Mustafa Turan – Destanlasan Canakkale

Dünya Harbi’nln, gerek Türk, gerekse dünya tarihi açısından en önemli bölümünü hiç şüphe yok ki Çanakkale savaşları işgal eder. Zira, Çanakkale’nin o dehşet anım görenler kıyametin koptuğunu zannederler. Dünya tarihi, metre kareye altı bin merminin düştüğü böylesi bir savaşı ne görmüş, ne de tanımıştır. İki taraftan tam yarım milyon insanın hayatına mal olan büyük bir savaştır Çanakkale… Çanakkale savaşları; tarihin kaderini değiştiren, Türk’ün şan ve şerefini şahikaya eriştiren, vatana sevgi duygusunu geliştiren, iman gücünü bayraklaştıran ve orada savaşanları kutsallaştınp kahramanlaştıran görkemli bir destandır. Dünyayı yenenlerin ve yenilmez sanılanların yenilgiye uğradığı Çanakkale; dünya tarihinde ve Türk milletinin hafızasında abideleşen, ebedileşen, heykelleşen, efsanele-şen ve destanlaşan bir büyük zaferdir. Çanakkale’de, iman ve azmin karşısında maddi güç ve teknik dize gelmiş, mana maddeyi delmiş, Hakkın ve haklının zaferi tescil edilmiştir. Çanakkale’de, kibirle gelenlerin nasıl hüsranla döndüğüne, Haçlı zihniyetinin ümit ışıklarının nasü söndüğüne tarih şahit olmuştur. Çanakkale, 250 bin şehidin kefensiz yattığı, Türk’ün şanına şan kattığı ve bir devrin battığı yerdir. Asimi, esasım, özbenliğmi, kimliğini, kişiliğini, inancım, tarihini, kültürünü ve misyonunu bilmeyen mületle-rin, yeryüzünde uzun müddet payidar olduklarına tarih 6 bugüne kadar şahit olmamıştır. İnsanın kendisinde olmayanı başkasına vermesi nasıl mümkün değilse, bizim de millet olarak milli bir şuur kazanmadığımız sürece, bu şuuru gelecek nesillere aktarmamız mümkün olmayacaktır. Çünkü başka milletler sığ bir göl gibi olan kısa ve kısır tarihlerini, kendi nesillerine tarih yerine destan diye okuturken ve geçmişlerine ihtişam kazandırmaya çakşırken, biz engin bir derya misali olan zengin tarihimizle güçlü kültür ve medeniyetimizi nesillerimize gereği gibi tanıtamamaktayız. Kendi kendimize yaptığımız bu kötülüğü, dünyada hiçbir düşmanın yapması mümkün değildir. Artık bu acı gerçeği itiraf etmenin ve gerekli tedbirleri alma zamanının geldiğini düşünmek gerekir. Her Çanakkale’ye gidişimde oradan ayrılırken ruhum, soğuk bir demir kızgın ateşten nasıl çıkarsa öyle üzgün ve kırgın dönerdim. Zira tarihimiz açısından müstesna yerlerden birisi olan Çanakkale’ye gelen ziyaretçilerin pek çoğu Şairimizin: “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı DüĢün olunda binlerce kefensiz yatanı, Sen Ģehit oğlusun, incitme yazıktır atam…” Mısralarında ifadesini bulan bir şuur ve bilinçten uzak bir vaziyette, dolaştıklarım, hatta şehitliklere aşk sloganı yazacak kadar, meselenin özünden habersiz gezdiklerini üzülerek müşahade etmişimdir.


Eğer bu davranış; cehaletten değilse, gaflet ve duyarsızlıktandır, diye iç çekmişleridir. Çanakkale’ye ziyarete gidecek tüm kafilelere önceden; nereye ve niçin gittikleri, varlığımızı, vatanımızı ve hürriyetimizi orada kefensiz yatan şehitlerimize borçlu olduğumuz anlatılarak, temelde bir altyapı oluşturulup bir şuur ve bilinçlendirme yapıldıktan sonra gezinin gerçekleştirilmesinin daha faydalı olacağını hep düşünmüşümdür. Ben bu kitabı, bu mantık içerisinde ve SUR dergisinde aşağıda gelecek makaleyi okuduktan sonra yazmaya karar verdim. Artışıyla eksisiyle bir döneme damgasını vuran devlet adamlarımızdan merhum Turgut Özal, milli değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Japonların Batı’ya meydan okuyan ilerleyişi karşısında, 1980’li yıllarda Japon eğitim sistemine ilgi duyar. Bu sebeple inceleme ve araştırma yapmak üzere bir Japon Pedagog heyetini Türkiye’ye davet eder. Alanında uzman olan bu Japon heyeti, ülkemizin çok değişik yerlerinde inceleme ve 7 / DESTANLAŞAN ÇANAKKALE araştırmalar yapar. Görüşme ve temaslarda bulunur. Sonra da bütün bu faaliyetlerin sonuçlarım takdim etmek üzere, zamanın Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’le birlikte Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkar. Eğitim alanında uzman olan Japon heyetinin karan kısa ve kesindir. Derler ki: “Sizin gençlerinizde miRi şuur yok.” Bu karar; Başbakanlıkta bulunan Türk yetkililer üzerinde bomba tesiri meydana getirir ve büyük bir şok yaşatır. Biraz şaşkınlık, biraz da hayret içinde: “Nasıl yani.?” diyerek şu soru sorulur: “Peki siz Japonlar, gençlerinize milli Ģuur verme adına ne yaparsınız? Hangi programı, nasıl uygularsınız?” Bunun üzerine Japonlar ilginç, ilginç olduğu kadar da bizim açımızdan acı acı düşündürücü olan şu cevabı verirler: “Biz, sizden aldığımız “AMİN ALAYI” {Osmanlılarda çocuğun yaĢı 4 yü, 4 ay, 4 gün olunca Amin Alayı denen bir törenle eğitime baĢlatılırdı. AnlaĢılan Japonlar bunu alarak kendilerine uyarlamıĢlar) ile eğitime giriş yaparız. Ve ilk eğitime şok testler uygulayarak başlarız.

Bu çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyle ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şok olan çocuklarımıza deriz ki: “Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız, daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş ve modern fabrikalar kurarsınız.” Daha sonra bu çocukları Hiroşima ve Nagaza-ki’ye götürüp gezdiririz. II. Dünya savaşmda atom bombasıyla yerle bir edilen bu bölgeleri biz, gelecek nesillere ibret olsun diye aynen koruruz. Buraları çeşitli bilgiler vererek onlara gezdirir ve gösteririz. Atom bombasıyla hiçbir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız büyük bir dikkat ve hayretle seyrederler. Bu gördükleri şeyler onların taze hafızalarında hiçbir zaman silinmeyecek derin izler bırakır. Ve yine deriz ki: “Eğer siz çalışmazsanız, vatanınızı korumaz, milletinizi sevmezseniz, birlik ve dirlik içinde olmazsanız; işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi bombalar, yakar, yıkar ve yaşanmaz bir hale getirirler. Ama çalışırsanız, güçlü olursanız düşmanlar size saldırmaya cesaret edemezler. Vatanınız yücelir, milletiniz yükselir. Dünyadaki bütün insanlar size saygı duyarlar. Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin…” 8 Bu ikinci şoklarçocuklanmız kendilerine gelerek iyi ve çalışkan bir Japon olmaya doğru ilk adımı atmış olurlar.

Böylece de MİLLİ BİR ŞUUR kazanırlar.” Tam bu sırada orada bulunan Türk yetkililerinden biri: “Ġyi de bizim HiroĢima ve Nagazaki’mtz yok ki” der. Bunun üzerine Japonlar der ki: “Sizin binlerce HiroĢima ve Nagazaki gibi değerleriniz var. Bizimkilerden çok daha etkili ve tesirli tarihi bölgeleriniz var. I. Dünya SavaĢı içinde meydana gelen ve bir metre kareye altı bin merminin düĢtüğü Çanakkale zaferinin kazanıldığı bu bölge; çocuklarınız ve gençlerinizin Ģok olması için yeter de artar bile… Dünyanın en geliĢmiĢ ve en güçlü ordularına karĢı ve üstün teknolojiye rağmen Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir zafer kazanıyorlar, îmanın, azmin ve iradenin tekniği yendiğini ispatlıyorlar. Bütün dünya’ya meydan okuyorlar. ĠĢte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli Ģuur kazanmalarına yetecek mahiyettedir. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci Çanakkale savaĢlarının olduğu bölgeyi mutlaka gezerek görmeli ve öğrenmelidir. Daha sonra onlara demelisiniz tcL Sizler birlik ve beraberlik içinde çalıĢmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız, düĢmanlar yine Çanakkale’ye gelirler, ülkenizi iĢgal eder ve özyurdunuzda hür yaĢamayı size çok görürler. Ama çalıĢırsanız, birlik ve dirlik içinde olursanız, teknolojiyi yakalarsınız. Ülkenizi kalkmdırvr ve müreffeh bir hale getirirsiniz. Gençlerinize bunları telkin ettikten sonra, bu zaferin destanım en iyi Ģekilde ifade eden Mehmet Akif i ve Safa-hatı’m okutmalısınız…” Japonların verdikleri bu ibretli ve acı ders, bizim için çok manidardır. Bu tablo bize, maalesef yen içinde kolumuzu kaybetmişiz de haberimiz yok dedirtmektedir ve kafalara dank eden düşündürücü manzaramızı sergilemektedir.

Şimdiye kadar yazdığım kitapların hiçbirinin, beni bu kadar derinden etkilemediğini belirtmek isterim. Çünkü Çanakkale’yi yazarken ruh dünyamda o kadar derin akisler ve depremler meydana geldi ki, çoğu konulan tüylerim ürpererek ve gözyaşlanma hakim olamayarak yazdım. Okurken sizlerin de aynı duygulan yaşayacağınıza eminim. Çanakkale savaşlarının nasıl ve ne şekilde cereyan ettiğinden, belki daha önemlisi, o dev düşman güçlerine Çanakkale’de geçit vermeyen, şanlı Mehmetçiğin yüksek ruhu, imam, azmi ve vatan sevgisidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir