Kevin J. Anderson – Karanlik Cirak

Gaz gezegeni Yavin’in devasa, turuncu küresi dördüncü uydusunun ufkunda belirdi. Yumuşak puslu ışık, sürekli devinim halindeki ormanların ve eski taş tapınakların üstünde parladı. Luke Skywalker, vücudundaki yorgunluğu atmak için dinlendirici bir Jedi tekniği uyguladı. Mışıl mışıl uyumuştu ama Yeni Cumhuriyet’in geleceği ve galaksinin kaderi onu epeyce düşündürüyordu. Massassi ırkının yok oluşundan binlerce yıl önce terk edilmiş olan kare piramidin, Büyük Tapınak’ın tepesindeydi. Müttefikler kalıntıların arasına gizli bir üs inşa etmiş, İmparatorluk’la giriştikleri mücadelenin başlarında yaptıkları Ölüm Yıldızı saldırısını bu üstten yönetmişlerdi. Şimdi, İsyancılar’ın terk edişinden on bir yıl sonra, Luke, Yavin’in dördüncü uydusuna geri dönmüştü. O artık bir Jedi’ydı. Bir Jedi Üstadı. Kendini Cumhuriyet’i korumaya adamış yeni bir neslin ilk temsilcisi olabilirdi. Yaşlı Jedi Şövalyeleri, Darth Vader gelene ve İmparatorluk tarafından katledilene dek saygıdeğer ve güçlüydüler. Luke, Güç’ü kullanma potansiyeli olanların –yeni Jedi düzeninin parçası olabilecek adayların– aranıp bulunması konusunda Yeni Cumhuriyet’in devlet başkanı Mon Mothma tarafından desteklenmişti. Yavin 4’teki “akademi”sine çok sayıda öğrenci toplamıştı ama en iyi eğitimi nasıl vereceğinden emin değildi. O, Obi-Wan ve Yoda’dan kısa süreli bir eğitim almıştı ve o zamandan beri de Jedi’lık hakkında bilmediği birçok şey olduğunu fark etmişti. Obi-Wan Kenobi gibi büyük bir Üstat bile, öğrencisi Anakin Skywalker’ın Darth Vader gibi bir canavara dönüşmesine engel olamamıştı. Şimdi öğretme sırası Luke’taydı ve hata yapmaması gerekiyordu. Ya yap ya da yapma, demişti Yoda, denemek diye bir şey yoktur. Luke damdaki yumuşak, soğuk taşların üstünde durmuş, uyanmakta olan ormanı izliyordu; sabah ışıklarıyla ısınan havadaki sayısız kokuyu içine çekti. Fundaların baharatlı, gür orkidelerin güzel kokuları ona doğru süzüldü. Luke gözlerini kapayıp kollarını iki yanına bıraktı; parmakları gerilmişti. Zihnini açtı ve rahatlattı; aşağıdaki ormanda yaşayan hayat formlarının yaydığı dalgalara dokunarak Güç’ten destek aldı. Hassaslaşmış duyuları sayesinde milyonlarca yaprağın hışırtısını, sürtüşen dalların seslerini, küçük hayvanların çalılıklardaki koşuşturmalarını sezebiliyordu. Bir kemirgen acı ve dehşetle ciyaklayarak avcısının çenesinde can verdi. Uçan yaratıklar sık ağaçların tepelerinde birbirlerine çiftleşme şarkıları söylediler. Otçul memeliler, yüksek dallardan körpe filizlerle ve ormanın çöküntülerindeki mantarlarla beslendi. Mat kahverengiyle bezenmiş safir mavisi büyük bir nehir koca ağaçların altına gizlenmiş Büyük Tapınak’ın önünden akıyordu. Çatallanan ırmağın bir kolu, Luke ve Artoo-Detoo’nun Jedi akademisini hazırlarken tamir ettikleri, İsyancılar’ın eski güç üretim istasyonunun önünden geçiyordu. Nehir, suya batmış, yarı çürük bir ağacın etrafında çalkalanınca, Luke gölgelerin arasında pusuya yatmış bir avcının daha küçük balıksı yaratıkların oradan geçmesini beklediğini sezinledi. Bitkiler büyüdü. Hayvanlar çeşitlendi. Ay yeni bir güne doğdu. Yavin 4 canlıydı ve Luke Skywalker gücünü topladığını hissetti. Dikkatlice dinleyerek sık ağaçlıkların içinden iki kişinin yaklaştığını duydu. Konuşmadan ve yavaşça hareket ediyorlardı; ama Luke, iki Jedi adayı ağaçların altında yol aldıkça ormanın değiştiğini sezinleyebiliyordu. Luke’un içedönük anları sona erdi. Gülümsedi ve onlarla buluşmak için aşağı inmeye karar verdi. Tapınağın yankılı koridorlarına inmek üzere döndüğünde bir uzay gemisinin gökyüzünde bıraktığı, nemli atmosfer boyunca alçalan izleri gördü. Bu yeni ikmal malzemelerinin ulaştığının habercisiydi. Luke gemiyi fark edince bir anda irkildi. Yeni Jedi’lar yetiştirmeye odaklandığı son zamanlarda siyasi gelişmelere uzak kalmıştı. Gemiyi görünce Leia, Han ve çocuklarıyla ilgili bir haber alma isteği duydu. Kaptanın haberler getirmiş olmasını umuyordu. Kahverengi Jedi pelerininin başlığını çıkardı. Giysi nemli orman havasında terletiyordu ama ufak tefek fiziksel sıkıntıları düşünmeyi bırakmıştı. Eol Sha’da ateşte yürümüş, Kessel’deki baharat madenlerinde bulunmuştu; böyle basit şeyler canını sıkamazdı. İsyancılar, Massassi Tapınağı’ndaki gizli üslerini kurdukları zaman bitkileri odalardan söküp atmışlardı. Nehrin karşısında göze çarpan başka bir tapınak daha vardı ve gezegendeki incelemeler bitki örtüsünün altında daha fazla yapı olduğunu gösteriyordu. Fakat İmparatorluk’la giriştikleri savaş Müttefikler’i detaylı arkeolojik araştırmalar yapmaktan alıkoyuyordu. Tapınakları inşa eden kayıp ırk ya da İsyancılar’ın Yavin 4’e ne zaman ayak bastığı hakkında da hiçbir şey bilinmiyordu. Tapınağın taşlı koridorları engebeliydi ama onca zamandır zarar görmemiş olmaları da dikkate değerdi. Luke turbo-asansörü kullanarak diğer öğrencilerin uyuduğu veya sabah erken saatlerde meditasyon yaptığı üçüncü kata indi. Asansörden çıktığında onu Artoo-Detoo selamladı. Droidin tekerlekleri engebeli taşların üstünde gacırdıyordu. Yarım küre şeklindeki kafası da tiz sesler çıkararak ileri geri hareket etti. “Evet Artoo, geminin indiğini gördüm. Açıklığa inip onu karşılar mısın? Gantoris ve Streen ormandan dönüyorlar. Onları görmek ve neler bulduklarını öğrenmek istiyorum.” Artoo bipleyerek onayladı ve taş bir rampaya doğru ilerledi. Luke içerideki havanın küflü, ufalanmış taşların tozlu kokusunu içine çekerek tapınağın serin koridorlarında ilerledi. Bazı boş köşelerde hâlâ eski Müttefik bayrakları asılıydı. Luke’un Jedi akademisi hiç de şaşaalı değildi; aslında, rahat olduğu bile söylenemezdi. Fakat onu ve öğrencilerini ilgilendiren daha ciddi sorunlar vardı. Luke geçen zamanın açtığı yaraları tam anlamıyla sarabilmiş değildi ama ısı levhalarını, su sistemlerini ve Müttefikler’in kurmuş olduğu yiyecek hazırlama tesislerini yenilemişti. Tapınağın zemin katındaki hangar kapısı yukarı doğru hafifçe açılmıştı. Luke hangarın içinde geçmişten kalıntılar sezinledi; köşede bir miktar yıldız savaş gemisi yakıtı artığı vardı. Üzerine tozlar yapışmıştı. Dağılan sisler nemli ağaçlıklardan yükselirken, solgun güneş ışığında gözlerini kırpıştırarak dışarıya çıktı ve ormana yöneldi. Luke’un zamanlaması mükemmeldi. Bereketli yeşillikler boyunca yürürken, iki öğrencisinin yaklaştığını duydu. Luke öğrencilerini çiftler halinde vahşi doğaya gönderirdi; bu gezileri bir beceriklilik çalışması ve konsantrasyon geliştirici bir deneyim olarak görürdü. Onlar da kendi başlarına, yeteneklerinden başka güvenebilecekleri bir şey olmadan, konsantrasyon, diğer yaşam formlarını algılama ve öğrenme, ayrıca Güç’ü hissetme çalışmaları yaparlardı. Gantoris ve Streen, tüylü eğreltiotları ve kalın mavi yapraklı çalıların arasında belirdiler. Luke elini kaldırarak onları selamladı. Esmer uzun boylu Gantoris büyük dalların arasından geçerek Luke’a ulaştı. Kaşlarının hepsi alınmıştı; derisi çatlamış ve yıpranmış görünüyordu. Eol Sha’da gayzerler ve lav akıntılarının arasında yaşamış olmasına rağmen, Üstadı’nı görünce ürkmüş gibiydi ama korkusunu hemen gizledi. Gantoris korkunç gezegenindeyken Güç’ü kullanmadaki doğuştan yeteneğini göstererek bir grup unutulmuş kolonistin hayatını kurtarmıştı. Gücüyle onu cezbedip mahvedecek olan korkunç bir “karanlık adam” uykularına giriyordu. İlk karşılaşmalarında, Luke’un –Luke, karanlık Jedi peleriniyle karşısına çıktığı Gantoris’i akademisine girmeye ikna edebilmek için bir gayzerin üzerinden yürümek zorunda kalmıştı- o adam olduğunu düşünmüştü. Gantoris, Luke’u teste tabi tutmuş, onu lavların üzerinden yürütüp gayzerleri tırmandırmıştı. Gantoris’in ardından Luke’un akademisine getirdiği ikinci aday olan Streen belirdi. Streen, Bespin gezegenindeki terk edilmiş yüzer bir şehirde benzinciydi. Değerli gazların bulut katmanlarından ne zaman püsküreceğini tahmin edebiliyordu. Luke, kafasında uğuldayan sesleri susturmayı öğretme vaadiyle onu ikna etmişti. Öğrenciler başlarını eğerek öğretmenlerini selamladılar. Luke da ellerini sıktı. “Hoşgeldiniz. Neler öğrendiğinizi anlatın.” “Yeni bir Massassi tapınağı bulduk!” dedi Streen nefes nefese önüne ve arkasına bakınarak. Rengi atmış olan bir avuç saçı birbirine dolaşmış, bitki parçacıklarıyla keçeleşmişti. “Evet,” dedi Gantoris. Kıpkırmızı olmuş yüzü ve örgülü siyah saçları ter ve pislik içindeydi. “Yeni tapınak bunun kadar büyük değil ama daha güçlü bir görüntüsü var. Volkanik kayalardan yapılmış; bir lordun uzun bir heykeliyle beraber sığ, durgun bir gölün ortasında duruyor.” “Tam bir güç alanı!” dedi Streen. “Güç’ü ben de hissettim,” diye ekledi Gantoris. Düzleşmiş, örgülü saçlarını savurdu. “Massassi ırkı hakkında öğrenebileceğimiz her şeyi öğrenmeliyiz. Görünen o ki, oldukça güçlüymüşler ama tamamen yok olmuşlar. Onlara ne oldu? Korkmamız gereken bir şey mi var?” Luke başıyla onayladı. Güç’ün tapınaklarda yoğun olduğunu o da hissetmişti. Yavin 4’e gelip de kendini İmparatorluk’a karşı çıkan İsyan’ın içinde bulduğunda, Luke çocukluktan henüz çıkmıştı. Güç’ün büyüklüğünü tam olarak kavramış değildi; aslında, varlığını öğreneli sadece birkaç gün olmuştu. Fakat orman-uyduya bir Jedi Üstadı olarak döndü ve ondan saklanmış olan şeyleri artık sezinleyebiliyordu. Gantoris’in sezdiği karanlık gücü biliyordu ve öğrencilerine bildikleri her şeyi paylaşmaları gerektiğini söylemesine rağmen kesin bilginin ölümcül olabileceğini hissetti. Darth Vader kötülüğün bilgisini keşfetmişti. Luke, öğrencilerinden birinin baştan çıkarılarak karanlık tarafa geçmesi riskini hafife alamazdı. Ellerini öğrencilerinin omuzlarına koydu. “İçeri gelin. Birer içki alın. Yeni bir gemi iniyor, gidip onu karşılayalım.” Boşaltılmış piste vardıklarında, Artoo-Detoo koordinat-kontrol kulübesinin yanındaydı ve alçalmakta olan X-23 Yıldız İşçisi gemisine iniş koordinatlarını veriyordu. Luke dimdik durarak jet motoru uğultularıyla alçalan gemiyi izledi. Yıldız İşçisi’ne Incom motorları monte edilmişti; yamuk bir kargo sandığına benziyordu. Sistem içinde hasarlar vardı: gövdede patlayıcı ateşin yaptığı lekeler ve göktaşlarının açtığı sayısız oyuk bulunuyordu. Yine de motorun sesi gür ve güçlüydü. Gemi ışıklarını yaktı ve yumuşak bir iniş yaptı. Bir grup uçan hayvan ağaç tepelerinden havalanıp gemiye doğru atılarak ormanlarına dadanmış olan metal nesneye keskin çığlıklar attı. Bu sırada, Luke küçük ön kapıdan içerisini görmeye çalışıyordu. Plastikçelik iniş direkleri, hidrolik basıncın tıslamasıyla açıldı. Egzoztan gelen acı benzin kokusu, ormandaki çiçek ve yaprakların biberimsi, tatlı kokularına karıştı. Mekanik koku Luke’a İmparatorluk Şehri’nin hareketli başkentini, Yeni Cumhuriyet’in hükümet merkezini hatırlattı. Yavin 4’de huzuru aylardır yerinde olan Luke’u bir sıkıntı aldı. Bir an için bile olsa kendini bırakamazdı; Yeni Cumhuriyet için yapması gereken işler vardı. Bu bir tatil değildi. Geminin gövdesi gürültüler içinde yere indi. Arka kapılar iki dev onları yavaşça itiyormuşçasına gacırdayarak açıldı. Mavimsi beyaz ışık sandıkların, bazıları ağlara sarılmış bazılarıysa duvarlara tutturulmuş –yiyecekler, giyecekler, iletişim araç gereçleri ile dolu– kutuların üzerine vurdu. Luke açıklık boyunca yürürken Gantoris ve Streen ona yanaştılar. Streen’in gözleri merakla açılmıştı ama Gantoris’in yüzünde acı bir ifade vardı. Derisi sinirden kızarmış gibiydi. “Bunlara ihtiyacımız var mı Üstat Skywalker?” Luke malzemeleri şöyle bir inceledi. Gönderilenlere bakılırsa –ki gereksiz yere gönderilmişlerdikargo listesini Leia yapmış olmalıydı; egzotik yiyecek-sentezleyiciler, rahat giyecekler, ısıtıcılar, nem gidericiler, hatta birkaç tane Ithor yapımı rüzgâr çanı. “İdare edeceğiz,” dedi. Dar bir rampa, piston ve rulmanları gacırdayarak açıldı. Botları, buruşmuş ve keçelenmiş giysisi, yuvarlak kaskıyla bir adamın silüeti rampada belirdi. Kaskını kafasından çabucak çıkardı. Kaskına oyulmuş Yeni Cumhuriyet’in sembolü mavi ay eldivenlerinin altında bir an için gözden kayboldu. Kaptan kafasını sallayarak kısa siyah saçlarını dağıttı. “Wedge!” Luke sırıtarak bağırdı. “Yeni Cumhuriyet’in generallerine yaptıracak daha önemli işleri yok mu? Dağıtıcılık da neyin nesi!” Wedge Antilles kaskını kollarının arasına koydu; giysinin kolları keçelenmişti. Luke’a elini uzattı. Luke da ona doğru uzandı ve birbirini uzun zamandır görmemiş iki arkadaş edasıyla sarıldılar. “Kabul etmelisin ki bu iş için yeterince iyiyim,” dedi Wedge. “Ayrıca, İmparatorluk Şehri’nde imha işleri yapmaktan bıktım; ondan önce de Coruscant yörüngesinde gemi enkazları temizlemekten sıkılmıştım. Dağıtıcılık çöpçülükten iyidir.” Luke’un omuzlarının üstünden şöyle bir bakan Wedge’in yüzünde yeni bir gülümseme belirdi. Gantoris kargo bölmesinden geldi. Hemen göz göze geldiği Wedge’in elini sıktı. “General Antilles, halkımdan herhangi bir haber var mı? Umarım Dantooine’deki yeni evlerine sağ salim ulaştırılmışlardır?” “Evet Gantoris, hepsi evlerinde ve iyiler. Kendi kendine yetişen canlı modüller de yerleştirildi. Ayrıca programlayıcı üniteler ve tarımcı droidler de gönderildi; kısa zamanda bir koloni kurabilecekler. Dantooine sakin bir gezegen – birçok av hayvanı var ve bitki örtüsü de zengin. Güven bana, Eol Sha’dakinden daha rahat bir yaşam sürecekler.” Gantoris başıyla onayladı. “Bundan eminim.” Gözleri Wedge’in arkasındaki ağaç tepelerine kaydı. Yükselen dev gaz topunun turuncu ışıklarıyla alevlenen gözleri, Luke’u üzerinde yürüttüğü, Eol Sha’daki lav havuzlarına benziyordu. “Gantoris, Streen; malzemeleri indirmeye başlar mısınız,” dedi Luke. “Sandıkları taşımak için Güç’ü biraz kullanmanız yetecektir. Bunu bir test olarak görün. Artoo, Kirana Ti ve Dorsk 81’i bul ve yardım iste lütfen.” Streen ve Gantoris rampaya yöneldiler. Artoo-Detoo iniş alanından geçerek diğer Jedi adaylarını bulmak üzere Büyük Tapınak hangarının gölgeleri arasında kayboldu. Luke elini arkadaşının omzuna attı. “Yeni haberlere açım Wedge. Umarım anlatacak dedikoduların vardır.” Wedge kaşlarını kaldırdı. Küçük çenesi ve yumuşak yüzüyle Luke’den daha genç görünüyordu. Beraber birçok şey yaşamışlardı: Luke’un Ölüm Yıldızı koridoruna yaptığı, zaferle sonuçlanan saldırıda ikisi beraber uçmuştu. Hoth buz gezegenindeki Echo Üssü savunmasında ve Endor’daki ikinci Ölüm Yıldızı savaşında Wedge ona yardım etmişti. “Dedikodu ha?” diyerek kahkaha attı Wedge. “Kulağa bir Jedi Üstadı’nı ilgilendirecek bir şeymiş gibi gelmiyor.” “Neyi kastettiğimi biliyorsun Wedge. Leia ve Han nasıllar? Mon Mothma nasıl? Coruscant’da işler nasıl gidiyor? Han, Kyp Durron’u eğitim merkezime ne zaman getirecek? O çocukta büyük bir potansiyel var. Onunla çalışmaya başlamak istiyorum.” Wedge bu soru bombardımanının altında kafasını şöyle bir salladı. “Kyp burada olacak Luke, endişelenme. Hayatının çoğunu Kessel’deki baharat madenlerinde geçirdi ve oradan çıkalı sadece bir ay oldu. Han çocuğa hayatı öğretmeye çalışıyor.” Luke, Han’ın siyah baharat madenlerinden kurtardığı esmer genci hatırladı. Çocuğun Güç’ü kullanma yeteneğini ölçmek üzere yaptığı testte gördüklerinden şaşkına dönmüştü. Jedi araştırmalarında şimdiye kadar bu denli yoğun bir potansiyele rastlamamıştı. “Peki ya Leia?” Wedge düşünmeye başladı. Luke, sorularını “Tabii tabii, her şey yolunda,” şeklinde geçiştirmediği için ona minnet duyuyordu. “Devlet bakanlığı işleri gitgide daha çok vaktini almaya başladı. Mon Mothma kendini uzakta tutup büyük sorumlulukları Leia’ya vererek uzaktan yönetimi tercih ediyor. Birçok insan bu durumdan rahatsız.” Bu davranış Luke’un hatırladığı o tutkulu ve güçlü lidere uymuyordu. “Peki Leia işleri idare edebiliyor mu?” Her şeyi hemen öğrenmek istiyordu. Tekrar bu işlerin içinde olmak istedi. Diğer yandan, bir parçası da Yavin 4’teki huzuru tercih ediyordu. Wedge eğimli rampanın yanına oturdu. Ayağını iniş direğine dayadı ve başlığını dizine koydu. “Leia işleri müthiş bir şekilde yürütüyor ama bana sorarsan çok fazla şey üstleniyor. Bebek Anakin hâlâ saklanıyor olsa da, ilgilenmesi gereken ikizleri var. Threepio yardım ediyor gerçi, ama Jacen ve Jaina sadece iki buçuk yaşındalar. Onlarla ilgilenmek bile yeterince zor ve Leia artık tükeniyor.” “Buraya tatil yapmaya gelmeli,” dedi Luke. “İkizleri de getirmesini sağla. Onlarla temel Jedi teknikleri üzerine çalışmam lazım.” “Eminim buraya gelmeyi Leia da ister,” dedi Wedge. Arkalarını döndüler. Streen ve Gantoris uzun sandıkları gemiden dışarıya taşıyorlardı. İki Jedi adayının taşınması imkânsız görünen yüklerle zorlanmadan yürümesini Wedge şaşkınlık içinde izliyordu. “Kutuları içeri alması için işçi droidleri ayarlamalıyım. Bir tanesini bile kendi başıma yerinden oynatamam.” “Öyleyse öğrencilerim ilerleme göstermiş olmalı.” diyerek başıyla onayladı Luke. “Peki ya sen Wedge? Kariyerinin geri kalanını dağıtım elemanı olarak mı geçireceksin?” Wedge gülümsedi; kaskını bir bilek hareketiyle rampadan yukarı, kokpitin içine doğru fırlattı. Kask takırdayarak yuvarlandı. “Hayır. Aslında yeni bir görevim var ve seni bir süre göremeyeceğim. Buraya bu yüzden geldim. Yeni Cumhuriyet Konseyi Dr. Qwi Xux’un tehlikede olabileceğinden kuşkulanıyor. Amiral Daala İmparatorluk Yıldız Destroyerlerinden oluşan donanmasıyla bir yerlerde gizleniyor ve herhangi bir gezegene vur kaç saldırısı yapması an meselesi. Qwi’yi geri almaya kalkışabilir.” Luke başını sallayarak onayladı. Qwi Xux, Han Solo’nun –Qwi’nin yardımıyla– kaçtığı İmparatorluk Araştırma tesislerindeki en önemli bilimciydi. “Dr. Xux’u Admiral Daala olmasa bile eminim bir başkası isteyecektir.” “Evet,” dedi Wedge, “bu yüzden de onun kişisel koruması olarak görevlendirildim. Bu arada, Kurul, Han’ın ele geçirdiği Güneş Parçalıyıcı’yla ne yapacağına hâlâ karar vermiş değil.” Wedge iç geçirdi. “İşte, Coruscant’da haberler kısaca böyle.” Luke’un gözleri sandıkları boş ve serin hangara taşımayı sürdüren Gantoris ve Streen’e daldı. Artoo-Detoo iki öğrenciyle beraber tapınağın önünde belirdi. “Anlaşılan yeni Jedi Şövalyelerine her zamankinden çok ihtiyaç var,” dedi Luke. Wedge tamamen katılıyordu. “Tahmin edebileceğinden de fazla.”

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir