Paul Berben, Bernard Iselin – Kader Köprüsü

R enanya Bölgesinin ormanlarında birçok tür çam ağaçları, yaprak döken başka ağaçlarla karışık olarak bulunur. Bu yüzden bu ormanların sık, karanlık, hüzünlü bir hâlleri vardır. Geriş i Ardenne’lerin doğal uzantısı olan Eifel (Ayfel) dağlarının kuzey yamaçları tâ Ren Nehri’nin kıyılarına dek ulaşır ama, büyük nehire Bonn Nehri’nin kuzeyinde yaklaşınca, kuşkusuz bu asık yüzlülük biraz eksilir. O zaman, yöredeki tepeleri aas-çok geniş bir orman şeridi kaplar. Bu tepelerin bazıları da nehrin yukarılarındaki romantik yerlerin belirleyici niteliği olan, manzaranın yüksekten seyredildiği noktalar görünüşünü muhafaza ederler. Şurada burada, dar ve kıvrmtılı yollar bu ornKınların içinden geçerek birdenbire ovanın yukarısına ulaşırlar; sonra yamaçlardan aşağıya, bu dik bayırların dibine sokulmuş küçük kasabalara doğru inerler. Bu orman yollarından geçerek içeri leiden gelen bir insan, gözlerinin önüne birdenbire serilen ve bağlarla meyve bahçelerinden oluşan şairane manzara arasındaki çelişkiyi görünce : ısırmaktan kendini alamaz. 9’uncu Amerikan Zırhlı Tümeni’nin öncü birliğinden hiçbir asker, hele Çavuş Carmine Sabia, o 7 Mart 1945 Çarşamba gününün sabahında, böyle bir manzarayı hiçini zaman unutamayacaktı! 2 < n< i Piyade Taburu’nun «A » bölüğünden bir ön- cü birliğinin yayılmış olarak ilerlediği dar yol, Birresdorf’tan Remagen’e gitmekteydi. Savaş denildi mi Çavuş Sabia ile askerlerinin aklına hemen soğuk, çamur, yağmur, sulu kar, sinsi birer tuzak olan mayınlar ve toprağı adım adım savunan bir düşmanın inatçı direnişi geliyordu: Piyadeler her gün bu bir sürü tuzak* tan ve engelden nasiplerini almaktaydılar. Bu sık ormanın içinde oldukça yavaş ilerlemişlerdi. Bununla birlikte nihayet ormanın bitiş noktasına ulaşmışlardı. Burası da yolun bir dönemecinden, daha açık renk bir leke hâlinde seziliyordu. Sabia tırtıl tekerlekli, zırhlı arabasını durdurdu. Verdiği komut üzerine askerlerinden dokuzu, son birkaç yüz metrelik ilerleyişi korumak için yere atladılar. Silâhlarını ormanın sık yerlerine doğrultmuşlardı, açılacak ateşe karşılık vermeye hazırdılar.


Çünkü bu sık ağaçlıklar, fundalıklar, bir pusuya çok elverişlidir. Küçük grup tetikte olduğu hâlde dönemece yaklaşıyordu. Hava kapalıydı ama orman birdenbire aydınlanıyordu SEH” ki. En yüksek ağaçların oluşturdukları kubbe birden açılıyor ve yerini meyve bahçelerine bırakıyordu* Çayır kaplı bir düzlükte barakalar görünüyordu, terkedilmiş bir kamp olması muhtemeldi* Sonr a yo l sağa kıvrılıyor, aşağıya doğru inerek bağlar, bahçeler arasında kayboluyordu. Ormandaki bu uzun , bitme z tükenmez yürüyüşten som a askerleri n gözleri önün e geniş bir panorama le i ılıyordu . I namlına/ . bir şeyd i âdela . Kiri a»; kilometre ilerisi M ‘”-uluyordu. Mavims i dik yarları n arasınd a gümüşî Lir seril u/nmyordu. I m MİM I I ».e-11 i \ or d o : «/umun, suna halan h< /e/1 1 Ç e \ IH Y I ı m I eı I« . ııyo ı ItU’dl Soııııııd ı sessizliğ i yine çavU boxtiyur, kt?ııd ” ynkı n askere dönere k soruyord u nHu ııvlıri biliyuı musun, sen?» 7 Adam «hayır» an lamına gelen bir hareket yapıyordu. İnişin akbaşında, meyve bahçelerinin ilerisinde, küçük bir köy seçiliyordu. Gruptan hiç kimse oranın adını bilmiyordu. Adı: Remagen’dı.

Nehrin üzerinde onu bir kıyıdan öbürüne kesen madenî bir köprünün kurşunimtrak yıkını görülüyordu. Ortasındaki kemer de onun heybetli büyüklüğünü gösteriyordu. Şaşılacak bir şey daha vardı: Köprü sağlama benziyordu. Çünkü karayolunda arabaların gidip gelişleri açık-seçik görülüyordu. Askerler, arabalar, hattâ atlar geçiyordu Saal 12,56’ydı. 9’uncu Zırhlı Tümen’in bu öncü kıtasındaki askerler hem -o gün için birliklerinin hedefi olan- Ren Nehri’nin sol kıyısını, hem de karşı kıyısını görmekteydiler. Müttefik Başkomutanlığının plânları uyarınca o kıyı, daha sonra Almanya’nın içlerine doğru kesin ilerleyişin yapılmasını sağlayacaktı. General Eisenhower bir buçuk ay önce, Batı Cephesi’ndeki nihaî saldırı plânını hazırlamıştı. Plânda üç ana hedef saptanmış bulunuyordu ki bu piyadeler, farkında olmaksızın, bunlardan ikisini seyretmekteydiler… Berlin’e doğru ilerleyiş Günlerden 20 Ocaktı. Eisenhower Versailles’da (Versay), Trianon Palace’daki geniş bürosunda yeni bir muharebenin hazırlığı içindeydi, Ardenne’lerdeki Alman saldırısı (* ) sırasında genel karargâh olarak burayı kullanmıştı. Kuzey Afrika’- r ) Yenilginin eşiğin e gele n Hîtler’in Ardenne’lerd e so n bi r çab a ile yaptığ ı kanl ı saldırının heyecanl ı ve sürükleyici öyküsün ü yin e Sava ş Romanlar ı dizisinde çıkmı ş olan «Tankların Hücumu » başlıkl ı ciltt e okuyabilirsiniz. H da, Sicilya’da, Güney İtalya’da Batılı Müttefiklerin ordularını yönetip Normandiya çıkarmasını da başarmış olan adam için bu, Almanya’nın bağrında biten son harekât olacaktı. Bununla birlikte o sırada bu, az-çok uzun süreli bir tasarıydı. Müttefik Seferi Kuvvetleri Yüksek Genel Karargâhı’nm arşivlerinde S-75 871 (SCA F 180) referansıyla gösteriliyorduki bu, aynı gün Washington’daki Kurmay Başkanları Müttefiklerarası Komitesi’ne gönderilen yazının üzerindeki sayı idi. He r zamanki gibi ihtiyatlı olan Eisenhower, kısa ve özlü bir davranışla üç seçeneği ileri sürmekle yetiniyordu: Önce bütün Renanya Cephesi boyunca bir dizi saldırıya girişerek Ren’in batısındaki olasıya büyük sayıda Alman kuvvetlerini savaşdışı etmek; sonra Ren Nehri’ni geçmek ve nihayet nehrin öbür kıyısında kuvvetli bir harekâta girişerek Wehrmächten (Vermaht), yâni Alman Ordusu’nun gücünü yok etmek: İşte hepsi bu kadardı!.

Fakat işin doğrusu şu ki, Ocak ayının o İkinci yarısında bu sonuncu varsayımın gerçekleşmesi oldukça uzak görünüyordu. Nitekim koskoca Ren Nehri’nin aşılması için yapılan tasarılar da, yazın Normandiya çıkarmasından sonra Almanları ko valarken duyulan o ferahlık ve dinçlik duygusu içinde hazırlanmıştı. 21’inci İngiliz – Kanada Ordular Grubu’nun başında bulunan Montgomery de o sıralardn I folimıda’y a İm muzaffe r i’.eeişı, mesel a eski Ni.jmej»;en kenti dolaylarında , başar may ı l.jısurlıyordıı Müttefi k kuvvetlerin oluştur dul İn i diı/.enlıı merkezind e bulunan ( îeneral omn i Aridity daha ıo Bylülde, 12’noi Ordular (îrubıı’nun TUıne n komulimin i inn K I tonn ve Koblen z dohıylarından sozedetı blı direktif gönderınlşfi llllyhk nhiylnr nrileslnde ;•.< uıılmesi âdet 9 olan o hummalı hava içinde, bütün kurmay heyetlerinde harıl-harıl tasarılar ve manevralar için çalışılmaktaydı. Herkes coşku içinde olduğundan bu, güçlükleri gideriveriyordu. Derken 17 Eylül günü Almanya’nın kapısı, Hollanda’daki Arnhem’de birdenbire kapanıverdi. Almanlar Westwall (Batı Duvarı) diye adlandırdıkları Siegfried Haiti’nin beton istihkâmlarını 1940′- ta terketmişler, fakat Normandiya çıkarmasını izleyen Müttefik ilerleyişi karşısında çabucak yeniden işgal etmişlerdi. Bunu yaparken General Courtney Hodges (Kortniy Hociz ) komutasındaki Tinci Ordu’nun tümenlerini durdurmuşlardı. Kabına sığmaz bir komutan olan Patton’un zırhlı birlikleri de ulaşım yollarının uzaması ve yakıt kıtlığı yüzünden Lüksemburg’da ve Metz önünde, Moselle Nehri üzerinde mıhlanıp kalmışlardı. Normandiya’dan ve Provence’dan kopup gelen iki müttefik dalgası, sonbaharla birlikte durgunlaşmıştı. Ekim, düşkırıklığı dönemi olmuştu.

Kış yeni yeni hayâl kırıklıkları getirmeden «Ren » in dosyaları da durulmuştu. Yere serilmesi gereken bu Alman ordusu hâlâ dokuz canlıydı. Ardenne’lerdeki son Alman saldırısı da bunun böyle olduğunu yakıcı bir biçimde göstermişti. 1918’de 200 km. lik bir gerileme ve Alman Ordusu’nda yedeklerin tükenmesi, Hindenburg’u savaşa devamın yarasız olacağına inanmıştı. Fakat 1945 yılının başında yaşlı Alman Mareşali’nin gerçekçiliği geçer akçe değildi. Bu sefer karar yetkisi bir çılgının elindeydi… Bombardımanlarla boyuna havadan dövülen yaralı Almanya, iki korkunç koalisyonun – Ruslarla Müttefiklerin – ateşi arasında kalmıştı. Buna rağmen hâlâ azimle doğrulup dikiliyor, her yanda istilânın önüne son bir duvar çekmeye uğraşıyor10 du. Bu hâl ise Batı’da şaşkınlıkla olduğu kadar düşkırıklığı ile de görülmekteydi. Çünkü Nazi Propaganda Bakanı Göbbels’in boyuna diline dolamaktan hoşlandığı «Avrupa Kalesi» gerçi, savaşın bu altıncı kışında, Heimatland’m (Alman Anavatanının) sınırlarından ibaret kalmıştı ama Alman egemenliği Norveç’in tümünde, Danimarka’­ da ve Hollanda’da hâlâ olduğu gibi duruyordu (Üstelik Hollanda’dan Londra’ya ve Anvers’e boyuna V 1 ve V 2 füzeleri fırlatılmaktaydı); İtalya’­ da Pô vadisi, Hırvatistan, Macaristan’ın Batı yarısı, dağlık Slovakya ve Vistül Nehri’nin yatağını izleyen Polonya ovası hâlâ Almanların elindeydi. Hattâ önemli Alman garnizonları da Letonya kıyılarına yapışıp kalmışlardı: Sertliğiyle ün yapmış olan General Schörner (Şörner), Kurmeze ( Kurland )daki bu uzak birliklerini şevke getirmeye çalışıyordu. Korkunçluktan yana ondan aşağı kalmayan General Rendulic de Finlandiya’da, Kutup dairesinin kuzeyinde kalarak bir önceki yılın Eylülünde yapılan Rus-Fin mütarekesinin hükümlerini hiçe saymıştı. Gece-gündüz bombalanan kentlerinin yıkıntıları içinde Alman halkı açlık ve korkuyla kıvranarak bekliyordu^ Bu davranışın yalnız taassuptan mı, aşırı yurtseverlikten mi, kadere boyun eğiş ten mi, Müttefikler arasında çıkabilecek bir an lusmazlık sonucu askerî durumun değişmesine i»» i* n<MI umuttan mı; ya da Goebbels’lo (Göb I H I » emrindeki servislerin överek göklere eıknı ıl i i ni mucize silâhların kullanılışına beslenen KUvendeıı mi ileri geldiğini söylemek p,u<;thr l’;ı • MIMII H hepsinin de bu davranıştıı etkisi ol 1111 p. 11 muhakkaktı. i m İyimserlik içinde olanlar; ItalıMa çarpış 1 I maların Noel’de biteceğini falcı gibi gerine gerine söyleyenler bu inat karşısında en derin karamsarlığa gömülmüş bulunuyorlardı.

Gerçeği olduğu gibi görmek gerekti: Alman askeri her karış toprağı delice bir kuduruklukla savunuyordu. Silâhlanma Bakanı olan akıllı ve dinamik Albert Speer, bombardımanlara ve bunların ulaşım yollarında neden olduğu engellere rağmen, fabrikalardan en yüksek verimi elde ediyordu. Bu yeni silâhlar hemen yeniden kurulan ya da Volkssturm elemanlarından veya onaltı ya da daha küçük yaştaki yeni yetme delikanlılardan oluşturulan birliklere dağıtılıyordu. Bu çocuklarda savaş tecrübesi yoktu ama çoğu zaman Rusya’da çarpışan kurt savaşçılarmkine eşit bir fedakârlık ruhu göstermekteydiler. Eli silâh tutan herkese bir üniforma giydirilmişti. Bu sayede de 200’den fazla tümen çeşitli cepheleri tutmaktaydılar! Bununla birlikte o 20 Ocak günü Eisenhower’m varsayımı sağlam verilere dayanmaktaydı. Fakat Rusların başlattığı kış saldırısı, bir haftadan beri, görünürde yekpare olan bu duvarda ilk gediği açmış bulunmaktaydı. Ocak: Jukov yumruğu indiriyor Churchill hâlâ Ardenne’lerdeki başarısız maceranın etkisi altındaydı. Yaptığı ısrarlı girişimler üzerine Stalin saldırının başlangıcını 20 yerine 12 Ocak olarak saptadı. Alman Kara Ordusu Kurmay Başkanı Guderian’m uyarılarına rağmen, Hitler Normandiya’da, Finlandiya’nın kuzeyinde ve hele Baltık illerinde dağınık bulunan tümenleri çağırmak istemedi. Oysa Vistül’ün o önemli kesimini sağlamlaştırmak için bunu yapmak çok gerekliydi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir