Panait İstrati – Baragan’ın Dikenleri

Eylül gırınce, Tuna boyu Eflakı’nın geniş çorak kırları, bir ay için bin yıllık hayatını yaşamaya koyulur. Bu, tam Aya Panteleyrnon günü başlar. O gün, bizim «muska!» ya da « krivats» adını verdiğimiz Moskof rüzgarı, alabildiğine uzayan mesafeleri buzlu nefesiyle yalar, ama toprak henüz bir fırın gibi yanmakta olduğundan, burada Muskal’ın burnu kırılır biraz. Gene de, birkaç gündenberi düşünceli bir hal almış olan leylek sı:r;tını sertçe okşayan riizgara kızıl gözlerini kaldırır, hemencecik daha insaflı iklimlere doğh.ı havalanır, çünkü o, Moskof’luyu hiç sevmez. Bizim köylerimizin bu sayılan, biraz da ürkülen kuşunun (yuvasını bozanın kulübesinde yangın çıkarır) Yalomitsa’lı ya da İbrail’li tarafından beklenen, gözetlenen gidişi, Tanrının topraklarına insanın egemenliğini sona erdirir. Leyleğin uçuşunu sonsuzlukta kayboluncaya kadar izledikten sonra, köylü kalpağını kulaklarına bastırır, alışkanlık etkisiyle hafifçe öksürür, ve bacakları arasına sokulan köpeğe bir tekme vurup evine girer: 6 BARAGAN’IN DİKENLERİ – Çocuklar uskaturi ( l) yi toplamağa başlasınlar. Bu neşe kaçırıcı söz üzerine, çoluk çocuk da, alışkanlık yüzünden sırtlarında bir ürperiş duyar, öksürüşürler. – Leylek gitti mi? – Gitti … Artık ferman Baragan’ındır! Önceleri pek gevşek ve i ştahsızdır, tıpkı yüzükoyun yere kapanıp da, ne kalkmak, ne ele ölmek istiyen biri gibi. O bir devdir! Ağlamaklı Yalomitsa i le somurtkan Tuna arasında gi.ineşin yaldızladığı bütün topraklar üzerine, Nuh nebiden beri uzanmış olan Baragao, baharla güzün devamınca, hoşlanmadığı ve gezinip haykırmaktan başka her türlü rahatlığı kendisinden esirgediği çalışkan insanla sinsi bir savaş halindedir. Onun içindir ki, Romen ellerinde, herkesin önünde haddini aşana seslenirler: – Hey, bana bak! Kendini Baragan’da mı sandm? Çünkü Baragan ıssızdır. Sırtında bir ağaç ( 1) Kuru ve yanmaya elverişli çalıçırpı. BARAGAN’IN DİKENLERİ 7 bile görülmez! Bir kuyudan ötekine erişene kadar adamın susuzluktan kıkırdaması işten sayılmaz. Açlığa karşı da sizi korumak umurunda değildir.


Ama bu iki boğaz derdine karşı tedarikli iseniz de, Tanrınızla başbaşa kalmak istiyorsanız Baragan’a gidin: Burası, Tanrının , Romanyalı rahat rahat düş kursun diye Eflak’a armağan ettiği yerdir. İki sıra dağ arasında uçan bir kuş, acınacak şeydir. Baragan’da, aynı kuş, kanatlarında toprağı ve onun uzak ufuklarını da birlikte götürür. Sırtüstü uzandığınız yerden yeryüzü tabağının havalanarak gök kubbeye doğru yükseldiğini görürsünüz. Bu, her şeyden yoksun bir fukaranın erişebileceği en güzel mi’raçtır. İşte bu yüzdendir ki, bizim Yalomitsa’lı dediğimiz Baragan halkı, daha çok ağırbaşlıdır. Gereğinde candan gülmesini bilmekle beraber, saygı ile dinlemesini daha çok sever. Çünkü hayatı güçlüklerle doludur, birinin gelip de Baragan’dan nasıl daha çok yararlanabileceğini kendine öğı·eteceğini umar hep. Düş, düşünce, kuruntu ve boş karın, i şte Baragan’ da doğanı ağırbaşlı eden bunlardır. O sonsuz Baragan ki suyu erişilmez derinliklerinde saklar ve üstünde hiç bir şey yetişmez, hiç bir şey, dikenden başka. 8 BARAGAN’IN DİKENLERİ Mısır gibi boy atan bir devedikeni vardır ki, tüylü tüylü güzel kırmızı çiçeklerini bizde kızlar Aya Todoıi akşamı kırparlar da bir yandan: Koditsele fetelor Kıt koditsa yepelor (Kızların saç örgüleri Kısrakların kuyrukları kadar kalın olsun!) Diye bir türkü tuttururlar. Baragan’ın dikenleri bunlardan değildir. Burada sözü geçen dikenler, karlar erir erimez, mantarı andıran küçük bir topak biçiminde meydaan çıkar. Bir hafta geçmeden bütün toprağı kaplar., Bu, Baragan’ın sırtında taşımağa katlandığı tek şeydir.

Bir de bu dikeni pek seven ve iştahla otlayan koyuna katlanır. Ama koyunlar otladıkça diken daha çok gelişir; hep yuvarlak biçimde büyür ve gelişmesi tamamlandığı zaman iri bir damacana boyuna erişir, o zaman hayvanlar onu rahat bırakırlar, çünkü fena halde deler. Bu kötü bitki kendini korumasını bilir. Tıpkı aşağılık insan gi- BARAGAN’IN DİKENLERİ 9 bi: Ne kadar yararsızsa o derece iyi korur kendini. Ama yararlı ile yararsızı ayırdetmesini biz ne biliriz sanki? Yalomitsa’lının, toprağından bir avuç mısır ya da birkaç patates koparmak için inadettiği sürece, Baragan’ın ilgiye değer bir yanı yoktur. Bu sıralarda onu ziyaret etmemelidir. Partal elbiseli güzel bir kadın gibi, elmaslara bürünmüş bir cadaloz gibi piç bir şeydir. Yeryüzü adamoğluna sadece kamını doyursun diye verilmiş değildir. Tanrıyla başbaşa kalmak için yaratılmış köşeler de vardır. Baragan işte böyle bir yerdir. Çalışkan adam evine döner dönmez, dikenler delmeye ve Moskof rüzgarı esmeğe koyulur koyulmaz, onun fermanı okunmaya başlar. Bu hal Eylül’de olur. O zaman, uzaktan uzağa, sırtını dönerek hala sürüsünü otlatmaya çalışan bir çoban görülür. Sopasına yaslanan hareketsiz adam, sanki tahtadanmış gibi rüzgarla kımıldar, sallanır. Onun çevresinde, gözün çepeçevre erişebildiği yerlere kadar dikenlerden, hesapsız dikenler milletinden başka bir şey görülmez.

Dol- 10 BARAGAN’IN DİKENLERİ gun ve sıkışıktırlar; yapağısı çelikten koyunlar sanırsınız. Üstlerinde dikenle tohumdan başka şey yoktur. Yeryi.izi.ine yayılarak dikenler, yalnız dikenler yetiştirecek bir tohum. Çoban gibi onlar da sendeler; Baragan dinler ve kurşundan gökkubbe yere çullanırken, kuşlar telaşla uçup giderlerken, asıl dikenlerin arasında Moskof’lu en azgın eser. Bir hafta bu hep böyle sürer … Eser, eser … Serçe parmağından daha kalın olmıyan bir sapa bağlı topaklariyle her yana bükülerek, dikenler dayanır. Onlar biraz daha dayanır. Ama çoban, hayır! Tanrının nankörlüğünü Tanrıya bırakarak o, yuvasına dönmüştür. O zaman biz tsipeni! deriz (in-cin top oynuyor). İşte Baragan budur. Hey Tanrım, ne güzel şeydir o! Krivats, bindiği atın bütün hıziyle dikenler ülkesinde doludizgin gider, har vurup harman savrırur, tozu dumana katar, kuşları yok eder, ve o zaman dikenler de yerlerinden sökülüp giderler! Kötü tohumlarını ekmeğe gitmişlerdir. Köki.inden tırpanlanan ince sap kopar. Dikenli topaklar, binlercesi bir arada, yuvarlan- BARAGAN’IN DİKENLERİ 11 maya başlar.

Bu, pencereden bakan ihtiyarların « kimbilir nerden gelip nereye giderler?» dedikleri dikenlerin büyük göçüdür. Hep birden yola çıkmazlar. Rüzgarın ilk azgın hamlesinde tası tarağı toplayıp esmer koyunlardan bir sürü gibi çağlayanlar vardır. Birtakımları sıkı durmakta direnirler, ama önce kopmuş olanlar azgın hamlelerinde bunlara takılıp birlikte sürükler. B irbirine girerek eğri bir kartopu gibi bir o yana, bir bu yana savrulup sonunda Krivats’ın kudurmuşçasına bir üfleyişiyle tuzla buz olarak havaya uçar, gökyüzünde tepinip durur ve yeniden ileriye doğn.ı atılırlar. Baragan’ı asıl o zaman görmelisiniz. Krivats, ku&ız bir köpek gibi saldırırken, sırtında savrulan bütün bu yığınlardan kanı coşmuş da canı istediği gibi yer yer tümsekleşip yayvanlaşıyor sanırsınız. Zaman olur ki, rüzgarın ara verdiği bir sırada, biraz rahat durtff da, teklif siz dostlar gibi koşuşan, uslu uslu birbirlerine dokunan, şaka etmek için birbirine geçen, sonra çarçabuk saf olup dirsek dirseğe ilerleyen üç dört dikeni seyreder. Nöbetin sonlarına doğru, tek başlarına uçuşan dikenler görülür. En çok beklenenler olduğundan, bunlar en sevilenlerdir. Ya sapla- 12 BARAGAN’IN DİKENLERİ n ilk hamlede kırılacak kadar kuru olmadığından, ya bir an için bir hendeğe takılıp kalmak talihsizliğine uğradıklarından, ya da birtakım haylazlarca kovalanıp yakalandıklarından gecikmiştir zavallılar. Telaşlı adamcağızlar gibi tek başlarına geçip gittikleri görülür. Gök ve bütün Baragan onları seyreder: Bunlar yalnızlar, yani en çok sevilenlerdir. Sonra birdenbire, her türlü hayat ve hareket durur.

Geniş mesafeler bir sarayın mermerleri gibi tertemiz olmuştur. O zaman Baragan ak kürkünü sırtına vunıp altı ay için yatar uykuya. Ya dikenler? Onlar devam ederler serüvenlerine.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir