Jessica Steele – Biri Is, Biri Es Pesinde

O adamı ilk defa babasının cenazesinde görmüştü. Bir daha görebileceğini de hiç sanmazdı. Ama şu anda uzun boyu ve koyu siyah saçlarıyla karşısındaydı, otuzlu yaşların ortalarındaki bu adam. Kendisinden sadece beş yaş büyük olan iki yıllık üvey annesi o idamı öylesine esir etmişti ki cenaze töreni süresince Colly bu adamın kim olduğunu bile öğrenememişti. Genç adam sonra taziyette bulunmak üzere Colly’ye yönelmişti, ama bu sefer de karşısına çıkan bir dostu onu engellemişti. “Silas Livingstone,” diyerek isminin ne olduğunu söylemişti Colly’ye. Colly onun ismini önceden bilmiyordu ama genç adam Colly’nin kini biliyordu belli ki. “Eğer beş dakika beni bekleyebilirseniz sizinle ben mülakat yapacağım.” “Meşgulseniz ben başka bir zaman gelebilirim…?” Bir şekilde buradan çıkabilirse bir daha buraya dönmeyeceği muhakkaktı. “Hayır hayır,” dedi genç adam. “Sizi birazdan alacağım” Bir anda üçten fazla iş yaptığı belli olan sekretere dönerek, “Bekleyebileceğim başka bir yer var mı,” diye sordu. “Burası daha iyi. Bay Livingstone o kadar meşguldür ki, fırsat bulup sizi çağırdığı zaman karşısında olmanızı ister.” Colly, bekleyeceği bu süre içinde birazdan yapacağı iş görüşmemin ayrıntıları için kendisini hazırlamalıydı. Genç adam Livingstone Şirketler grubunun başkanıydı ve kendisine çok dil bilen deneyimli bir yönetici sekreteri arıyordu.


İlanda gösterilen ücret gerçekten son derece cazipti ve bu işi alabilirse içinde olduğu zorluklan aşacağı muhakkaktı. İlanı bir daha düşündü. ‘”Çok dil bilen yönetici sekreteri,” aranıyordu. Bunun zor bir tarafı olmamalıydı. Daktilosu vardı. Her ne kadar uzunca bir zamandır kullanmıyor da olsa; Fransızca ve İtalyancasından emindi. İspanyolca ve Almancası da yok sayılmazdı. Çok dilden bahseden herkes bu kadarıyla yetinmesini bilmeliydi. Onun moralini bozan Ellen Rothvvell’in haliydi. Kadın telefonla konuşurken steno ile not alıyor ve önündeki bilgisayardan çıkış aldığı bir yazıyı dosyalıyordu ve yüzündeki gülümseyen ifade, bütün bunlardan hiç rahatsızlık duymadığını gösteriyordu. Kadın aya¬ğa kalksa, bir ihtimal kıçına bağlanmış bir süpürgeyle yürüdüğü yollan bile temizliyor olabilirdi. Colly kendini düşündü, bildiği yabancı dillerin dışında, bunların hiçbirini yapma beceri ve deneyimi yoktu onun. İyisi mi kendini müşkül durumda bırakmadan buradan bir mazeret bulup ayrılmalıydı. Tam harekete geçmek üzereyken bu işe ihtiyacı olduğunu düşündü. Birkaç gün sonra bavulları kapıya konabilir ve evsiz barksız kalabilirdi.

Evet, yaşamı boyunca tek kuruş kazanmamıştı ama şimdi ancak çok ciddi bir aylık kazançla ayakta kalabilecek bir konumdaydı, şansını denemeliydi. Babası vasiyetini bu şekilde yapmamış olsaydı, bütün bunlar başına gelmeyecekti. Tüm varlığını yirmi sekiz yaşındaki ikinci karısı Nanette’ye bırakırken, yirmi üç yaşındaki kızına zırnık bırakmamıştı. Malını mülkünü kime bırakacağı ile ilgili kararı vermekte serbestti elbette. Ama öz kızın büyüdüğü evden bile mahrum bırakması hiç de adil görünmüyordu Colly’ye. Babası üyesi olduğu kulübün resepsiyonunda çalışan genç kadı¬nı eve getirdiğinde Colly biraz şaşırmıştı ama babasının bu kadar gençleşmiş ve canlanmış olduğunu görmek memnun da etmişti onu Annesi Colly sekiz yaşındayken ölmüştü ve babası o gün bugün kendisini bir şekilde oyalayabilecek birini bulmamıştı. Ama bu sevinci fazla uzun sürmemişti. Nanette babasından kırk yaş ufaktı. Eve geldiğinde evdeki kıymetli eşyaların envanterini yapan bir hali vardı. Annesinin bile Joseph diye hitap ettiği babasından Joey diye bahsediyordu. Colly, babasının yıllar boyu ihmal edilmiş bazı ihtiyaçlarını bir süre olsun karşılayacak bir kadın olarak gördüğü Nanette’ye bir tepki göstermemişti elbette. Ama ne zaman ki bu kadın, parmağındaki zümrüt yüzüğü Colly’ye gösterirken babası da ona, “Biz evleniyoruz,” demişti o zaman Colly’nin bu ilişkiye olan hoşgörüsü de bitmişti. Aslında babasının boynuna atlayarak kutlaması gerekirdi bu haberi. Oysa Colly sadece, “Memnun oldum,” demekle yetinmiş ve eklemişti. “Artık Nanette bu evin sorumlusu olacağına göre ben de kendime uygun bir yer bulmalıyım…” Nanette’ni tepkisinin ne demek olduğunu o sırada ne babası ne de Colly anlamıştı.

“Hayır bu olmaz Colly,” demişti Nanette. “Ben ev işlerinden hiç anlamam. Sen kesinlikle bizimle olmalısın “Tabii ki, sevgili kızım.” Derken Joseph Gillingham’in yüzü Colly’nin yıllardır göremediği bir mutluluğu müjdeliyordu kızına. Colly, ilk günlerde onlardan ayrılıp kendisine, kafasını sokacak bir yer bulacağını sanmıştı. Ama elindeki tek imkan, babasının evini bile çevirmekte zorlanacağı bütçe olduğunu anlayınca bu hayalinden vazgeçmesi gerekiyordu. Bu evde kalmak zorundaydı… Sonuçta babası Nanette ile evlenmiş ve üvey annesi, babası ortalıkta olmadığı zamanlarda gerçek yüzünü göstermeye başlamıştı. Her geçen gün Colly’ye karşı olan davranışı kötüleşiyordu. Kısa bir zaman içinde, kadının babasına sadık kalmadığını gösteren olaylar da başlamıştı. Kadının arkadaş seçimine karışmaya niyeti yoktu Colly’nin, ama zamanla Nanette’yi telefonla arayan erkeklerin sayısı artmaya başlamıştı. Hatta onlardan biri Nanette ile onun sesini karıştırdığı için. “Tatlım küpelerini yastığın altında bırakmanın nedeni o güzel saatleri bana hatırlatmak için miydi,” diye bile sormuştu Bu genç kad.na fazla ağır geldiği için telefonu adamın suratına kapa mış ve ertesi gün de Nanette’ye, “Dün akşam küpelerini yastığın altında unutmuşsun,” demişti. Nanette, hiç utanmadan ve aldırmaz bir şekilde “He ivi ” demekle yetinmişti. “Hiç aldırmıyor musun? Hiç olmazsa babamı düşünerek… ” “Ne olmuş ki babana? Herhalde ona söyleyecek değilsin ” “Neden söylemeyim ki?” “Çünkü baban mutlu ve onu mutsuz etmeye senin hakkın yok ” Evet gerçekten de babas mutluydu.

Aslında babası hiçbir zaman öyle şen şakrak bir adam olmamıştı. “O şimdi bulutlarda da olanları göremiyor.” “O zaman dene bakalım onu bulutlardan indirmeyi… Ben zaten ona senin beni çekemediğini söyledim. Sana mı, bana mı inanacak ” Aslında Colly bunu babasına söylemeye niyetli de değildi Bunun nedeni de babasının mutlu olduğunu görmesiydi. Babası nasıl olsa günün birinde anlayacaktı bu kadının ne mal olduğunu. Aradan bir yıl geçtikten sonra da babasının mutluluğu devam emişti. Sadece hiç beklenmedik anda vefat etmesinden bir süre önce bu kadına karşı güveni biraz olsun sarsılır gibi olmuştu. Babası, çok saygın bir tasarım mühendisi idi. Emekli olmasına Karşın, bir meslektaşının onun bilgisine başvurmadığı gün geçmez gibiydi. Ve bir gün aniden vefat edivermişti. Colly buna inanmak bile istememişti bir süre. Konuştuğu doktorlar, adamcağızın uzun suredir ağır bir kalp yetmezliğinden muzdarip olduğunu söylediler Ölümünün hemen ertesi günü Joseph Gilligham’ın vasiyetini Colly’nın burnuna dayamıştı üvey annesi. Evlenmelerini takip eden ilk ayın tarihini taşıyordu. Nanette, “Garip değil mi,” demişti alaylı bir havada Joey nesi var nesi yok hepsini bana bırakmış.” Bu Colly’ye ikinci bir şok olmuştu.

Karısı olmaya devam ettiğine göre babası elbette Nanette’yi ilk mirasçı olarak görmüştü. Ama bu, kızına bu kadar haksızlık etmesini de gerektirmezdi elbette. Babasının ölümünün hemen ertesi günü Nanette, Colly’nin oda¬sına kapıyı bile vurma gereği duymadan girerek, “Her halde çok yakında bu evden çıkmak için gerekeni yaparsın,” demişti. Colly ise bunu nasıl yapabileceğini hiç düşünmeden, “Elbette,” Seninle aynı evi paylaşmayı düşünemem…” deyivermişti. “O zaman cenaze törenine kadar oturur, sonra hemen gidersin.” Colly, ne yapacağını şaşırmıştı. Avukat olan amcası Henry’nin tatilde olması da büyük şanssızlıktı. Aslında Henry Warren tam akraba değil, babasının çok yakın bir arkadaşıydı. Bir saygı ve yakınlık ifadesi olarak amca derdi Colly ona. Bürosunu kapatıp emekli yaşamını seçtikten sonra uzun sürecek bir seyahate çıkmıştı. Joseph’in ölümünden bile haberi yoktu muhtemelen. Babası arkadaşlıkla iş beraberliğinin hiçbir zaman doğru olma¬dığını düşündüğü için, onu hiçbir zaman hukukçu olarak görmemişti. Ama Colly çok güvenirdi ona. Silas Livingstone’yi cenazede görmüştü ilk defa. Üvey annesi¬nin o güya hüzünlü haliyle bu adama kanca atmaya çalışması yüzünden de unutamazdı bu adamı.

Ama Colly analığına telefon edenlerden biri olmadığından emindi onun. Bu düşüncelerinden sıyrılarak Ellen Rothwell denen kadının sekreterlik becerilerine çevirmişti dikkatini. Bu kadının çalışma hız becerisini gördükten sonra, buna yakın bir iş için başvurduğunu düşünerek büyük bir sıkıntı duymaya başlamış ve burada olmasından ötürü duyduğu pişmanlık giderek artmaya başlamıştı. Ayağa kalkarak bir bahane ile oradan uzaklaşmaya niyetlendiği sırada adamın ofisinin kapısı açılmış ve onu içeri davet eden el işaretini yapmıştı Silas Livingstone. Genç adamın odasına oda demekten çok muazzam bir salon demek doğru olurdu. Çalışma alanının dışında birçok köşe vardı. Silas, Colly’ye bir yer göstermiş, kendisi de masasının arkasına geçmek yerine onun karşısındaki koltuğa oturmuştu. “Babanızın ölümüne üzüldüm. Columbine idi, değil mi adınız?” “Cally olarak çağrılırım.” Bu ilk potu olmalıydı. Bir işe sekreter olarak başvurduğu sırada elbette gerçek adı geçerli olacaktı, eşinin dostunun taktığı ad değil. Bir açıklama yapma gereği duydu. “Columbine Gillingham fazla uzun geliyor olsa gerek insanlara.” Genç kadın tam bu adamdan hoşlanmama kararını alırken adam tatlı tatlı gülmüştü ona. “Gerçekten de uzun.

” Sonra devam etmişti. “Babanızın töreninde bir kızının olduğunu duymuştum. İsminizi görünce böyle uzun ismin iki tane olması ufak bir ihtimaldi.” Bu mülakatı bizzat yapma nedeni demek ki babasını tanıyor olmasıydı. Ama bu her halde olumlu olumsuz bir etki yapmazdı böyle bir iş adamının değerlendirmesinde. “Söyleyin bakalım sekreterlik deneyiminiz ne kadar?” Bu sırada elindeki özgeçmişe bakıyordu. Orada bu sorunun cevabını bulamadığı için sormuş olmalıydı bu soruyu. Colly içinden ateşler çıktığını hissetti. “Önemli bir deneyimin olmadığını itiraf etmeliyim. Ama yabancı dillerim iyidir. Daktiloda da oldukça hızlı olduğumu söyleyebilirim.” “Ne kadar hızlı…?Yani dakikada kaç vuruş?” İşte şimdi ayvayı yemişti. Bu konuda hiçbir bilgisi yoktu ve matematiksel tahminlerde hiçbir zaman iyi değildi. Kaldı ki bu tahmin edilebilecek bir şey de değildi. Artık yapabileceği fazla bir şey yoktu ve daha çok rezil olmadan buradan gitmeliydi.

“Çıkabilir miyim,” diye sordu titrek olmamaya çalışan bir sesle. Genç adamın başını sallayışından, bunun kararını kendisinin vereceği sonucunu çıkartmıştı. Adam onun yeşil gözlerinin içine bakarak devam etmişti.”Hiç çalışma deneyiminiz oldu mu?” “Şey hayır,” diye itiraf etmek zorunda kaldı. Ama hemen ekledi. “Okuldan ayrıldıktan sonra babamın ev hizmetlerini gördüm ta ki…” “Ta ki o yeniden evleninceye kadar mı? “Pek sayılmaz. Babamın yeni karısı benim bu görevi sürdürmemi istedi…” “Yani ev hizmetlerinden başka, dışarıda bir işiniz olmadı hiç.” “Salı günleri bir sanat galerisine yardımcı oluyorum.” O galeriye gide gele galerinin sahibi olan Rupert Thomas’la dost olmuşlardı. Rupert ondan Salı günleri ona yardımcı olmasını istemişti. Bugün de Salıydı. Eğer bu mülakat olmasaydı şimdi galeride olacaktı. Resimlerin tozunu almak, birkaç fatura kesmek, müşterilerle ilgilenmek ve Rupert’e bol bol kahve yapmakla uğraşacaktı. “Bu hizmet karşılığında her hangi bir ücret alıyor musunuz?” Adam birini müşkülde bırakacak soruları sormak konusunda uzmanlık yapmış gibiydi. “Hayır,” dedi.

“Ama babam ev hizmetleriyle ilgili olarak bana para verirdi.” Aslında para konularını konuşmayı sevmezdi. Hele böyle bir mülakat sırasında. Genç adam biraz düşündükten sonra, insanı cevaba zorlayan samimi bir ifade ile sormuştu. “Söyler misin Colly, bu işe neden başvuruyorsun.,?” Her ne kadar paradan konuşmayı sevmese de bu sorunun cevabını verirken parayı ima etmesi gerekiyordu. “Babamın mirasçısı ben değilim,” dedi. “Ama herhalde yaşamını sağlayacak kadar bir şey bırakmıştır?” Colly bu soruyu cevaplamak istemezdi ama, böyle bir soruya kendisi davetiye çıkartmıştı. “Bırakmadı,” dedi. “Babanın parası olduğunu sanırdım…” “Doğru zannediyormuşsunuz. Ama bana kalmadı bu para.” “Ya eviniz.” “Bugünlerde başımı sokacak bir yer arıyorum.” “Demek ki genç Bayan Gillingham iyi bir iş yapmış…” Colly, bu işi almasının artık söz konusu olmadığını iyice anlamıştı. Böyle bir işe başvurduğu için, adam onun tam bir salak olduğunu düşünüyorsa bunda hiç de haksız sayılmazdı.

Gururuyla daha fazla oynanmadan buradan çıkmalıydı bir an önce. “Sanırım ev hizmetleri konusundaki geliriniz de ortadan kalktı artık. Ve bir şekilde yaşamınızı kazanmak zorundasınız, değil mi?” “Evet, kendime bir ev tutmak ve günlük harcamalarımı karşılayabilmek için kazancı çok iyi bir iş bulmam gerekiyor.” “Anlıyorum, bir de daire arıyorsunuz…” “Bu ilk önceliklerden. Sonra da yaşamımı sürdürmek ve imkan bulursam eğitimime devam etmek…” Silas Livington bir an bir şeyler düşünür gibi oldu. Belki de olumlu bir şeyler… “Erkek arkadaşların olmalı…” dedi sanki onlar yardımcı olmuyor mu dercesine. Artık mülakatın bitmiş olduğunu, konunun başka yönlere kaydığını düşündü Colly. “Babamın varını yokunu iki yıllık karısına vermesi bana iyi bir ders oldu. Artık hiç kimseye güvenemem, bağımsız bir yaşam sürmek kararındayım.” “Ama yine de bir erkek arkadaşın vardır.” “Şu anda hiçbir erkekle olmam hatta randevuya çıkmam bile söz konusu değil. Düşündüğüm ilk şey iyi bir meslek sahibi olmak için eğitimimi tamamlamak.” Artık konuşmaları bitmişti. “Bu kadar zamanınızı aldığım için özür dilerim. Başvurumu yaparken belki de bu işi alabilirim diye düşünmüştüm.

Maksadım sizin, zamanını almak değildi. Bu iş olmayacağına göre zamanınızı boş yere daha fazla almayayım.” Ayağa kalktı. Ama hayret genç adam ona tekrar oturmasını işaret ediyordu. Adamın hali o kadar kararlı ve hükmediciydi ki Colly hiç de istememesine rağmen oturmuştu. “Bu iş için uygun olmadığınız aşikar.” Öyleyse bu adam onu neden tekrar oturtmuştu karşısına. Silas devam etti. “Ama sizi ilgilendirebilecek başka bir şey düşünebiliriz.” Colly’nin içinde yeni bir ümit doğmuştu. Ne var ki; bu iş kesinlikle parasal açıdan diğeri kadar çekici olamazdı. Ama Livingston gibi büyük bir şirkette yapabileceği işler de olmalıydı. “Herhangi bir işle ilgilenebilirim.” Biraz daha açmak için de¬vam etti. “Hatta her işi kabule hazırım.

” Silas ona uzun uzun baktı. Bazı şeyleri değerlendirdiği belliydi. Sonunda, “Güzel,” dedi. “Ne biçim bir iş bu düşündüğünüz?” “Bu yeni açılan bir iş olacak,” diye genç kadının sözünü kesti Silas. “Bu nedenle ayrıntıları tam olarak belli olmadı henüz. Belki de… Örneğin Perşembe günü bir öğlen yemeğine ne dersiniz…?” “Öğle yemeği mi…?” Mülakatlar artık böyle mi yapılıyordu? Adam ona cevap vermek yerine masasına giderek randevu defteri ne baktı. Başını olumsuz bir şekilde sallayarak, “Hayır,” dedi. “Öğle yemekleri için iki üç haftadan önce görüşmemiz mümkün değil.” Sonra defterine bakmaya devam etti. “Evet, bu ancak bir akşam yemeği olabilir… Cuma akşamı uygun mu sizin için…?” Colly tam sersemlemişti bu teklif karşısında. Öğlen yemeğini düşünmezken şimdi bir de akşam yemeği daveti alıyordu. “Kusura bakmayın Bay Livingstone, ama size söylemiştim. İlgilendiğim tek şey ücreti iyi olan bir iştir. Başka şeylerin peşinde değilim.” “Sizi duydum.

Resmi olmayan bir ortamda sizinle bir iş görüşmesi yapmak zaten benim de niyetim.” Aslında bundan iki yıl önce olsa bu tip bir davetin arkasında illa kötü niyet aramayabilirdi. Ama Nanette denilen şeytanla iki yıl aynı çatı altında yaşamak onu şüpheci yapmıştı. “Sadece bir iş konuşması.” Colly ona baktı. Adamın güven veren bir hali vardı. Üstelik, bu pozisyon ve bu yakışıklılıkla, bu adamın peşinde koşacak yüzlerce kadın varken, böyle adi ve entrikalı yollarla randevu koparmaya çalışmasının hiç de mantıklı olmayacağını düşündü. “Cuma akşamı dediniz değil mi? Acaba bu işle ilgili biraz bilgi veremez misiniz?” “Şu anda bir şey söyleyemem dedim ya, bazı çalışmalar yapmam gerekiyor.” “îyi de benim bir iş deneyimim olmadığını dikkatten uzak tutmayacaksınız herhalde.” “Elbette,” derken gözlerini genç kadından ayırmamıştı. Colly ayağa kalktı. “Nasıl buluşacağız…? Silas Livingstone da ayağa kalkmıştı. “Saat sekizde sizi alırım…” Konu Başlığı: Ynt: Biri iş, biri eş peşinde – Jessica Steele Gönderen: bianca üzerinde Mayıs 07, 2007, 09:23:02 ÖÖ İKİNCİ BÖLÜM Colly Salı gününden beri, akşam yemeğinde samimi bir ortamda yapılacak bu iş konuşmasının ne olabileceğini düşünüyordu. Kafası iyice karışmıştı ve randevu gününe sadece bir gün kalmıştı. Bir gece evvel Nanette’nin evde yaptığı alemin şuh kahkahaları hala kulaklarındaydı.

Babası öleli daha bir ay bile olmamıştı. Ama bu kadın şimdiden şen dulu oynuyordu. Nanette razı olsaydı bile, bu şartlar altında bu evde kalamazdı. Genç adam onun şartlarını bildiğine göre, teklif edeceği işin parasının da çok mantıksız olmaması gerekirdi Cuma öğleden sonra şu kanaate varmıştı. Bu iş sekreterlik becerileri istemeyen, yabancı dil bilgisinin kullanılacağı bir iş olmalıydı. Duş alıp giyinmek üzere odasına çıktı. Üzerine işle, akşam yemeğini birbirine karıştıran bir elbise seçti. Saçlarını topuz olarak topladı. Aynaya baktığında görüntüsünden memnun olmuştu. İnşallah eve döndüğünde büyük bir hayal kırıklığı yaşamazdı. Çünkü o sabah Nanette gelerek, evden hangi gün gideceğini sormuştu. Saat sekize on kala son derece şık bir şekilde aşağıya indiğinde Nanete ile karşılaşması iyi bir şanstı. Kadın onu süzerek alaycı bir ifade ile, “Nereye böyle,” diye sordu. “Yemeğe çıkıyorum.” “Benim de, yemekten sonra gelecek bir arkadaşım var sadece.

Gece geldiğin zaman bizi rahatsız etme sakın.” Colly kapının yanındaki pencereden gelen arabalara bakmaya başladı. Saat tam sekizde evlerinin önünde bir araba durmuştu. Çıktığında müstakbel patronu arabadan inmiş onun kapısını aç¬mıştı bile. “İyi akşamlar Colly,” derken sesi arkadaşça çıkmıştı. Colly de “İyi akşamlar,” dedi samimi bir sesle. Yemek için genç adamın seçtiği yer lüks bir otelin restoranıydı. Bugüne kadar birçok erkekle randevusu olmuştu. Ama onların hiçbiri bu adama benzemiyordu. Yeni bir deneyimdi bu Colly için. Yerlerine otururlarken, “Salı günkü düş kırıklığın geçmiştir umarım,” dedi Silas genç kadına. “Böyle bir işe başvurduğumu düşündükçe hala mahcubiyetten kızardığımı hissediyorum,” dedi büyük bir açıklıkla. Silas onun bu samimiyetinden memnun olmuş gibiydi. Colly, genç adamın yeni işle ilgili konuşmaya başlayacağını bekliyordu. “Önemli değil,”dedi Silas.

“Ne içmek istersin?”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir