Omer Faruk Husmullu – Memleketimin Delileri

Bir varmı bir yokmu,evvel zaman içinde kalbur saman içinde…Masal bu ya,bir ülkede adı sanı belli olmayan birçok insanın yaadığı bir yerleim yeri varmı.Buraya masalcılar Memleketim adını vermiler. Memleketimin kasaba,belde,ilçe ya da vilayet olup olmadığı tartımalı bir konuymu.Giriinde yolun üzerindeki tabelada MEMLEKETĐMNüfus:10001 yazıyormu.Ancak sonradan tabelanın altına Hayır:10000 ibaresi eklenmi.Görünen o ki birisinin nüfus miktarına itirazı vardı.Bu kii Đddiacı Veysel’di.Veysel’e göre burada yaadığı varsayılan “Sıska Umut,çeyrek porsiyon bir insandı.O nedenle böyle bir kii nüfus miktarının içinde gösterilemezdi.” Üzerine kısa kollu kahverengi bir tiort,altına kot bir pantolon,ayaklarına ise spor bir ayakkabı giymi olan genç bir adam,oturduğu koltuğu arkasındaki kiiyi rahatsız etmeyecek bir ekilde azıcık yatırdı,baını otobüsün camına dayayıp gözlerini kapattı.Teypten “Gücüme gidiyor böyle yaamak” arkısı duyuluyordu. Bu kii Memleketim’e yeni atanan AlMakam’dı.Görevine resmen balamadan önce çalıtığı eski iyerinden yıllık iznini almı,yeni görev yerini kimseye haber vermeden incelemek üzere yola çıkmıtı.Bu görevi kabul edip etmeyeceğine incelemeden sonra karar verecekti. O devirde,o ülkede AlMakam’ın yetkisi çok fazlaymı.


Ağzından çıkan her söz kanun sayılırmı.”u makamı al sana verdim,bunu ona verdim,unu buna verdim!” diyebiliyormu. Genç adam,gözlerini aralayıp yılan gibi kıvrılan virajlı yola baktı.Biraz sonra Memleketim10 yazan trafik levhasını gördü.”Az kaldı.” diye düündü. Memleketim’e yaklatıkça otobüs hızını artırıyordu.Karıdan ya da arkadan gelen baka bir otoya rastlanmadığından sürücü aracı adeta uçuruyordu. Memleketim üç tarafı ormanla kaplı,bir yanında da deniz bulunan irin bir yerdi.Alt tarafında yani güneyinde kendi adını almı bir dere ehri ikiye bölüyordu. Otobüs ormanın kenarındaki Otogar’a girdiğinde genç adamın burnuna çam kokuları gelmeye baladı.Bu havayı doya doya içine çekti.”Güzel bir yere benziyor.” diye düündü,yani ilk intibaı olumluydu. Otobüsten inip,valizini alıp birkaç adım attığında karar vermek için erken davrandığını anladı.

Çünkü bealtı çığırtkan kendi yazıhanelerine götürmek için kolundan bacağından çekitirmeye balamılardı.Bir yere gitmediğini,az önce otobüsten indiğini tek tek çığırtkanlara anlatıncaya kadar göbeği çatlamıtı. En son derdini anlattığı çığırtkandan ,kaptığı valizini kurtarınca otogarın çıkı kapısına doğru yürüdü.Yürüdü ama yürüyemedi,çünkü bu sefer de taksi oförlerinin saldırısına uğradı.”Götürelim abi.Valizini bagaja koyayım mı abi? Taksimetreyi gündüz tarifesinden açarım(O sırada zaten gündüzdü).Kazıklanmak istemiyorsan benim arabaya bin.” Konumaları ve yine orasından burasından çekitirmeler.Neyse ki onlardan da kendini kurtardı ve “Çattık!” deyip,baını sallayarak yoluna devam etti. Otogarın dıına çıkıp biraz yürüdükten sonra bir benzin istasyonu gördü.Buradan da üzerine benzin pompacılarının hücum edeceğini zannetti,ama böyle bir ey olmadı.Arabası olmadığına ilk defa sevindi. Bir caddeye ulatı.Caddenin giriinde “ehit Onbaı Koray Caddesi” yazıyordu.Caddenin karı tarafına geçerek yürümesini sürdürdü.

Biraz gidince bir dere ve üzerinden geçen köprüyü,köprünün hemen çıkıında Yangel Oteli yazısını gördü.Đlk gördüğü bu otelde kalmaya karar verdi.u an dinlenmek ve sakal traı olmak niyetindeydi. Otelden içeri girdi.Resepsiyonda kimse yok gibi görünüyordu.Biraz dikkat edince koltuğun arkasına yaslanarak uyuyan resepsiyon memurunu fark etti.Rahatsız etmemek için geri dönmeye,baka bir otel aramaya karar verdi.Geri dönerken spor ayakkabılarının çıkardığı ses resepsiyon memurunu uyandırmaya yetti: Buyruuun! Sesini iiterek durdu. Buyrun beyefendi!Bo yerimiz vardır,fiyatlarımız hesaplıdır,yataklarımız temizdir,odalarımızda haereye rastlanmaz. Bir ey sormamıtı,ama adam otomatiğe bağlanmı gibi otelinin reklamını yapıyordu. Bir oda istiyorum. Nehir manzaralı mı olsun? Eh,olursa iyi olur! Kaç gün kalmayı düünüyorsunuz? imdilik iki diyelim.Beğenirsem uzatırım. Tamam,kimliğinizi ve 150 lira rica edeceğim. Ama tarifede bir kiilik oda 35 lira yazıyor.

Đki gece 70 lira olması gerekir.150 de neyin nesi? O tarifede yazan sıradan odaların fiyatı.Sizinki ise dere manzaralı. Tamam,tamam al paranı! dedi.Çünkü tartıacak hali yoktu. Odasına girdi,yarım saat dinlendi,tra oldu ve tekrar dıarı çıktı.Çıkarken resepsiyon memuru ona yol gösteriyordu: “Abi,buranın esnafı kazıkçıdır.Yabancı olduğunu belli etme!Yoksa soyarlar valla.” Sanki kendisi farklıydı… Caddeye çıktığında otelin hemen karısında Hükümet Konağı’nı gördü.Demek ki çalıma yeri buradaydı.”Büyük bir ihtimalle makam odamın dere manzarası da vardır.” diye düündü.Đleride binaların arasında kalmı Niyet Müdürlüğü’nü de gördü. Kapısında polis nöbet kulübeleri vardı. Birden araba korna sesleriyle irkildi.

Karı caddeden bir düğün konvoyu geçiyordu.En önde üstü açık bir kamyonet,içindeki iki davulcu,bir zurnacı,bir de kameraman ile ağır ağır ilerliyordu.Davulların sesi zurnanın sesini bastırıyordu.En önde gelin arabası olması gerekirken bu konvoyda en önde yer alan arabanın plakasında “Düğüncü Baı” yazıyordu.Aynı arabanın camının üstüne de “Ba ol da istersen düğüncü baı ol!” yazılmıtı.Arabanın içinde ise, önde, kendi koltuğundan oförünkine tamı bir kadın kasıla kasıla oturuyordu.Arabanın arka koltuklarında oturan yoktu.Demek ki bu araç sadece Düğüncü Baı’na tahsis edilmiti. Gelin ve damadı taıyan araba düğüncü baınınkini izliyordu.Ön plakasında “Beraber Ölelim” arka plakasında ise “Mutlu muyuz,kime ne?” yazıyordu.Gelin arabasını damat annesinin arabası izliyordu.O arabanın da önünde “Kaynana değil!” arkasında “Kayınvalideciğim!” yazıları vardı.Aynalarına havlu bağlanmı arabalar kornalarını bağırta bağırta ilerliyorlardı.Bunlar belli ki oğlan tarafıydı,çünkü çok neeliydiler.Geleneklere göre oğlan tarafı neelerini açıkça belli edebilirlerdi.

Konvoya katılan bazı arabalardan patlayan tabanca sesleri de duyuluyordu.Yol kenarına park etmi bir polis otosundakiler ise olanları seyretmekle yetiniyorlardı.Haklarını yememek lazım,çünkü bir tanesi seyretmekle yetinmedi ve konvoy geçerken polis aracından fırladı.AlMakam “Đte vazifesine dükün bir memur!Yasaları düğün de olsa uygulamak amacında.Zaten bu tip memurlar olmasa…” diye düünürken araçtan inen polis AlMakam’ın akın bakıları arasında tabancasındaki mermileri gökyüzüne boalttı.O da kutlamalara bir katkı sağlamak istemiti!. Oğlan tarafının konvoyu bittikten sonra,on metre geriden kız tarafının konvoyu geliyordu.Onlar eğlencede daha dengeliydi,fazla takınlık yapmıyorlardı.”Uçan da kulara nail oldum,ben annemi özledim” parçası kulaklara kadar ulaıyordu. En arkada bir kamyon ve bir traktör vardı.”Belli ki tesadüfen konvoya katılmılar” diye düündü Al Makam,ama gene yanılmıtı.Çünkü kamyon gelinin çeyizini taıyan üstü açık,büyük bir araçtı.Halılar kamyonun kasasından sarkıtıldığı gibi içindeki her türlü beyaz eya da görülebiliyordu.Ya traktör?Koskocaman tekerlekli,klimalı,CD çalarlı pahalı bir eydi.Lastiklerinin yeniliğinden bile sıfır olduğu hemen anlaılıyordu.

Peki bunun ne ii vardı burada?Yolunu aırmı sanabilirdiniz,ama üzerindeki balonlar,süsler hiç de öyle olmadığını gösteriyordu. Üzerindeki “Gelinime hediyem olsun” yazılı pankart meseleyi aydınlatıyordu. ”Bu kadarı da olmaz!”diye düündü AlMakam.Oysa “Bu kadarı ise hiç olmaz” demesine çok az kalmıtı. En arkadan ağır ağır,gıcır gıcır parlayan bir biçerdöver geliyordu.Yolun neredeyse tamamını kapladığından arkasında uzun bir araç kuyruğu oluturmutu.Biçerdöver de tarım enliklerine katılıyormu gibi süslenmiti.Đte AlMakam’a “Bu kadarı da hiç olmaz!” dedirten yazı bu aracın üzerindeki pankarttan rahatlıkla okunabiliyordu:”Bu da benden damadıma…” Biçerdöverin arkasından durup baktı,baktı.Konvoy gözden kaybolunca kaldırımdan yürümeye devam etti.Tıngırbank’ın önüne geldiğinde insan sayısı çok artmıtı.Bazılarının yanından sürtünerek geçmek zorunda bile kalıyordu.Bu sırada karısından gelen bir genç,yere tükürüyormu gibi yaptı,tükürüğü geldi AlMakam’ın göğsüne yapıtı.Genç,hemen cebinden bir mendil çıkarıp tükürüğü silmeye kalkıtı. Özür dilerim beyefendi,çok özür dilerim.imdi silerim, diyor,bir eliyle silerken diğer eliyle AlMakam’ın arka cebindeki cüzdanı çekmeye çalııyordu.

AlMakam gencin niyetini anlamakta gecikmedi,hemen cebinin üzerindeki eli yakaladı: Ne yapıyorsun sen? Abi n’olur affet!Polis olduğunu anlamadım.Bağıla be abi! Ne polisi?Tamam tamam.Defol git baımdan! Sağ ol ağabeyciğim.Allah senden razı olsun!Sana bundan sonra ben dahil buradaki hiçbir tırnakçı yaklamayacak, dedi ve koarak gözden kayboldu. AlMakam iyice acıkmıtı.Kaldırımın kenarında çakmaklara gaz dolduran adama sordu: Yemek yiyebileceğim iyi bir lokantaya nasıl gidebilirim? Beyefendi,buradan düz yürüyün.Biraz sonra büyük bir bina göreceksiniz.Orası kütüphanedir.Kütüphaneyi geçince trafik ııkları karınıza çıkacaktır.Iıklardan sola geçip devam edin.O cadde Aiyan Caddesidir.Hiç bir yere sapmadan caddeyi takip ederseniz,sonuna gelmeden Bol Kepçe Lokantası’na ulaırsınız. Az sonra lokantayı eliyle koymu gibi buldu,çünkü adam çok ayrıntılı tarif etmiti.Lokantanın kapısından girer girmez garsonlar kendisini karılayıp pencere önündeki bir masaya oturttular.Taskebabı,fasulyeli pilav,cacık ve kadayıf söyledi.

Birkaç dakika içinde tüm ısmarladıkları masasına getirildi.Đtahla yemeklerini yemeye koyuldu. Lokantadaki sinek sayısı biraz fazlaydı,ama yemekleri doğrusu lezzetliydi.Eliyle alnına konan sineği kovalarken yemeklerin sergilendiği tarafta daha çok sinek olduğunu gördü.”Acaba o gariban açılar ne yapıyor bu sineklerle?” sorusunun cevabını almakta gecikmedi:Açı yemek tezgahının üzerindeki sinekleri zehir sıkarak öldürmeye balamıtı bile.Üstelik yemeklere düen ölü sinekleri bir yemek kaığı ile ayıklayıp çöpe atıyordu.Bu görüntü midesini bulandırmıtı.Yediği sinekli yemeklere mi yoksa zehirli yemeklere mi yanması gerektiğini bilemedi.Garsona: Gıda maddelerinin olduğu yere zehir atılır mı? dedi.Garson: Biey olmaz abi.Biz her gün aynısını yapıyoruz.Buranın insanı dayanıklıdır.Geçen bir tüp zehir bitti bir günde.Kimseciklere de bir ey olmadı. Sineği bile zor öldüren bu zehirler insana nasıl zarar verecek? Böğürmemek için kendini zor tuttu,hemen hesabı istedi.

Yabancı olduğunu zehir muhabbetinden anlamılardı.Hiç buralı olsa böyle konuur muydu?Madem ki yabancısın,al sana hesap:26 lira.Gelen hesabı fiyat listesi ile karılatırdığında en az bir misli fazla yazıldığını anladı. Hesabı mecburen ödedi.Olay çıkarmak istemiyordu.Böyle bir ey yaptığında gerçek kimliğini de açıklamak zorunda kalabilirdi. Bugün göreceğini görmütü.Bu kadarı yeterdi.Otele dönüp biraz kitap okuyacak,sonra da erkenden yatıp uyuyacaktı. Otele girdiğinde resepsiyon memurunun muhabbete giri yapmak isteyen sözlerini duymamazlıktan geldi ve hızla odasına çıktı.Doğrusu bu kadar olaydan sonra bir de onun muhabbetini çekemezdi… *** Sabahleyin erken bir saatte kaınarak uyandı.Kollarını,yüzünü sivrisinek ısırdığı yetmiyormu gibi bacaklarını da tahtakuruları iirmiti.Resepsiyon memurunun reklamlarının balon olduğu da böylece ortaya çıkmıtı.Pencereye yaklatı,sakin sakin akan dereyi gördü.Temiz bir akarsuya benziyordu.

Biraz dikkatli bakınca karıdaki büyük bir borudan akan gür bir suyun derenin o kısmını köpürttüğünü gördü. “Hiç olmazsa,odanın dere manzaralı olduğu doğru çıktı.” diye teselli buldu.Balkona çıktı,orada üzeri tozdan görünmeyen bir sandalye vardı.Üzerine oturulmayalı çok olmalıydı.Đçeri girip çantasından birkaç tane kağıt mendil aldı,sandalyeyi biraz temizledi ve üstüne oturdu.Derenin yanındaki evleri ve onların arkasındaki ağaçları yarım saat kadar seyretti.Aağı indiğinde resepsiyon memurunu kendisini bekler buldu: Efendim,kahvaltı etmek isterseniz otelimizde kahvaltı servisi vardır.Yalnız ücrete tabidir.Fiyatlarımız dıarıdan oldukça ucuzdur. Eksik kalsın,dedi yavaça.Resepsiyon memuru duyamadığı için sordu: Ne buyurdunuz efendim? Yok bir ey!Dere kenarında bir pastanede kahvaltı etmeyi düünüyorum. Aman efendim,sakın öyle bir yanlılık yapmayın.Onların hepsi kazıkçının kazıkçısı! Gene yavaça: Sanki siz değilsiniz,dedi ve dıarı çıktı. Kahvaltısını ettikten sonra,bu sefer ehit Onbaı Koray Caddesinin Hükümet Konağının bulunduğu taraftan,yani dünkünün tam tersi taraftan yürümeye baladı.

Hükümet Konağı’nın yanında bir oto galerisi,onun da yanında otoparkında imdiden birçok araba park etmi olan Teleskop Alıveri Merkezi yer alıyordu. Alıveri merkezinin çıkıında en az altı tane dilenci saydı.Sabahın bu erken saatinde hepsi yerlerini kapıp merhamet sömürüsü yapmak için pusuya yatmılardı.Bir kadın dilenci altı aylık bebeğini ayaklarında sallayarak uyutmaya çalııyordu.Çocuğun yüzü sinek doluydu.Sineklerin biri konuyor,biri uçuyor,birkaçı birden ağzı yüzü pislik içinde olan çocuğun üstüne adeta pike yapıyorlardı.Onun yanında ayağı bileğinden sarılı,yanında iki tane koltuk değneği bulunan bir adam ve onun sağ tarafında sakallı ihtiyar bir dilenci vardı.Onların tam karısında ise kıyafetleri birbirine benzeyen baları örtülü 3035 yalarında üç kadın dilenci… Alıveri yerinden çıkan bir adam,üç kadının olduğu tarafa bir lira sadaka parası attı.Para hepsine eit bir mesafeye dütüğünden kime verildiği belli değildi.Üç kadının üçü de önce paranın üstüne atladılar,sonra da birbirinin saçını baını yolmaya baladılar.Karıdaki dilencilerin de bunlarla bağlantısı olmalı ki onlar da kavgaya karıtılar.Yaından beklenmeyen bir çeviklikle yalı adam yanlarına geliverdi,koltuk değneklerini unutan ayağı sarılı adam kadınlara doğru komaya baladı,bebeği olan bayanın kavgaya giderken çocuğunu gözü bile görmüyordu. Kavga henüz balamıtı ki alıveri merkezinden çıkan bir arabanın kornası kavgacı dilencileri kendilerine getirdi.Bu görüntü onların zararınaydı.Hiç bir ey olmamı gibi herkes eski yerini aldı.

Mangırbank’a gelmeden sola dönen bir sokak vardı.Oradan geçerken AlMakam o sokağın içinde çok sayıda insanın bir arada olduğunu gördü.Merakla yaklatı.Adamın biri elindeki üç tane iskambil kağıdını karıtırıyor,kapalı olarak masanın üzerine atıyordu.Masanın üzerinde içi madeni para dolu bir tas da vardı.Adam:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir