Robert E. Howard – Solomon Cane

Muhteşem bir gerçeklikle donatılmış fantastik öykülerin yazan Robert Ervin Howard’in, 11 Haziran 1936’daki ani ve beklenmedik ölümü, dört sene önce meydana gelen Henry S. Whitehead’in Ölümünden sonra, garip öyküler diyarındaki en acı kayıp oldu. Mr. Howard, 22 Ocak, 1906 senesinde, Peater, Teksas’ta doğdu ve güneybatı sınır yerleşimciliğjniıı son evresini görecek kadar yaşadı: muhteşem ovalarda gerçekleşen bu yerleşime. Aşağı Rio Grande vadisine ve gümbür gümbür gelişen şehirleriyle, petrol sanayisindeki o muazzam patlamaya şahit oldu. Howard öldükten sonra hâlâ hayatta olan babası, o bölgedeki önde gelen doktorlardandı. Mr. Howard’in ailesi güney, doğu ve batı Teksas’ta, Ban Oklahoma’da ve Howard’in hayatta olduğu son birkaç sene boyunca da Brownswood, Teksas yakınlarındaki Cross Plains’de yaşamıştı. Howard, sınır ruhunun hakim olduğu bu bölgenin güçlü. Homeros’a özgü geleneklerine kendini adadı. Howard bu bölgenin tarihçesi ve gelenekleriyle ilgili üstün bilgilere sahipti; şahsi mektuplarındaki betimlemeler ve hatıraları, daha uzun bir süre yaşamış olsaydı, bu bilgileri edebiyat dünyasında ue denli etkili, ne denli güçlü bir biçimde yansıtabileceğinin birer göstergesi. Mr. Howard’in ailesi seçkin, güneyli çiftlik sahipleriydi; ataları İskoç ve İrlanda kökenliydi; aile mensuplarının çoğu on sekizinci yüzyılda Georgia’ya ve Kuzey Carolina’ya yerleşmişti. Ou beş yaşında yazmaya başlayan Howard, ilk öyküsünü bundan üç sene sonra, henüz Browmvood’data Howard Pyne Üniversiıesi’nde öğrenciyken yayınlatmıştı. “Spear and Fang” (“Mızrak ve A21 Dişi”] isimli ilk öyküsü, 1925 senesinde.


Weird Tales’in Temmuz sayısında yer aldı. Daha sonra, 1926 senesinin Nisan ayında, aynı dergide yayınlanan tasa romanı “Wolfthead” (“Kurtbaşı”] ile ünü yayıldı. 1928 senesinin Ağustos ayında, ‘Solomon Kane’ ile ilgili olan öykü serisini yazmaya başladı; Solomon Kaııe’uı dur durak bilmeyen düelloları ve ıslah olmaz kişiliği, onu dünyanın birçok farklı verilide macera yaşamaya itmiş olan İngiliz bir Piiritandı. Kane öyle tuhaf yerlere gitmiş, görmüştü ta bunların arasında, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarının keşfedilmemiş, gölgelerin cirit attığı ilkel şehirleri de vardı. Mr. Howard hu öykülerle tüm hayatının en muhteşem haşarısına imza atmış oldu; öyküler, başka hiçbir yazarın bir benzerini yazamayacağı, eski dünyanın uçsuz bucaksız tarih öncesinden kalına taş şehirlerinin, bu şehirleri insanlık öncesi bir dehşet ve büyücülükle donatmış olan karanlık kulelerin ve dolambaçlı yeraltı mezarlarının tasvirleriyle dolu. Bu öyküler Mr. Howard’m eserlerinde hüküm süren kanlı ihtilafların ustalıkla tasvir edilmesindeki becerinin ve keyflıı gelişimini sergiliyordu. Yazan» birkaç diğer kahramanı gibi, “Solomon Kane” de herhangi bir öykünün kahramanı haline gelmeden önce, yazarın ta çocukluğunda yarattığı bir karakter. Kelt tarihi ve genel olarak eski dönemlere ait tarihe oldukça meraklı olan Mr. Howard. 1929 senesinin Ağustos ayında, Weird Tales dergisinde, kendisini üne kavuşturacak olan o eski döneme ait bir dizi öyküye başladı. Bu öyküler ilk başlarda, insanlık tarihinin oldukça eski bir dönemini yansıtıyordu; öyle ki Atlantis’in, Lemurya’nm ve Mu’nuıı henüz okyanusun dibine batmadığı, insanlardan önce varolan sürüngenimsi varlıkların yaşadığı dünyaları ele alıyordu. Bu varlıklardan en önde geleni, Valusia Kralı Kull idi. Weird Tales dergisinin, Aralık, 1932 tarihli sayısında, “Kılıçtaki Anka Kuşu” isimli öykü yayınlandı ki bu, daha sonraki bir tarih öncesi devri okurlarla tanıştıran Kiııımerya Kralı Coııau ile ilgili olan Öykülerin ilkiydi.

Bu dönem, kayıtlı tarihin izleri ortaya çıkmadan hemen önceki zamana, yani yaklaşık olarak 15,000 seııe öncesine aitti. Mr. Howard’m Conan’m dünyasını daha sonraki öykülerde detaylı ve büyük bir tutarlılıkla anlattığı, tüm fantezi okurlanıun bildiği bir gerçek. Howard kendi kullanımı için son derece zekice oluşturulmuş, müthiş bir hayal gücünün ürünü olan detaylı bir tarihi taslak hazırladı. Bu taslak, “Hiborya Çağı” adı altında bir dizi olarak The Phantagraph’da yayınlanmakta. Bu arada, Mr. Howard eski Piktlerle ve Keklerle ilgili birçok öykü de yazdı; bunların arasında Bran MakMorn isimli kabile şefiyle ilgili olan önemli bir seriyi de saymak mümkün. Okuyucuların, Weird Tales’ in Kasım, 1932 tarihli sayısında ver alan “Worms of the Earth” isimli dehşetli başyapıtı unutmaları mümkün değil. Howard’m diğer önemli fantezileri bu bahsi geçen serilerin parçası değil; bunların arasında “Skull Face” [“Kafatası Surat”] isimli unutulmaz seri ve birkaç da modern bir çağda geçen öykü bulunmakta. Howard’m daha yakın tarihli eserleri arasında olan “Black Canaan” gerçekçi bölgesel artalaıuyla ve Amerika’nın en güneyindeki yosun kaplı, lanetli, sürüngen kaynayan bataklıklarda terör estiren, insanı derinden sarsan öykülerden biri. Mr. Howard fantezi alanı dışında şaşılacak derecede verimli ve esnek bir yazar. Spora karşı olan tutkusu ki bu büyük bir ihtimalle ilkel savaşlara vc güce karşı olan hayranlığından kaynaklanan bir durum, onu “Denizci Steve Costigau” isimli, ödül kazanan kahramanını yaratmaya itti. Maceraları uzak ve tulıaf diyarlarda geçen bu kahraman, birçok derginin okuyucuları tarafından keyifle okundu, Howard’m Uzakdoğu savaşlarıyla ilgili olan kısa romanları, romantik macera türündeki dehasını ortaya çıkardı. Bunların yanı sıra.

“Breckenridge liıles” (“Breckeııridge Öyküleri”] gibi daha da sıklıkla yazmaya başladığı, vahşi batıdaki hayatı yansıyan öyküleri de kendisinin doğrudan alakalı olduğu geçmişi yansıtma becerisini ve eğilimi sergiler. Mr. Howard*!!) tuhaf, savaş ile alakalı ve macera dolu şiirlerinin, düz yazı tarzında yazılmış olan eserlerinden hiç de aşağı kalır yanı yok. Şiirler gerçek bir balad ruhu taşır ve sürekli olarak devanı eden bir ritimle ve oldukça seçkin bir oyuncu topluluğunun güçlü betimlemeleriyle dolu. Bunlardan pek çoğu eski yazılardan alınmış alıntılar havası verecek biçimde oluşturulmuş olup, Howard’in romanlarının farklı bölümlerinin başlıklarını süsler. Ne yazık ki Mr. Howard’m şiirleri tek bir kitapta topianmaııuş; ancak bu tip bir çalışmanın yazarın ölümünden sonra yapılabileceği umudu bakiydi. Mr. Howard’m kendine özgü bir kişiliği ve yeteneği vardı. Yazar, her şeyden önce, barbarların ve sınır kaşiflerinin o daha basit, daha eski dünyasını, kurnazlığın ve taktiklerin yerine cesaretin ve gücün hüküm sürdüğü, saldırgan bir Doğa’ya yenik düşmeyen, dirençli ve korkusuz bir ırkın savaştığı, kanlanılın döküldüğü bir zamanı yeğledi. Yazarın tüm öyküleri işte bu felsefe üzerine kurulu ve bu öyküler yazarla ayın dönemde yaşamış olan diğer yazarların pek azının başarabildiği bir canlılıkla oluşturulmuş. Hiçbir yazar, vahşet ve kanla ilgili öyküleri Hovvard’dan daha gerçekçi bir biçimde yazamadı; Howard’m öykülerinde, vahşetle ve kaııla ilgili olan bölümler, yazara savaş zamanında ün kazandıracak derecede askeri taktiklere karşı içgüdüsel bir eğilimi yansıtır. Howard’m yayınlanmış olan eserlerindeki dehası, okurlarının pek de tahmin edemeyeceği denli gelişmişti; şayet genç yaşta ölmeseydi. o çok sevdiği güneybatıyı yansıtan halk destanları ile edebiyat dünyasında ciddi bir iz bırakacaktı. Mr.

Howard’m öykülerini bu denli öne çıkaran özelliğin tam olarak ne olduğunu söylemek güç ancak bu başaruım altında yatan asıl sebep, öykülerin görünürde ticari olmasına rağmen, Howard’m bunların her birinin bir parçası oluşu. Howard uygulayabileceği her türlü kâr getiren prensipten daha üstündü; hatta gözünü para hırsı bürümüş editörlere ve mesleki eleştirmenlere açıkça ödün verdiği halde, buzlan eriten ve yazdığı her satıra kendi kişiliğinin damgasını vuran manevi bir güç ve samimiyetle donatılmışa. Howard nadiren donuk, basmakalıp bir karakteri ya da olayı olduğu gibi bırakırdı. Bunları ele alıp, işiııı bitirdiği zaman, donuk ve basmakalıp olan unsurlara, o dönem için geçerli olan popüler yayıncılık ilkeleri her ne olursa olsun, bir canlılık ve gerçeklik katardı. Howard, bunu yaparken, sönük, ucuz romanların var olduğu bir ortamda dahi bu örnekler yerine, her zaman kendi gerçek hayat deneyüıüerini ve bilgilerim kullandı. Sadece çatışma ve katliam ile ilgili olan olayların betimlemelerinde mükemmeliyeti yakalamakla kalmamıştı, aynı zamanda gürsel bir dehşet ve insanın kaıum donduran bir gerilim hissi yaratmakta da eşine rastlanmadı. Eıı naçizane konular hakkında yazan yazarların bile işlerini ciddiye almadan başarıya ulaşması mümkün değil. İşte Mr Howard’m yaptığı buydu: işini ciddiye almak; hem de bunu bilinçli olarak yapmadığım düşündüğü zamanlarda bile. Samimiyetten yoksun, yüzlerce taklitçinin yalan yanlış hayaletler, vampirler, uzay gemileri ve gizemli güçleri araştıran dedektifler hakkında yazıyor olması, trajikomik bir ironiden başka bir şey değil. Mr. Howard güneybatıdaki hayata oldukça aşinaydı; ailesiyle birlikte Teksas’ta, Cross Plains köyünde, kısmen de olsa köy hayatı yaşadı. Yazarlık Howard’m tek işiydi. Okuduklarına gelince, Howard geniş bir yelpazeye yayılmış, farklı konulardan hoşlaıurdı; bunların arasında Güneybatı Amerika, tarih öncesi İngiltere ve İrlanda ve yine tarih öncesi Uzakdoğu ve Afrika gibi birbirine hiç benzemeyen ancak önemli ve kapsamlı olan tarihsel araştırmalar da vardı. Edebiyatta, incelik yerine gücü tercih edip, Modemizmi şiddetle reddetti. Merhum Jack Loudon, Mr.

Howard’m en sevdiği yazardı. Howard politik açıdan bir liberaldi ve vatatıdaşlık haklarına karşı yapılan her türlü haksızlığın en büyük düşmanıydı. Howard’m eıı sevdiği diğer iki şey spor ve seyahatti: Özellikle seyahatleri sonrasında, uzun uzadıya tarihi tasvirlerle dolu, keyifli mektuplar yazardı. Mizah pek de Howard’m ilgi alanına girmezdi aııcak kendisinin gayet keskin bir ironi anlayışı olduğu kadar, bir de olabildiğince candan, içten ve neşeli bir tarzı da vardı. Howard, pek çok dostu olmasına rağmen, hiçbir edebi çevreye ait değildi ve yapmacık ‘sanatsal’ bir tavrı takman her türlü hevesten, kelimenin gerçek manasıyla, nefret ederdi. Howard, akademik beceri yerine sağlam bir kişiliği ve bedeni yeğlerdi. Fantezi alanındaki diğer yazar dostlarıyla ilginç ve uzun yazışmaları olmasına karşın, bu kişilerin biri hariç hiçbiriyle tanışmamıştı: Yetenekli E. Hoffmann Price’uı işindeki mahareti Howard 1 ! derinden etkilemişti. Mr. Howard yaklaşık olarak 1.90 boylarmdaydı ve doğuştan bir savaşçının iri cüssesine sahipti. Keitlere özgü masmavi gözleri dışında bayağı esmerdi; hayatının sonlarına doğru yüz kiloya ulaşmıştı. Her zaman sağlıklı ve disiplinli bir yaşam sürme taraftarı olan Howard, kendi yarattığı karakterin canlı bir örneğiydi: cesur bir savaşçı, maceracı ve tahtların fatihi Kimıııeryah Conan. Howard’m otuz yaşında hayata gözlerini yuuunası hem korkunç bir trajedi hem de fantezi dünyasının kolay kolay unutamayacağı bir darbe niteliği taşıyor. Mr.

Howard’m kitapları, el yazılan ve mektupları, Robert E. Howard’i Alıma Koleksiyonu’nuıı çekirdeğini oluşturmak için Howard Payne Üniversitesi’ııc gönderildi. H.P. l.ovecrai’t Yıldızlardaki Kafatasları Yîldızlardaki Kafatasları Anlattı durdu, nasıl da katiller arzı dolanıyordu, Kabil’in lanetiyle Gözlerine perde çekmiş kızıl bulutlar Ve yanan beyinleriyle Zira damgalıydı o ruhlar kanın ebedî mührüyle HOOD I Torkertown’a giden iki yol mevcut: İlki daha kısa ve dosdoğru bir yol olup, yüksek, yaban bir yayladan geçer; diğeri ise daha uzundur. Istırap verecek denli keskin dönemeçlerle döne döne, bataklık çukurlan, balçık tepelerinin içine gire çıka, doğudaki alçak tepelerin eteğinde dolanır durur. Tehlikeli, bir o kadar da can sıkıcı bir yoldur bu; bundan ötürü, en son uğradığı köyden bir çocuk nefesi kesilmiş bir halde kendisini yakalayıp, Tann aşkına bataklık yolundan gitmesi için yalvar yakar olunca şaşkınlıkla duru-vermişti Solomon Kane. “Bataklık yolu ha!” Kane oğlana bakakalmıştı. Uzun ince bir adamdı şu Solomon Kane dedikleri; soluk ve karanlık yüzü, gür kaşları, düşünceli hali, giydiği o Püritan* esvabı da eklenince daha da kasvet saçan bir adam oluveriyordu. Kane’in hayretli nidasına “Evet beyim. Dalıa emin” diyerek yanıt verdi ufaklık. “O halde kır yoluna bizzat Şeytan çökmüş olmalı, zira hemşehrilerin beni yanlışlıkla diğerine gitmemem için uyarmışlardı”. “Balçık çukurları yüzünden beyim, geceleri göremeyebilirsiniz. O yüzden köye dönüp, yola sabah çıksanız daha iyi olur beyim”.

“Ve bataklıktan geçeyim, öyle mi?” “Evet beyim”. Kaııe omuz silkip, olmaz manasında kafasını salladı. “Alacakaranlık biter bitmez ay yükselecek. Ay ışığı sayesinde Torkerto\vn’a kırdan rahatlıkla gider, birkaç saate de köye varmış olurum”. “Beyim, gitmeseniz iyi olur. Kimse o yolu seçmez. Kırda tek bir ev dahi yok, halbuki bataklıkta tek başına yaşayan, yaşlı Ezra’nın evi var. Eskiden manyak kuzeni Gideon vardı yanında ama o da bataklıkta dolanırken öldü; cesedi bile bulunamadı. Ezra, pintinin tekidir ama sabaha kadar durayım derseniz, itiraz etmez, sizi buyur eder. Madem gideceksiniz, bataklıktan gidin”. Kane delici bakışlarla süzdü oğlanı. Oğlan bir pot kırmış gibi elini kolunu nereye koyacağını bilemedi. “Madem ki bu kır yolu yayalara haşindir” dedi Püritan “köylüler niçin işin tamamını açıklamaz da muğlak şeyler söyler?” “Kimse bu konudan bahsetmeyi sevmez beyim. Önerilere u-yup bataklık yolundan gidersiniz diye ummuştuk ama bir baktık ki çatala vannca dönmediniz. Bunun üstüne bir daha düşünmeniz için yalvarayım diye ardınıza beni saldılar, ben de koşup geldim”.

“Şeytan aşkına!” diye sertçe bağırdı, böylesi bir küfre başvurması, son derece kızdığının emaresiydi. “Bataklık yolu mu, kır yolu mu? Kırda ne tehlike var da yolumdan fersah fersah şaşıp, çamurlara, bataklığa dalayım?” •Püritan: 16. ve 17. yüzyılların İngiltere’sinde ahlak ve saflığa çok önem veren kimse; sofu. “Beyim” diyerek sesini alçaltıp, Kane’e yanaşarak lafa girdi oğlan “biz basit köylüleriz, kem talih zorlamadı mı bu konuları açmayı sevmeyiz. Ama kır yolu lanetli bir yoldur, bir yıldan fazladır da buralardan kimse o yoldan gitmemiştir. O kırlardan geceleyin yürümek ölüme eş. Talihsiz pek çok kişi o yoldan gidip, bunu sonunda öğrendi. Musibet bir dehşet o yola musallat olmuş, geçenlerden can alır”. “Yani? Neye benzer bu şey?”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir