Jürgen Banscherus – Katana II – Kara Işık

Tablolardaki gibi bir yaz gecesiydi. Yıldızlı gökyüzü kentin üzerini kaplamış, uzaktan avlanan gece kuşlarının çığlıkları duyuluyordu. Stern Sokağı’nın iki yanındaki evler, rüya gören filler gibi büyük ve karanlık bir şekilde dizilmişlerdi. JoJo’nun ailesinin evinde de herhangi bir hareket yoktu. Dışarıdaki terasta dün akşamki eğlencenin kokusu hâlâ duyuluyordu. Büyük mangalın üzerinde unutulmuş bir et parçası duruyor ve köz hafiften yanmaya devam ediyordu. Jojo bir ara şezlongda uyuyakalmıştı ama üşüdüğü için uyanmıştı. Yerden yükselen soğuk şortundan içeriye giriyor, bedenini ürpertiyor ve dişlerinin birbirine çarpmasına neden oluyordu. Jojo önce battaniyesine uzandı. Üzerinde yoktu. Sonra yastığına. O da yoktu. Sonra yavaş yavaş yatağında olmadığını hatırladı. Gözlerini zorlukla açtı. Günün ilk ışığı ufku gri bir renge boyamaya başlamıştı.


Bir uçak gökyüzünde soluk bir çizgi bırakarak ilerliyordu. Jojo’nun arkadaşları Murat, Mai Lyn ve Jimmi hâlâ uyuyorlardı. Hareketsiz şekilde koltuklarına uzanmışlardı. Sessizliği bozan tek şey Murat’ın ritmik horlamalarıydı. Uyuşmuş bedenini gererek ayağa kalktı, Urma’nın gece çizdiği resmi de eline alarak yavaşça eve girdi. Şansı varsa birkaç saat daha uyuyabilirdi. Uyandığında güneş çoktan gökyüzünde yükselmişti. Ev sessizdi, dışarıdan da herhangi bir ses gelmiyordu. Jojo iç çamaşırı ve tişörtüyle mutfağa yöneldi. Doksan yaşındaki büyükannesi Urma oturmuş eski şarkılar dinleyerek akşam yemeği için iki tavuk hazırlıyordu. Hayvanların kanlı sakatatları, kıyılmış baharat ve sebzelerle birlikte tezgâhın üzerine dağılmıştı. JoJo bir an için midesinin kalktığını hissetti ama hemen kendini toparladı. Urma’nın fırında tavukları Berlin ile Tokyo arasında bulabileceğinizin en iyisiydi. Hayvanları hazırlarken biraz kanın akması işin bir parçasıydı. “Diğerleri nerede?” diye sordum.

“Eve gittiler/’ dedi Urma tavuklardan birini sarımsakla özenle ovarken. “Telefon etmeni beklediklerini söylediler. Sen hâlâ acıkmadın mı?” Jojo başını salladı. Mangal sırasında üç sosis ve iki şnitzel yemişti. Onun gibi bir çocuk için bu oldukça fazla sayılırdı. Midesi hâlâ taşla dolu bir çuval gibiydi. Bir bardak süt içtikten sonra sordu: “Dün akşam gökyüzünde ne gördün?” Urma kanlı ellerini önlüğüne sildi ve alnına düşen beyaz bir perçemi kenara itti. “Tuhaftı/’ dedi. “Gerçekten tuhaf. Gökyüzü sanki bir anda açılmış gibiydi. Sanki biri fermuarını açmış gibi. Böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamamıştım.” “Mümkün değil!” “İnan bana, jojo.” “Peki biz neden bir şey göremedik?” diye sordu. “Arkadaşın Jimmi gördü.

” “Neden o gördü de biz göremedik?” diye üzerine gitmeye devam etti jojo. “Sizde, bizde olmayan ne var?” “Bilmiyorum, çocuğum.” Urma tavuklarını hazırlamaya devam etti. Açık pencereden bir karatavuğun ötüşü duyuldu. “Gökyüzündeki o delikten neden o kadar korktun?” diye konuya yeniden girdi Jojo. “Seni yatağına götürdüğümde titriyordun!” Urma okuma gözlüğünü çıkarıp elinin tersiyle gözlerini sildi. “Öldüğümü düşündüm,” dedi sessizce. “Yukarıda gördüğüm şeyin, kalbim artık atmadığında gidilecek yol olduğunu düşündüm. Aslında korkmadım, ne de olsa doksan yaşındayım. Ama yine de sanki… sanki…” Devamını getiremedi. “Büyük mü?” diye yardımcı oldu Jojo. Başını salladı. “Evet. Yukarıdaki ışıklar benim gibi bir insan için fazla büyüktü.” “Bu sabah nasılsın?” diye sordu Jojo.

“Bak bana,” dedi ve yüzüne kocaman bir gülümseme kondurdu. “Doksan yaşındaki bir balık için oldukça tazeyim.” “Daha önce Katana kelimesini duydun mu hiç?” diye sordu Jojo. “Samurayların kılıçlarına verilen isim.” “Samuray?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir