Yaşamı üzerine ayrıntılı bilgilerin azlığı bir yana, ölümünden sonra neredeyse tümüyle unutulmuşken, elinizde tuttuğunuz yazarın kitabı başta olmak üzere, aralarında Jean Cassou, Camille Mauclair, Raymond Escholier ve Paul Lafond gibi sanat tarihçilerinin de bulunduğu bir yazarlar kesiminin, 1910’lu yıllardan başlayarak konuya dikkat çeken yayınlarıyla, sanat gündeminde hak ettiği yeri bulan “El Greco -gerçek adıyla Domenikos Theotokopoulos-, sanatı ve kişiliği yönünden, sanat tarihinin kuşkusuz en “ayrıksı”, en sıradışı isimlerinden biridir. Bu ayrıksılık, onun sanatındaki kökensel değerlerin karmaşıklığından, kendi dönemiyle tamı tamına çakışmayan kişiliksel üslûp özelliklerinden, yaşadığı coğrafyanın özel konumundan, Yahudi, Hıristiyan ve İslâm kültürlerinin iç içe geçtiği toplumsal ve doğal yapıdan kaynaklanıyor olsa bile, katolikliğin inanç temeli üzerinde biçimlenen görünümüyle ve kendine özgü ifade boyutuyla El Greco’nun sanatı, çok erken olgunlaşmış bir modernizmin tekil örneklerinden biri olarak çıkar karşımıza. Doğup büyüdüğü yörede (Girit-Kandiya) Athos papazlarından aldığı ilk resim bilgileri, kentli küçük bir burjuva ailesinden gelen El Greco üzerindeki etkisini, bir bakıma hep sürdürmüştü. Daha 1566’da, bu yörede adı ressam olarak geçtiğine göre, çok genç yaşlarda sanata ilgi duymuş olduğunu belirtiyor yaşamını konu alan kaynaklar. Babası Venedikliydi ve katolik bir aileden geliyordu. El Greco’nun Venedik’e gittiği tarih kesin olarak bilinmiyor. Ama orada kısa bir süre kaldığı ve bu süre içinde, Titien’in atelyesine yazılarak orada kısa bir süre öğrenim gördüğü kuşku götürmüyor. Giritli minyatür ressamı Giulio Clovio, Titien’in öğrencisi olan bu “genç candiote”yi, Roma’ya geldiğinde kardinal Alexandre Farnèse’e salık veriyor. Titien’in de, İspanya kralı II. Philip’e 1567’de gönderdiği bir mektupta, El Greco’dan “yetenekli genç öğrenci” diye söz ettiği biliniyor. 1572’de Roma’daki Saint-Luc Akademisi’nin kayıtlarında da, bu sanatçının adına rastlanıyor. Greco, bu dönemde, başta Toledo katedrali piskoposluk üyesi Pedro Chacon olmak üzere, Ispanyol kökenli din adamlarıyla ilişkiler geliştiriyor. Ortaçağın engizisyon dönemine özgü katı dinsel yaşantının sürdüğü Ispanya ve Escorial’in büyülü atmosferi, El Greco’yu Ispanyol kültürüne doğru hızla çekecek ve 1577 ilkbaharında geldiği bu gizemli kentte (Toledo) 37 yıl yaşayacak, bu kentte ölecektir. Sanatçının İtalya dönemi, uzun süren ihmal yıllarından sonra, ancak son yarım yüzyıl içinde tarihçilerin ve ressamların ilgisini çekmeye başlamıştır. El Greco’nun Venedik’te yaptığı ilk resim, tempera tekniğinde gerçekleştirdiği bir üçlü resim (“triptikon’O’dir. Yunan ikon sanatının etkilerini yansıtan ilk dönem çalışmaları, aynı zamanda İtalyan maniyerist üslûbunun özelliklerini de yansıtır. Venedik’te ilişki kurduğu Bossano’dan ve Tintoretto’dan -ve kuşkusuz Titien’den- etkilenmiştir, imzasını “Domenikos” olarak attığı ve Bizans sanatının etkilerine açık olduğu Saint François stigmatisé, kıvrıntılı ve gergin formlarıyla kişisel paletini yansıtan ilk önemli yapıtlarından biridir. Venedik okulunun izlerini de taşıyan bu resim, onu izleyen başka yapıtlarda giderek derinleşen Titien ve Tintoretto etkilerinin yoğunlaşmasına yol açar. Guérison de l’aveugle-né (Parma ve Dresden) ya da Christ chassant les marchands du temple (Washington) ile, espas anlayışı yönünden daha çok Tintoretto’ya yakınlaşmış görünür, Titien’e özgü parıltılı renkler de bu resimlerde ihmal edilmemiştir. Kalabalık figürlerin devinimlerini yansıtan ortamlarda, geri plandaki yapıların görünümü ve derinliğin canlı etkisi, ilk kez bu resimlerde kendini açığa vurur. Bu erken dönemin en dikkati çeken yapıtı ise Venedik’e özgü bir renk gamı içinde ele alınmış olan Annonciation (1575’e doğru, Prado Müzesi) adlı tablosudur. El Greco’nun Roma dönemi, Venedik’teki çalışmalarının aksine, daha sınırlı etkiler taşır. Klasik antikitenin anıları, Michelangelo’nun ve maniyeristlerin sanatı, özellikle Piéta (Philadelphia Müzesi)’da ve New York’taki İspanya dostları derneğinin koleksiyonundaki yapıtlarda (Hercule Famèse ve Laocoon) özümsenmiş değerler olarak kendini gösterir. Jeune garçon allumant une chandelle (1570’e doğru, Napoli Müzesi) adlı yapıtında, Titien’in Nativité (Floransa, Pitti) tablosundaki ışık kaynağından esinlendiğini açıkça ortaya koyan bir teknik geliştirir ve yüzyılın El Greco ya da Toledo’nun Gizi sonundaki “luminist” araştırmalardan etkilenir. İtalya’da geçirdiği yıllarda, çok sayıda yaptığı portre çalışmalarıyla, bu türün başarılı örneklerini de gerçekleştirir. Giulio Clovio portresi, bu açıdan tipik bir yapıttır. Ayrıca S. Domingo el Antiguo manastırı için yaptığı Assomption (1577, Chicago Sanat Ens.) bu zengin dönemin sürmekte olduğunu gösterir. Artık Greco’ya özgü değerler de yavaş yavaş kendini açığa vurmaya başlamıştır. Örneğin La Trinité (Prado), Michelangelo’dan kaynaklanan heykelsi formlarıyla, Greco’nun sanatında, bu özgülüğün de bir ifadesidir. Anlamlı, dramatik ve gizemli özellikler taşıyan Resurréction ile, artık yeni bir Greco karşısındayız. Isa’nın üzerindeki gömleğini çıkarmasını konu alan Espolio (1577-79, Toledo katedrali) ise, onun belki de Özgün nitelik taşıyan ilk önemli yapıtıdır. Derinlemesine çizgilerin (rakursi) ustalıklı etkileri, Italyan rönesansından kaynaklanan derslerin iyi aktarıldığının da işaretleridir. Ancak ikonografik formül, gene de Bizans kaynaklıdır. Burada renk yoğunluğu ve kırmızı etkisi, güçlü bir duygu oluşturmaya yöneliktir. Isa’nın ince uzun çehresi, keder yansıtan iri gözleri, gene Greco’ya özgü bir tipoloji karşısında bulunduğumuzun da belgesidir. El Greco, aradığı ortamı, kasvetli bir atmosfer taşıyan Toledo’da bulacaktır. Sanatçının kişisel yapısı ve dinsel tutkusuyla, bu gizemli kent arasında yakın bir bağ bulunduğu kuşku götürmez. Nitekim Barrés de kitabında, Greco ile Toledo yaşamını ve doğasını özdeşleştirir, bu kentin karmaşık havasından Greco’nun yapıtlarına yansıyan gizemli ilişkilerin sırrını çözmeye çalışır. Artık sarayın ve kralın buyruğunda çalışan bir ressamdır Greco. Sofuca (“dévotion”) tabloları, Ispanyol din El Greco: Rönesans Resminde Ayrıksı Bir Kişilik 9 darlığına özgü boyutlar içinde ele alınır: Sainte Véronique (Madrid), Saint François recevant les stigmates (Madrid) ya da Christ en croix bu tür yapıtlardandır. La crucifixtion avec deux donateurs (Louvre) ise, onun başyapıtı sayılan Enterrement du comte d’Orgaz (1586)’m habercisidir. Yersel bir cenaze töreniyle göksel bir buluşmayı, kompozisyonun iki bölümü olarak birleştiren, birindeki dinginlikle, ötekindeki devinimselliği bir arada sunan bu sıkı ve görkemli tablo, askerlerden, hukukçulardan ve papazlardan oluşan Toledo sosyetesini toplu halde sunar. Greco’nun başka tablolarında da portre olarak gündeme gelen bu kişiler, Kastilyalı soyluların törensel ağırbaşlılıklarını hep ön plâna çekmeye çalışır. Aynı biçimde Chevalier à la main sur la poitrine (Prado), Covarrubias (Louvre) ve Julian Romero de las Hozanas (Prado), hep bu soylu İspanyolları karşımıza getirir. Kardinal Nino de Guevara’nın portresini konu alan resim (Metropolitan), gözalıcı renkleri, psikolojik gözlemle birleştiren anlatımı içinde, büyük engizitörün kimliğini belgeler.

Maurice Barres – El Greco ya da Toledo’nun Gizi
PDF Kitap İndir |