Linoel Tiger, Michael McGuire – Tanrı Beyni, Beyin Neden İnanç Üretir

Baş döndürücü İspanyol katedralleri. New England’daki sivri kubbeli şapeller… Gecekondu mahallelerinde Pazar ayinlerinin yapıldığı dükkân önleri… Vatikan. Kyoto’daki Şinto tapmakları. Bunlar, bilinen 4200 ayrı inanç grubunun -diğer bir deyişle dinin- fiziksel ifadeleridir.1 Aynı zamanda Google’a din sözcüğünü yazan meraklı ve talihsiz bir araştırmacının karşısına neden 370.000.000 madde çıktığının da açıklamasıdır. Din, kayda değer pek çok eylem, sayısız olay ve birçok kışkırtıcı sanat eseri üreten bir süreçtir; ama kadim kutsal metinlerin sayfalarını bir yana bırakacak olursak, insan uğraşlarının en etkili ve kalıcı olanlarından birine sebep olan ve onu yaşama geçiren olgunun temelinde ne yatmaktadır? Buna bir yanıtımız var: Katedralleri beynin nemli dokusundaki titreşimler meydana getiriyor. Biz, bütün dinlerin farklı olmakla birlikte şu iki ortak kaderi paylaştığını öne sürüyoruz: Hepsi insan beyninin ürünü. Ayrıca varlıklarını sürdürüyorlar çünkü üretimlerinin meyvesi olan dinin, beyin fonksiyonları üzerine çok güçlü bir etkisi var. Beyin her yerde ortak özellikler gösteren güçlü bir organdır. Bir beyin cerrahı Vatikan’daki bir hasta ya da Mekke’deki bir başka hasta üzerinde aynı güvenle çalışabilir. Beynin dokusu da mekanizmaları da her insanda aynıdır. 1 National and World Religion Statistics, 2009, www.adherents.com (giriş, 6 Haziran, 2009). Bu tür mekanizmalardan biri dinler üretmek, bir diğeri de o üretilene olumlu ve inanmış bir karşılık vermektir. Bir beyin, 4000 ayrı inanç… Nereden Başlamalı? Yukarıda yaptığımız önerme ilk başta basit ve geniş kapsamlı görülebilir. Öyledir de. Fakat din, insanlar için bin yıllardır öylesine önemli bir yere sahip olageldi ki, hem güçlü hem de sevecen bir analizi zorunlu kılıyor. Ortaya böyle bir analiz koyabilmek için bir yerden başlamamız gerekli. Din, dirsek ya da karaciğerden değil, bütün inançların ortak paydası olan o harika yönetim organından türetilir. Başlangıç noktamız işte bu. Artık dine bir beyin ameliyatı yapmanın zamanıdır. Karşımıza çıkan ilk sürpriz, dinin önce yaşamın en zor problemlerinin açıklanmasına ilişkin bir sorun ortaya koyması ve ardından çözüm üretmesi şeklinde kendini gösteren dirençli ve tekrarcı öyküsüdür. Kendi kendini destekleyen, pekiştiren, çözen bir sistemdir bu. Fevkaladedir. Sürekli çalışan insan beyni, yaşadığı dünyada ölüm, kötülük, belirsizlik veya hüsranla biten bir aşk hikâyesi gibi açıklama isteyen kimi sarsıcı unsurları algılar veya bunlardan korkar veya bunları anlar… Beyin bunun ardından ortaya çıkan sorulara karşılık vermeye koyulur. Şu çocukluk oyuncağını, su dolu bir bardağın kenarına yerleştirilmiş ve gagası sürekli suya bir batıp bir çıkan hacıyatmaz kuşu hatırlar mısınız? Aynı bu oyuncakta olduğu gibi, dinde de var olan döngüsellik hem basit hem kafa karıştırıcıdır: Din açıklayıcı problemler yaratır, ardından çarenin koşullarını belirleyip üretir. Beynin çarpıcı ve karmaşık bir ürünüdür bu durum. Aynı zamanda döngüler, hastalık, yorgunluk veya heyecanın fizyolojisiyle derin bir bağa sahiptir ki bu, beynin iklim sisteminin karşılığıdır. Beden, beynin var olduğu ortamdır. Dini adetler ve inançlar, fani bedenlerin büyük (ölmek) ve küçük (yatıştırmaya denetimli maceralar) dramlarını dizginlemeye ya da en azından bunlara bir avuntu sunmaya yönelik bir yapıya sahiptir. Bu kitapta biz beden, beyin ve toplumsal grup arasındaki bağlantıların, dinsel süreci ne şekilde devam ettirdiğini veya tehdit ettiğini veya nasıl dışladığını göstermeye çalışacağız. Bu kapsamlı dürtünün bize binlerce nesildir hizmet ettiği muhtemel gerçeğinden hareketle, meselenin asli bir önem taşıdığına inanıyoruz. Dürtü, homo sapiens’le birlikte ortaya çıkıyor ve sonrasında kendine has ifadeleri -Budist, İslamcı, animist, her ne ise- çok büyük bir değişiklik sergilerken, devam eden süreç pek çeşitlenmiyor. Bu sırada tutarlılıklar da bizi kendine çekiyor. Doğacı Zorunluluk Din ve inancı açıklamak, özgür bir düşgücü ile derinlemesine analiz gerektirir. Dinsel inançlar, Kyoto’da ağırbaşlı tefekkürle geçen tatlı bahar tatillerinden, Haçlı Seferleri ve ölümcül cihat savaşlarına kadar pek çok şeyin tetikleyicisi olabiliyor. Teksas’ta spor salonlarının, tanrıdan geldiğini iddia ettikleri ateşli sözcüklerle dolu konuşmalar yapan parlak vaizlerin hayranlarıyla dolmasını sağlıyor. Bu vaizlerin ustalığı yaratıcılıklarında değil, heyecan verici sunumlarında kendini gösteriyor. Dinsel inançlar insanları, Yaratandan başka hiç kimseye söyleyemeyecekleri korkularını, başarısızlıklarını, kendileriyle ilgili kuşkularını anlatmak üzere günah çıkarma odalarına götürüyor. Arabistan’da ise insanların kendilerini zincirlerle kırbaçladıkları, her yıl düzenlenen bir geçit törenine katılmaya itiyor. Zarif bir sadelik taşıyan dua odalarında bir araya gelen ûuakerleri, yoğun bir grup atmosferinde hayatın anlam ve renklerini düşünmeye çağırıyor. Bir cemaatin menfur ilan ettiği kişilerin katline eşlik edecek dinsel bir figür sunuyor. Bu tür bir davranışı anlamak için sınırsız bir hoşgörü ve sabır gerekir. Dinle ilgili yazılmış, büyük ilgi gören çok sayıda kitap vardır. Fakat bunlar arasında en çok öne çıkan ve en etkileyici olanlar, kindarlıktan uzak bir analiz içerenler değil, tersine dine saldıran kitaplardır. En ünlü din karşıtı yazarlar Richard Davvkins,2 Christopher Hitchens3 ve Sam Harris’tir.4 Bu yazarların dinsel davranışın toplumsal etkilerinin hakkında dile getirdikleri, onlann çeşitli tespitlere katılsak da katılmasak da, bizim de üzerinde durduğumuz çıkış noktalandır. Daha nazik ve ölçülü bir inceleme bilimin önceliğini savunurken, hayatın temellerine dair meselelere yönelik dinsel açıklamalann tarihsel cazibesini de göz önünde bulundurur.5 Bizim bu kitaptaki amacımız ise, düşündürme ve analizdir. Dinsel gruplar arasında büyük farklar bulunmaktadır. Bunlar kendilerini bilerek ve isteyerek, özel davranış kurallan, farklı giyim kuşamları, kutsal gün ve yerleriyle kendi tarzlan ve hatta değer verdikleriyle tanımlarlarken, aslında tanımladıkları ve hatta yücelttikleri bilinmeyendir. Bilinmeyen ise hatm sayılır şekilde kalıcıdır ve çoğu kişi için neredeyse başka her şeyden daha somuttur. Yazarlar, yoğurt markalan, piyanistler, hatta siyasi partiler söz konusu olduğunda insanlann heyecanı değişebilir. Ancak sıra dine geldiğinde duruşlannı değiştirmeleri -seçmek ya da bırakmak- neredeyse pek olası değildir. Bu zaman zaman olmadık komedilere de yol açar. National Public Radio’da Terry Gross ile söyleşi yapan komedyen Carol Leifer, Yahudi olmayan bir adamla yaptığı evliliği bitirdikten sonra Yahudi bir kadınla birlikte yaşamaya başladığında içleri rahatlayıp mutlu olan ana babasının tepkisini anlatmış ve eklemişti: “Yahudi olduktan sonra dişi bir şempanzeye bile kucak açarlardı.” Bu tür hassas meseleler konusunda hayli kalabalık ve hayranlık uyandmcı açıklamalar bulunmaktadır. Başlangıçta çoğu açıklama girişimi büyük ölçüde teolojikti. İlk ve büyük üniversitelerin dinsel kuruluşlar olarak ortaya çıkmış olması 2 R. Dawkins, The God Delusion (The God Delusion, Tann Yanılgısı başlığıyla dilimize çevrilmiştir. 2009, Kuzey Yayınlan -çn.) (Boston: Houghton Mifflin, 2006); C. 3 Hitchens, God Is Not Great: How Religion Poisons Everything (New York: Tvvelve/Hachette Book Group USA/Wamer Books, 2007). 4 S. Haris, The End ofF a ith (New York: Norton, 2004). 5 D. Overbye, “VVisdom in a Cleric’s Garb; Why Not a Lab Coat Too?” New York Times, 2 Haziran, 2009. bu nedenle de şaşırtıcı değildir. Dinsel gruplar, hem insanın yazılı ve sözlü edebiyatım ellerinde tutuyor, hem de Latinceyle -eski zamanların kusursuz Microsoft Word’ü- olduğu gibi, resmi etkileşim dillerini kontrol altına alabiliyordu. Günümüzde ise, tıpkı üniversitelerin ruhsal tefekkür ve düşünce merkezleri olmaktan çıkışı gibi, din tarafından önerilen açıklamalar yelpazesinde de büyük bir değişim yaşandı. Yeni açıklamalar bilişsel, tarihsel, evrimsel, psikolojik analizlere ve bunlarla ilişkili biçimlerine dayandırıldı. Birçok insan, çeşitli inançlar ve din arasında ayrım yapmakta. Bunlardan birini coşkuyla desteklerken, bir diğerini ya da bütün diğerlerini hor görebiliyor, insanlar bazı inançların özelliklerini tanımlayarak, bunları tarihsel ve güncel olaylara yerleştirebiliyorlar. Bir kısım insan ise, bir şekilde dinsel dogma ve davranışlara yol açan bir “tanrı geni” veya buna benzer bir şeyin varlığını ileri sürüyor. Daha ileri giderek, “dini insan beynine tanrının koyduğu” görüşünü ortaya atanlar da var. Bir grup ise inancın sağlığı, hayatta kalma başarısını ve üremeyi (bunu dikkat çekecek kadar sık gerçekleştiriyor görünüyor) bir dereceye kadar artırdığı tezini öne sürerek, dinin evrimsel faydasına dikkat çekiyor. Tükenmeyecek gibi görünen açıklamalar böylece uzayıp gidiyor. Bütün bu çeşitli görüşleri destekleyenler, hayal edilebilecek en ısrarlı savunuculardan oluşuyor. Eski ve varlığı her yerde hissedilen bir şey üzerine yeni şeyler öğrenmemiz gerekiyor, inanç kadar genel bir şey konusunda kesin bilgiye ihtiyacımız var. Pek çok kültüre ilişkin yeni, güvenilir bilginin bu noktada bize yardımı dokunuyor. Beyin ve içindekilere eğilen kışkırtıcı bilim bizi cezbediyor. Hemen her topluluk din üretiyor ve dinleri destekliyor. Bu devasa gerçek konusunda son sözü söylemek yerine işe doğa bilimleriyle başlamak iyi olacaktır. Kaynak Nedir? Katedrallerin taşlarını yerli yerinde tutan güç yerçekimi, peki onları üst üste koyan kim? Tanrı mı? inanç ya da iman mı? İddialı kutsal kitaplar mı? Vahiyler mi? Aslında evet. Bunlar büyük, destansı sonuçların ana nedeni olarak tecrübe edilmiş, tekrar tekrar anlatılmış ve onaylanmıştır. Fakat bu nedenlere yol açan etkenler hakkında konuşulmamıştır. Hava gibidir bunlar, öylece vardırlar. Ama ah şu kaynak meselesi! Bunlar, aslen insan beyninde yer alan zayıf elektriksel ve biyokimyasal süreçlerin neden bizi burada meşgul eden büyük ve kalıcı insani süreçlere yol açtığına dair doyurucu bir açıklama getirmiyorlar:6 Beyindeki inanç-nesnesi, şu eski inanç-nesnesi, şaşmadan işlemeye devam ediyor. Ampirik kanıtlardan bağımsız, hatta ona rağmen, bir yolla destekleniyor bu durum. Belki dünyanın 18 Ekim’de son bulması bekleniyor ama öyle olmuyor. 18 Ekim günü Adventistlerin (İsa’nın yeniden dünyaya geleceğine inananlar) bu yeni duruma çabucak bir açıklama getireceğinden hiç kuşkunuz olmasın. Yeni kutsal plan buna inananları tatmin etmekte gecikmeyecektir.7 Belki depremler, savaşlar, anlaşılmaz felaketler yaşanır. Bununla birlikte genel bir zararsız işleyiş biçimine sahip olan inanç yerli yerinde kalır ve belki etkisinin karşıtlık sayesinde güçlendiğini keşfeder. Sayısız yorumcu ısrarla uyarılarını tekrarlar: “İman olmasaydı olacakları hayal edin!”İzleyiciler de bu fikri büyük ölçüde kabul etmiş görünmektedir. Pangloss ile Voltaire bu duvarların içine sıkışmıştır. Odak noktası inancın kaynağından başka her yere kayabilmektedir.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir