Pierre Achard – Dilsel Toplumbilim

lnsani etkinligin, toplum çerçevesinde yayıldığı ve dilyetlsinin insanlar arasındaki iletişimi sağladığı herkesçe bilinir. Yine de toplum çerçevesi, iletişim ve dilyetisi kavrarnlarını tanımlamak istedigimizde bazı sorunlarla karşılaşırız. Toplum çerçevesi, yani “toplum”, sadece insanların belli bir alan ve belli bir zaman aralığında birarada yaşadıkları görgül bir olgu değildir. Bir birliktelikteki ilişkiler dizgesidir ve bu ilişkiler kururnlaşrnış, sağlarnlaşrnış ve iyice oturmuş konurnlar getirir, bazı görevler yürütür. Sonuçta, bunların büyük bir çoğunluğu, belki de hepsi, dilyetisini yaratır ve belirli bir iletişim sağlar. Toplum gelişmesinde, dilyetisinin rolü nedir? Bu soruyu yanıtlamak için, dil etkinliginin iç yapısını incelemek gerekir. Ayrıca, dil etkinliğinin toplum açısından doğasının yapı olarak neye benzediği sorusu da bu arada yanıt bulmak zorundadır. I. Dilyetisi ve Diller Dilbilimin babası sayılan F. Saussure’e göre, dilyetisi ancak dil çerçevesinde varlığını gösterebilen bir etkinliktir. Fransızca olarak yazdığı eseri,1 “dilyetisi” ve “dil” arasındaki, yani dilyetisi etkinliği ile varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan çerçeve arasındaki farkı açıklayabilmek için önemli bir 1 Dilbilimin temel eseri Genel Dilbilim Dersleri Saussure’ün kendisi tarafından kaleme alınmamıştır. Öğrencilerinin (C. Bally, A. Sechehaye, A. Riedlinger) derslerde biraraya getirdikleri ders notlarıdır.


7 kaynak olmuştur. Aslında bu eser, dilyetisi üzerine yazılmıştır.2 Genel Dilbilim Dersleri’nde “söz” dilyetisinin gerçek kullanımı olarak adlandırıhr. Dil, kişiye özgü olan sözün tasarladığı ortak bir aktarım aracıdır. ( … ) Dil,· sözün anlaşılır olması ve tüm dil uygulamalarını yürü te bilmesi için gereklidir. Söz de, dilin oturması, yerleşmesi için gereklidir. Söz olgusu, zaman içinde her an öncelik taşır. (s. 37) Bir dil, kendisini “derin” anlamda söz etkinliğinin içine, “yüzeysel” anlamda da insani yapabilirliğe ve genel etkinliğe götüren dilyetisiyle “çerçevelenrniştir”. Dil, bir güncelleşmedir. Oluşur ve geçmişin bir ürünüdür. Ruhbilirn, insanbilim, betikbilirn gibi birçok dal tarafından tanımlanabilir. Dilbilime göre, dilyetisi etkinliği, biçimler arasındaki sağlam ve düzenli ilişki sayesinde “anlam yapma”ya yarayan bir gelişme olarak tarumlarımaktadır. 1. Dil ve Diller- Saussure’e göre dil, belli bir topluluk içinde, bir sözü aktarmaya yarayan bir dizgedir.

Doğrudan gözlemlenemez. Söz bağlaını içinde bir anlam taşır. Dil (dizge) ve söz (etkinlik) kavramlarını tekil anlamlarıyla tarumlaınak, dil türleri sorununu belirsiz kılmaktadır. Dilbilimcinin işi, aynı dile ait tüm sözce ailesinde biçimlerin yorumlayıcılara bağlanmasını sağlayan ortak kuralları ayırmaktır. Fakat, sözeelerin aynı dizgeye ait olup olmadıklarını belirleyebilmesi için bir dış ölçütü olmayacaktır. Dayanabileceği tek nokta birçok sözcenin aynı toplum alanı içinde yer alıyor ve kullarıılıyor olmasıdır. Yani toplum dilinin iç yapısını bir varsayıma dayanarak inceler. Bu görüşün aslında o kadar aÇık ve basit olmadığını daha sonra göreceğiz. (Bölüm 2). Dilbilirnci, dilsel uygulamaların 2 Genel olarak dil, duyma ve ses üzerine kuruludur. Ancak bu gerekli bir koşul değildir. Yazı, oluşan bir uygulayım olarak, sese dayalı kullanımlardan kaynaklansa da, el-yüz hareketleri de bağımsız ve bütün bir dil oluştururlar: Sağırlar dili (Cuxac, 1 983). 8 toplumsal sınıflandırılmasına bağlı olarak hareket etmek durumundadır. Dilin dilbilim konusu olduğunu bir an için kabul edelim. Diller ise, çeşitlilikleriyle, toplumdaki görüş açılarını, dil uygulamalarının sirngeleşmelerini yansıtırlar.

örneğin; Fransızca ve İtalyanca ayrı dillerdir; Suriye ve Fas’ta ise aynı dil, yani Arapça konuşulur. Arıcak, Suriye’de konuşulan Arapça’yla, Fas’ta konuşulan Arapça arasında, neredeyse İtalyanca ve Fransızca arasında olduğu kadar fark vardır. Dilbilimcinin dili ve toplum açısından diller başka noktalarda da karşımıza çıkar. Dilbilimci için, dile ait olmayan anlaşılır bir söz kavramı yoktur. Toplum açısından ise, sözün her zaman belli bir dilden kaynaklandığı düşünülmez. Diller, şiveler, taşra ağızları arasında bir ayrıma gidilir. “Dil” olarak adlandırılan olgu ise yazariara ve tarih dpnemlerine göre değişir. Toplum açısından, dil etkinliği herzaman öylesi bir dizge değildir ve bütün dizgel er de eşdeğer sayılmaz. Toplumbilim için, belli bir konuma sahip dil uygulayımları arasındaki farklılıklar gözlemlenebilir. Ama bunun bir dizge içinde olması, toplumbilim için gerekli değildir. 2. Değişkenlik – Dilbilimci dili tanımlar, ama dil toplum tarafından gerçekleştirilir. Saussure’ den çok önce bile, birçok araştırmacı dili tanımlamaya çalışmıştır. Yazıyla başladığı söylenebilecsk tüm bu araştırma tarihi boyunca, dilbilgicil er ve sözbilimciler, bir bilgi edinebilmek için uğraşmışlardır. Üstelik bugün bile, modern dilbilimciler en kökterici ve en dizgeci betimleyicilerdir.

Klasik dilbilgiciler, dil uygulayırnlarmı tanımlar, aralarındaki çeşitliliği belirler ve bunların nedenlerini bulmaya çalışırlardı. 17. yüzyılda Vaugelas, en iyi uygulayımları belirlemek amacıyla tanımlar hazırladı. Burada en iyi kullanımlar derken, Fransa’da zamanın toplwn sınıflarına göre, asil tabakanın dil uygulayımlarından bahsetmekteyiz. Aynı dönemde, “Messieurs de Port-Royal”, genel ve açıklamalı bir dilbilgisi oluşturdular. Bu dilbilgisinde, gerçek dile ait kuralları sınıflandırmak ve dil üretimlerini anlaşılır kılan genel 9 kurallann hangileri olduğunu açıklamak kaygısını taşıyorlardı. 19. yüzyılın ilk yarısında, özellikle Almanya’da baskın çıkan bir görüş doğdu. Bu bakış açısı, dillerin tarihi gelişimiyle ilgileniyordu. O güne kadar, geniş bir hayal gücünün ürünü olan kökenbilim, bu şekilde somut bilimler ularnına katılmış oldu. Bu bilirnin kullandığı karşılaştrmalı yöntem, dil birimlerini fazlasıyla küçük parçalara bölmüş olsa bile, Saussure’cü dil kavramının ortaya çıkmasına yol açtı. Çağdaş dilbilim, dil verilerini klasik dilbilgiciler gibi dizge üzerinde, tarih dilbilimcileri gibi dilbilimsel olayların görgül ve sesçil özyapıları üzerinde toplar. Ama,ne klasik arılayışla, iyi-kötü kullanımlar arasında bir fark gözetir, ne de tarihçinin artzarnarılılık arılayışını izler. Her tür kullanımı eşzamanda ele alır. Buna karşın, iki engelden kurtulma yı yine de başaramaz: • Dil olayları çeşitlilik nedeniyle açığa çıkar.

Tanımlar, her şeyi belirleyemez. • Dil olguları zamanın akışındaki değişimlerle açığa çıkar. Dilbilim, dili değişmeyen belirli bir dizge olarak ele alır: Kısaca diler, değişkenlikleriyle bir belirWik kazanırlar. Amerikalı dilbilimci W. Labov, düzenli bir şekilde, değişkenliği dil olaylarıyla birleştirmeye çalışmıştır. Araştırmasının sonunda, (bölüm 3) bütün dillerin değişken olduğunu ve bir tek kişi tarafından bile, aynı dilsel üretimde eşzarnanda birbiri ardına, birçok kuralın ortaya çıkarıldığını görür. Fransızca konuşan herkes ulama olgusunu bilir. Bir sözcüğün sonunda bulunan ünsüz, kendisini izleyen ve ünsüzle başlayan bir sözcü.kle · hece oluşturabildiği zaman, bu iki sözcük birbiriine ulanır. Konuşucular, konuşma şekillerine dikkat edecekleri yerde, ulama dizgesine (bir arılarnda kulak alşkanlıklarına) daha çok güvenirler. Bununla birlikte, ne ulama yı her zaman yaparlti.r, ne de söyledikleri he� ulamaya doğru gözüyle bakabiliriz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir