Morris Rossabi – Kubilay Han

Bu kitabın ilk baskısından beri geçen yirmi yıl içinde Moğollar hakkında adeta bir çalışmalar seli yayımlandı. Hatta bilimsel çalışmaların kuşkulu ve çarpık kullanımı sonunda oluşan popüler bir kitap, çok satanlar listesine girdi ve güncel dış siyaseti konu alan önemli kitapları bile etkiledi. Bir başkası, tuhaf biçimde, Kubilay Han’ın büyükbabası Cengiz Han’ın, topraklarını yönetirken demokratik ilkelere bağlı bir hükümdar olduğunu öne sürdü. Cengiz’in yaşamını anlattığı öne sürülen bir film, 2007 yılında Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’ne aday gösterilen beş filmden biri oldu. Elbette, Moğollar hakkında güvenilir, bilgiye dayalı ve aydınlatıcı çalışmalar da yayımlandı ve bunlar, dünya tarihinde en geniş kesintisiz topraklara sahip olan bu imparatorluk hakkında daha ayrıntılı ve kesin bilgi verdiler. Moğollara olan ilginin artmasından bu kitap da yararlandı. Yayımından iki yıl sonra Fransızcaya ve İtalyancaya çevrildi ama geçtiğimiz yıl içinde bu ivme iyice arttı. Birdenbire Rusça, Çince ve Korece çevirileri ortaya çıktı. Moğollara olan bu ilgi, temel olarak küresel tarihe giderek daha çok değer verilmesinden kaynaklanıyor. Tarihçiler bir dünya tarih kurumu (World History Association) oluşturdular ve kendi dünya tarihi dergilerini (]ournal of World History) çıkarmaya başladılar. Okullar, Batılı olmayan uygarlıkları, özellikle de Doğu ile Batı’yı bağlayan uygarlıkları konu alan dersleri önkoşul yapmaya başladılar. Bu iç içe geçmiş tarihler konusundaki artan ilgide Moğollar özel bir önem taşıyor çünkü Avrupa ve Çin arasındaki ilk doğrudan temasın başladığı dönem, onların dönemidir. Bu teması Marco Polo temsil ediyor, ama o dönemde misyonerler, Cenevizli ve Venedikli tüccarlar dışında, Doğu Asya’ya giden bir Fransız gümüş ustası -ayrıca elbette İranlı, Orta Asyalı ve Ermeni yıldızbilimciler, askerler, memurlar, tüccarlar, dokumacılar ve hükümdarlar- da var- viii KUBİLAY HAN dı. Batı Asya’ya ve Doğu Avrupa’ya Moğol yayılması ve Batı ile bunun ardından gelen temaslar, küresel tarihin başlangıcını oluşturan şeydir. 1 990’dan sonra Moğolistan’ın dünya gündemine yeniden girmesinin de 13.


ve 14. yüzyıllardaki Moğol İmparatorluğu’na tekrar ilgi duyulmasında katkısı oldu. 1921’den 1990 yılına dek sosyalist Moğolistan esas olarak SSCB ve Doğu Avrupa ile temas halindeydi, ama Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Moğolistan’ın Doğu Asya’ya ve Batı’ya açılmasıyla pek çok yabancı bu ülkeye gidip Moğol tarihine gözle görülür ilgi başlattı. Moğolistan’da arkeolojik araştırmalar yapılması, geleneksel ekonomiye yol göstermesi amacıyla çağdaş göçer yaşamın araştırılması ve 12. ve 13. yüzyıllardaki iklimin incelenmesi de Moğol İmparatorluğu’nun arkaplanı hakkında bilgiler sundu. Moğolistan’daki bu çalışmalar, hem bilginleri hem de popüler yazarları Moğol çağı hakkında kitaplar ve makaleler yazmaya teşvik etti. Bu çalışmalar, Moğolların Batı Asya ve Rusya’daki toprakları hakkındaki bilgilerimize de katkı sağladı. İran’daki sanat ve kültür uyanışı üzerine pek çok çalışma ortaya çıktı ve bunlar Çin’in İran sanatı üzerindeki etkisi konulu, çok övülen bir müze sergisine dönüştü. Mısır Memlukları, Rusya’daki Altın Orda ve Ortadoğu’daki İlhanlar arasındaki üç kutuplu çekişmeleri konu alan kitaplar, çeşitli Moğol hanlıkları arasındaki uçurumu sergiledi ki imparatorluğun temellerini oyan ve sonunda çöküşüne sebep olan da bunlardı. Altın Orda ve Moğol etkisi de dikkat çekti. Ayrıca, Marco Polo’ya olan hayranlık sayesinde küresel tarih öne çıktı ve Avrupalılar ile Moğollar arasındaki ilişkilere ışık tutan pek çok kitap basıldı. Çin’deki Moğol hükmü hakkında da çalışmalar yayımlandı. Bu yayınların en önemlisi olan The Cambridge History of China: Alien Regimes and Border States, 907-1368 (Cambridge Çin Tarihi: Yabancıların Yönetimi ve Sınır Devletleri, 907-1 368), Moğollarca kurulan Yüan Hanedanı’nın her dönemindeki siyasi ve ekonomik gelişmelerin bir özetini sunar. Yeni düzenlenen bir yayın, Sonğ-Yüan-Minğ hanedanları arasındaki geçiş olarak adlandırılan olguyu konu alıyor ama Moğol dönemine özgü bazı konulara da değiniyor.

Çin’deki Moğol devlet kurumları, tıptaki gelişmeler ve kadınların mülkiyet hakları üzerine de kitap ve makaleler yazıldı. Yüan Hanedanı hükmünün bütün yönleri yeterince çalışılmış olmasa da, ön çalışma niteliğindeki bu kitap ve makaleler, Yirminci Yıl Baskısına Önsöz İX o dönemdeki gelişmeler hakkında değerli bilgiler ortaya koydu. Yüan Hanedanı’nın, özellikle de Kubilay dönemindeki uluslararası ilişkilerinin incelenmesi sonucunda, Moğolların Japonya’yı ve Java’yı işgalleri de, Yüan devletinin Hindistan ve Batı Asya ile ticari bağları da daha iyi anlaşıldı. Bu çalışmalar elinizdeki kitabı tamamlar niteliktedir. Hatta bazı tezlerimde kimi değişiklikler yapmama da neden olmuşlardır. ,;; Örneğin Çin kaynaklarının, başarısız 1281 Japonya seferindeki asker sayılarını şişirdikleri sonucuna vardım. Çin kaynakları işgal ordusunun mevcudunu 140.000 olarak verir, bu da o dönem için aşırı büyük bir seferdir. Halbuki Japon kaynaklarını kullanan Thomas Canlan, bu seferde çok daha az savaşçı olduğunu öne sürdü. Yine de bu seferin masraflarının büyüklüğü, oldukça büyük bir gücün seferber olduğunu gösteriyor. Hatta kısmen bu masraflar yüzünden başlayan bütçe açıkları, Japonya seferinden sonra Yüan Çin devletinde ortaya çıkan çalkantıların da nedeniydi. Dolayısıyla, bu sayının Yüan tarihi eleştirmenlerinin ortaya attığı 10.000 kadar düşük olduğunu da sanmıyorum. Herhalde 140.000’in gerçekten abartılı olduğunu ve gerçek sayının bunun yarısı civarında olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır.

Kitabı bugün yazacak olsaydım daha çok vurgulayacağım konular, belki de bu ayrıntılardan bile önemlidir. Bu kitap ortaya çıktığı günlerde, gerek Doğu’da gerek Batı’da pek çok eğitimli okur Moğolları yağmacı, açgözlü ve cani olarak algılıyor, işgal ve yönetimlerinin de yıkıcı felaketler olduğunu düşünüyordu. Bu kitap ve o günlerde tek tük yazılan başka bazı çalışmalar, Moğolların yönettikleri ülkeler Üzerlerindeki etkilerine ilişkin bu topyekun olumsuz bakışa meydan okudu. Bu çalışmalar, Moğolların Doğu ile Batı arasındaki ticarete katkıları ile kültürel, dini, sanatsal ve teknolojik etkileşim -bugün sevilen tabirle “küreselleşme”- üzerindeki etkilerine odaklandılar. Bu kitap ayrıca, Kubilay’ın yabancı dinlere karşı genellikle hoşgörülü tutumunu ve Çin’i yönetirken çok etnili bir memur kadrosu istihdam etmesini tanımlayarak, Moğolların yapıcı ve yönetici değil katil ve yıkıcı oldukları yolundaki alışıldık düşünceyi çürüttü. Ancak bu sefer de geçtiğimiz yirmi yıl içinde popüler yazarlar, bu kitabı ve başkalarını da kullanarak, Moğolları kahraman olarak betimlemeye, Cengiz ve Kubilay gibi Moğol önderleriniyse evliyalaştırmaya başladılar. Cengiz Han’ı çağdaş dünyanın habercisi, tavrını ve siyase- x KUBİLAY HAN tini de bir demokrasi simgesi gibi gösterdiler. Bunun nedeni, önemli kararlarda soylulara danıştığı ve kadın haklarını savunduğu iddiasıydı. Moğol döneminde Asya’nın çoğunluğunda hüküm süren barış ortamını belirten Moğol Barışı (Pax Mongolica) tanımına vurgu yaparak, Moğol istilasının karanlık ve gaddar yönlerini görmezden gelme eğilimine girdiler. Maalesef Moğol İmparatorluğu’nun bu çarpıtılmış görüntüsü giderek daha çok popüler destek buluyor. Ben, Kubilay ve hükmü konusunda dengeli bir yaklaşım sunmaya çalışmış olsam da, herhalde Kubilay’ın neden olduğu yıkıma daha çok dikkat etmeliydim. Güney Çin, Kore, Güneydoğu Asya, Japonya, Orta Asya ve Mançurya üzerine yaptığı seferlerde yüz binlerce, belki milyonlarca insan öldü. Birlikleri pek çok bölgede kentleri ve köyleri harap ettiler. Bu seferlerde aralıksız bir şiddet uyguladılar. Bu katliamı ve yıkımı görmezden gelmek tarihçilik açısından uygun olmadığı gibi, Kubilay’ın ve Moğolların Doğu ve Güneydoğu Asya’daki etkileri konusunda da gerçeğe uygun olmayan bir resim ortaya çıkarır.

Kubilay’ın meslekleri, zanaatları, Çin sanatını, Çin tiyatrosunu geliştirmesi; yönetime ve istikrara katkısı, dini hoşgörüsü görmezden gelinmemelidir, ama bunlara dayanarak işgalleri ve yarattığı dehşet aklanamaz. Kubilay ile ilgili üstü kapalı değindiğim halde derinlemesine incelememiş olduğum bir konu da, Çin sanatını desteklemesi ve bunun sonucunda Moğol İmparatorluğu’nun diğer bölgelerine sanatın yayılmasıdır. Kültürlerarası teması incelemek ve tanımlamak için elbette elle tutulur nesneler kolaylık sağlar. Moğol döneminin Batı Asya sanatı da Çin sanatının etkisini açıkça gösterir. Kubilay, kardeşinin ve yeğenlerinin yönettiği İran’daki Moğol devleti İlhanlarla iyi geçindiği için, Çin ve Batı Asya arasında da gözle görülür bir etkileşim bulunur. Bu kitabın yayımlanmasından sonra, “When Silk Was Gold” (İpek Altınken – Cleveland Sanat ve Metropolitan müzelerinde 1 997-1998 yıllarında açılan bir sergi) ve “The Legacy of Genghis Khan: Courtly Art and Culture in Western Asia, 1256-1353” (Cengiz Han’ın Mirası: Batı Asya’da Saray Sanatı ve Kültürü, 1256-1353 sergisi – Metropolitan ve Los Angeles Sanat müzelerinde 2002-2003 yıllarında açılan bir sergi) sergileri, İran’ın Çin’den aldıklarını açıkça ortaya koymuştur. İranlı çömlekçiler, uçuk yeşil Çin porselenlerini (seladon) taklit etmeye çalıştılar ve işlerine Çin tasarımlarını kattılar. Benzer biçimde, ejder, anka kuşu, Çinli sanatçıların ağaç Yirminci Yıl Baskısına Önsöz Xİ ve bulut çizimleri gibi Çin tasarımının en temel öğeleri de o dönemdeki İran resimlerinde ve Reşidüddin’in [Hamedani-ç.] ünlü dünya tarihinde görüldü. Kubilay Han, böylesi bir sanat alışverişini himaye ettiği için de övgüyü hak ediyor. Yeni araştırmalar ve yayınlar ortaya çıktıkça, ben de daha çok çalışıp deneyim kazandıkça, Kubilay ve dönemini konu alan bu kitabın yeniden ele alınması gerekebilir. Ancak, bu değişikliklerin bu kitapta çizmiş olduğum resmi yakın gelecekte fazla değiştireceğini sanmıyor, hem akademisyenlerin hem de genel okurun bu biyografiyi yararlı bulacağını düşünüyorum. Çincenin transliterasyonunda pinyin sisteminin kullanılması, bu kitap taslakken yeni yayılıyordu. Wade-Giles sistemini pinyine çevirmek için gösterilecek çabanın masrafı, kitabın yeni baskısının fiyatını artıracaktı. Bu yüzden, okuyucunun iki sistem arasındaki dönüştürme çizelgelerine her zaman ulaşabileceği düşüncesiyle pinyine dönmedim.

Bu önsözün yazımında bana yardımcı olan Saralı ve Nathan Sterinbach’a teşekkür etmek istiyorum.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir