Karl W. Luckert – Göbekli Tepe

W. Luckert bu kitapta din ve etnografya alanlarında yürüttüğü araştırmalan temel alan özgün şahsi yorumuu sunmaktadır. Göbekli Tepe’deki T şeklindeki dikilitaşlann (T-Pfeiler) anlamı konusundaki düşüncelerini tereddütsüz (nicht durchgö.ngig) paylaşamadığımı gizlemeyeceğim. Ancak bu Önsöz’de böyle noktalar “dar görüşlü esnaf” bakış açısıyla yorumlanmayacak (soll rıicht mit Krö.merseele geurteilt werden), bir bütün olarak sonuç üzerinde etkili olmayacak aynntılar tek tek incelenmeyecektir. Yazarın bu esere birkaç satırlık bir girişle katkıda bulunma davetini memnuniyetle kabul ettim. Karl W. Luckert’e Göbekli Tepe’ye yaptığı birkaç ziyaretten ve mekanı kendi gözleriyle inceleme çabasından dolayı teşekkür ederim. Bu şekilde gerçekleşme imkanı bulan tanışmamızdan ve bu mekanı yorumlamak amaayla zengin bir malzemeyi bir araya getirdiği bu kitaptan dolayı da kendisine teşekkür ederim. – Günümüzde arkeoloji alanı, birkaç on yıl öncesiyle karşılaştınnca, on binlerce yıl boyunca avcı ve toplayıcı olan insanların neden Holosen döneminde (yaklaşık 10.000 yıl önce) gıda 8 GÖBEKLi TEPE üreten çiftçilere dönüştüğü gibi önemli bir konuda daha kesin cevaplar verebilecek durumdadır. Bu durum, 20. yüzyılın belli başlı arkeologlarından biri olan Gordon Childe’ın öne sürdüğü gibi, kaynak konusundaki kıtlığın insanoğlunu doğayla yeni bir ilişki geliştirmeye ve gıda üretimi ile yerleşik hayat tarzına geçmeye itmesinden kaynaklanmamıştır. Yeni geçim stratejilerinin başlangıcı açısından yeni yöntemlerin uygulanmasına yol açan, doğanın neden olduğu kıtlıklar değildi.


– Buzul çağının sonlarında büyük ölçekli küresel bir iklim değişikliğinin gerçekleştiği doğrudur. Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da devasa boyda buzullar kayboldu. Deniz yüzeyinde dünya çapında yüz metrelik bir yükselme olunca kıyılar bambaşka bir görüntü aldı. Beringia bölgesinin su altında kalıp Asya’yla Amerika’yı birbirinden ayıran Bering Denizine dönüştüğü herkes tarafından bilinir. Ama Yakındoğu’da da büyük bölgelerin su altında kaldığı daha az bilinir. Örneğin bugünkü haliyle Basra Körfezi, Hürmüz Boğazının batısında yer alan ve eskiden su yüzeyinde olan topraklar su altında kalınca şekillendi. Karadeniz de benzer ama daha karmaşık bir şekilde oluştu. – Holosen döneminin başlarındaki ani iklim değişikliğine rağmen Ön Asya’da mevcut gıdaların miktarında herhangi bir azalma, daha doğrusu insanları hayatta kalmak için yeni stratejiler benimsemeye zorlayacak düzeyde bir azalma yaşanmadı. Günümüzde bildiğimiz kadarıyla tam tersi bir durum söz konusuydu. Pleistosen döneminde (1,6 milyon ile 10 bin yıl öncesi arası) yaşanan oldukça kuru bir dönemi daha yağmurlu, insanlarla hayvanlar açısından daha uygun bir iklim izledi. Çevre ve iklim faktörlerine kültürel gelişim üzerinde etkili olacak toplumsal değişiklikler eklendi. Kısa bir süre önce tespit ettiğimiz büyük şölenler ve anıtsal kutsal mekanlar olgusu gerçekleşti. Bu faktörlerin ikisi de Ön Asya’da önemli bir rol oynadı, çünkü avcılıktan çiftçiliğe geçiş dönemindeki insanlara orada rastlarız. ÖNSÖZ 9 – Peki erken neolitik çağın dünya çapındaki bu süreci nasıl başladı? Soğuk iklimin son safhası hafifledikten sonra, buzul çağında tundrayla kaplı olan devasa bölgeler, Avrupa’nın ve Asya’nın büyük kısmını kaplayan kalıcı ormanlara dönüştü. Kış yağmurlarının yeterli düzeyde yağmasıyla Fırat ve Dicle nehirleri boyunca zengin bir bitki örtüsü gelişti.

Vadilerde gür ormanlar ve yemyeşil çayırlar, sıradağların tepelerinde savan benzeri manzaralar oluştu. Yüksek Toros ve Zağros sıradağlarının önünde yayılan “Bereketli Hilal” giderek yeşillendi. Arap yarımadasının çöllerini kapsayan hilal şeklindeki düzlük hem hayvanlar hem de insanlar için ideal hayat koşulları sunuyordu. – Bu ortamda taş devrinin avcı ve toplayıcılarının elinin altında sadece yabani hayvanlar değil, badem, şam fıstığı ve başka fıstık çeşitleri, mercimek ve bezelye, nohut ve yabani tahıllar gibi birçok bitkisel gıda da vardı. Bu çeşitlerin yabani versiyonları tabii ki günümüzde yetiştirdiğimiz, çeşitli testlere tabi tutulmuş versiyonları kadar verimli değildi, ama bu zengin kaynaklar geliştirilmiş çiftçilik stratejileriyle birleşince toplayıcıların uygun yerlere ve köylere yerleşmesine izin verdi. – Yerleşik hayata kısa süre sonra neolitik çağın temelini oluşturan gıda üretimi olgusu eklendi. Yabani bitkilerin toplanmasının yerini tarlalara kasıtlı olarak ekilen ürünlerin hasadı aldı. Yabani buğday (Triticum mono-coccum) ve arpa, başlıca kültür bitkileri haline geldi. En iyi tohumların seçilmesiyle üründe artış sağlandı. İnsanlık tarihinde ilk defa önce belli bitki türleri, kısa süre sonra da hayvan türleri evcilleştirildi. Daha önceki avcılar münferit oiarak genç hayvanları ehlileştirmeye alışkındı. Bu adet, evcilleştirilmiş hayvanları gruplar halinde kontrol altında tutma stratejisine dönüştü. Uzun vadeli sonuçlarından dolayı Gordon Childe tarafından “Neolitik Devrim” olarak adlandırılan bu süreç, avcı ve toplayıcıların zaman içinde çiftçilere dönüşmesini sağladı. Bu dönüşüm MÖ 10. bin yılın sonlarıyla 9.

bin yılda Bereketli Hilal’de gerçekleşti ve kapsadığı alan, bit- 10 GÖBEKLi TEPE kilerin ve hayvanlann evcilleştirilmesiyle sınırlı değildi. Kısa süre içinde mimarlık ile taş ve kemik alet yapımı gibi alanlarda başka birçok yenilik yaşandı ve sembolik sanatsal tasvirler yapılmaya başlandı. Bu noktada “kültür paketi” oluştu ve bu pakete sahip olmak, sahip olmayanlara göre üstün sayılmanın teminatını oluşturdu. Neolitik çağ kültürünün hızla yayılması da böyle Afrika başladı ve özelliklerinin belirlendiği Ön Asya’dan Avrupa, Kuzey ve Orta Asya’ya kadar yayıldı. – Pekiyi ama bütün bu yenilikler neden ilk olarak Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki Bereketli Hilal’de ortaya çıktı? Neden Erken Holosen döneminde Tuna, Nil ve Kongo nehirleri boyunca benzer gelişmeler yaşanmadı? Göbekli Tepe’nin anıtsal tapınaklan bu noktada bu genel tabloya dahil olur. Holosen dönemin başlannda başka hiçbir mega bölgede böyle anıtlara rastlamıyoruz. – Göbekli Tepe’deki taş devri anıtlannın yorumlanması bir tek arkeologlar açısından zorluk teşkil etmez. Göbekli Tepe’de yeni bir alana adım atarız. Dolayısıyla araştırmalanmızın sadece geçim ve ekoloji alanlanyla sınırlı olmaması gerekir. Burada Homo necans’ın (öldüren insan) dünyasının dışına uzanırız. Joachim Hahn’ın deyimiyle “taş devri sanatının mesajı güç ve saldırganlıktır” şeklindeki slogan sadece Aurignasyan dönemin değil, Erken Holosen döneminin toplumlan açısından da geçerlidir. Bu dönemle ilgili yapılan sembolik keşifler sayesinde ilk defa tanına geçiş sürecini yaşamakta olan avcılann zihinsel dünyasına girme imkanımız var. Bu keşifler bizi Homo pictor’un [resim yapan insan] dünyasına götürür, Hans Belting’in büyük rağbet gören “Yeni İmgeleme Bilimi”nde söz konusu olduğu gibi taş devri imgelerinin tarihi için değerli veriler veya Jan Assman’ a göre “Anma Tarihi” (Gediichtnisgeschichte) için malzemeler sağlarlar. Kazılanmızın ana amacı bu imge temelli kaynaklara ve değerlendirmelerine erişmek olmuştur ve olmaya devam edecektir. Ve bu amacı yerine getirmek için daha yapacak çok işimiz var.

ÖNSÖZ 11 – Her halükarda Göbekli Tepe anıtlarının sembolik sanat ve mimari sistemleri, 12 bin yıl önce yaşamış insanlarla ilgili daha önce bildiğimizden çok farklı bir taş devri toplumunu ortaya çıkarmıştır. Bu toplum büyük yapılar inşa edip üzerlerine sanatsal süslemeler yapmayı başarmıştır. Bunlan gerçekleştirmek için teknoloji ve lojistik konusunda daha derin bilgiler ve insan gücünün organizasyonunda daha büyük beceri gerekliydi. Ama bu yenilikler daha kolay bir şekilde de elde edilebiliyordu. Sosyal sistemlerin gelişiminde ve toplu eserlerin gerçekleştirilmesinde itici güç sağlama anlamında “ziyafet”in rolü, araştırmalarımızda önemli bir yer kapsamaya başlamıştır. Bu kavramlar, basit yapıdaki toplumların gerçekleştirdiği şaşırtıcı başarılara getirdiğimiz açıklamalara katkıda bulunmaktadır. “Efsanevi ziyafetler” (Sagenhaffe Feste) terimi hem tarihi çağlarda hem de avcılık ve toplayıcılık döneminde, bir orkestra şefinin çubuğu gibi insan hayatının ritmini düzenleyen bir ortama işaret eder. – Buzul çağına ait imgelerde olduğu üzere, Göbekli Tepe’de de anıtların ötesine ulaşmamıza yardımcı olacak ipuçlarından yoksunuz. Daha ileriye uzanmak için gösterdiğimiz gayretler, örneğin daha sonraki dönemlere ait yazılı kaynaklar yoluyla günümüze ulaşan mitolojik temalara odaklanmak veya Erken Holosen avcı-toplayıcılarının halen karanlık olan imge dünyasından bu tür temaları elde etmeye çalışmak gibi, uzak bir geçmişin derin kaynaklarına ulaşma açısından çeşitli sorunları beraberinde getirir. Günümüzde ve gelecekte birçok farklı yorum seçeneğinin izlenip ortaya çıkarılması gerektiği apaçıktır. Bertin, Ağustos 2012, Klaus Schmidt YAZARIN ÖNSÖZÜ 13 S özde “Neolitik Devrim” muhtemelen Homo sapiens türünün altı milyon yıllık gelişimi sırasında rol aldığı en büyük kültürel değişim dönemiydi. En azından bu kitabın yazarının bakış açısıyla bu döneme dönüp bakılınca insanların bu olguya üç ana şekilde, hatta daha fazla şekilde dahil olduğu görülür. İlle olarak bu dönem endüstriyel yenilik çağıydı. İkincisi, bu yeniliğin sonuçlan büyük çaplı biyolojik adaptasyonlar gerektirdi ve üçüncüsü, denge sağlamak için akılcı ve dini yönelimlerde de büyük çaplı revizyonlar gerekli oldu. – Bundan on iki ila dokuz bin yıl önce Göbekli Tepe, çakmaktaşının çıkarıldığı endüstriyel bir merkezdi.

Neolitik Devrimin endüstriyel dişleri ve pençeleri suniydi ve çakrnaktaşından yapılırdı. Çakrnaktaşı, keskin “bıçaklar” elde etmek amacıyla parçalanırdı. Çakrnaktaşından yapılan silahların uçlan daha keskin olsun diye yontulurdu. Neolitik avcıların hayvan nüfusunu azaltmakta kullandığı gelişmiş silahlar birkaç bin yıl sonra bile evcilleştirici insanları öldürmek için kullanmaya devam edildi ve insanlar -önce güvenlik amaçlı, sonra da zorunlu olarak, yani sonradan “uygarlık” adı verilecek olan şeyi düzenlemek için- şehir surlarının ardına sığındı. – Homo sapiens, geliştirilmiş Neolitik çakrnaktaşı silahlarıyla, o ana kadar totem ilahları sayılan bütün doğal yırtıcılara karşı 14 GÖBEKLi TEPE mücadelelerini kazanır hale geldi. Hayvanlar katledilirken insan nüfusu giderek arttı. Ancak kaynakların büyük ölçüde azalması sonucunda bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesi kaçınılmaz bir gereklilik haline geldi. Zaten Göbekli Tepe’nin çakmaktaşı endüstrisine yakın yerlerinde gernik buğdayı, keçi, koyun ve büyükbaş hayvanların evcilleştirildiği görülmüştür. – Göbekli Tepe’deki kazılar, o ana kadar bilmediğimiz bir Neolitik dininin -Neolitik Kefaret Kültünün- keşfi anlamına geldi. Bu kült on iki bin yıldan biraz kısa bir süre önce, Güneydoğu Anadolu’da, günümüzde Göbekli Tepe olarak bilinen tapınaklar bütününde ortaya çıktı. Bu kült büyük olasılıkla, orada çakmaktaşından silah imal edenler -yani şamanlar, avcılar, madenciler ve yontucular- tarafından oluşturuldu. Taş devri madencileri, Toprak Ananın kireçtaşı “yumurtalıkları”ndan” hayvanları daha kolay öldürmek için kuvarsit çakmaktaşı “yumurtalar” çıkarır, onları kırıp yontarlardı. Bu endüstriyel tövbekarlar Toprak Anaya minnettarlıklarını göstermek için, -karşılık olarak ve uzlaşma elde etmek için- Toprak Ananın kireçtaşı yumurtalıklarını çıkarıp anıtsal falluslar şeklinde yontarlardı. – Göbekli Tepe’de bu taş devri dininin geçiş aşamasında olduğunu görürüz. Avcı insan, suni bir yırtıcıya ve entelektüelleşmiş bir katile doğru evrim geçirdiği altı milyon yılın sonunda nihayet aklını kullanmaya ve hayatın süreçlerini düşünmeye başladı.

Toprak Anaya kefaret ödeme fikri böylelikle Neolitik Devrim için bir motivasyon sağladı. Bu yeni dini yaklaşım, avcıları, bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesine hazırladı. Bu dönüşümü kabul etmeyen avcılar için ise Neolitik Devrim savaşmaya ve bazen “uygarlık” adı verilen “hiper-evcilleştirme”ye geçiş anlamına geldi. – Bu kitap, ilkel çağ hakkında büyüleyici bilgilerin yanı sıra, arkeoloji, etnoloji (antropoloji) ve dinler tarihi açısından disiplinlerarası bir kuramsal perspektif sunmaktadır. Birbirlerine ÖN SÖZ 15 yakın olan bu alanlann araştırmacılanna geleneksel akademik aynmlan aşan kuramsal köprüleri tanıtmanın zamanı çoktan gelmiştir. Bu kitapta bu amaçla metodoloji, veri ve teori alanında bir derlemenin yanı sıra daha basit, gerçekçi “eğilim”ler sunulmuştur. Daha geniş kapsamlı olan bu yaklaşımın sonucu kitabın ilerleyen sayfalannda açıklığa kavuşacaktır. İlkel arkeolojik veriler arasındaki bağlantılar, insanoğlunun varlığının daha büyüle gizemlerine odaklanmamızı sağlar

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir