Luan Starova – Babamın Kitapları

Yarım yüzyıllık bir ortak yaşantı sonunda babam ve annem, kader bir yanıt almaksızın ailemizin kapısını çaldıkça birikmiş olan –evladiyelik- büyük bir sessizlik hazinesi bıraktılar bana. Bunun içindir ki, onlar tarafından devşirilmiş hayat boyunca, bu sessizliğin kendi kaynaklarını araştırmak ve ailemin 1926’dan 1976’ya kadar tastamam bir yarım yüzyıllık Balkanlar tarihini simgeleyen öyküsünü, oradan fışkıran bilinmedik sözcükler yardımıyla yeniden oluşturmak görevi bana düşüyordu. Babamın ölümünden sonra, onun kitaplarına el sürmeyi göze alamadım yıllarca. Paha biçilmez yazmalar, yaprakları sararmış eserler, dünyanın dört bir yanından gelen ciltler, babamın onlara kitaplığında verdiği düzene göre yaşamaya ve yüce anlamlarını (bir ışık demeti gibi) yaymaya devam ettiler böylece. Bununla birlikte, yıllar boyunca, ilk hatıralarım silikleşirken, babamın kitaplarının düzenini altüst etmeye başladım. Kitaplığından aldığım bir eseri, farkında olmaksızın, bir başka yere koyuyordum ve koyduğum yeri bir daha asla bulamadığım için, sonunda, babamın, kitaplığında korunmasını istemiş olduğu sıralamaya ihanet ettim. Bir gün, babam düzeni bozulmuş ciltlerden birinin içinden seslendi bana. O zaman, bir sis bürüdü belleğimi. Vaktiyle kitapları arasında korunmuş olan düzeni arıyormuş gibi hayal ettim onu. Yeri değiştirilmiş kitaplarından her birini, ancak aradığı yerde bulmuş olunca okumaya başıayacağını anladım. Kitap kurdu, ama bir o kadar da sigara tiryakisi olan babam, bir sayfanın içeriği ile öylesine bütünleşiyordu ki, sigarasının külünü oraya silkelediği oluyordu. İşte bundan dolayı, bugün bile, babamın kitaplarının ya da yazmaların sayfalarına göz gezdirdiğimde, sigara külünün ve harflerin iç içe geçtiği yerde, onun sesinin kulaklarımda çınladığını duyuyorum. ll . ILKKlSlM I Babam, Aile, Kitaplar Kitap Sevgisi Her yeni kitap babamın ruhunda kesinlikle sevinçlerin en büyüğünü yaratıyordu. Çok çocuklu bir aile olmamıza rağmen daracık bir evde yaşıyorduk.


Bu yüzden, zaten bize zar zor yeten bu evde eşya ile dolu olmayan bir karış yer yoktu. Evet, tek bir kitap koyacak yer olmayışı ev halkının alıştığı düzeni bozmuyordu gene de. Babamın satın aldığı her yeni kitaba annemin önce, sınırlı bir mekanda yaşadığımız, sonra da, ailenin bütçesinde kısıntıya sebep olduğu için kızmasının gerekçeleri tahmin edilebilir. Bununla birlikte, hakiki bir ev perisi olan annem, babamın edindiği yeni kitapların her birine, tıklım tıklım dolu kitaplığın dışında, daima bir yer bulabiliyordu. Böylece annem, babamın kitaplarının görünmez bir kitaplık görevlisi kisvesine bürünüyordu. Babam kitaplığında bulunduğuna emin olmadığı bir eseri aradığında, annemin söz konusu cildi duvarlardan birinin içine yapılmış yüklükten çıkarmak için yerinden çaktırmadan kalktığı ve eksikliğini duyduğu eseri kitaplığının raflarına dalgın dalgın bakarak arayan ve bir yandan da, bu rafları düzene sokmak istediğini düşünen babamın çalışma masasına usulca koyduğu olurdu. ıs Annemin, sessizliği bozarak uzaklaşan telaşsız adımları, babamı bu durumdan kurtarır ve kitabın bulunduğunu, ona fısıldıyormuş gibi haber verirdi. Kitapların Kaderi Habent sua fa ta libelli* Babam öldüğünde, bu dünyada kalan bütün maddi malları içinde kitaplar, bir daha asla geri gelmeyecek bir zamanı belki de en iyi açıklayan şeyi oluşturuyor. Annemle babamın uzun ve uyumlu evliliklerinin sırlarından biri, annemin, babamın kitap tutkusunu tutuşturup destekiemiş olan ve onu, bir bakıma, kitaplığının koruyucu meleği mertebesine yükselten ruh yüceliğidir belki de. Ana babamın sürekli katkıda bulundukları aile tarihi, babamın bu gezici kitaplığının prizmasından bakılarak en iyi biçimde çözümlenebilir ve kavranabilir. Gerçekten, babamın kitapları uzun yolculukların akışının ve ailemizi koruma içgüdüsünün bizi götürdüğü hemen her yerde eşlik ettiler bize. Her yeni kitap aile hayatında edindiği yere göre, en sonunda, evin yeni çocuğu gibi, uzun hayat yolunda daha ileri gitmeyi sağlayan yeni bir patika gibi görünüyordu. Demek ki, ailemizin sık sık başına gelen göçler sırasında, ya da bireylerin, ailelerin ve Balkan halklarının kaderlerine öldürücü bir darbe indiren ve bir o kadar sık olan sınırdan sınıra geçmeler sırasında, kitaplar dışında, her şeyi geride bırakmış olmamız hiç de şaşırtıcı değildir. Evet, kitaplar, ancak canımızı kurtaracak kadar gerekli zamanımız olduğu anlarda bile bize eşlik ettiler. Böylece, ailemizin kurtuluşuna ilişkin açıklamanın, onların sayfalarından herhangi birinde gizli olduğu izlenimine kapılmıştık.

* Kitapların da kaderi vardır. 16 Alfabeler ve Farklılıklar Annemin dikkatli gözetimi altında korunan kitaplar, ben daha okumayı yazmayı bilmeden önce, oyuncak yerini tuttular benim için. Sağlarnca ciltlenmiş kocaman eserler ve kapaklarındaki renk cümbüşü karşısında, bir gün onları okumanın bana nasip olup olmayacağını bilmeksizin duyduğum coşkulu sevinç bu döneme rastlar. Henüz harfleri bilmeyen bir yumurcak olduğum dönemde bile farklı yazıları kolayca tanıyabiliyordum. Evet, babamın Arapça, Rusça, Latince eseriere sahip olduğunu daha o zamanlar “okuyabiliyordum”. Gerçekten, her ne kadar babamın bütün kitapları bana, ilk bakışta aynıymış gibi gelebiliyor idiyse de, onları açar açmaz farklılıklarını görebiliyordum. Bu farklılıklar, birbirine benzemeyen alfabelere göre yazılmış bu metinler, işaretlerinin anlaşılmaz evrenine girmeden önce bile, beni etkilemeye, bende izler bırakmaya başladı. Böylece bu çeşitli alfabeler bana, Kader’in, kendi hayalimi yansıtabildiğim ve kendimi her seferinde farklı biçimde hissettiğim ilk aynaları olarak göründü. Sanki ezelden beri, ömrümün son saatine kadar her zaman labirentin ortasında kalmaya mahkummuşum gibi, birlikte olacağım biricik hayali bu metinlerin dizgisinin yansıttığı üç hayal içinde ararnam gerekti … Bahçe Babamın arşiviyle; soluk harfleri kağıttan silinmek üzere olan sararmış büyü* kitaplarıyla, balmumu mühürleri yol yol olmuş diplomalarla, çeşitli belgelerle, her türden kayıt defterleriyle devam ettirdiğim ilişkinin yaşım ilerledikçe geliştiğini gördüm. Klasik tarzda inşa edilmiş tiyatroyu kapalı çarşıya bağlayan tahta köprünün tam sonunda beylik bir eski evde yaşıyorduk. Görünümünün içermiş olduğu formlardan dolayı bu eski * Fransızcası grimoires (büyü kitapları). Bir bakıma, simya kitapları demek. Baba’nın büyücülükle bir ilişkisi yok (ç.n.).

1 7 ev, Doğu ve Batı mimarisinin sentezini Balkanlar’ da nadiren görülebilen bir karışım içinde şaşılacak derecede simgeliyordu. Gene de, nehir kıyısındaki bu evi, çevresindeki doğal manzaranın canlılığı ve nesnelerin süreksizliği boyunca geçip giden dalgaların belirsizliği bürümüştü baştan başa. Mekanda dağılmaya yüz tutmuş bu evde düzeni sağlamakta annem her zaman büyük güçlük çekiyordu. Evi upuzun avludan başlayıp geniş odalara ve ardından harap verandaya geçerek canla başla süpürüyordu. Kısa bir moladan sonra, mekanı adeta tutsak etmiş, güzelliği hapsetmiş, doğal güneş ışınları dalgasını yönlendirmiş olduğu çitle çevrili bahçeyi yeniden düzenlemek için aşağıya iniyordu. Çitin bu kısıtlı yerde sebep olduğu darlığı gidersin diye, en çeşitli taşlarla döşenmiş çapraz bahçe yolları ve tam ortada, fıskıyesi, annemin kendini adadığı güllerini, karanfillerini ve fesleğenini sürekli ıslatan bir çeşme vardı. Kendisini kuşatan kaygıyı, çiçeklerinin tohumlarıyla birlikte bu bahçeye ekmişti. Ülkeden ülkeye uzun yolculukların sonunda, bu bahçe, Kader’in yeni çağrılarının meydan okuyuşundan önce duyurnsadığı iğreti ve geçici huzuru barındırıyordu. Veranda “Güzel kitap, mutlu ve özgür bir aileden söz eder daima.” Darbimesel Çeşmesi ailemizin öyküsünün bir bölümünü durmadan ınırıldanan bahçeden başka, hatıralarımda yer eden şey evi sürekli bir yolculuk ya da uçuş hazırlığı içinde tutuyormuş gibi görünen harap verandadır. Babam uyuyamadığı gecelerde, hızla akan nehri gözlemlediği bu verandaya çıkardı. Doğuşu çok uzun bir zihni çalışmayla kotarılmış yeni fikrin panltısına ulaşmak için düşünüşünün özellikle, gün doğmadan önce yoğunluk kazandığı yerdi orası. ıs Evet, babamın temel düşüncelerinin izlediği yol, orada, verandada son buluyordu. Babam bazen orada uyuyakalırdı. Ev mutlak bir sessizliğe gömülürdü o zaman, ve babamın nadir dinlenmelerinin koruyucu meleği annem onun üstünü ince bir pikeyle örtmeye gelirdi.

Öteden beri bitişik odalarda uyuyan biz çocukların uykularıyla bozulan sessizlikten ötürü gece yarısı uyandığı da olurdu babamın. O sırada babam, rüyalarımızdan sıyrılan enerjiyi soğuruyormuş gibi görünürdü daha sürekli bir dikkatle, tazelenmiş bir yoğunlukla, yeni bir coşkuyla tekrar okumalarına dalmak için. Böylece, çoğu zaman, kendi uyuşukluğumuz onun uyanışıyla çakışırdı. Annem, aile hayatının sorunlarının art arda gelişini dikkatle izler ve, babamın yeni bir karar arifesinde bulunduğunu ve bunun bütün ev halkı için önemli olacağını yüreğinde hissederdi. Yüklük Babamın verandada unutulmuş bir kitabını gördüğünde annem kocasının uzun zamandır aradığı ve aynı gün uygulamaya başlayacağı çözümü, önceki yirmi dört saat boyunca burada, bilinçle hayalin iç içe geçtiği anda birdenbire keşfetmiş olduğunu hemen anlardı. O zaman annem, öylece bırakılmış kitabı şefkatle eline alır ve babamla uzun süren bir temas içindeymiş gibi, onu hemen bütün kitaplarının bulunduğu kitaplığa değil, verandanın duvarlarından birinin içine yapılmış yüklüğün bir rafına özenle yerleştirmeye giderdi. Evet, aslında verandaya bitişik kocaman sağır duvarın ortasında çift kanatlı ahşap bir kapıyla kapatılmış ve biz çocuklarda, duvarın arkasında bir başka dünya varmış gibi bir yanılsamayı devam ettiren bir yüklük bulunuyordu. Bu yüklük nadiren açıldığı içindir ki bizlerde çok büyük bir merak uyandırıyordu. Evet, hem bir asma kilitle hem de bir anahtarla sımsıkı kilitlendiği için daima kapalı kalıyordu. 19 Kısacası, babamın kitaplığına bir tür ek kitaplık oluşturuyordu bu yüklük ve gerçekte, içerdiği çok eski büyü kitaplarıyla, yazma dini eserlerle, sanal Balkan devletlerini gösteren pek nadir coğrafya haritalarıyla, ailemize ilişkin çok kutsal belgelerle, soyumuzun kimliğini kanıtlayan yazılı kağıtlarla babamın kitaplığının özünü simgeliyor gibiydi. Geniş, derin, kocaman bir yüklüktü bu. Babam oraya sık sık, annem ise nadiren, sadece kitapların tozunu almak için girerdi. Babam oraya girdiğinde, biz çocuklar, zamanın bir başka boyutunun içine, büyü kitaplarının dehlizine daldığı izlenimine kapılırdık Bizler bu yüklüğün, bu yitik zaman laboratuvarının içinde -Allah bilir Balkanlar’ da zamanın nasıl kolayca yitip gittiğiniçok aşırı okunınaktan ya da zamanın çok aşırı tahribatından zarar görmüş sırarn sırarn “hasta eserler” bulunduğunu hayal ederdik Zaten, babam da bu “hasta kitaplar” dan birini iyileştirir iyileştirmez, gidip onu kitaplığındaki değişmez yerine koymaya can atmıyor muydu? Babam yüklüğü genellikle sımsıkı kilitlerdi. Bununla birlikte, işe gittiğinde, n’ olur n’ olmaz kitaplar başkaldırıverir diye anahtarı annerne bırakırdı.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir