Paul Brickhill – Barajları Yıkanlar

Bir önsözle sunulması en kolay kitap, sizin yazmayı tasarladığınız, ama bir başkasının daha iyi yazmayı başardığı kitaptır. Fakat Brickhill’in kitabı ve onun kahramanlan için ne demeli – ki bunlar, benim tanımış ve sevmiş olduğum kahramanlann da kardeşleridir . İngiltere’nin katlandığı umutsuzca fedakarlıklan anlatan bu sayfaları okurken benliğimde yeniden kanamaya başlayan yarayı göstermek için hangi örtüyü kaldırmam ge· rek? Büyük Fransız yazan Bernanos: cc Yeryüzünde meraklılara konu hakkında fikir verebilecek yetkili kahramanlar bulunsaydı, yiğitliği tanımlamak çok kolay olur,» diyor. Ne var ki yiğitler – hele İngiliz yiğitleri . kendilerini hiçbir zaman kahraman saymadıklanndan, yüreklilik beratı almak için bir sınava katılmaya kalkışmazlar. Bu kitap «Dam Busters (Bara jlan Yıkanlar)» başlığı altında İngiliz dilinde de yayınlanmış; Hava Mareşali Tedder de kitaba hem kahramanlığın tarihini, hem İngilizlerin kahramanlık karşısında takındıklan tavn tanımlamak için şu buz gibi birkaç satın yazmıştı: «Bu kitap kılı kırk yararcasına dikkatli çalışmanın kısa vadede etkinlik, uzun vadede de en küçük çaba ile en büyük sonucu alma demek ol· duğunu göstermektedir . » Dil dağarcığında tutkudan böylesine uzak, böylesine kuru ve yufka yüreklilikten sıynlmış sözler bul. mak olanaksızdır. 5 Birbirlerine girip paçalanmış uçaklarla genç insan· Zarın ölülerini, kınlmış umutlarla yolunup çiğnenmiş çiçekleri anımsatmak için Mareşal Tedder’in kaleminden dökülen sözler, bundan ibarettir işte … Oyı.a yine aynı Tedder, havacılanndan doksanyedisi o gece geri dönmediği zaman hüngür hüngür ağlamıştı ama bu işi kurmay bürosunda, haritalannın arasında iyice gizlenerek yapmış; yaşlann gözlerinde ya· rattığı yanmayı birtürlü silip atamamıştı. İngiliz analannın kendisine yatırdıklan evlat kanını harcamaktan yana çok cimri davranan bir bankacının sözleridir bunlar; Brickhill’in kitabı da savaş sanatındaki bu soğuk tutumluluğu yansıtmaktan baş· ka bir şey yapmamaktadır. Bu kitabı okurken Brickhill’in her türlü duyarlığa, yufka yürekliliğe kapılmaktan bucak bucak kaçındığını anlayacağız.


Fakat aynı zamanda onun, İngiliz. lere özgü soğukkanlılığın kıyısından köşesinden, büyük bir coşkunun fışkırmakta olduğu cümleler yazmış olduğunu da göreceğiz. Nitekim, barajlardan dönüşün öyküsü de bunlardan biridir: Akından sonra sağ kalıp tek-tük geri gelenler, havacılann uğradıklan ka· yıplann büyüklüğünü gizlemek için W allis’in çevresini alırlar. Saatlar geçer, bu görevin temelini oluştu· ran mayının bulucusu büyük bilgin, nihayet olup bitenleri anlar. Subay yemekhanesinin bir köşesinde hüngür hüngür ağlayarak: – «Bilseydim bu buluşu hiçbir zaman yapmazdım … )) Der. Micky Martin’in filotillasından olup da kurtulan sekiz uçaktan beşini uçaksavarlar düşürmüştür. Toplann ateşi arasında bu havacı, tam onüç lcez hedefin ‘ üzerine döner. Uçağından inince de yüreği bomboş, sinirleri altüst bir halde komutanına şöyle der: – «İki akın yaptık. Yirmiyedi uçaktan yirmibirini kaybettik: Hemen bir üçüncü akın daha yapalım, böylece bu iş üzerinde kafa yoracak hiç kimse kalmamış olur . » Oysa ben, kitapevlerinin camekiinlanna bakan kimselerin: – «Al sana bir savaş romanı daha!» Dediklerini şimdiden duyar gibiyim. Savaşın anıları silinip donuklaştıkça, Buchenwald gibi ölüm kamplarını unutan ahliikçıların gözü, hava akınlan yüzünden yerle bir olan Hamburg’un yıkıntılanndan başka şey görmez ve bunlar, bombardıman pilotlarını yerin dibine batırırlar. Bunlar tumturaklı sözler söyleyen laf ebeleriyle filozoflardır; ama ilkelerden oluştutduklan duvarlarla güzel liiflardan yaptıkları şemsiyeler bunları ne birilerinin tanklarından, ne öbürlerinin atom bombalarından koruyacaktır … Bu gevezelikler de şunu unutturmamalıdır: İngiliz Krallık Hava Kuvvetleri’nin 617’nci Filosu’nun ôy. küsü çok acıklıdır. Çünkü bu birlik, suçsuz kimseler için savaşı daha az acıklı hale getirecek çiireleri bulmak Üzere kurulup fedii edilmiştir. Bu Filo’nun pilotları da, arkadaşları bir kentteki başlıca cephane fabrikasını bulmayı ve onu, kentin yansını yerle bir etmeden yoketmeyi öğrensinler diye kendilerini öldürtmüşlerdir. Böylece de çocuk dencek kadar genç yaştaki bu insanlar bile bile, soğukkanlılıkla, hiç göz kırpmadan ölüme gönderilmişlerdir. Bombardıman pilotluğu, matematik olasılıkların 7 şaşmaz formülleri karpsında en korkunç, en umutsuz sanat olduğundan, bunlar çok daha önceden feda edilmişler demekti. Bunlar, yalnız yurtlan uğrunda ölüme adanmış değillerdi.

1925’te savaşı yasadışı etmek için imzalanan Locamo Paktı’ndan İngiliz Başbakanı Chamberlain’in Münih’te, Hitler’in önünde dize gelişine dek geçen süre içinde beslenen düşlerin, katlanılan alçalışlann ceremesini de onlar çekeceklerdi, bunu da çok iyi biliyorlardı. Yalnız Nazilerin değil; onlann babalarının, dedelerinin yorgun ellerle yaptıklan barajlan da havaya uçurmak için onlar gözden çıkanlmışlardı. Son olarak da düşmanın kanağlamasını önlemek; onun topraklarında yaşwyan insanlann canlannı, aile ocaklannı ve çocuklannı kurtarmak için gözden çıkanlmışlardı: Hem de, ahliikçılann nihayet kabul edecekleri gibi, görkemli bir biçimde. Oysa aynı düşman, kendi bombardıman uçaklannın kanatlanyla birsürü insanı, tırpanla ekin biçer gibi biçiyordu! Sözün kısası, bu çocuklardan gerçekten çok şey istenmişti! Aslında da bunlann öyküsünü bir kalem tartışmacısının ya da bir övgücünün değil, tarafsız bir tarihçinin yazması belki daha iyi olmuştur: Çünkü kendilerini duygulanna kaptıracak olan kalem tartışmacısıyla övgücü, bu öykünün renklerini donuklaştıracak, ondan alınması gerekli dersi kuşa benzetecekti! . Pierre Clostermann 8 Birinci Bölüm YENİ BİR SİLAHIN DoGUŞU S avaşın ilanından bir gün önce Barnes Wallis, köküne kadar gaza basarak arabasıyla tam beş saat yol aldı. Bu yorucu yolculuğu, kendi savaş postası saydığı yere gitmek için yapıyordu. Gittiği yer de Weybridge’deki (Veybric) Vickers fabrikalarıydı. Kansı ve çocuklarıyla kucaklaşıp vedalaşmaya zar-zor vakit bulabilmişti. O sabahleyin birden şunun farkına varmıştı: Savaş, yalnız kaçınılmaz değildi; neredeyse patlamak üzereydi. Etüd bürosunda da ona gereksinme duyacaklardı. Çoluk-çocuğuna gelince, onlar Dorset Kontluğu’nun küçük plajında güneşten yanmayı sürdürebilirlerdi: Wallis’ler o yaz tatillerini orada geçiriyorlardı. Alman Hava Kuvvetleri’nin, sivillerin ortalama yaşam sürelerini hangi ölçüde kısaltacaklarını öğrenmeden önce, onları bir uçak fabrikasının çok yakınındaki bir eve getirmekte yarar yoktu. Barnes Wallis’i görenler onun, savaş üzerinde etki yapacak bir kişi olduğunu hiç de sanmazlardı. Daha ziyade kendi halinde, yumuşak başlı, biraz da utangaç bir kalem efendisine benziyordu. Elliüç yaşındaydı ama pürüzsüz, sakin bir yüzü, pembe yanaklan, bağa çerçeveli gözlüklerinin ardında hülyalı gözleri vardı.

Onun bu babacan görünüşünü gür, kıvırcık, uzun ak saçlan daha belirgin bir hale sokuyordu. Daha sonraki üç yıl boyunca onun bu görünüşü, kendi görüşlerine karşı çıkan kimselerin çoğunu aldatacaktı. Fakat daha keskin görüşlü bir gözlemci yine de onun üst 9 dudağının uzunluğunu farkedecekti. Dudağının bu hali onun ağzına acayip bir inat ifadesi ver· mekteydi. Fakat bu ayrıntı dışında hiçbir şey, g(i· leç yüzünde, kendisine seçtiği hedeften hiçbir za. man şaşmayacağını göstermiyordu. Öyle ki, Wal· lis kimi zaman eski arkadaşlarını bile şaşırtıyordu. Onun gerçekdışı bir dünyada yaşadığını herker biliyordu kuşkusuz: Sayılarla, kuramlarla doluydu du dünya. Çok iyi bir uçak yapım uzmanı olarak ün kazanmıştı ama günün birinde ona «dahi» deneceğini kimse aklından geçirmiyordu. Bames Wallis barışın son gecesini Effingham’· daki evinde geçirdi. Ertesi sabah o da bütün İn· gilizler gibi Başbakan Chamberlain’in hem karamsar, hem kararlı söylevini dinledi. Sonra ses· siz ve bitkin, koltuğunda kala kaldı. Küfür etmeye bile üşendi. Bildiği en okkalı küfürler bile hissetmekte olduklarını anlatmaktan aciz kalacaklardı. Yirmidört saatten beri aklını bir şey kurcalı· yordu: Uçak prototiplerinin resimlerini çiziyordu ya, bu sıfatla yurdunun zaferi kazanmasını nasıl çabuklaştırabilirdi? Bu sorun aylar boyu aklından çıkmadı.

Bu sorunu memnunluk verici bir tarzda çözene dek ortaya türlü türlü olaylar çıkacaktı. Bazısı acayip olan bu fikirlerden hiçbiri birdenbire esinleyemiyordu onu. Wallis’e bir tek kez bile ünlü Yunan bilgini Arşimides gibi «EV· reka! (Buldum!)» diye bağırmak kısmet olmamıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir