Sadi Somuncuoğlu – Son Hacli Seferi Pkk Acilimi

Adı bile 3 kez değiştirilen ayrıştırıcı yıkım projesi Başbakan Erdoğan’ın bu projenin adını, önce “Kürt Açılımı”, sonra “Demokratik Açılım”, daha sonra da “Milli Birlik ve Huzur Açılımı” olarak sürekli değiştirme ihtiyacını duydu… “PKK Açılımı”nın Kısa Döneme Ait 26 Maddesi ve Açıklaması Star gazetesinin 19.09.2009 günlü haberine göre, “Başbakanlık, İçişleri ve MİT üyelerinden oluşan komisyonun, sivil toplum örgütlerinden ve partilerden gelen öneriler doğrultusunda yaptığı çalışmanın ana hatları belli oldu.” Habere göre, bu kısa döneme ait 26 maddeden oluşan paket, TBMM’de görüşülerek, gerekli yasal düzenlemeler yapılacakmış. Açıklama böyle, ama gerçekler çok farklı. Zira sayın Başbakan Erdoğan aylar, hatta yıllar öncesinden bütün bunları anlattığı halde, tespitlerin Başbakanlıktaki Komisyon tarafından şimdi belirlenmiş gibi gösterilmesi ilginç değil mi?. İlginç olan bir diğer husus da, sayın Erdoğan’ın bu projenin adını, önce “Kürt Açılımı”, sonra “Demokratik Açılım”, daha sonra da “Milli Birlik ve Huzur Açılımı” olarak sürekli değiştirme ihtiyacını duymasıdır. Belki de projenin gerçekte bir “PKK Açılımı” olduğu gizlenmek isteniyor. Pakete, önce “Kürt Açılımı” adının verilmesi, bunların bölge insanının istekleriymiş gibi gösterilmeye çalışılması, böyle bir hesabın yapıldığı izlenimini veriyor. İyi de siz haklı olarak, hem “PKK, Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil edemez” diyeceksiniz, hem de PKK terör örgütünün isteklerini, bu kesim insanlarımıza yüklemeye kalkışarak kendinizle çelişkiye düşeceksiniz, garip bir durum değil mi? Aslında bu çelişki, ya sizin kafanızın çok karışık olduğunu, yahut da milletin kafasını karıştırmak için bu yolu seçtiğinizi göstermiyor mu? Bu tespitlerden sonra esas konumuz olan, Star gazetesinin bahsettiği açılımın 26 maddesinin neler olduğuna ve açıklamalara geçebiliriz. 1 ÜNİTER DEVLETE AYKIRI OLMAYACAK: Atılacak tüm adımlar Anayasa’nın ilk 3 maddesinde çizilen çerçeve içinde kalacak. Üniter yapıya aykırı hiçbir değişiklik pakete konmayacak. Bu ifadeye göre milli devlet yapısı dikkate alınmayacak, hatta tasfiye edilecektir. Öncelikle, açılım projesinin temel hedefi diyebileceğimiz milli/ulus devlet ile üniter devlet’in ne olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Malum, bir millete ait olan devlete milli devlet denilmektedir.


Dünyadaki genel durum, özellikle gelişmiş ülke devletlerinin durumu böyledir. Yani milli’ dir, dili ve kimliği tekdir. Milli devlet tasfiyesi Milli devlet’in yönetim şekli tek merkezli (üniter) olabileceği gibi, çok merkezli (federasyon veya konfederasyon) da olabilir. Buna göre Türkiye, Fransa, Japonya, Yunanistan, Norveç, İsveç, Danimarka, Finlandiya gibi devletler, hem milli, hem de üniter yapıdadır. ABD ve Almanya gibi ülkeler ise, milli (çünkü bir millete ait), ama çok merkezden yönetildiği için federasyon yapısındadır. Üniter devlete gelince, söylediğimiz gibi, yönetimin tek merkezde olmasını, yani otoritenin tekilliğini ifade eder. Üniter devlet (yönetim merkezi tek olmak şartıyla), iki dilli, iki kimlikli de olabilir. Onun için PKK, milli devlete hayır, üniter devlete evet diyor. BOP’un inşa ettiği şimdiki Irak devleti, iki milletli (milli değil) ve iki merkezden yönetildiği (federasyon) için, ne “milli”, ne de “üniter”dir. Yapay ve geçicidir. Bu hatırlatmadan sonra maddedeki düzenlemeye dönebiliriz. Projedeki milli devletin tasfiyesi; Anayasa’nın Başlangıç ilkelerine, 3’üncü madde “Devletin bütünlüğü”, 5’nci madde “Devletin Temel Amaç ve Görevleri”, 6’ıncı madde “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”, 7’nci madde “Yasama Yetkisi” şeklinde ifade edilen milli devlet (bir milletin devleti) yapısına aykırıdır. Metinde her ne kadar, “Anayasa’nın ilk 3 maddesinde çizilen çerçeve içinde kalınacak” deniliyorsa da, bunun tam tersi yapılıyor. Söz başka, icraat başka. Talep şer üçlüden… Bu aykırılığa dair bazı örnekler verelim: Devlet Kurumu olan TRT-6’nın Kurmanç lehçesinden yayın yapması gibi.

İleride yapılması planlananlar da aynı mahiyette. Mesela; Partilerin (kamu kurumu niteliğindedirler) Kurmanç lehçesinden propaganda yapması, MEB okullarında Kurmançcanın seçmeli ders olması, Üniversitelerde Kurmanç dili ve edebiyatı bölümlerinin açılması, Halk Eğitim Merkezlerinde Kurmançca okuma yazma öğretilmesi, ana dili öğretmek için devletin kurslar açması, Hakkari Üniversitesi’nin ilk defa Kürtçe yayın yapan internet sitesi açması (Hürriyet 9.7.2009) vb. Milli devleti yok edecek düzenlemeleri kimler istiyor? Tabii ki, AB-PKK-DTP üçlüsü: (BİA Haber Mrk. 31.10.2007, AB İlerleme raporları.) 1-Anayasa’da Kürtlerin temel haklarının, bütün kültürlerin varlığının ve kendini ifade etmesinin güvence altına alınması, (teröristbaşının son talimatı.) 2- Ortak devletin kabulü, (teröristbaşının “demokratik cumhuriyet”i) 3- Kürtlere özerklik verilmesi, (Teröristbaşının son talimatı) 4-Kürtçenin eğitim dili olması, etnik kimliğe dayalı siyaset (etnik parti) yapılması, (teröristbaşının talimatı) 5- Özerk bölgeye bayrak ve sembol kullanma hakkının tanınması, (Teröristbaşının talimatı) 6-“Türk” yerine “Türkiyelilik”, “Türk ulusu” yerine “Türkiye ulusu” kavramının kullanılması,”Türkiyelilik” üst kimliği çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının esas alınması, (Başbakan Erdoğan da, aynen bu görüşte.) 7- Bölge meclislerinin kurulması, Diyarbakır’ın merkez olması. Görüldüğü gibi, “PKK açılımı” milli devletin yok edilmesi temelinde yürütülecektir. Kurmanç lehçesinden yayın yapan TRT 6 milli devlet yapısına aykırıdır. ++ Coğrafyamız milli kültür ve tarihimizden koparılıyor 2 KÜRTÇE İSME İZİN: Doğu ve Güneydoğu’da adı sonradan Türkçeye çevrilen yerleşim yerlerine eski isimlerini kullanma izni verilecek. Diğer etnik gruplar talepte bulunmaları halinde kendi dillerindeki yerleşim yerlerinin adlarını kullanabilecek.

Bunu kim istiyor? Elbette ki, PKK. (Taraf Gzt.12.05.2009) Basit gibi görülen bu düzenleme, coğrafyamızı milli kültürümüzden ve tarihimizden koparacaktır. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde, bu vatan toprağı üzerinde kurulan yüksek medeniyetin bir parçası da, dağların, taşların, yolların, ovaların, bölgelerin, göllerin, suların, yerleşim birimlerinin isimlendirilmesidir. Bin yıllık tarihimizi öğrenmek için araştırma yapacakların başvuracağı en önemli kaynaklar, coğrafyanın dili denilen bu isimlendirmelerdir. Şimdi bunlar yok mu edilecektir? Son 40-50 yılda bazı bilgisiz memurlar tarafından, “Türkçeleştiriyoruz” gerekçesiyle zaten Türkçe olan pek çok tarihi yer ismi, Ermenice veya eski kavimlerden kalma zannedilerek değiştirilmiştir. İşte bunlar aslına uygun hale getirilebilir. Ama bu değiştirme, milli kültür ve medeniyetimizin kökünü kazıyacak şekilde, Ermenileştirme gibi uygulamalara kayarsa, büyük şehirlere, hatta İstanbul’a kadar gelebilir. Madde metninde “Diğer etnik gruplar” için de geçerli olacak denildiğine göre bu yıkım, kendi tarihimize düşmanlığa, vatanımızın Hıristiyanlaştırılmasına dönüşebilecektir. Karşımızda Türk-İslam medeniyetini yok etmek isteyen bir Haçlı projesi vardır. Turizm perdesi altında çok mesafe alındığı hatırlanmalıdır. Böyle bir düzenlemeyi kim istiyor? Gayet açık, AB ve PKK. Bunun son örneği, Kandil’den inen teröristlerin Hükümete sundukları 9 maddelik “barış” mektubudur.

(20.10.2009) Yarın: 3. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ARTACAK Son Haçlı Seferi PKK AÇILIMI -2- Türk milletini parça parça etmek projenin temel hedefi Milletimizin “Türk, Kürt, Arap, Laz.” gibi parçalara ayrıştırılıp, bunun “demokratikleşme” ve “özgürleşme” adıyla takdim edilmesi kararlaştırılan plan adım adım uygulunmakta Yıkım projesinin arkasındaki en büyük gücün AB ve Avrupa Konseyi olduğu ortadadır. 3 İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ARTACAK: Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesi değiştirilerek ifade özgürlüğünün sınırları genişletilirken, nefret suçlarına ilişkin boşluk oluşmaması için tedbir alınacak. Herşeyden önce bu muğlak ifade, Anayasa’nın 14’üncü maddesi “Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılmaması” hükmüne aykırıdır. Yürürlükteki TCK 216. Madde; “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer kesimler aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimseyi…” cezalandırıyor. Bu madde kaldırılırken, “Nefret suçlarına ilişkin boşluk oluşmamasına.” dikkat edilecekmiş. Bu geçersiz bir ifadedir, hiçbir anlamı yoktur. Çünkü nefret, “Kin ve düşmanlık,”ın tabii sonucudur, önlenmesi de mümkün değildir. Kanun metninden “Kin ve düşmanlık” kavramları çıkarılırsa, nefret suçuyla mücadelenin, herhangi bir anlamı kalacak mıdır? Bu tehlikeli düzenleme, Cumhurbaşkanı Gül’ün TBMM açılışında üzerinde durduğu, “Demokratik çoğulculuk”, yani çok dilli, dinli, kültürlü, etnikli yapıyı esas alan zihniyet; -AB ve Avrupa Konseyi’nin finanse ettiği proje gereğince adı, “Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları” olarak değiştirilen vatandaşlık dersleri, (Dersler 11.

11.2009’da başlamıştır.) ile, -Bağımsız olarak çalışacak “Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu” kurulmasına dair kanun tasarısı, Birlikte ele alındığında, milletimizin “Türk, Kürt, Arap, Laz.” gibi parçalara nasıl ayrıştırılacağı, bunun adına da neden “demokratikleşme” ve “özgürleşme” dendiği çok açık bir şekilde görülecektir. Peki bütün bunlara kimlerin ihtiyacı var ve kimler istiyor? Tabii ki, AB. Hem de kendi ülkelerinde böylesine uygulamalara, asla müsaade edilmediği halde. İç çatışmaya zemin Bizim yöneticilerin, bu gerçekleri milletimizden gizlemek için, “Bunları bize kimse dayatmıyor, kendimiz yapıyoruz” şeklindeki beyanları çok ilginçtir, sanki bir oyunun sahnelendiğini gösteriyor. Düzenlemenin zamanlaması da dikkat çekicidir. “PKK açılımı” ile hızlanan gerginliğin; şehirlerdeki taşlı, baltalı, molotoflu yakıp yıkmaların ve öldürmelerin tam ortasında, TCK 216’nın gündeme getirilmesi manidar değil mi? Bu madde kalkar, sosyal kesimler arasında kin ve düşmanlık alabildiğine kışkırtılırsa, iç çatışma ortamına tam manasıyla hazırlanmış olmayacak mı? 4 VATANDAŞLIKTAN ÇIKMAYA DÜZEN: 12 Eylül darbesinde Avrupa’ya kaçan ve Türk vatandaşlığından çıkmış kişilerin yeniden vatandaşlığa dönüşü sağlanacak. 30 yıl önceye kadar uzanan bir zamanda vatandaşlığı düşenler, tekrar vatandaş yapılarak Türkiye’ye getirilecek. Bu kimin aklına gelmiş, kim istiyor, nasıl bir ihtiyacı karşılayacak? Hemen açıklayalım, bunu isteyen teröristbaşı Öcalan’dır. Bunun delili pek çoktur. Ama bir örnekle yetinelim. Abdullah Öcalan’ın, ’4. Avrupa Birliği, Türkiye ve Kürtler’ konulu konferansa gönderdiği 9 maddelik mesajdan; “Bir toplumsal barış ve demokratik katılım yasası çıkarılmalı, bu yasayla gerillanın, cezaevindekilerin, yurtdışındakilerin ve yurtdışına çıkmak zorunda kalmış tüm sürgünlerin hiçbir kayıt konmadan demokratik siyasal yaşama katılması sağlanmalıdır.

”(Özgür Gündem.org 6.12.2007) Terörle mücadele adına hazırlanan bu pakette yer alan hususlarla, teröristbaşının istekleri birbiriyle ne kadar da örtüşüyor değil mi?. Sanki bebek katili şart koşuyor, yöneticiler gereğini yapıyor. Böylece cezaevleri ve yurt dışında ne kadar bölücü ve terörist varsa, toplanıp meydanlara sürülebilecektir. Adeta teröristlere ve bölücülere takviye güç hazırlanıyor. Hatta oralarda özel eğitimden geçirilmiş militanlarla destekleneceği açık değil mi? 5 YENİ VATANDAŞLIK HAKKI VERİLECEK: Teröre bulaşmadığı ve silahlı eylemlere karışmadığı tespit edilen Kürt kökenli vatandaşlara İçişleri Bakanlığı’nın önerisiyle yeniden vatandaşlık hakkı verilecek. Böylece teröristbaşının bir talebi daha karşılanmış olacaktır. Teröre bulaşmayanlar denilmekle, terör örgütü mensupları kastediliyor olmalı. İçişleri Bakanlığı bunların isimlerini dahi bilemezken, teröre bulaşıp bulaşmadıklarını nasıl anlayacak? Bu çeşit boş ifadeler, sadece vatandaşın uyanmasını önlemeye yönelik olabilir. Kısaca bütün teröristler ülkemize gelip, elini kolunu sallayarak, Doğu ve Güneydoğu’da örgütlü çalışmalara katılabilecektir. Bölgede yığınağa devam ediliyor. Dışardan gelenlerin daha şimdiden devreye girerek, bölücü partinin eylemlerinde ve mitinglerinde konuşmalar yapması, olacaklar hakkında fikir vermeye yetmez mi? Mahmur Kampı’nı bölücü yuvası Kandil ve PKK’dan ayrı düşünmek büyük hatadır 6 KAMPLAR BOŞALACAK: Mahmur Kampı Birleşmiş Milletler ve Irak devletiyle yapılacak işbirliği içinde boşaltılacak. 6-7 bin mültecinin Türkiye’ye yerleşmesi sağlanacak.

16 yıl önce teröristbaşının çağrısı üzerine, Hakkari’nin Eruh ve Şemdinli gibi sınır bölgelerinden Irak’a geçerek yerleşenlerin yaşadığı kamp. Bu güne kadar kimse bunlara gidin de, gelmeyin de demedi, ama örgüt emriyle orada kaldılar. Adeta küçük bir şehir büyüklüğündeki bu kampı, Kandil’den ayrı düşünmek mümkün değildir. Çünkü bu bir PKK kampıdır. Burada, çocuk, kadın, yaşlı demeden herkes; PKK bayrakları, bebek katilinin posterleri altında eğitim görmektedir. 11 bin civarındaki bu militan güç ülkemize getirilip, yerleştirilmekle, bölgede bölücü terör ciddi bir takviye almış olacaktır. Yeniçağ Gazetesi’nin haberine göre, (24.12.2009) Habur militanları Türkiye’ye gelmek için 10 şart koşmuşlar. Bunlar; kendilerine toplu yerleşim birimi kurulmalıymış, Kürt kimliği Anayasa’ya girecekmiş, bebek katilinin yol haritası açıklanacakmış ve tecriti kaldırılacakmış, askeri operasyonlar durdurulacakmış, Kürt sorununa siyasi çözüm bulunacakmış, örgütle diyalog kurulacakmış, Kürt tarihi, Kürtçe eğitim ve öğretimi yapılacakmış, koruculuk kaldırılacakmış. Barzani de; “Mahmur’un boşaltılması için aktif bir çaba içine giremeyiz,” dedikten sonra, alay edercesine; “Eğer bizi Mahmur bölgesinden sorumlu tutuyorsanız, Kerkük de sorunlu bir bölge, sorumluluğunu bize verin, Kürdistan sınırları içine alınsın.” şeklinde konuşmuş. İşte, Bağdat anlaşmasına göre, Irak’ın kuzeyinde PKK’yı etkisizleştirme sözü veren Barzani ve içimize almak için can attığımız PKK üssü Mahmur’un durumu böyle. Bu düzenlemeyi kim istiyor, buna kimin ihtiyacı var? Açık değil mi, AB ve teröristbaşı istiyor, böyle bir yığınağa PKK’nın ihtiyacı çok. (Delili 4’üncü madde açıklamasında verilmiştir.

) Yarın: DİYARBAKIR CEZAEVİ

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir