. Mustafa Kemal Paşa’yla aralarındaki ilişkiyi hep merak etmiştim. Nedense, herkes Latife Hanım’a olumsuz yaklaşıyor, ondan Mustafa Kemal’in başına gelmiş bir kaza gibi söz ediyordu. Dönemi anlatan kitaplar ise dikkatli bir göz için farklı ipuçları veriyordu. Latife Hanım bilmecesini çözmeye karar verdim ve onu araştırma, yazma serüvenim tam iki yıl sürdü. Ortaya çıkan gerçek şuydu: Latife Hanım önemli bir kadındı. Çankaya’da Mustafa Kemal’in eşi olarak bulunduğu süre içinde özellikle kadınların görünür kılınması için kayda değer işler yapmış, yıllar sonra unutulmuş ve unutturulmuştu. Yazdığım kitap, 2006 haziranında Latife Hanım, adıyla okura sunuldu. Latife Hanım’ın hikâyesini okurlar çok sevdi. Yaz boyunca en çok okunan kitap oldu. Gölgede kalmış bir kişilik 80 yıl sonra yeniden hayata dönmüş, aramızda yaşamaya başlamıştı. Haksızlık ettiğimiz Latife Hanım’a gösterilen sevgi sanki ondan dilenmiş bir özür gibiydi. Latife Hanım, dayandığı anlatılar, alıntılar ve belgelerle birlikte 520 sayfaydı. Doğal olarak geçmişe uzun bir yolculuk gerektiriyordu. Aynı yaşamöyküsünü bir başka konseptle kitaplaştırmak mümkün olabilir miydi? Zamanla yarışanlar ve Latife Hanım gerçeğine hemen ulaşmak isteyenler için bilgisayarımın başına yeniden oturdum.


On binlerce okura ulaşan kitabı bu kez yüz binlere ulaştırmaktı amaç. Latife Hanım’m gördüğü sıcak ilgi bizi, onun hikâyesini daha da geniş bir okur kitlesiyle buluşturmaya özendiriyordu. Latife Hanım bu çabayı hak ediyordu… Elinizdeki kitabın öyküsü kısaca bu. Yeni bir anlayış yani yeni bir konseptle hazırlandığı için bu kitabı “konsept kitap” adıyla anmaya karar verdik. Biri uzun, biri kısa iki Latife Hanım biyografisi var artık. Latife Hanım gerçeğini iki saatte öğrenmek isteyenler elinizde tuttuğunuz “konsept kitap”ı okuyacaklar. Ayrıntılarla, belgelerle, dipnotlarla desteklenmiş çalışmaları tercih edenler de ilk versiyonu, yani 520 sayfa olanı tercih edecekler. Öyle ya da böyle Latife Hanım kendisini saklayan perdenin arkasından çıktı artık. Bütün gerçekliğiyle aramızda. 30 Tanışma 1919 yılının sonbaharıydı. İzmir’de 15 mayısta başlayan Yunan işgali, Türklere kötü günler yaşatıyordu. Abluka altındaki Beyaz Köşk’ün önünde kapalı bir fayton durdu. İçinden zarif giyimli bir diplomat indi. Faytonda Fransız bayrağı asılıydı. Evi gözetleyen Yunanlı asker hızla Beyaz Köşk’ün bahçe kapısına ilerledi.

Omzunda tüfeğiyle tehditkâr bir biçimde diplomatın önünü kesti. Konsolos askere çıkıştı: “Ben Fransız konsolosuyum. Muammer Bey’le briç oynamaya geldim.” Nöbetçi Fransızca bilmiyordu, diplomat cebinden evrakım çıkarıp gösterdi. Asker kenara çekildi. Beyaz Köşk’ün kapısı daha zil çalınmadan açıldı. İzmir’in ünlü tüccarı Uşakizade Muammer, dostunu kapıda karşıladı. Her zamanki gibi tiril tiril beyaz bir ceket giymişti. Kucaklaştılar. Konsolos, alışık adımlarla selamlığa geçerken valizleri gördü. “Hazırlanmışlar” dedi kendi kendine. Uşakizade Muammer Bey, İzmir’in en nüfuzlu tüccarıydı. İşgal güçleri önde gelen Türkleri saflarına çekmek için büyük baskı yapıyorlardı. Son dertleşmelerinde “Beni belediye başkanı olmaya zorluyorlar; sürekli ölüm tehditleri alıyorum” demişti. İkisi de masondu.

Briç Kulübü’nde başlayan dostlukları işgal öncesine uzanırdı. Konsolos, Muammerin Yunanlı işgalciler tarafından öldürülmesinden korkuyordu. Daha önce İzmirli Türk dostlarından bazılarının kaçışma yardım etmişti. İşler yolunda giderse, o gece Marsilya’ya hareket edecek gemiyle Muammer de ailesiyle İzmir’den ayrılacaktı. Uşakizadeler için hazırlattığı bilet ve pasaportları elindeki çantanın gizli gözünden çıkardı. “Makbule Hanım gidecek mi? Ne karar verdiniz?” 12 “Hayır” dedi Muammer. “Annem, ‘Yaşımın icabıdır, burada kalırım’ diyor. Yolculuk onun için daha tehlikeli.” “Pasaportlar hazır. İşte, Latife, Adeviye, İsmail, Ömer, Münci, Rukiye, Vecihe ve seninki… Büyükhammmkini de getirdim. Belki fikir değiştirir, ne dersin?” O sırada Adeviye ile Latife girdi içeriye. Latife’nin suratı asıktı. “Babaannem” dedi, “Gelemiyor bizimle. Onu burada bırakmak kolay değil.” “Bizler onun yanındayız.

Bir şey olursa en fazla üç günde İzmir’de olursunuz. Bu abluka ilelebet sürecek değil, direniş de yayılıyor… Kemal Paşa’ya çok güveniyor herkes. Askerî deha diyorlar onun için” sözleriyle yatıştırmaya çalıştı Latife’yi. Briç masası bahçeye kuruldu. Her şey eskisi gibiydi. Dörtlüyü tamamlamak için İsmail ile Latife de oturdu masaya. Yüksek sesle konuşuyorlardı. Briç partisi gece bastırana kadar sürdü. Hizmetkârlar sağa sola koşuşturuyorlardı. Ev düzeni normal seyri içinde yürüyordu. Gece karanlığı çöktüğünde faytona nöbetçileri kollayarak bineceklerdi. Önce Latife çıktı evden. Ardından diğerleri. Muammer, Fransız dostuyla vedalaştı. Makbule Hanım arkalarından kristal sürahiyle bahçeye çıktı, sessizce, yaşlı morsalkımm dibine suyu boşalttı.

Fayton aileye dar gelmişti. Münci ile Ömer’i valizlerin üzerine yatırdılar. Kızlar kucak kucağa oturdu. Limana geldiklerinde ortalık sessizdi. Fransız gemisi son yolcularını alıyordu. Pasaporttan geçtiler ve geminin güvertesinden İzmir’e son kez baktılar. Fransız konsolos, kaçakları yolladıktan sonra geceyi dostu Muammer’in evinde geçirdi. Marsilya’dan dönüş Marsilya’dan kalkan geminin güvertesinden denizin koyu maviliklerine dalıp gitti Latife. Yunan işgalinin sürdüğü İzmir’e üç yıl aradan sonra dönüyordu. Korkulan olmuş, babaannesi Makbule Hanım hastalanmıştı. Kötü haber hemen ulaşmıştı Fransa’ya. Mu­ 13 ammer Bey dönüş hazırlıklarına başlayınca, Latife itiraz etti. “ Baba, sizi öldürürler, siz kalın, İzmir’e ben döneceğim.” Kafasına koyduğunu yapardı. Dönüş için gerekli evrakı yoktu.

l’Vansız makamlarıyla ilişkiye geçildi. Muammer Bey’in nüfuzu bütün kapıları açıyordu. Latife’ye bir Fransız pasaportu hazırladılar. Güvenlik içinde gidebilmesi için üzerine bir de “özel korumadadır” diye not düştüler. Gemi İstanbul’a gidiyordu. Latife iki gün İstanbul’da kalıp yola devam edecekti. Yurtdışma çıkmadan önce Yunanlılara karşı yürütülen istihbarat işinde görev alan Latife, bu kez de İstanbul’dan verilecek bazı belgeleri İzmir’deki direnişçilere götürecekti. Yunanlılar, bütün cephelerde yenik düşmekteydi. Fransa’da direnişin haberlerini takip eden Latife, bir gazeteden Mustafa Kemal Paşa’nın fotoğrafını kesmiş uğur getirsin diye boynundaki madalyona yerleştirmişti. Latife, babaannesi Makbule Hanım için yola çıktığında, Mustafa Kemal Paşa da kilometrelerce uzakta, annesi Zübeyde Hantm’la Adapazarı’nda buluşuyordu. 17 haziran 1922 günü ana oğulun birbirlerine kavuşmasını büyük bir kalabalık gözyaşları içinde izledi. Mustafa Kemal Paşa, Çankaya’ya annesiyle döndü. Rastlantılar birkaç ay sonra bu dört insanı bir araya getirecekti. Latife gemideyken her şeyi planlamıştı. İstanbul’a vardığında kendisine verilen adresteki direnişçilerden evrakları kolayca teslim aldı, valizini açmadan İzmir’e giden gemiye bindi.

İstanbul’da her şey yolunda gitmişti. Bu kez hiç âdeti olmadığı halde çarşafa bürünmüş, üstünü başını aramasınlar diye tedbir almıştı. Pasaportunda Fransız yurttaşı olduğu yazılı olsa da o, işgal kuvvetlerinin çok yakından tanıdığı İzmirli bir ailenin kızıydı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir