Jostein Gaarder – Orada Kimse Var mı

Seni, ekimde bizimle geçirdiğin o haftadan beri görmedim. Dönem tatilini seninle geçirdiğim için şanslı olduğumu düşündüm. Koyda yengeç yakaladığımız zamanı hatırlıyor musun? Teleskobumu unutmadığına eminim, hatta belki onu özlemişsindir de. Onu her gün kullanmak istiyordun! Bir gece, yalnız bir gece hava açık değildi, o zaman da mutfakta krep yapmıştık. Belki, sana bir hikâye anlatma sözü verdiğimi de hatırlarsın. İşte, hikâye! Eğer bugün sana yazmak için kalemi elime alıyorsam, bu yalnızca sekizinci yaşgününü kutladığın ve benim bir kardeş beklediğim yaşa geldiğin için değil. Başka bir nedeni daha var, ileride tekrar üzerinde duracağım çok güzel bir haber. Ama önce sana Mika’dan söz etmeliyim sonra her şeyi anlayacaksın. S e v g i li K a m ila 7 Her şeyi sanki dünmüş gibi hatırladığımı iddia etmiyorum. Ama yine de önceki günmüş gibi aklımda kaldığını söylemek istiyorum. Pek çok şeyi unutmuş ve daha pek çok şeyi de uyduruyor olabilirim. İnsan çok çok uzun zaman önce olmuş olayları anlatmak istediğinde bu hep olur. Her şeyin nasıl başladığını oldukça iyi hatırlıyorum. Bana, her şey en olağan şekilde başlamış diyeceksin. Eğer, insanın bir erkek ya da kız kardeşinin olmasının olağan bir şey olduğunu düşünüyorsan, o halde, hiçbir şey hiç bu kadar olağan olmamıştı.


Ama senin böyle düşündüğünden emin değilim. En sıradan şeyler her zaman sanıldığı kadar sıradan değildir. O zamanlar, bahçede yemlenen birkaç tavuğumuz vardı. Tavukların sıradan olduklarını mı düşünüyorsun? Anlıyorum. Ben de öyle sanırdım. Ama bu Mika’yı tanımadan önceydi. Düşün ki, yalnız bir astronotsun ve uzayın bir ucundan öbür ucuna gidip geliyorsun; yarısonsuzluk boyunca yolculuk etsen bile, bir tavukla karşılaşırsan şanslı sayılırsın. Evrende, milyonlarca yıldız var ve bir yıldızın çevresinde, yörüngesinde bir ya da iki gezegen dönüyor olabilir. Yaşamın olduğu bir gezegene inmen, yıllar ve yıllar süren bir yolculuktan son8 9 ra ancak mümkün olabilirdi. Oysa, orada bile bir tavuk bulma şansı son derece azdır. Bana öyle geliyor ki, bir yumurta bulma şansın çok daha fazladır. Ama, ondan da bir tavuk çıkacağından şüpheliyim. Muhtemelen, evrende bizim dünyamızdan başka hiçbir yerde tavuk yoktur. Ve evren bizim hayal edebildiğimizden çok daha geniştir. Dolayısıyla, bir tavuğun sıradan bir şey olduğunu ifade etmek güçleşiyor.

Tavuklar hakkında sana hatırlatmak isterim ki, tavuklar her gün bir yumurta yumurtlar. Sen hiç bu kadar çok yumurtlayan başka bir kuş ya da hayvan duydun mu? Eğer Mika’yla ilgili hikâyeme böyle başlıyorsam, hiçbir şeyin sıradan olmadığını bana o öğrettiği içindir. Bazen “sıradan bir gün”den söz edildiğini duyarız. Bu beni rahatsız eder, birbirine benzeyen iki gün yoktur çünkü. Zaten yaşayacak kaç günümüz kaldığını da bilmiyoruz. 4 T a v u k la r Kviçiv\ bu k a d a f ç o k yum urtlat’? 10 Ve “sıradan” bir erkek çocuk ya da “oldukça sıradan” küçük bir kız çocuk demek belki de “sıradan” gün ya da “sıradan” tavuk demekten çok daha kötüdür. Bunlar, insanın başkalarını daha iyi tanımayı umursamadığı zaman kullandığı türden sözlerdir. Her neyse, sonuçta, bir kardeşim olacaktı. Ailede herkes kız mı yoksa erkek mi olacağını tartışıyordu. Ben, annemin karnında taşıdığı koca paketten bir erkek kardeş çıkacağından emindim. Ama, bundan nasıl olup da bu kadar emin olabildiğimi hiç anlayamadım. Belki de yalnızca bir erkek kardeşim olmasını başka herşeyden daha çok istediğim içindir. Biz, insanlar, genellikle en çok istediğimiz şeyin olacağına inanırız. İnsanın bir erkek kardeşinin olmasının nasıl bir şey olduğunu hayal etmek bile benim için yeterince güçtü. Ama bir küçük erkek kardeş en azından biraz benim gibi olurdu.

Küçük bir kız kardeş hayal etmek çok daha zordu. Annem, karnında baş aşağı duran bebeğin zamanını onu tekmelemekle geçirdiğini söylüyordu. Bunu duyduğumda, kendi kendime küçük bey davranışlarına bir çeki düzen vermeli dedim. Sanırım, bu ona öğüt vermek istediğim ilk sefer11 di ve kesinlikle sonuncusu değildi. Dünyaya davranış kurallarını hiç bilmeden geliyoruz. Ve başkalarına biraz olsun saygı göstermeyi öğrenmemiz için zaman geçmesi gerekiyor. Yepyeni bir dünyaya gelmek erkek kardeşimin mutlaka çok tuhafına gidecekti. Onu hiç kıskanmıyordum. Bir kere buraya geldi mi, farklı bir yığın şeye alışması gerekecekti. İçinde bulunduğu küçük loş yerden dışarısının nasıl olduğunu pek hayal edemezdi. Bütün bunları ona nasıl açıklayacağımı düşünmeye başlamıştım bile. Ona herşeyin neye benzediğini anlatmam gerekecekti. Erkek kardeşim daha önce bu dünyaya hiç gelmemişti. Güneşi ve yıldızları, vahşi hayvanları ve çiçekleri hiç görmemişti. Dolayısıyla, hayvanlarla çiçeklerin isimlerini de bilmeyecekti.

Ve benim bile, daha öğrenecek çok şeyim vardı. Örneğin bir jaguarla bir puma arasında ne fark olduğunu bilmiyordum. 12 Artık jaguarın pumadan biraz daha büyük olduğunu biliyorum, ama konu bu değil. Gezegenimizde farklı binlerce hayvan var. Erkek kardeşime bir kediyle bir köpek arasındaki farkı anlatmak için bile, bayağı bir uğraşmam gerekecekti. İnsanların, dünyadaki her bitkiye ve her hayvana bir isim vermeleri binlerce yıl aldı, üstelik henüz bitiremediler. O halde yaşam, bütün bu isimleri öğrenmek için biraz kısa değil mi? Erkek kardeşim dünyayı ilk kez ziyaret eden bir astronot gibi olacaktı. – Hey! Orada kimse var mı? Yoksa her yer boş ve terk edilmiş mi? Mavi bir gezegen! Adeta koca bir şeker. Orada yaşam olması mümkün mü? İmdat! Düşüyorum! Bütün bunlar olduğunda, ben henüz sekiz yaşındaydım. Her şey gecenin ortasında başladı. Sanırım, sürükleyici bir düş görüyordum. – Uyan, Joakim, diyordu babam. Geceyarısı oldu ama bebek bunu bilmiyor ve annenin karnından çıkmak istiyor. Yatağımda oturdum ve sordum: – Erkek kardeşim mi demek istiyorsun? Ne söylediğimi bu kadar iyi hatırlıyorsam, yeni uyanmış olduğumdan ve odamın gerçekten 13 karanlık olmasındandır. Babam, annemle birlikte doğumevine gittiklerinde yalnız kalıp kalamayacağımı sordu.

Oraya varır varmaz bana telefon edeceğini söyledi. Beni uyandırmadan önce Helen teyzeyi aramıştı. Helen teyze ilk otobüse atladığı gibi gelip bana göz kulak olacaktı. Helen teyze gelinceye kadar başımın çaresine bakabileceğimi söyledim. – Lego’dan bir şeyler yaparım. Tek başıma kalmam gerektiğinde hep yaptığım şeydi. Genellikle, kocaman uzay mekikleri yapardım. Hayalgücümü kullanmam gerekirdi. O zamanlar, legonun takım halinde uzay mekikleri yoktu. Çabucak giyindim çünkü erkek kardeşimin – ya da kız kardeşimin- doğmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Ne var ki, küçük bir erkek olacağından emindim. Böylece, diye düşündüm, artık tekmelemeyecek. Annemin kucağına oturmayalı haftalar olmuştu.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir