Jürgen Banscherus – Katana I – Gizemli Çocuk

Yaz tatilinin ilk gecesinden daha güzel başka bir gece yoktur. Yastığın kenarında yeni alınmış Playstation duruyorsa ve ördek dolması yediysen yeni yılın ilk saatleri de fena değildir. Ama yine de ilk sırada tatilin birinci günü var. Bunu okula giden herkes onaylar. İşte Jimmi ve arkadaşlarının hikâyesi de tam böyle bir gecede başlıyor Sabah karneler dağıtılmıştı. Ardından term om etreler sanki sipariş edilmiş gibi 30 dereceyi gösterdi. İnsanlar parklarda ve yüzme havuzlarında boş yer aramak zorunda kaldılar. İzgara sosis ve yanmış pirzola kokuları şehrin üzerine yağlı bir bulut gibi çökmüştü. Önceden bildirilen üç günlük yağmur ve fırtına dışında gelecek altı hafta bu şekilde geçecek görünüyordu. JoJo, her tatilde olduğu gibi geç saatte yatmıştı. Asıl adı Johannes Josefti. Johannes dedesinin, Josef de büyük dedesinin ismiydi. Ancak nane şekeri ve yum urta likörü kokan birkaç yaşlı teyzenin dışında herkes onu JoJo diye çağırırdı -h atta Schiller Lisesi’ndeki öğretm enler bile. Ailesi onu sadece çok kızdıkları zaman Johannes Josef diye çağırırdı. Ancak bu çok ender olurdu.


JoJo yetişkinlerin tercih ettiği türden bir çocuktu: akıllı ve yardımsever. Tren garının girişindeki büyük saat gece yarısını iki dakika geçtiğini gösteriyor, ılık bir meltem sokakları süpürüyordu. Kent merkezindeki dükkânlar arasında dolaşıp çöp kamyonunu bekleyen sarı torbalarla oynadı. JoJo’nun dar yatağının yanındaki kitaplarla giysiler sağa sola dağılmıştı; çalar saatini de kurmamıştı. JoJo tatillerde, genelde istediği sa- ate ya da arkadaşları onu zorla yataktan çıkarana kadar uyurdu. Tam da rüyasında kırmızı bir küvetin içinde Samanyolu’nun en ücra köşesine yolculuk ettiğini görürken bir ses onu uykusundan uyandırdı. JoJo zeki çocuklardan biriydi ama insanın yaklaşık 200 milyon kilometre uzaklıktaki bir galaksiden tekrar yatağına döndükten sonra, gerçekliğe dönebilmesi için biraz zamana ihtiyacı oluyordu. JoJo gözlerini açtı ve etrafındaki karanlığa alışabilmek için birkaç saniye bekledi. Sonra onu gördü: Zayıf birisi pencerenin kenarına tırmanıyordu! JoJo şaşkınlıkla korkmadığını fark etti, sadece meraklanmıştı. Oysa gece gelen bu ziyaretçi her şey olabilirdi: bir hırsız, fidyeci ve hatta bir katil -tıpkı JoJo’nun yığınla okuduğu o polisiyelerdeki gibi. Zayıf kişi perdeyi sessizce yana itti. Jojo, dışarıdan vuran sokak lambasının puslu ışığında bir çocuğun yüzünü gördü. Yabancının saçları toz ve pislikten gümüş renkli pudraya batırılmış gibi görünüyordu. Yüzü narindi ve gözleri neredeyse görülemeyecek kadar yuvalarına kaçmıştı. Oğlan on bir ya da on iki yaşlarındaydı.

Ne renk olduğu belli olmayan solmuş bir sweatshirt ve yara bere içindeki dizlerinin hemen altında kesilmiş, yırtık pırtık bir kot giymişti. Ayakları çıplaktı. JoJo’nun hafızası çok iyiydi ve bu çocuğu daha önce hiç görmediğinden emindi. Hızlı hareketlerle yatağının üzerindeki gece lambasını pencereye doğru çevirdi ve açtı. Kör edici bir ışık odayı aydınlattı. “Hey sen!” diye seslendi JoJo. “Burada ne arıyorsun?” Çocuk cevap vermedi. Çekik gözleri ve siyah göz bebekleriyle öylece durup hareketsiz bekledi. “Kimsin sen?” diye sordu JoJo. “Jim-mi,” diye cevap verdi çocuk hafifçe kekeleyerek. Bir kez daha, “Jim-mi,” dedi. Tok bir sesi vardı, tıpkı yetişkin bir erkeğin sesi gibi. Yabancı, odanın içine girecekmiş gibi yapınca JoJo hızla ileriye atıldı, “Olduğun yerde kal!” Akşam yatağının yanına bıraktığı cep telefonuna uzandı. “Olduğun yerde kal,” diye tekrarladı. “Yoksa polisi ararım!” “Polis olmaz,” dedi Jimmi ve elini gözlerine kadar inen saçlarının içinden geçirdi.

Uzaktan bakıldığında saman gibi görünüyorlardı. “Lütfen!” JoJo’nun aklına İbiza’ya tatile gitmiş olan ailesinin tem bih ettikleri geldi: Tanımadığın kimseyi eve alma. Söz mü? “Dinle,” dedi ve sesinin bu kadar sakin olmasına şaşırdı. Normalde cesaret kısmından başkaları sorumluydu. Örneğin arkadaşları Murat ve Mai Lyn. “Şimdi sakin bir şekilde evine gidiyorsun.” “Hayır.” Jimmi öfkeyle başını salladı. “Burada kalacağım.” “Hayır kalmayacaksın!” JoJo bir adımda yataktan fırladı ve yabancı çocuğun karşısına dikildi. Doğrusu, bir m etre kırk üç santimlik bir boy ile bu pek de ikna edici görünmüyordu. Ancak JoJo aradaki santimetre farkını sesiyle kapatmaya çalıştı. “Defol!” diye bağırdı. “Hem de hem en!” Jimmi JoJo’nun yüzüne bitm ek bilmez birkaç saniye boyunca baktı, sonra da pencere kenarından geriye doğru mükemmel bir ters takla atarak bahçeye düştü. Arkasına bir kez bile bakmadan oradan uzaklaştı ve komşu bahçenin çalıları arasında gözden kayboldu.

JoJo rahatlayarak pencereyi kapadı, perdeleri çekti ve yatağına geri döndü. Ama uyuyamadı. Oğlanın son bakışı aklından çıkmıyordu. JoJo gözlerinde çaresizliğe benzer bir şey gördüğünü düşünüyordu. Diğer yandan: Çocuk hiç tanımadığı insanların evine gece yarısı girerek ne yaptığını sanıyordu? Kovulmasına şaşırmaması gerekiyordu. JoJo’nun yerinde olan herkes aynı şekilde davranırdı. Sonraki bir saat boyunca uyuyabilmek için her şeyi yaptı: Koyunları saydı, müzik dinledi ve son kayak tatilinde indiği bütün parkurları zihninde yeniden canlandırdı – hatta düşüp dişini kırdığı o son parkuru bile. Ama bir faydası olmadı, uykusu daha da açıldı. Sonunda kalktı ve pencereyi açtı. Gökyüzü yıldızlarla doluydu, gecenin meltemi JoJo’yu üşüttü. Yeniden yatağına dönecekken pencerenin altında duvarda oturan karanlık şekli fark etti. Ayakları çıplaktı, saçları da Ay ışığında neredeyse parlıyordu. JoJo şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra, “Hâlâ burada ne yapıyorsun?” diye sordu. Jimmi ona baktı. “Bu gece sende kalabilir miyim?” diye sordu.

Sesi üzgündü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir