Nilüfer Göle – Modern Mahrem Medeniyet ve Örtünme

Örtünme, yani bir başörtüsünün takılması ve uzun, bol bir elbisenin giyilmesi olarak bilinen tesettür, mevcut geleneklerin çoğu kez önemsenmeyen bir tekrarı olmaktan çok İslami dindarlık ve yaşam biçiminin siyasal anlamda yeniden sahiplenilişini ifade eder. Kadınlar çağdaş İslamcılığın en yeni aktörleri, örtünme ise sembollerin en dikkat çekicisidir.1 Örtünün dışında hiçbir sembol, İslam’ın Batı’ya göre “ötekiliğini” böylesine çarpıcı bir şekilde yeniden canlandıramaz. Kadınların bedenleri ve cinselliği Batı modernliğinin siyasal ve toplumsal eşitliğe yönelik, türdeşleştirici güçlerine karşı direnen bir farklılığın siyasal bir mevzii olarak sahneye çıkmaktadır. Günümüzde müslüman kadınların örtünmeleri, bir anlamda, İslam ve Batı medeniyetleri arasındaki sınırların aşılamazlığını akla getirir.2 Başka bir deyişle, kadınların örtülü bedenleri, Batı modernliğinin İslamcı eleştirisinde cinsiyet sorununun ve cinselliğin merkeziliğini yansıtır. İslamcılık, kadınlan iffetin ve ahlakın işaretleri olarak gösterir. Kadının katılımı ve si- *Modern Mahrem’in daha önceki basımlarında bulunmayan, kitabın daha sonra yapılmış İngilizce basımının önsözü olan bu bölüm Miicahit Bilici tarafından Türkçeleştirilmiştir. (y.n.) 1. İdeolojisi 70’li yılların sonunda bütün müslüman dünyasına (Pakistan’da Mevdudi, Mısır’da Seyyid Kutub, İran’da Ali Şeriati, Türkiye’de Ali Bulaç gibi düşünürler) yayılan, İran devriminden beslenerek şekillenen, kolektif bir eylem olarak çağdaş İslamcı hareketleri adlandırmak için bu metinde İslamcı hareketler ve radikal İslamcılık terimleri birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Radikalizm terimi bir yandan Batı modernliğine eleştiri yöneltmek, diğer yandan bir sistem değişikliği gerçekleştirerek İslami bir toplum yaratma arzusunu hayata geçirmek üzere İslam’ın kökenlerine ve temellerine dönüşü ifade eder. İlki siyasal ve toplumsal iktidar yoluyla toplumun dönüştürülmesi projelerine, İkincisi ise genelde müslüman kültürüne ve dindarlığına göndermede bulunan sözcükler olsalar da, bu metinde İslamcı ve İslami sözcükleri birbirlerinden farklı anlamda kullanılmamışlardır. 2.


Çağdaş İslamcı örtünme saçı, boynu ve göğsün üst kısmını bütünüyle örten bir türbanla topuklara dek uzanan, renkli, uzun ve bol bir kadın pardösüsünden ibarettir. yasallaşması da, benzer şekilde, kendini yerel sahanın sınırlan içindeki farklı cinsiyet rollerinin tanımlamalarından uzaklaştıran kamusal ve kolektif bir kadın kimliğinin oluşumuna olanak verir. Bu nedenle, bir yaşam biçiminin îslamileştirilmesinde ve dinin politize edilmesinde çağdaş bir sembol olarak kullanılan İslamcı örtünme, yalnızca îslam ve Batı, modernlik ve gelenek, laiklik ve din arasında değil aynı zamanda erkeklerle kadınlar ve kadınlarla kadınlar arasındaki güç ilişkileriyle de kesişir. Bu kitap, Türkiye’deki örtünme hareketinin anlamını en özel cinsiyet ilişkilerinden medeniyetler arasındaki çatışmalı karşılaşmaya dek uzanan bir güç ilişkileri yelpazesinin çok boyutlu bir analizini yaparak araştırmayı hedeflemektedir. Kadınların örtünmesi, analitik bir ilmek, “medenileşme sürecinin” gizlediği “Doğu ve Batı”3 arasındaki güç ilişkilerini şekillendirerek İslamcılığın dokusunu ören ve Batı modernliğinin modellerini İslamcılığın prizmasından geçirerek aydınlatan bir tür damar olarak izlenebilir. Bu yüzden, bir yandan İslamcılığın, diğer yandan ise modemizmin gelişmesinde “cinsiyetin içkinliğini”4 inceliyorum. Çağdaş İslamcılığın, Batı modernliğinin -oluşumunda kadınların rol oynadığı- yerel inşa biçimlerinden soyutlanarak yeterince anlaşılamayacağmı savunuyorum. Bu giriş bölümü, kitabın teorik ve yöntembilimsel yörüngeleri arasındaki gerilime ilişkin bir yeniden değerlendirmedir. Araştırma projesi gözlemlenebilir bir olaydan, Türkiye’de 1983 sonrasındaki dönemde üniversite öğrencilerinin başlattığı örtünme hareketinden kaynaklanmıştır. Türbanlı kız öğrencilerin üniversitelere girmeleri yasaklandıktan sonra örtünme meselesi İslamcı hareketin radikalleşmesinde belirleyici bir güç haline gelerek örtü3. Doğu/Batı kategorileri sabit coğrafi varlıklara işaret etmekten çok gelişmiş Batılı ülkelerle (ideolojik dönemlere göre Doğulu, üçüncü dünyalı ve yakın zamanda İslâmî olmak üzere faiklı şekillerde adlandırılan) Batılı olmayan ülkeler arasındaki hâkimiyet ilişkilerinden bağımsız olmayan kültürel temsil biçimlerine atıfta bulunurlar. Doğu nasıl Batı’nm kimliğinin vazgeçilmez bir parçası idiyse, benzer şekilde Batı da Doğu’nun tarih yapımının bir parçasıdır. Bu kategorilerin sorunsallaştırılması için bkz. Edward Said, Orientalism, Pantheon, New Yotk, 1978 (Tiirkçesi Berna Ülner’in çevirisiyle Şarkiyatçılık başlığıyla 1998’de Metis Yayınlan’nda yayımlanacak, y.n.

). 4. M. di Leonardo (der.), Gender at the Crossroads o f Knowledge, Feminist Anthropology in the Postmodern Era, University of California P., Beikeley, 1991, s. 30-1. nen öğrencilerin seferber olmalarına, örgütlü oturma eylemlerine ve gösteri yürüyüşlerine katılmalarına yol açtı. Bu yüzden, örtünme, İslamcı kız öğrencilerin taleplerini kamu karşısında kolektif olarak, açık seçik dile getirmeleri ve eylemlerinin hedeflerini özerklik içinde ortaya koymaları ölçüsünde toplumsal bir hareket olarak ele alınabilir. Örtünme hareketi laikler ve İslamcılar arasında bir siyasal çatışma ve kutuplaşma kaynağı olmuş, entelektüelleri, üniversite öğretim üyelerini, medyayı ve siyasi partileri şiddetli bir tartışmanın içine sokmuştur. Ama en önemli nokta bu tartışmanın genelde laikler ve İslamcılar, özeldeyse kadınlar arasındaki kültürel bölünmeyi açığa çıkarmış olmasıdır. Bu tartışma bir bakıma aym milliyet, din ve cinsiyetin mensuplan arasındaki “Batıcı” ve “İslamcı” karşıtlığının hangi ölçülerde olduğuna işaret etmiştir. Bu çalışmanın yapılması, bu genel tartışmanın incelenmesinin yanında, yazarın hem bir Türk entelektüeli, hem de bir kadın olarak duyduğu “kişisel rahatsızlıktan” kaynaklanmaktadır. Öncelikle kadının özgürleşmesini eğitim ve modernleşmeyle ilişkilendiren, Türkiye’nin en gözde “üst anlatı”sma karşı itirazlar tahsilli, ancak İslamcı kadınlardan gelmektedir. Modernliğin gelişiyle birlikte geleneklerin ve dinin kaybolacağı yolundaki (çoğunlukla laik bilimsel eğitimin bir sonucu olarak görülen bir süreç olan) bu evrimsel öncül artık geçerliliğini korumuyor.

İkinci olarak, kendisi Türk laik modemizminin bir ürünü olan yazar, aynı sınıflan, eğitimi ve mesleği paylaşan, ancak aym zamanda İslami bir ideal ve kimlik özlemlerini de belirtmekten geri durmayan bu yeni İslamcı kadın tipinin ortaya çıkışını şaşkınlıkla karşılamış ve böylece aynı dine, milliyete ve cinsiyete mensup bu iki kadın tipi arasındaki ortaklık ya da iletişebilirlik bu araştırmanın arkaplanındaki sorulardan biri haline gelmiştir. Bu nedenle yazar, “kişisel rahatsızlık” ile “kamu meselesi” ve “biyografi” ile “tarih” arasında bir bağlantı kurma girişiminde bulunarak kendi kişisel deneyimini, Mills’in deyimiyle bir “sosyolojik tasavvur”a5 dönüştürmeye çalışmıştır. Bu bölümün birinci kısmı, İslamcı örtünme üzerine yapılan siyasi tartışmanın sosyolojik önemini anlatmakta5. C. Wright Mills, The Sociological Imagination, Penguin Books, 1971. dır. İkinci kısım, son derece kutuplaşmış ve politize edilmiş bir ortamda üst anlatılardan aktör ve anlam üzerinde yoğunlaşmaya geçişten kaynaklanan yöntembilimsel güçlükleri ele almaktadır. Bu güçlükler zaman ve yer açısından araştırmanın koşullarıyla sınırlı değildir; daha genel bir soru olarak araştırmacının konumuna, oradan entelektüeller ve bilgi arasındaki ilişkiye ve nihayet katılım ile analiz, aktör ile yapı arasındaki o çok eski sosyal bilim sorunsalına kadar uzanmaktadır. Üçüncü kısım, İslamcılarla modemistler arasında yaşanan çağdaş tartışmanın tarihsel bir açıdan kavranabilmesi amacıyla (19. yüzyılda Osmanlı-Türk seçkinleri tarafından başlatılarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923’te laik bir devletin kurulmasıyla sonuçlanan) Türk usulü çağdaşlaşmayı ele almaktadır. Bu kısım, modernleşmenin özel ve kamusal alanlar, kadın ve erkek arasındaki ilişkiler ile Türkler’in kendi kendilerini tanımlayışları üzerindeki dönüştürücü etkisini gözden geçirmektedir. Buna ek olarak, Batı Avrupa kültürüyle neredeyse eşanlamlı olarak kullanılan ve reformcu Türk seçkinlerinin çokça rağbet ettiği “evrensel medeniyet” kavramı irdelenmektedir. Dördüncü kısım, kadınların bu “medenileşme projesinde” semboller ve merkezi aktörler olarak durdukları yeri belirlemenin ve üzerinde çalışmanın gerekliliğini savunmaktadır. Beşinci kısım, İslamcı hareketlerin ve özellikle İslamcı örtünmenin önemini “medenileştirme projesine” karşı geliştirdikleri manevralar ve gösterdikleri direniş bağlamında ele almaktadır. Ayrıca bu kısım, cinsiyetçi terimler çevresinde kurgulanmış olan İslamcı kimliğin nasıl Batı modernliğinin algılanma ve inşa biçimlerinden kopanlamayacağını anlatmaktadır.

Altıncı kısım, İslamcılığın laik yaşam biçimlerine getirdiği ve kendisini kadınların bedensel ve kamusal görünmezlikleriyle ifade eden üstü kapalı eleştiriyi incelemektedir. Ve nihayet son kısımda İslamcı kadınların bir yandan laik eğitim ve İslamcı harekete katılmak, diğer yandan da İslamcı cemaatçiliğin ilkelerine bağlı kalmak yüzünden edindikleri çatışma yüklü gündemi ele almaktadır. Bunlardan ilki kadının kamusal hayata katılımına yol açarken, İkincisi kadına cemaat ahlakı ve kimliğinin taşıyıcısı rolünü yükleyerek kadınların bireyselleşmelerini kısıtlamaktadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir