Michel Odoul – Bana Nerenin Ağrıdığını Söyle Sana Nedenini Söyleyeyim

Batı tıbbına göre, belli bir genetik alan belli bir hastalığa zemin hazırlar. Bu zemin, doğuştan (insan lökosit antijenleri (HLA)) ya da sonradan edinilmiş (kromozom değişimi) olabilir. Doğu tıbbına göre, hastalık Hayat Yolu’nun gerçekleşmesinde bir engelin ortaya çıktığını belirtir. Böylece bilinç, hastalıklara yol açan enerji tıkanıklıklarıyla, gelişim yolunda engellerin oluştuğunu ifade eder. Bu iki bakış açısı, örneğin farelerde stres yaratılmasının kromozom bozukluklarına neden olduğu deneyler bilindiğinde birbirleriyle tümüyle uyuşmaz değildir. Bu yüzden, tamamen aynı genetik alan bir kişide hastalığa neden olurken bir başkasında sağlık sorunu yaratmayabilir. Yeniden saglıga kavuşmak için, karmaşık ve rastlantısal genetik manipülasyonlara başvurmaktansa hastalığa yol açan ruhsal enerji mekanizmalarını anlamak daha basit, daha mantıklı ve düşük maliyetli görünüyor. Bu nedenle, Michel Odoul’un kitabı, vücut dilini çözmek için anahtar arayan herkesin kullanımına yönelik mükemmel bir pratik başvuru kitabı niteliği taşıyor. Kitabı okurken, hastalığın falan acının arkasında, gelişimimiz için bir ilerleme aracı olan “yaratıcı bir hastalık” olduğunu görebileceğiz. 15 Yazar, Taoist .yaklaşıma göre içimizdeki makrokozmos ve mikrokozmos düzeni belirleyen ruhsal enerji mekanizmalarını açık ve basit bir şekilde ortaya koyarak, belirtilerin yerinin saptanmasına bağlı olarak anlam arayışında bize rehberlik ediyor. Hassas bir konu olan belirtilerin lateralitesi (baskınlık) sorunundan yola çıkarak bize deneyimlerinden elde ettiği bilgileri veriyor. Bu sorun benim için uzun süre, nadiren ele alınmış ya da çelişkili sonuçlar yüzünden karanlıkta kalmış sorularla dolu geniş bir konuydu. Bu kitapta konuya getirilen cevap, tıbbi uygulamalara değerli bir rehber oluşturabileceği gibi, hasta olarak da hastalık geçmişimi aydınlattı. Örneğin, Annick de Souzenelle’in gösterdiği gibi, geleneksel batı görüşüyle uyumlu olduğu ölçüde de bana doğru gibi geliyor.


Bu başlangıcın her şeye rağmen bir bedeli var, çünkü sorum� luluğumuzu artınp özgürlüğümüzü elde etmemize mal oluyor. Hayat bütün anlamını işte bu bedel sayesinde kazanıyor, ancak bunuf! için bizim o çok güçlü “kurtarıcı-iyileştirici” doktor imgesinin arkasına sığınmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Bu kitap, kendi yolunu anlamasında ve gerçekleştirmesinde her varlığa yol göstermek üzere basit bir mekanik insan yaklaşımının ötesinde, bilinç alanlarını genişletmeyi isteyen doktorlar için de yararlı olabilir. 21. yy’ın en önemli hedefi karşıtların uyuşması olduğundan, belki bir gün klasik tıbbın, homeopatinin, akupunkturun, psikosomatik yaklaşımın ve Doğu tıbbının (ya da en azından ardında bulunan felsefi ilkelerin) uyumlu bir şekilde bir arada var olabileceğini düşleyebiliriz. Dr. Thierry Medynski Homeopat, ruh ve sinir doktoru Medynski aym zamanda, Montorgueil yaymlarmdan çıkan Psychanalyse et ordre mondial (Psikanaliz ve Dünya Düzeni) adil kitabm ortak yazand1r. 16 OKUYUCULARIN DİKKA TiNE Bu kitapta aktarılan bütün örnekler gerçektir. Bununla birlikte, kimliklerin gizli tutulması nedeniyle, kişiler adları değiştirilerek belirtilmişlerdir. Aym adı taşıyan ve aym durumu yaşayan biriyle herhangi bir benzerlik, kuşkusuz, bu kita!f ta yazılanlarm doğru olduğunu, ancak hiçbir durumda aym kişiden söz edilmediğini gösterir. “Hiç kimse size, zaten içinizde yart uykuda var olan bilginin ötesinde hiçbir şey öğretemez . ” Halil Cibran Giriş “Modem bir çağ yaşıyoruz,” diyor tanınmış bir radyo sunucusu. İletişimin ve araçlarının hiç bu kadar gelişmediği, güçlü ve “başarılı” olmadığı bir çağ yaşıyoruz. Modern insan, üstünde bütün dünyayla her an haberleşebileceğini gösteren, telefonların (masa ve cep), faksın, Minitel’inl, bilgisayarın bulunduğu masasının arkasına oturmuş bir “dinamik çerçeve” imgesi içinde yer alır. Bununla birlikte, tablo bu kadar güzel olmaktan uzaktır.

Bu iletişim, gerçekten de çoğunlukla boştur ve yalnız kendi (bilinçli bir şekilde yapılmadığında) yanılsamasını anlatır. Aslında bütün bu tertibatlar gerçekten var olma ve karşılıklı konuşma yeteneksizliğimizi telafi eden protezler, tümörlerdir ve her defasında bizim biraz daha hile yapmamızı ya da “öteki” korkumuzu aşmamızı sağlar. Buna inanmak için Minitel’in ya da e-postaların çarpıcı başarısını görmek yeterlidir. Günlük yaşam biçimimiz, her yerde hazır olma, medyanın salt egemenliği, materyalizm tuzağı, günlük gazetelerimizin sürekli arMinltel: Fransa’da kullanılan telefon ağına bağlı terminalle, lnternet işlemlerini yerine getiren bir telefon-net sistemi. (ç.n.) 21 tışı, yaşam ve varoluşu, yaşam ve karışıklığı, yaşam ve aşırılığı gitgide birbirine karıştırmamıza yol açtı. Tüm bunlar, bizim rızamızla hatta kendi talebimizle gerçekleşti. Her zaman daha fazla, her zaman daha hızlı, işte slÜganımız, tekrarlayıp durduğumuz şey, peki ama ne yapmak için? Günün birinde yaşımız ne olursa olsun, bizzat kendimiz, kendi yaşamımızı ıskaladığımızı üzüntüyle fark edip hasta ya da bunalımlı olarak uyanmak için mi? Toplumumuz, eğitimimiz ve belli bir kolaylık da, bizi isteklerimizin tatminini dışarıda ve dışa doğru aramaya itti. O halde yönetmeyi, elde etmeyi, hakimiyet kurmayı, sahip olmayı ya da iletişim kurmayı bu dış ile birlikte öğreniyoruz. Bu yanş her gün bizi kendimizden biraz daha uzaklaştırıyor ve kendi özümüzü yok ediyor. Sadece hastalıklar, mecburiyetten ve zorla bizi kendimizle yüz yüze getiriyor. O arıda büyük bir şaşkınlık yaşanıyor. O halde üzüntülü bir şekilde aynada gördüğümüz bu insan kim? Bize acı veren bu vücut ne ifade ediyor? Orada şu yatakta yatan, nerdeyse yabancı olan şu varlık kim? ilk ve tek gerçek muhatabımız o aslında. Gerçekten hiçbir zaman konuşmadığımız, onu tanımaya zaman ayırmadığımız kişi, yani bizzat kendimiz! Bu farkına varış, o zaman öylesine dayanılmaz olur ki, doktorumuzdan yaşamımızda olmaması gereken bu acıları dindirecek şeyi vermesini isteriz.

Ama, ya tanısaydık! Bu acılar aslında sadece, hareket ederken yaptığımız bütün o gürültüyle sağırlaşıp tıkanmış kulaklarımıza hayat ve vücudumuzun gönderdigi umutsuz çığlıklardır. Bunlar uyarı sinyalleri, dengesizliklerimizin tanıklarıdır, ama onları duyamadığımız gibi anlamıyoruz da. Bu kitabın amacı kulaklarımızı yeniden açmayı sağlayarak bu eksikliği gidermektir. insanı, yaşam çerçevesine ve bütünlüğü içine yeniden yerleştireceğiz. Hayatın, bu olağanüstü oyunun işleyiş kurallarını ve 22 nedenlerini inceleyecegiz. Mesajı alabilmek ve tüm bu olumsuzlukların degişmesi için gerekeni yapmak amacıyla ağrılarımızı, gerilimlerimizi ve acılarımızı tanımayı ve anlamayı öğreneceğiz. Yıllarca süren enerji teknikleri ve özellikle de şiatsu uygulamalarından sonra, her birimizin vücudunun hangi noktada gerçekten içimizde çektiğimiz acıdan söz ettiğini (hatta haykırdığını) saptayabildim. iç gerçegimiz, bilinçdışımız; psişemiz, ruhumuz (farklı tercihlere göre) bizimle konuşur, yolunda gibneyeni durmadan bize söyler. Ama biz dinlemeyiz ve duymayız. Niçin? “Sağırlığı”mızın iki nedeni var. Her şeyden önce, bize gönderilen “doğal” mesajları (rüyalar, sezgiler, önseziler, fiziksel duyumlar vb.) anlayamıyoruz ya da dinlemek istemiyoruz. Bu durumda, onları duyabilmemiz ya da kendimizi durmaya zorlamamız için mesajların gitgide daha güçlü ve daha etkili (hastalıklar, kazalar, çabşmalar, ölüm vb.) olmaları gerekir. ikinci neden de, çoğu kez ağrıyı algılamak kaçınılmaz olsa da (başka ne yapılabilir?), şifresini çözemiyor, anlayamıyoruz.

Bu da, bu uyumsuz süreci sadece geçici olarak durdurmaya yarayabilir, ama onu anlamaya ve tümüyle değiştirmeye yaramaz. Bütün bunları dile getirmeyi gerçekten hiç kimse bize öğretmez. Parçalara ayrılan bilimimiz, vücudumuzu ruhumuzdan ayırdı. Vücuda dikkatle bakıyor, didik didik ediyor ve bir makine gibi inceliyor, böylece doktorlarımız, çoğunlukla mükemmel makineciler haline geliyorlar. Hiçbir zaman öğrenmedikleri halde mors mesajları alan denizciler gibiyiz. Hiç kesilmeyen bip-bip sesi en sonunda çekilmez hale gelir, bizi rahatsız eder. Bunun üzerine sistemi bloke etmesi ya da daha da vahimi, susturmak üzere telleri kesmesi için kıyıdaki makiniste başvururuz ve böylece görünürde rahatlarız. Halbuki bip-bip sesi bize gövdede bir delik olduğunu ve bunun doldurulması gerektiğini haber vermektedir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir