Mary Wollstonecraft – Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi

Saygıdeğer bayım, Yakın zamanlarda yayımlanan bir broşürünüzü büyük bir zevkle okudum. Bu kitabı size adıyorum; amacım, bu konuyu yeniden düşünmeniz, kadınların haklan ve ulusal eğitim üzerine söylediklerimi olgunlukla değerlendirmenizdir, Size insanlığın güçlü sesiyle sesleniyorum, çünkü saygıdeğer bayım, savlarım çıkar gözetmeyen bir zihnin ürünüdür – kendi cinsimin haklarını savunuyorum – kendi çıkarlarımın peşinde koşuyor değilim. Bağımsızlığı her zaman yaşamın en güzel armağanlarından biri olarak, her erdemin temeli olarak gördüm – çorak topraklarda yaşamak zorunda olsaydım dahi, en temel haklarım güvence altına alarak bağımsız yaşamak isterdim. Kalemimi bu kağıtlar üzerinde, erdemin kaynağı olduğuna inandığım şeyi desteklemek için hızla koşturmam, bütün bir insan ırkına duyduğum sevgidendir; kadınları gerilemek yerine, ilerleyecek bir konumda görme isteğimin ardında da aynı neden yatıyon Ahlakın özünü oluşturan o yüce ilkeleri ilerletip yaymadıkça erdemden söz etmemiz mümkün değildir. Kadınların hakları ve görevlerine ilişkin görüşlerim işte bu yalın ilkelerden en doğal şekilde, nereı deyse kendiliğinden çıkıyor; bu nedenle de insanda hayranlık uyandıran anayasanızı hazırlayan büyük adamlardan bazılarının benimle aynı görüşte olabilecekleri ihtimalini çok da düşük bulmuyorum. Fransa’da bilgi toplumun geneline, hiç kuşkusuz Avrupa’nın diğer kesimlerinde olduğundan çok daha fazla yayılmış durumda; bunu büyük ölçüde, cinsler arasında uzun zaman önce kurulmuş olan toplumsal etkileşime bağlıyorum. Düşüncelerimi açıklıkla söylüyorum: Fransa’da duyusal doyumun özü, fiziksel ve cinsel hazzı el üstünde tutacak şekilde çıkarılıp alınmış durumda; Fransız siyasal ve sivil toplumunun genel bir eğilim olarak sergilediği ikiyüzlülük sistemiyle birlikte, duygusal alanda şehvet ön plana çıkmış durumda; bu da Fransızlara kötücül bir zekâ, sözcüğün gerçek anlamıyla bir incelik veriyor; davranışlarda bunun doğal sonucu olarak gözlemlenen cilalı zarafet, toplumun içtenliğini öldürerek özü yaralıyor. – Erdemin en güzel kıyafeti olan alçakgönüllülük Fransa’da, İngiltere’de olduğundan da fazla ayaklar altına alınıyor; Fransız kadınları erdem ve edepli davramştan yapmacık bir alçakgönüllülüğü anlıyorlar; bunu en kaba insanlar dahi gözlemleyebilir. Erdemli davranışlar ile ahlak o denli yakın ilişki içindedir ki, çoğunlukla birbirine karıştırılırlar; incelikli davranışlar, ahlakın doğal yansıması olmalıdır; çeşitli nedenlerle çok erken yaşlarda sahte ve yoz davramşlar benimsenirse, ahlak içi boş bir sözcük olmaktan ileriye geçemez. Fransız kadınlarının hor gördüğü ciddiyet ile ev yaşamında temizliğe ve zara – fete özen, alçakgönüllülüğün üzerinde yükseldiği temellerdir; onları hor görmek bir yana, eğer yurtseverliğin saf ateşi Fransız kadınlarının yüreklerini sardıysa, erkeklerini kadınlarda alçakgönüllülüğe değer vermeleri yolunda eğitmeleri ve erkeklere saygınlık kazanmanın tek yolunun bu değerlerin benimsemesinden geçtiğini öğreterek, tüm yurttaşların ahlaki değerlerini yükseltmeleri gerekir. Kadınların haklarını kazanması yolunda verdiğim mücadelede temel savım bu yalın ilkedir; kadın eğitim yoluyla erkeğin kafa arkadaşı olabilecek şekilde yetiştirilmezse, bilgi ve erdemin yayılması önünde engel oluşturacaktır; çünkü hakikat herkes için ulaşılabilir olmalıdır, yoksa genel uygulamada etkisiz olacaktır. Neden erdemli olması gerektiğini bilme – dikçe, özgürlük onun aklını, görevlerini kavrayacak ölçüde güçlendirmedikçe, üstüne düşen görevlerin neden kendi yararına olduğunu anlamadıkça, kadından bu konuda işbirliği yapması nasıl beklenebilir? Eğer çocuklar yurtseverlik ilkesi – ni anlayacak şekilde eğitilecekse, annelerinin de yurtsever olması gerekir; pek çok erdemin kaynaklığını yapan insanlık sevgisi, ancak insanlığın ahlaki ve sivil çıkarları üzerine düşünülerek üretilebilir; ama mevcut durumda kadınların eğitimi ve sosyal konumu onu bu tür düşünce ve incelemelerin çok uzağında tutar. Bu yapıtta, belli bir cinse ilişkin mevcut görüşün ahlaktan sapmaya neden olduğu yolunda pek çok sav ileri sürüyorum; savlarımın ikna edici olduğuna inanıyorum. İnsan bedeni ve zihnini mükemmelleştirmek için saflığın evrensel hâkimiyetine ihtiyaç olduğunu söylüyorum; kendisini zihinsel güzellik ya da sevecenliğin çekici yalınlığıyla donatacak er – dem ya da anlayıştan yoksun kadınların yüceltilmesine son verilmedikçe, saflığın erkekler dünyasında da asla hâkim olamayacağını söylüyorum. Saygıdeğer bayım, bu gözlemlerimi tarafsızlıkla değerlendirmenizi rica ediyorum – şunları kaleme alırken siz de bir ölçüde bu hakikati gözetmiş değil misiniz?: “İnsan ırkının yarısının diğer yarısı tarafından devlet yönetimine her türlü katılımdan uzak tutulması, soyut ilkeler açısından bakıldığında açıklanması imkansız bir siyasal olgudur.


” Öyleyse, anayasanız nasıl bir temel üzerinde yükselmekte? Eğer erkeklerin soyut hakları tartışmaya açık, açıklama isteyen ve açıklanabilen bir konu ise, muhakememiz bize aynı şeyin ka­ dınların soyut haklan için de söz konusu olması gerektiğini söylemez mi? Bu ülkede çok başka bir fikir hüküm sürüyor ve kadınların bastırılmasını meşrulaştırmak için kullanılıyor – sorgulanmaz bir buyruk olarak kabul görüyor. Beni bir yasama uzmanı olarak dinlemenizi istiyorum: Erkekler kendi özgürlükleri için, kendi muduluklarına ilişkin olarak kendi adlarına karar verebilmek için mücadele edebilirken, kadınların, onların mutluluğu düşünülerek yapılsa bile, baskı altına alınması tutarsız ve haksız bir davranış değil mi? Kadın akıl melekesini erkekle paylaşıyorsa, erkeği bu konudaki tek hâkim yapan güç nedir? Zayıf krallardan zayıf aile reislerine kadar her türlü tiran da bu mazeretin ardına sığınmaz mı? Bunların en büyük arzusu aklı ezip geçmektir; gene de tahtlarını her zaman başkalarının yararına kullandıklarını iddia ederler. Kadınlardan sivil ve siyasal haklarını esirgeyerek onları aile hapishanesinin zifiri karanlığında kalmaya zorlarken siz de benzer bir şey yapmış olmuyor musunuz? Saygıdeğer bayım, eminim, aklı temel almayan bir görevin bağlayıcı olduğunu savunmazsınız. Kadınların kılavuzu akıl olursa, bundan sonuçlar çıkarabilirler; şunu hiç çekinmeden ileri sürebiliriz: Anlayışları ne kadar artarsa, kadınlar görevlerine o denli bağlı ola – çaktır – çünkü bunu anlayarak yapacaklardır – görevlerini anlamadıkça, kadınların ahlakı da erkeklerinki gibi o değişmez ilke temeline oturtulmadıkça, hiçbir otorite onların görevlerini erdemli bir şekilde yerine getirmelerini sağlayamaz. Bu yolla kadınlar el altında köleler olabilirler, ama kölelik kaçınılmaz sonucunu beraberinde getirecek, hem efendiyi hem de bağımlı kulu nitelikçe düşürecektir. Eğer kadınların sesleri bastırılacaksa, eğer kadınlar insanoğlunun doğal haklarından mahrum bırakılacaksa, haksızlık ve tutarsızlık suçlamasını boşa çıkarmak için, öncelikle kadınların aklı olmadığını kanıtlamanız gerekmektedir – aksi takdirde YENİ ANAYASA’nızdaki bu büyük kusur, erke­ ğin şu ya da bu şekilde, bir tiran gibi davranması gerektiğini gösterecektir ve tiranlık, o utanmaz yüzünü toplumun hangi kesiminde gösterirse göstersin, ahlakın altım oyacaktır. Kadınların zorla yalnızca ev içindeki işlerle ilgilenmeye mahkûm edilmesinin mümkün olmadığım defalarca tekrarladım; bu görüşümü gerçek olgulardan çıkardığım yadsınamaz savlarla desteklediğime inanıyorum. Kadınlar ne denli cahil olurlarsa olsunla^ özel görevlerini ihmal ederek, kurnazlıklarla, küçük hilelerle, daha ciddi konulara, kendi anlayışlarının ötesinde bulunan akıl işlerine burunlarını sokacaklardın Ayrıca kadınlardan yalnızca kişisel görevleri başarmaları beklenirken, erkekler çok çeşitli hazların peşinden koşacaklardır; sadakat bilmeyen erkekler sadakat bilmeyen kadınlar yaratır. Kendilerine kamusal yararın öğretilmediği, sivil hakların tanınmadığı cahil yaratıklar olarak kadınlaş misilleme yaparak kendilerince adaleti sağlamaya çalıştıklarınca suçlanamazlar da. Toplum içindeki kötülük kutusu açılınca, kamusal özgürlüğün ve evrensel mutluluğun tek güvencesi olan özel erdem nasıl korunur? Öyleyse kurulu toplumda baskı olmasına izin vermemeliyiz; yerçekimi yasasının evrensel hâkimiyetinde cinsler kendilerine uygun konumlarını bulacaklardır. Böyle bir durumda yurttaşlarınızı şekillendiren daha eşitlikçi yasalar olduğundan, evlilik de daha kutsal hale gelecektir: Genç erkekleriniz eşlerini seçerken sevgiden başka bir kılavuz aramazla^ aym kılavuzlukta genç kızlarınız kibri yaşamlarından söküp atarlar. Böyle bir durumda aile babası, fahişelere giderek bedenini ve duygusal bütünlüğünü güçten düşürmez, iştihasının peşinde koşarken onun kendisine verilmesinin gerçek nedenini unutmaz. Akıl ve alçakgönüllülük ona kocasının arkadaşlığını sununca, anne de koketlik sanatım icra etmeye çalışıp çocuklarım ihmal etmeyecektir. Ama erkekler babalık görevlerini yerine getirmedikçe, kadınların da günlerini çocuk odasında geçirmesini beklemek boşunadır; şimdi “akıllı bir kuşak”ın üyeleri olarak vakitlerini ayna karşısında geçirmeyi tercih ediyorlar. Bu kurnazca edimle^ paylaşımı haksızca engellenen gücün bir parçasını dolaylı olarak da olsa ele geçirme çabasından kaynaklanıyor: Yasal hakları kendilerine tanınmazsa, kadınlar da yasal olmayan ayrıcalıklar elde edebilmek için hem erkekleş hem de kendileri için ahlaksızlık getireceklerdir.

Saygıdeğer bayım, dileğim Fransa’da bu türden sorgulamaları başlatmak ve yaygınlaştırmaktır; bu sorgulamaların sonucunda ilkelerim onaylanırsa, aklın çağrısının bu yönde olduğu, o güçlü sesiyle insan ırkının kalan yarısı için de adalet istediği kanıtlanırsa, anayasanız elden geçirilebilir ve Kadın Hakları tanınabilir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir