Jacques Lacan – Baba’nın Adları

BENİM İYİ DOSTLARIM , yeni Derneğimizin bilimsel denen bu ilk tebliği için tutkudan yoksun olmayan bir başlık seçtiğimi görebilirsiniz. Bu yüzden bu tebliği hem benim burada öğrencim olan kişilerin iyi bildiği, öğretimim sayesinde şimdiden iki yıldır aşina oldukları bakış açılarının bir özeti olarak hem de psikanaliz çalışmaları için belli bir yönelime bir tür önsöz ya da giriş olarak değerlendirmenizi sizden rica edip, önce af dileyerek başlayacağım sözlerime. Doğrusunu söylemek gerekirse, iki yıldan beri öğretimimin konusu olmuş olan Freud metinlerine dönüşün, bana ya da daha ziyade birlikte çalışmış olan hepimize, insani gerçekliğe dair Freudcu deneyim tarafından yaratılandan daha bütünsel bir kavrayış olmadığı ve kaynaklara dönmek ve bu metinleri kelimenin tüm anlamlarında idrak etmek gerektiği yönündeki hep daha kesin olan fikri verdiğini sanıyorum. Birlikte tek ve aynı şeyi oluşturan psikanaliz teorisinin ve aynı zamanda tekniğinin bir tür daralmaya ve, doğrusu, değerden düşmeye maruz kaldığını düşünmekten kendimizi alamayız. Bunun sebebi aslında böyle bir doygunluk seviyesinde kalmanın kolay olmaması. Örneğin Kurt Gören Adam gibi bir metni, bu akşam size sunacaklarımın temeli ve örneği olarak almayı düşünüyordum. Ama bu konuda geçen yıl bir seminer vermiş olduğum halde, dün bütün günümü bu vakanın tamamını yeniden okuyarak geçirdim ve size bu konuda, yaklaşık bile olsa, bir fikir vermenin burada basitçe olanaksız olduğu ve yapılacak tek şeyin geçen yılki seminerimi gelecek yıl tekrar yapmak olduğu duygusuna kapıldım. Bu sene Fare Gören Adam metni etrafında yapmış olduğumuz çalışma ve kaydettiğimiz ilerlemeden sonra, sözünü ettiğim bu harika metinde gördüklerim, geçen sene, ilke olarak, örnek olarak, bu sıra dışı metin tarafından sağlanan karakteristik düşünce tipi olarak vurguladığım şeyin, Anglo-Sakson dilde söylendiği gibi, yalnızca basit bir ‘yaklaşım’, başka bir deyişle yetersiz bir ilk girişim olduğunu düşünmeye sevk etti beni. Sonuç olarak, bu akşam yalnızca, insani gerçekliğin üç asli düzlemi (registre) olan ve simgesel, imgesel ve gerçek diye adlandırılan bu çok ayrı üç düzlemin karşılaştırılmasının ne demek olduğu üstüne birkaç şey söylemeye çalışacağım. 1 Öncelikle bir şey gözümüzden kaçmayacaktır, o da analizde öznelerimizdeki (sujet) tüm bir gerçeklik payının gözümüzden kaçtığıdır. Bununla birlikte, hastalarının her biriyle ilgilenirken bu Freud’un gözünden kaçmıyordu ama elbette bir o kadar da onun kavrayış gücünü ve kapsamım aşıyordu. Fare Gören Adam’ından, onu hastası olan diğer kişiliklerden ayrı tutarak söz etme tarzı bizi çarpacaktır. Onda ince, zeki ve kültürlü bir adamın kişiliğinin bulunduğu sonucunu çıkararak onu ilgilendiği diğer kişiliklerle zıtlaştırır. Kurt Gören Adam’ından bahsettiği zaman bu hafiflese de, yine bundan söz eder. Ama doğrusu tüm bu değerlendirmelerin altına imzamızı atmak zorunda değiliz.


Kurt Gören Adam vakasında öyle pek de seçkin biri söz konusuymuş gibi görünmez. Ama Freud’un onu özel bir vaka olarak ayrı bir tarafa koyması çar- pıcıdır. Dora’sına gelince, ondan bahsetmeyelim bile, ama onu neredeyse sevmiş olduğu söylenebilir. Freud’un kişilikleri tartıp biçerken başvurduğu bu doğrudan unsur bizi fazlasıyla etkilemekten geri kalmaz. Bu, bir yandan, hastalıklı olma düzleminde (registre morbid) ve hatta bütünüyle hastalıklı kategorisine girmeyen hastalarla analitik deneyim düzleminde her daim uğraşmamız gereken bir şeydir. Bu, her zaman bir yanda tutmamız gereken ve eğitim amacıyla analize girenlerin seçimini yapmak gibi ağır bir yükün altına giren bizlerin deneyiminde özellikle mevcut olan bir unsurdur. Seçimimizi yaptıktan sonra, nihayetinde ne diyeceğiz? Sözü edilen tüm ölçütler göz önüne alındığında -İyi bir analist olmak için nevrotik olmak mı gerekir? Birazcık mı? Çok mu? Kesinlikle hayır, peki ya hiç nevrotik değilse?- sonuçta, hiçbir metnin tanımlayamayacağı ve kişisel nitelikleri -yani, bir hastada cevher var mı yok mu, bu hasta, Çinlilerin dediği gibi, She-un-ta mı, kıymetli bir insan mı yoksa Sha-ho-yetı mi, değersiz bir insan mı diye ifade edilen şu gerçekliği- değerlendirmemize yol açan bir yargı ediminde bulunurken bize rehberlik eden bunlar mıdır? Bu kesinlikle deneyimimizin sınırlarını oluşturan bir şeydir. Analizde mevzu bahis olan nedir? Hastayla gerçek bir bağ mı, yani belli bir biçimde ve kendi ölçülerimize göre onun gerçekliğini tanımak mı? Analizde ilgilenmemiz gereken şey bu mudur? Kesinlikle hayır, hiç tartışmasız başka bir şeydir. Hiç durmadan kendimize sorduğumuz ve analitik deneyime dair bir teori sunmaya çalışanların kendilerine sorduğu soru işte budur. Hastalarda bu denli derin dönüşümler yaratacak, tüm diğerlerinden farklı olan bu benzersiz deneyim nedir? Bu dönüşümler nelerdir? Bunların asıl sebebi nedir?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir