Orhan Bursali – Turban

Türban… Aslında salt bizim sorunumuz değil, Avrupa’yı ve daha geniş bakarsak dünyayı ilgilendiren, Doğu-Batı eksenini de aşmış, Kuzey-Güney dikeyinde tartışılan; aynı zamanda, geniş ölçekli olarak “Medeniyetler Savaşı”na da “simgelik” yapan; Müslüman ülkelerinde “iktidar savaşları”nın bir aracı; İslam ülkeleri arasında “bölgesel etkilenme-etkileme” ve “kültür ihracı” için güçlü bir manivela; şüphesiz ki kadınlar üzerinde ezeli erkek egemenliğini ebedileştirme niyeti; kapitalizmin kadın bedeni üzerindeki ticari tasarruflarına karşı haklı bir tepkinin kötüye kullanılışı; Kuran’ın yanlış yorumu; örtme-örtünme geleneğinin farz gibi algılanması ve kabul edilmesiettirilmesi; Batı kültürü egemenliğine karşı İslam kültürünün arkaik başkaldırısı; bazen de ülke üzerindeki dış iradelerin gerçekleşmesinin yolu… Toplumlarda kadın-erkek eşitliği umudunun üzerindeki kara gölge; kadınların bireyselleşme ve özgürleşme çabalarının önündeki engel; toplumları ve insanlığı yarım beyinli bırakma girişimlerinin diğer adı; toplumda ezilenlerin adalet ve eşitsizliklere dayanabilmesinin tesellisi; köylü kültürü ve geleneğinin milli irade olarak iktidar yürüyüşünün adı; siyasi, ticari, maddi, manevi yükselişin ve dünyalıklar kurmanın modern mahremi… Dahası: İslami toplum mühendisliğinin temel aracı! Türban, hayatımızın ekseninde. Bir inanış mı, yoksa arkaik bir araç mı?… Şüphesiz hem o hem diğeri. Ama bir gerçek var: Ülkeyi altüst ediyor, bölüyor, parçalıyor, uçurumların eşiğine getirtiyor; anayasaları değiştirtiyor; kültür kırılmaları yaşatıyor; sınıfları, kişileri kendi olmaktan çıkartıyor; askerleri, sivilleri, yerliyi yabancıyı harekete geçiriyor… Bu kadar çok anlam yığılmasının yaşandığı türban üzerinde şüphesiz ki çok yazılıp çizilecek, çok tartışılacak, değerlendirilecek, irdelenecek, sorgulanacak, eleştirilecek. Bunların yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz? Sanırım hayır… * * * Bu kitaptaki metinlerin, vurguladığımız pek çok alanda türban tartışmalarının içeriğine katkıda bulunması umuluyor. Metinler, aslında, AKP iktidarı döneminde türban konusunda yaşanılan bazen önemli bazen de siyasal sabun köpüğü, ama arka planda simgesel açıdan güçlü olaylar üzerine, okuru fikir temelinde kışkırtmak; geçen süre içinde bellekte zayıflayan veya kaybolan olguların, yani “siyasal günlük malzemenin” zihinlerde yeniden işlenmesine yardımcı olmak amacı taşıyor. Metinler, yazar için, havada, zamanda, kürsüde, kıyıda-köşede uçuşan bu güncellikleri “yakalayıp”, kitap kapakları arasında zamana karşı dayanıklılıklarını artırma isteğinin de bir ürünü. Ancak, tartışma metinlerinin, AKP döneminde türban üzerine olan bitenlerin tümünü sunmak gibi bir savı yok. Yine de metinlerin tümü, yaşadıklarımız-yaşamakta olduklarımız üzerine, “yabancı”ya da iyi bir fikir verebilir. Metinler, yazar açısından birer tartışma yazılarıdır, okurun da onları bu gözle algılaması arzulanır. Zorunlu durumlarda, bazı kitaplara gönderme yapıldı; şüphesiz çoğu tartışmaların ve alıntıların kaynakları belirtildi. Kitapta yer alan yazılardan 27’si, ilk biçimleriyle, çoğunlukla Cumhuriyet gazetesinde “Pazar”, “Salı” ve “Perşembe” ile, Cumhuriyet Bilim Teknoloji’nin “Gündem” köşelerinde yayınlandı. Ancak hepsi, genellikle genişletilerek, güncellenerek, derinleştirilerek yeniden yazıldı. Amaç, onları “gazete köşe yazısı” niteliğinden çıkartarak makale niteliğine dönüştürmekti. Bazı metinler, içerdikleri fikirlerin benzerliği nedeniyle birleştirildi, kısaltıldı; çoğuna notlar eklendi. Sondaki 4 yazı ise ilk kez bu kitapta yayınlanıyor.


Metinleri okuyarak düzeltmeler yapan ve önerilerde bulunan Özlem Yüzak’a ve Osman Bahadır’a değerli katkılarından dolayı teşekkür borçluyum. Amaca hizmet etmesi dileğiyle… Orhan Bursalı Büyükada, Eylül 08 “Günahkâr Rahibeler” ve Türban İrlanda’da koyu Katolik inanç gereğince, aileler “günah” işlediklerine inandıkları kızlarını manastırlara kapatıyorlardı. On binlerce kız, hayatlarının sonlarına kadar orada çamaşır yıkayarak “günahlarından arınmaya” zorlandı. İrlanda’da “son çamaşırhane” 1996’da kapandı! 30 bin kadının bu tür manastırlarda yok olduğu öngörülüyor. Türban da “Müslüman erkek rahipler” sisteminin uyguladığı, her bir kadının birer “bireysel çamaşırhanesi” mi? Günahkâr Rahibeler filmi bitmiş, insanı koltuğuna çivileten ve soluksuz bırakan etkisi bütün ağırlığıyla henüz üstümüzde. Büyük bir sessizlik… Neden sonra koltuklarımızdan kalktık ve dışarıya yöneldik. Yanımızda yürüyen bir türbanlı, kız arkadaşına “Filmi çok sevdim,” dedi. Yandan baktım yüzüne, acaba ne kadar samimi, filmi hangi açıdan sevmiş, doğrusu çok merak ettim. Film, İrlanda’nın koyu dindarlarını öfkelendirdi. Filmin Venedik’teki gösterimi sürerken papazlar seyirciye “sinemadan çıkmaları için bir şans” bile verdiler! Kilise, geçmişindeki yüzkarası yapraklardan biriyle daha yüzleşmekten rahatsız oldu. Film sarsıcı, düşündürücü… Her şeyden önce, kadınların zulümle dolu tarihlerini anımsatıyor; günümüzü ve Türkiye’yi de sorgulama fırsatı yaratıyor. Film bir düğün sahnesiyle açılıyor. Derken, aldatmacayla üst kata çağrılan davetlilerden bir kız, kuzeninin tecavüzüne uğruyor. Daha sonra kız, olayı kız arkadaşına anlatıyor. Tecavüz olayı kulaktan kulağa aile içinde yayılıyor.

Aile erkekleri toplanıyor, konuşuyor tartışıyor; Türküz ya, “oğlana iyi bir dayak atılacak” beklentisi içine giriyorum. Ama bu kentli düşünce! Türkiye’nin güneydoğusunda yaşanılan töre olaylarının, cinayetlerinin benzer biçim ve özüyle İrlanda’da da gerçekleşebileceği aklıma gelir miydi! “Dünya kadın tarihini” iyi bilmemek! Tecavüzcüye bir şey olmuyor tabii. Ama babasının, kızı sabah erkenden yatağından kaldırmasını, bavulunun hazırlanmasını ve manastıra götürüp papaza teslim etmesini seyrediyoruz… Başlarından bu tür olaylar geçmiş ve kiliseye teslim edilmiş üç kadının daha kısa öykülerini izliyoruz. Burası, rahibelerin yönettiği ve birbirine benzer onlarca kadının yaşadığı, sözde bir manastır; aslında ise dinsel bir “çamaşırhane” hapishanesi! Dışarı çıkış yasak; dayak, aşağılama, rahibelerin sapık ve sadist yönetimleri. “Günahkâr” kadınlar, burada durmadan çamaşır yıkayarak “arınıyor”, kilise de para kazanıyor! Neredeyse bütün kentin çamaşırları buraya geliyor. İrlanda, o dönem Katolikliğin bataklığında bir ülke. Evlilik dışı doğum yapan, hatta tecavüze uğrayan kadınlar, aile-kilise ittifakıyla toplum dışına, “çamaşırhanelere” atılıyor. Uzak geçmişten bahsetmiyor film, çünkü son çamaşırhane 1996 yılında kapatılmış. İrlanda’da 30 bin kadın kilisenin bu tür “çamaşırhanelerinde” “yok edilmiş”. Yani, recm olayının Katolikçesi… * * * Kadınlar doğuştan “günahkâr” yaratıklar. Tektanrılı dinlerin uygulayıcılarının pratikte vaazları böyle. Ortaçağda binlerce kadın, cadı diye yakılmadı mı? Din, daha doğrusu köktendinci erkekler ve dinsel kurumlar; kadınları erkekleri baştan çıkartan yaratıklar olarak görür. Kutsal kitapların bütün yorumları erkeklerin toplumsal egemenliğini pekiştirir. Onları “üstün yaratıklar” kılar. Her şeyi erkeklerin çevresinde döndürür.

Kadın tecavüze bile uğrasa, sonuçta suçlu kendisidir, çünkü “erkeği tahrik etmiştir”. Ülkemizde yüzlerce dinci internet sitesinde hep bunlar vaaz edilir. Örneğin bunlardan birinde (www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1052), kadınların hemen her yeri tahrik noktası olarak şöyle ilan ediliyor: “Kadınların avuç içlerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, ellerinin üstü, saçları ve ayakları dört mezhepte de avrettir. Bunun için kadınlara ‘avret’ denilmiştir. Buraların örtülmesi farzdır.” Eğer, uzuv ve organ temelinde kadınların nerelerinin “avret” sayıldığını öğrenmek isterseniz, bkz. www.biriz.biz/tesettur/bsrt8.htm. “Avrat” (eş, kadın, karı!) kadının tümüyle adı, köktendincilerin sözlüğünde neredeyse bütünüyle bir “cinsellik nesnesi”, “cinsel obje”dir! “Tümü” günahtır, “Varlığı bile bizzat tahrik ve günah konusudur! Bu “günahkârların”, erkekleri tahrik etmemesi için önlemler önerilir: Boyunları, saçları, bacakları, kadınlığını çağrıştıracak her şeyi, bütün bedeni kapanmalıdır. Eli erkek eline değmemeli.

Tokalaşmaktan kaçınmalı veya eldivenle tokalaşmalı. Haremlere sokmalı, seslerini bile erkekler duymamalı… Erkekleri günah işlemeye teşvik ve tahrik etmemeli! Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa, en hafifinden, “çamaşırhanelerde” günahlarını hayat boyu yıkayarak arınmalarına “olanak” tanınmalı! Veya bazı şeriat ülkelerindeki gibi taşlanarak cezasını çekmeli! Ama en iyisi, hiçbir “günaha” fırsat vermemesi için, sürekli, hayat boyu cezalandırılmalı, bu niyetle onu tepeden tırnağa örterek, pek çok yerde olduğu gibi sadece tek gözü dışarıda kalacak şekilde kara çarşaflara sokmalı! Dinlerin pratik uygulamaları, erkek egemen yorumları, kadınların erkeklere neredeyse köleliğini vaaz eder. Türban ve diğer kadın giysileri, “dinci erkeklerin” kadına böyle bakışlarının ürünüdür. Bizim dinciler ile İrlandalı Katoliklerin kadına peşinen günahkâr gözüyle bakışları arasında fark mı var? Peki, kadını esas insan yapan, kafası, düşüncesi, aklı, duygusu, yaratıcılığı ve erkeklerden pek çok bakımdan üstün olan nitelikleri değil mi? Aslında “örtü” ve “peçe” kadınların bu özelliklerini de kapatma anlamına gelmiyor mu? Kadına bu bakış, kapatılma derecesinin düzeyine bağlı olarak artan bir tür (abartırsak) “sapıklığın” dışa vurumu olabilir mi?! Ve “karşı cinse ” bu tür bakışla, son zamanlarda bazı köktendinci yazarlarda görülen küçük kızlara yönelik cinsel sapıklıklar arasında ilişkisi kurulabilir mi? Peki bu “erkek”lerin bu tür cinsel eğilimlerinin, kendi cemaatleri tarafından hoş karşılanması ve örtbas edilmesi çabasına ne demeli? Ya; “Ben 7 yaşındaki kızımı bile öpmem,” diyerek, küçük kızlara da “avret” gözüyle bakan bazı cemaat sahiplerini nereye koyalım? [1] * * * Günahkâr Rahibeler, insanı yakan bir film. Türbanlı kızın filmle nasıl bir ilişki kurduğunu çok merak ettim doğrusu. Acaba o durumda olmadığına “şükür” mü etti içinden? Yoksa, Hıristiyanlığın ne kötü bir din olduğunu ve İslamın üstünlüğünü mü düşündü? Veya, iyimser bir yorumla, taşıdığı türbanı, kendisini günahkâr gören bir zihniyetin biçtiği elbise olarak algıladı da, hayatını türbansız mı sürdürmeye karar verdi? Türban, Müslüman erkek sistemin her bir kadını kapattığı “bireysel çamaşırhane” değil mi? Kendisini “günah” işlemekten alıkoyacak ve aynı zamanda erkekleri de günaha sokmayacak?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir