Marcel Gauchet – Demokrasi İçinde Din-Laikliğin Gelişimi

Laiklik endi§e içindeki Fransa’nın endi§e kaynaklarından biri. Ben de tarihin l§ığı altında bu endi§enin nedenlerini aydınlatmak istiyorum. İleride göreceğimiz gibi bu i§ siyasal durumumuzun anla§ılması bakımından geçmi§e doğru oldukça gerilere giden uzantılara sahip. Burada daha önce ba§ka bir kitapta genel yorumla serimiediğim bir konuyu ayrıca ele alacağım 1• Modernliğin hareketini nitelernek için ” dinden çıkı§” konusundan söz etmi§ ve “laikle§me” ya da “dünyevile§me” terimlerini kullanmaktan özellikle kaçınmı§tım. Bu süreç bütün Avrupa toplumları m çok çe§ idi biçimlerde etkilemi§tir. Fransa’ da ise tuhafbir görünüm almı§tır; “laiklik” sözcüğü de b u özgüllüğü iyi özetler. Bugün sözcüğün hem içerde hem de dı§arıda ne derece göreceli hale geldiğini anlayabilmek için bu durumu değerlendirmek ı) Le Desendumcenu.’7lC dumlmde. Unc/ı.i:;ıoirepolitiqııc de lareligum, (Büyüsü Çözülen Dünya. Dinin siyasal tarihi) Paris, Gallimard, ı 985. (Türkçesi Dost Kital:ıevi Yayınlan ta rafında n yayımlanacak tır.) 1 0 DEMOKRASI IÇINUE DIN gerekir. Laiklik diğerleri gibi sıradan bir olay olarak görüldüğü Avrupa’nın hukuksal mekanında bir çırpı da boy vermi§tir; ancak özellikle tarihin sürekli ilerleyi§i, bu hareketin de soruya ili§kin klasik terimleri deği§tirmesi yüzünden zor dur u mda kalmı§tır. Olgu kendi içinde ilginçtir; dolaylı olarak aydınlattığı §eyler bakımından çok daha ilginçtir.


Böyle bir yeniden tanımlama etkinliğinin dinamiğini kavramak için Fransa’nın ve dar anlamda laiklik sorununun ötesine geçip bizi demokrasi idealleriyle uygulamalarının geçirdiği büyük deği§ime ula§tıracak özel bir yol bulmamız gerekiyor. Kilise ile devletin, din ile siyasetin birbirinden ayrılması siyasetin yüceltilmesini destekledi. Kutsal itaatin partiyle kar§ıla§ması özgürlük sava§ını olağanüstü ölçülere ta§ıdı. Rejim kon us un da a§kın bir uzla§ma sağladı, böylece insanlar kendi yasalarını koyabildiler. Geçmi§ te kökleri derinlere uzanan bu egemenliğin kılık deği§tirmesi uzun bir süre daha ülkenin esas özgünlüğünü olu§turacaktır ku§kusuz. Ülkeyi demokrasinin icat edildiği laboratuvar haline getiren de budur. Geleneğimizin çeyrek yüzyıldır maruz kaldığı sarsıntıyı kar§ıtlıklara ba§vurarak değerlendirmek için, dinsel ısrar ile laik tutku arasındaki husumete neler borçlu olduğumuzu ölçüp biçrnek gerekir. Deği­ §en öncelikle Cumhuriyet değil on un kar§ıtıdır, Cumhuriyet’in kendini tanımlark en kullandığı kar§ıtıdır. 1 970’li yıllardı, ya da hemen sonrası; bizi uzaktan da olsa tanrının yörüngesinde tutan çekim gücünden pek farkında olmadan k urtuldu k. Hiçbirimiz yurtta§ olarak kendimizi öte dünyanın idaresinde dü§ünemiyorduk. İnsanların Sitesi insanların ürünüdür, öyle ki ülkemizdeki en sofu dindarın gözünde T ann dü§üncesini bizi bağlayan düzene, bizi ayıran düzensizliğe bula§tırmak d ine küfretmekle birdir. Tek sözcükle metafizik açıdan demokrat hale geldik. T anrıya inanan ile inanmayan arasındaki ili§kileri tamamen deği§tiren gizli ba§kala§ım burada yeralır. Ancak bu düzenleyici payla­ §ımın yanı sıra, kamusal mesele dü§üncesi de tamamıyla aynı hareketin içine sürüklenmi§tir. Metafizik bağımlılığa meydan okumak üzere kurulm U§ bütün o sivil yapının temelleri dağılmaya ba§lamı§tır.

ݧte bu yüzden, yalnızca dalaylı olarak kavrayabileceğimiz ve herhangi FRANSA TARIHINDE BIR KOPMA ll bir tarihe yerle§tiremeyeceğimiz, derinlerde ve sessizce geli§en bu olay, Fransa tarihinde büyük bir kopmaya i§aret eder. Son uçları bizi iki yüzyıllık si yasal dü§ünce mirasından mahrum etmek üzeredir. Devlet ile inanç, cumhuriyet ile dinler arasındaki ili§kilerin deği§mesi bunların ötesinde, aslında bütünüyle demokrasinin deği§tiğini gösterir -deği§iklik de söz mü, rota tersine çevrilmi§tir. Fransa bağlarnındaki bu tersyüz olu§, duruma daha da fazla belirginlik kazandırıyor. Ben de bu konuyu i§lemek istedim. Böylece laiklik sorun un u incelerken içinde bulunduğumuz toplumsal ve siyasal dönü§ümü çözümlerneye yöneldim. Bu yolun daha en ba§ta verimli olacağından ku§kum yoktu; bana göre soruna ili§kin geli§melerin odağı ve sorun yüzünden içine dü§tüğümüz hocalamanın özü buradaydı. Demokrasinin sorunlu geleceğini sorgulamak için Fransa’nın ayrıksılığını bir prizma gibi kullanabiliriz: Bu prizma bize hem kaybettiklerimiz i gösteren, hem de yeni bir olu§ um umudu sunan iyi bir malzeme olacaktır. Bu kitapMart 1 996yılında Cercle Condorcet de Paris’nin daveti üzerine Paris’te sunulmu§ bir konferans metnidir. Klmfransı düzenleyenlere, özellikle ]eanBoussinesq ve Miche!Morineau’ya konukseverlikleri için te§ekkür ediyorum, ayrıca konferans sonrasındaki zengin tartı§maya katılanlara da te§ekkür ediyorum. Metnin ilk ve ham versiyonu, aynca hir ikincisi Les Ideesen mouv�. le mensuelde la Üguedel’enseignemen.t’da yay ımlanmı§tır (Sayı: 44, Aralık 1996, ayrıca Nisan !998 tarihli 58. sayının eki). Epeyce deği§tirilmi§, geni§letilmi§ son versiyon ise, metni yılmaksızın okuma iyiliğini gösteren Marie-Claude Blais, Sophie Emer ve KrzysztofPomian’ ın ele§tiri ve tavsiyelerine çok §ey borç! udur.

Onlara §ük ranlanını sunuyorum. Yer ve Zaman Tarihsel bakı§ın odağına inmeden önce üç temel gözlemi belirteli m. 1. Dinden çıkı§ sürecinin ne olduğunu anlamak için önerdiğim yorumlayıcı çerçeve. Dinden çıkı§, din inancından çıkı§ anlamına gelmiyor; dinin her §eyi yapılandırdığı, toplumların siyasal biçimine mahkum ettiği ve toplumsal bağın ekonomisini tanımladığı bir dünyad;:m çıkı§ anlamına geliyor. Demek ki din olgusunun üstyapı terimleriyle anla§ılmasını yadsıyan bir tez. Dinsellik tam da dinden çıkmı§ toplumlarda, o olmadan da pekala i§leyen bir altyapı kar§ısındaki bir üstyapı olarak alınabilir, k i b u yanlı§tır, ancak yanılgı çağda§ toplumların yapısıyla ilintilidir. Bu olayın öncesindeki toplumlarda dinsellik toplumsal i§leyi§in bütünleyici bir parçasıdır. Dinden çıkı§, dinlerin hala var oldukları ama kendilerinin belirlemedikleri bir siyasal biçim ve kollektif düzene katıldıkları bir dünyaya geçi§tir. Konuyla ilgili kesin bir noktayı da ekleyelim: Bu geçi§ sırasında, eski toplumlarda dinsel olgular biçimi altında ortaya çıkan §eyler topluma bağlanıp siyasal olarak düzenienirken i§lemden geçer ve deği§ik liğe uğrar. Toplumsal yapının en görünür noktasında, zirvesinde yeralan stratejik bir örneği alacağım. Devletin ortaya çıkı§ından bu yana, yani yakla§ık be§ bin yıldan bu yana herkesçe gök ile toprağın kavu§­ tuğu yer olarak görülen bir nokta bu. Yani krallık. Bir de, toplum kraliyer tacını bir yana atıp her tür yetkeyi üstlendiğinde iktidar ile toplum arasında iki yüzyıldır olup bitenler. Bu örnek her §eyden önce, arkaınııda bıraktığımız eski dünyada dinin kollektifin olu­ §Umuna ne denli katıldığını göstermeye yarıyor.

Gerçekten de bir kral siyasal çehreli, özümsen mi§ bir din değil de nedir? Kral demek, maddele§mi§ ve bizzat iktidarın biçiminde anlam bulan yaderklik (heteronomia) demektir; ast ile üst arasındaki hiyerar§ik bağ yoluyla merkezdeki iktidardan çıkıp toplumsal gövdenin en küçük daUarına kadar ula§an bir yaderklik. Ancak bu örneğin esas yararı zarif ve simgesel görünümüyle §Unu açıkça ortaya koymasıdır: Dinselliğin gökten yere ta§ıdığı yetke (ötekilik) boyutu, iktidarın dinle açıklandığı dönem bittiğinde sihirli bir değnekle bir anda kayboluvermez. Eskiden iktidar öteki’nden gelir, yukarıdan iner ve kendini insanların iradesi dı§ında dayatırdı. Modern devrimler -İngiliz devrimi, sonra Amerikan Devrimi, ardından Fransız Devrimi- iktidarı yeryüzüne çekıni§ler, insanla aynı seviyeye getirmi§lerdir. Üstelik devrimler iktidarı alttan çıkarmı§lardır; doğrudan doğruya yurtta§ların istemini harekete geçirerek olu§turmu§lardır. Eskiden iktidar bizi a§an §eyi temsil ederdi; §imdiyse sadece isteklerimizin temsilcisidir. Bu iktidara temsili denilecek tir, yani terimin tam anlamıyla yönetilenlerin ona yükledikleri töz dı§ında hiçbir tözü olmayacaktır. Görünü§te bu iki iktidar arasında ortak hiçbir yan yok. İkisinin arasında metafizik bir uçurum var. Ancak durum hiç öyle değil. Hatta temsili rejimlerimizin tarihsel güzergahını tam olarak anlamak için bu güzargahı eski temsil ekonomisinin deği§ im geçirmi§ bir hali olarak görmemiz gerekecektir. Tannlar çağına ait tecessüm yoluyla temsil ile E§ider çağına ait delegeleryoluyla temsil’de aynı ögeler i§ba­ §ındadır, ama bu ögeler farklı sunulurlar, oranları da farklıdır. Siyasal düzen eklerimizin ayrıksılığını anlamak için her ikisini de göz önünde YER VE ZAMAN 1 !ı bulundurmak gerekir. Zira kral da kendi tarzında bir temsilcidir: İktidarının güvenilir olması kendinden üstün bir gücü yansıtmasına, insanlar arasında her §eyi bir arada tutan tanrısal düzene bekçilik etmesine bağlıdır. Burada bir sistem vardır, kuralı da §Udur: İktidar Aynı’yı üretmek için Öteki’ni temsil eder.

Ürettiği mutlak farklı’yı ki§ile§tirerek metafizik açıdan ayrı§ık terimleri birle§tirir: İnsanlar topluluğu kraliyer aracılığıyla hem görünmez özüyle birle§ir, hem de topluluğu idare eden iktidarla bedenen e§le§ir-siyasal beden kralın bedenindedir. Bizim rejimlerimiz tam anlamıyla bunun tersine i§leyen bir sistemden ileri gelir: İktidar Aynı’yı temsil eder ama Öteki’ni üretir. Demokratik iktidar içkinlik mührünü ta§ır; bu iktidar toplumun dı§avurumundan ba§ka bir §ey değildir; toplum kendini kendi içinde bu yolla temsil eder. Yalnız, i§lem iktidarın mesafeli olmasını, toplumdan kesin olarak ayrılmasını gerektirir. İki kutup arasındaki benzerlik ili§kisini doğrulayabilecek ko§ul budur. Çağda§ demokrasiler, uzla§maya varmak için aynı noktada bul u§ mak yerine farklılığa razı olmak gerektiğini ke§fettiklerinde istikrara kavu§abilirler. İktidar ile toplum metafizik açıdan birle§ince birbirlerine yakla§mı§ olmazlar, aslında uygulamada bu yüzden birbirlerinden uzakla§ırlar. Tözsel ayniyet ne denli fazlaysa i§levsel farklılık da o denli fazladır2. Bunun anlamı §U: Normarif bir a§kınlıkça içi bo§altılan ötekilik, farkedilmeden, eyleyenlerden habersiz ortaya çıkar, ancak siyaset düzeneği içinde oldukça tesirlidir. Eskiden açıkça dinsel olarak ortaya çıkan §eyler kollektifbağın ortasında yeniden ve bu kez i§levsel biçimlerle görünür. Dinden çıkma, derinlere bakıldığında, eski dinsel ögenin dinden farklı bir §eye dönü§mesidir. Bu nedenle “laikle§me” ve “dünyevile§­ me” kategorilerini kabul etmiyorum. Sürecin sahip olduğu esası, özü göstermiyorlar. Her iki kavramın Kilise kaynaklı olduğunu belirtmek gerek. Bunlar kurumun kendini kar§ıtları yoluyla tanımlama çabasından doğmu§lardır.

Ya Kiliseye ait olmayanı ya da Kilise hukuku dı§ında kalanı ifade ederler. İki kavramdaha en ba§ında bu kaynak2) Burada ana hatlarıyla çizdiğim tahlonunayrıntılannı La revoluciondespouvoirs (İkridarlar Devrimi) adlı yapıtta sunnıu�ııını: Paris, Gallimard, 1995. Bkz. özellikle “La repn!sentation apn!s la rdigion”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir