Sandra Marton – Kazanma Tutkusu

Nicole Wheeler Atlas Okyanusu’nun lacivert sularına vuran güneşin parlaklığı karşısında gözlerini kısarak durdu. Florida kumsallarında bulunduğu bu güzel ocak sabahı bir yıl önce geride bıraktığı ortabatmın sert kışlarını unutturmuştu. Genç kadın kestane rengi saçlarını geriye ittikten sonra birkaç adım ilerleyerek bileklerine kadar suya girdi ve terden ıslanmış vücuduna çarpan hafif meltemin verdiği zevkle gözlerini kapattı. Sıcak güneş, serin su ve ılık meltem… Aston’ın ona yanında duran rüzgâr sörfünü kullanmayı öğretmesi için mükemmel bir gündü. Hızla geçen bir sürat motorunun dalgalan kıyıya vururken Nicole ayak parmaklarını kuma gömdü. Rüzgâr sörfü de sallanmaya başlamıştı. Genç kadın eğilerek onu tuttu. Tekne sanki sakinleştirilmesi gereken bir yarış atıymış gibi, “Sakin ol,’ dedi. Nicole doğrularak tekrar denize baktı. Sürat motoru kanaldan yukarıya hızla ilerliyor, açık denize doğru yol alıyordu. Genç kadın dümendeki erkeği görebiliyordu. Belden yukarısı çıplak, omuzları geniş ve güçlüydü. Genç adamda ve motorunda saldırganlık ifade eden bir şeyler vardı “Nicki?” Nicole gözlerini kırpıştırarak omzunun üzerinden arkasına baktı. Aston Powell beyaz kumun üstünde ona doğru ilerliyordu.


Genç kadın gülümsedi ama bir anda onun nasıl giyinmiş olduğunu görünce gülümsemesi kayboldu. İnsanlar takım elbise ve kravatla sörf kullanmazlardı. Genç adam yanına geldiğinde Nicole, “Sörfe binmeyecek miydik?” diye sordu. Aston kolunu genç kadının omzuna dolayarak özür dilercesine gülümsedi. “Çok üzgünüm. Sözleştiğimizi biliyorum ama bir işim çıktı.” Nicole başını yana eğdi. “Sakın Mystery Boat ile ilgili bir problem olduğunu söyleme.” “Pek büyük bir problem sayılmaz. Sadece yelkenlerle ilgili bir sorun var. Hemen Palm Beach’e gitmek zorundayım ve…” Nicole bir kahkaha attı. “Büroda geçirdiğin zamandan çok daha fazlasını o yelkenlinin yanında geçiriyorsun, Aston.” Bir an için genç adamın ifadesi sertleşir gibi oldu ama hemen ardından yüzünde bir gülümseme belirdi. “Şu anda konuşan sekreterim mi, yoksa evleneceğim kadın mı, Miss Wheeler?” . Bu sözlerin etkisiyle yanakları kıpkırmızı kesilen Nicole genç adamın kolunun altından çıktı. “Ben hiçbir şey için sana söz vermedim, Aston.

Sadece dedim ki…” “Ne dediğini çok iyi biliyorum, Nicki… Geleceğimiz hakkında düşüneceğini söylemiştin.” Aston genç kadının çenesini tutup yüzünü yukarıya kaldırdı. “Ama denediğim için beni suçlayamazsın.” Nicole genç adamın açık renk gözlerine bakarken içinden, ‘Denemekten hiç vazgeçmezsin,’ diye geçirdi. Coral City’ye taşınıp onun sekreteri olarak çalışmaya başladığından beri Aston sürekli olarak genç kadının peşindeydi. Önce ondan randevu almaya çalışmış, giderek daha samimi bir ilişki kurmak istemişti. Nico-le’ün onu reddetmesi üzerine de taktik değiştirmiş, evlenme teklif etmişti. Ve haftalar boyu genç adamı reddettikten sonra Nicole sonunda geçen gece bu teklifi düşüneceğini söylemişti. “…eğer yeterince erken dönersem. Ne dersin?” Genç kadın gözlerini kırpıştırdı. “Üzgünüm, dalmışım, Aston. Bir şey mi sordun?” “Sabahı neden burada geçirmiyorsun diye sormuştum. Biraz yüzer, kulüpte öğle yemeği yersin. İşimin bütün gün süreceğim sanmıyorum. Dönüşte buraya uğrar, seni akşam yemeği için Keys’deki o küçük yere götürürüm.

” Genç kadın gülümsedi. “Eğer erken dönersen sörfü nasıl kullanacağımı da gösterebilirsin.” “Onu kullanmayı çok kısa zamanda öğrenebilirsin, Niçki. Hem Fortune’s Fancy’yi de kullanmayı öğrendin” Nicole bir kahkaha attı. “Fortune’s Fancy on iki metre uzunluğunda bir yelkenli, Aston.” “Ama onu kullanmayı hemen öğrendin, öyle değil mi?” Genç adam onu kendisine doğru çekerek kucakladı. “Sen şimdiye kadar yelkenlimin gördüğü en iyi tayfasın.’ “Ancak Coral CityBarbados arasındaki yarışta Mystery Boat’ta tayfalık yapacak kadar iyi değilim öyle mi?” “Hayır, değilsin.” Genç kadın bu kesin cevap üzerine şaşkınlıkla bakınca Aston bir kahkaha attı. “Üzgünüm, tatlım. Seni kırmak istemedim. Ama ne demek istediğimi biliyorsun. Benim daha tecrübeli birine ihtiyacım var. Sana yelkenli kullanmayı öğretinceye kadar Michigan Gölü’nde gezdiğin kayıktan daha büyük bir tekneye binmemiştin. Bunu kendin söyledin.

” Nicole yumuşak bir ifadeyle, “Şaka yapıyordum, Aston,” dedi. “Ne demek istediğini elbette anlıyorum.” “Ben sadece bu lanet olası yarışı kazanmak istiyorum, hepsi bu.” Genç kadın başını salladı. “Biliyorum.” Aston gülümseyerek onu kendisine doğru çekince Nicole öpmesi için başını havaya kaldırdı. Daha sonra genç adam hızla uzaklaşırken ona el salladı ve kıyıya giderek sörfün yanına oturdu. Serin suyun içine bacaklarını uzatırken, ‘Ona bu konuda takılmaktan vazgeçmeliyim,’ diye düşündü. Yarış ve tekne genç adam için birer tabuydu ve bu ikisi söz konusu olduğunda hiçbir zaman şaka kaldırmazdı. Nicole onu şimdiye dek hiç bu kadar kararlı görmemisti. Hele Powell Corporation konusunda asla bu tür bir kararlılık göstermezdi. Aston şirketi kayıtsız bir rahatlıkla idare eder ve bu tutumu yüzünden işleri hep kötüye giderdi. Buna rağmen sürekli yeni anlaşmalar yapılıyor, şirketin işleri her geçen gün artıyordu. Şirket yeni bir ihale kazandığında Aston, “Povvell cazibesi,” derdi. “Ben çalışkan biri değilim, Nicki.

Umarım bunu bana karşı kullanmazsın.” Nicole dirseklerinin üstüne yaslanıp denize bakarken içini çekti. Bunu ona karşı nasıl kullanabilirdi? Her şeyin, hatta aşkın bile başarı uğruna kurban edildiği bir evlilik geçmişti başından. Tony ona kazanma tutkusuyla dolu erkekler için ilişkilerin hiçbir önem taşımadığını öğretmişti. Sonuç olarak Aston’ın işine karşı gösterdiği kayıtsızlık genç kadının hoşuna gidiyordu. Yelkenli yarışını kazanma konusundaki kararlılığı Nicole’ü önceleri şaşırtsa bile sonradan bunu anlamıştı. Yarış insanın kanma giren bir şeydi. Kulüpteki yelkenli yarışında birinci olduklarında kendisi de haftalarca övünmemiş miydi? Genç kadın bacaklarını göğsüne çekip kollarını dizlerine doladı. Anlayamadığı tek şey Aston Powell’ın teklifini kabul edemeyişinin nedeniydi. Onu sevmiyordu ama aptal bir çocuk değildi. Artık romanlarda rastlanan büyük aşklar peşinde koşmuyordu. Bir zamanlar böyle bir aşk yaşamış, sonunda da hüsrana uğramıştı. Aston’da bir kadının isteyebileceği her şey vardı. Yakışıklı, zengin bir erkekti ve teklifini kabul etmesi için yapmayacağı şey yoktu. Nicole mağaza vitrinlerinde herhangi bir şeyi beğenmemesi gerektiğini öğrenmişti.

Çünkü ertesi gün beğendiği şeyi masasının üstünde buluyordu. Sörfün bile geçen hafta düşünmeden söylediği bir söz yüzünden alındığından şüphe yoktu. Aston ile birlikte rüzgâr sörfü yarışını seyrederlerken genç kadın. “Kimbilir nasıl eğleniyorlardır,” demişti. Ertesi gün de Aston, bu sörfü almıştı. “Buna binmekten hoşlanacağım düşündüm, Nicki.” Genç adamın sesindeki bir şey Nicole’ün bütün neşesini kaçırmıştı. “Umarım bunu sadece benim için almamışsındır.” Bu sözler üzerine Aston’ın dudakları hafif bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. “Eğer izin verseydin sana ayla güneşi de alırdım, Nicki.” Genç adam ona daha önce de pahalı hediyeler almış, ama hiçbirini kabul ettirememişti. Bakışları karşılaştığında Aston’ın bu eski hediyeleri düşündüğünü anlamıştı. Sonunda genç adam omuz silkmiş, “Hepbirsörf istemiştim. Sadece şimdiye kadar alma fırsatım olmamıştı, hepsi bu,” demişti. Nicole içini çekerek bu konuda onunla tartışmamıştı.

En azından çok özel bir hediye değildi bu. Ve şimdi burada, bu güzel sabahta sörfün üstünde olmak yerine yanında oturuyordu. “Miss Wheeler?” Genç kadın başını kaldırıp baktı. Limanda çalışan çocuklardan biri olan Jimmy yanında duruyordu. Gülümseyerek, “Merhaba, Jimmy,” dedi. “Bir şey mi oldu?” “Beni Mr. Powell gönderdi. Sörfü karaya çekmemi istiyor.” Nicole suratını asarak ayağa kalktı. “Evet, sanırım öyle yapsan iyi olacak. Denize açılmayı düşünüyorduk ama bir engel çıktı.” Çocuk başını salladı. “Sörfe binmeyi hevesle bekliyordunuz, öyle değil mi? Rüzgâr bütün gün devam edecek.” Genç kadın hafifçe tekneye dokunarak, “Evet,” dedi. “Gerçekten de çok hevesleniyordum.

Mr. Powell bu sabah sörfü nasıl kullanacağımı gösterecekti.” Jimmy şaşkınlıkla baktı. ‘Size sörfü kullanmayı mı öğretecekti? Ama buna hiç gerek yok, Miss Wheeler. Ben sizi Fortune’s Fancy’de defalarca gördüm. Yelkenli kullanmasını biliyorsunuz.” “Evet ama sörfü değil. Bu diğerlerinden farklı, öyle değil mi?” Jimmy omuz silkti. “Pek sayılmaz. Yelkenli kullanmayı biliyorsanız biliyorsunuzdur. Bunun ötesi yok.” Nicole gülümsedi. “Ben pek emin değilim.” “Hayır, gerçekten de öyle. Bilmeniz gereken her şeyi birkaç dakika içinde size gösterebilirim.

” Çocuk sırıttı. “Şuraya bakın.” Genç kadın gözlerini kısarak çocuğun parmağıyla işaret ettiği yere baktı. Bir sörf suyun üstünde hızla kayıyordu. Kullanan kız Jimmy’den daha küçüktü ve çok zevkli dakikalar geçirdiği açıkça belli oluyordu. Jimmy, “Gördünüz mü?” dedi. “Bunu yapmak hiç de zor değil.” Nicole dudaklarını ısırdı. Yelkenli kullanmasını gerçekten de biliyordu. Aston bile onun çok kolay öğrendiğini söylemişıi. Denize açılırsa ne olabilirdi? Suya düşebilirdi. Ama ne önemi vardı bunun? Islanmaktan korkusu yoktu. Üstelik insanın ıslanmaya can atacağı kadar sıcak bir gündü. Genç kadın elini gözlerine siper etti. Şimdi suyun üstünde iki sörf vardı ve bu sörflere binenler birbirlerine neşeyle bağırıyorlardı.

O sırada rüzgâr yelkenleri şişi-rince iki sörf de suyu hızla yardılar. Bir tanesi yan yatınca üstündeki kız suya yuvarlandı. Tekrar sörfe tırmanırken kahkahalar atıyordu. Jimmy, “Bunlar hiç batmaz,” dedi. “Gördünüz mü? Kız tekrar üstüne çıktı.” Nicole derin bir nefes aldı. “Pekâlâ, Jimmy. Beni kandırdın.” Genç kadın Jimmy’nin kolunu hafifçe çimdikleyerek gülümsedi. “Bana sadece ne yapmam gerektiğini söyle.” Çocuk gülümsedi. “Elbette, Miss Wheeler. Göreceksiniz, harika vakit geçireceksiniz.” Bir süre sonra Nicole sörfün üstünde hızla ilerliyor, kahkahalarla gülüyordu. Jimmy’ye tamamiyle haklı olduğunu söylemeyi unutmamalıydı.

Bu harika bir şeydi. Fortune’s Fancy’ye binerken de çok eğlenceli saatler geçirmişti ama bu çok daha farklıydı. En küçük bir yer değiştirme, sörfün yönünün değişmesine yetiyordu. Jim arkasından seslenerek kıyıdan uzaklaşmamasını söylemişti. “İyice öğreninceye kadar kıyıda kalın. Böylece güvende olursunuz.” Nicole başlangıçta çocuğun tavsiyesine uydu. Ama zaman geçtikçe kendisine olan güveni de artıyordu. Limanın ötesinde, suyun içinde yükselen bir kaya görüntüsü veren, ağaçlarla kaplı küçük bir ada vardı. Aston’ in yelkenlisiyle kanaldan geçip açık denize çıkarlarken burayı defalarca görmüş, her zaman bu adayı keşfe çıkmayı istemişti. Şimdi neden olmasındı? Genç kadın sörfü adaya doğru çevirdi. Rüzgâr şiddetlenmiş, sörfü idare etmek güçleşmeye başlamıştı. Ancak Nicole’ün buna aldırdığı yoktu. Köpükler saçarak suyun üstünde hızla ilerlemek çok hoşuna gidiyordu. O anda sörf iyice yan yattı.

Nicole rüzgârın yelkenlerde yaptığı basıncı dengelemek için ağırlığını suyun üstüne doğru verdi. Şimdi sanki sörfle bütünleşmiş gibiydi. Uçar gibi ilerliyordu. Rüzgârın şişirdiği yelkenler, teknenin sürati ve duyduğu heyecan genç kadına her şeyi unutturmuştu. Adaya çok yaklaşmış olmalıydı. Bu yüzden belki de sörfün hızını azaltma zamanı gelmişti. Bütün yapması gereken ana yelkeni gevşetmekti. Sonunda hangi halatın yelkeni kontrol ettiğini hatırladığını söylediğinde Aston’ın ne kadar memnun olacağını düşünüp gülümsedi. Ancak kısa bir süre sonra gülümsemesi kayboldu çünkü halat hareket etmiyordu. Bütün gücünü kullanarak çekti ama hiçbir sonuç alamadı. Halat bir yere takılmış olmalıydı. O anda halatın makaraya sıkıştığını fark etti. Genç kadın eğilip halatı öfkeyle çekti ama yerinden kımıldatamadı. O anda ağırlığı aniden yer değiştirdiği için sörf devrilecek gibi oldu. Bunun farkına varan genç kadın ağırlığını tekrar arkaya verdi.

“Sörfü dengeli tutun, Miss \Vheeler. Yoksa devrilirsiniz.’ Jimmy’nin sesi sanki kulaklarında yankılanıyordu. Nicole, ‘Pekâlâ,’ diye düşündü. ‘Pekâlâ, eğilmeyeceğim. Çekmeye devam edeceğim ve…’ Genç kadın hırsla, “Lanet olsun!” diye söylendi. Hiçbir şey bu aptal halatı yerinden kımıldatamıyordu. Sörfü yavaşlatmanın başka bir yolu olmalıydı. Evet, elbette bunun bir yolu vardı? Tek yapması gereken şey rüzgâra doğru dönmekti. Böylece yelken sallanacak, rüzgârın gücü kaybolacak, sörf de duracaktı. Nicole’ün kalbi deli gibi çarpıyordu. Tekne kontrolünden çıkmış, cehennemden kaçarcasına suyun üstünde hızla ilerliyordu. O sırada bir düdük sessizliği böldü. Genç kadın yavaşça dönerek arkasına bakarken saçları rüzgârın etkisiyle yüzünü kamçıladı. Büyük bir tekne hızla yaklaşıyor, aralarındaki mesafe her geçen dakika biraz daha azalıyordu.

Nicole, “Aptal!” diye bağırdı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” Genç kadın sıkışmış halatı ümitsizce çektikten sonra, “Kımılda! Kımılda, kımılda…” diyerek sessizce dua etti. Düdük tekrar çalınca Nicole, “Yolundan çekilemiyorum,” diye bağırdı. “Anlamıyor musun?” Rüzgâr sesini bastırıyor, teknenin dümeninde oturan her kimse muhtemelen onu duymuyordu ama en azından görüyordu. Neden teknenin yönünü değiştirmiyordu? Az sonra ona çarpacak, denize düşürecekti… O anda duyduğu korkuyla göğsü sıkıştı. Siyah tekne hemen arkasındaydı ve etrafındaki beyaz köpükler kuduz bir köpeğin salyalarını andırıyordu. Nicole kollannı sallayarak bağırdı ama sesi peşinden gelen motorun gürültüsünde kayboldu. Tam o sırada tekne ani bir dönüş yaparak sörfün yanından geçti. İri dalgalar üstüne doğru gelirken genç kadın tekrar bir çığlık attı. Dalgalar sörfe hızla çarptı. Sörf suyun üstünde yükselirken ani bir sarsıntıyla yan yatıp devrildi. Nicole derin bir nefes almaya çalışırken dalgaların ve ağır yelkenin altında kaldı. Genç kadın suyun yüzüne çıkabilmek için mücadele etti. Ama halat onunla uğraşmaktan henüz vazgeçmemiş, kurbanını elden kaçırmamaya kararliymışcasına bacaklarına dolanmıştı. ‘Oh, hayır!’ Bu sessiz çığlık beyninin içinde durmadan yankılanıyordu.

Düştüğü tuzaktan kurtulamıyor, boğulmak üzere olduğunu hissediyordu. Hayır! Ölmeyecekti. Bu şekilde olmazdı. Delinin biri çiğnemek için onu seçti diye ölemezdi. Mücadele edecek, kendisini kurtaracaktı. O sırada vücuduna bir şey sürtündü. Yanından geçen gölgeyi görünce gözleri iyice açıldı. Bir bir erkekti ve elinde parlayan bir şey vardı. Genç adam bacaklarına dolanan halatı tutup kesmeye çalıştı ama ip bir türlü kopmuyordu. Nicole’ün burnundan hava kabarcıkları çıkmaya başlamıştı. Ciğerleri patlayacak gibi oluyor, bir an önce soluk almak istiyordu. Panik içinde yamndaki erkeğe yapıştı ama genç adam onun ellerini iterek halatı kesmeye devam etti. Sonunda halat koptu ve Nicole’ün bacakları serbest kaldı. Ciğerlerinde hava kalmayan genç kadın nefes alabilmek için suyun yüzüne çıkmaya çalıştı. Ancak yelken vücudunu bir kefen gibi sarmış, onu dönüşü bulunmayan yere doğru çekmekteydi.

O sırada güçlü kollar onu yakaladı. Genç adam onun nefes almak zorunda olduğunu anlamıyor muydu? Nicole yumruk ve tekmeleriyle mücadele ederek kendisini bu kollardan kurtarmaya çalıştı. Ve sonunda serbest kaldı. Genç kadın hızla su üstüne çıkıp ciğerlerini havayla doldurunca yuttuğu deniz suyu onu öksürtmeye başladı. Birdenbire bacakları yelkene değdi ve panik içinde çırpındı. “Lanet olası kadın! Çırpınmayı bırak, duymuyor musun? Dur yoksa seni burada bırakırım.” Genç adamın sesi sert ve öfkeliydi. Ancak bu tehdit Nicole’ü kendisine getirdi. Genç adam bir kolunu ona dolayıp suyun üstünde hareketsiz duran siyah tekneye doğru götürürken Nicole bitkin bir şekilde başını salladı. Tekneye vardıklarında merdivene tutunmaya çalıştı ama bütün adaleleri pelte gibi olmuştu. Genç adam söylenerek onu belinden yakaladı ve yukarıya doğru itti. Nicole belinde, kalçasında ve bacaklarında onun parmaklarının dokunuşunu hissetti. Ardından teknenin içine yuvarlandı. Yuttuğu suları çıkarmak için öksürürken genç adam da tekneye çıktı. “Haydi, kalk.

” Nicole genç adamın yardımıyla ayağa kalktı. Sonra tekrar öksürmeye başlayarak ağzındaki tuzlu suyu tükürdü ve ciğerlerini bol havayla doldurdu. “Ben… Ben şimdi iyiyim. Gerçekten…” Genç adam, “Sen bir aptalsın,” dedikten sonra bir şey söylemesine fırsat vermeden onu kucağına aldı. Nicole, “Lütfen,” diye fısıldadı, “iyiyim. Ben…” Genç adam dişlerinin arasından, “Ben olmasaydım şimdi bunu bile diyemeyecektin,” dedi. Daha sonra kollarını Nicole’e iyice sararak onu aşağıdaki kamaraya taşıdı ve bir kanepenin üstüne bıraktı. “Al, şunu üstüne giy.” Nicole genç adamın uzattığı beyaz bornoza baktı. “Haydi. Giy şu lanet olası şeyi üstüne.” Nicole gözlerini ona dikti. Hızla gerçeğe dönüyordu. Kurtarıcısı az önce neredeyse boğulmasına yol açacak kişiydi. Acaba bunun farkında olmadığını mı sanıyordu? “Bornozunuza ihtiyacım yok.

Eğer sörfümü devir meden önce bana yardım etseydiniz…” “Dikkatli olmazsan şoka gireceksin. Bornozu üstüne giy.” , “Ben şok geçirmiyorum. Ben…” Ama itiraz ederken bile dişleri birbirine çarpıyordu. Genç adam bir şeyler homurdandıktan sonra eğilerek bornozu onun omuzlarına koydu. Nicole önce üstünden atmak istemesine rağmen sonunda bornozun sıcaklığının içine gömüldü. Bütün vücudu tir tir titriyordu. Şimdiye kadar böylesine üşüdüğünü hiç hatırlamıyordu. “İç şunu.” Başını kaldırıp bakınca genç adamın içinde amber renkli bir sıvı bulunan bir bardak uzattığını gördü. “Hayır. Ben… Ben…” Genç adam, “Brandi,” dedi. Nicole başını iki yana sallayınca bileğinden yakalayarak ayağa kaldırdı onu. “İç şunu.” Nicole onun sesindeki ifade karşısında itiraz etmekten kaçındı.

Bardağı alarak iki eliyle tuttu ve dudaklarına götürdü. Genç adam, “Sonuna kadar,” diye uyardı. Brandi boğazından aşağıya inerken ateş gibi yaktı. Bardaktaki içkiyi daha bitirmeden bütün vücuduna yayılan sıcaklığı hissedebiliyordu. “Daha iyi misin?” Nicole başını sallayınca genç adam bardağı onun elinden aldı. “Pekâlâ. Şimdi sana bir bakayım.” “Ben artık iyiyim. Eğer sadece…” “Lanet olası kadın, her şeye itiraz etmek zorunda mısın?” Genç adam omuzlarından tutarak onu kendisine doğru döndürdü. “Ben sadece bir yerinde yara ya da çürük olup olmadığını görmek istiyorum.” Brandi işe yarıyor, Nicole kendisini daha güçlü ve kontrollü hissediyordu. Karşısında öfkeyle dikilen genç adama baktı. “Böylesine endişelenmek için biraz geç değil mi? Ama bilmek istiyorsanız söyleyeyim. Ben gayet iyi yim. Genç adam, “Buna ben karar vereceğim,” dedikten sonra Nicole’ün engellemesine fırsat vermeden ellerini yavaşça onun vücudunda dolaştırmaya başladı.

Nicole genç adamın parmaklan saçlarının arasında dolaşırken kımıldamadan durdu. Parmaklar başından ensesine, oradan da omuzlarına indi. Genç adam çenesinden tutup yüzünü yukarıya kaldırınca Nicole ilk kez ona yakından bakma fırsatını buldu. İlk düşündüğü şey genç adamın tıpkı teknesine benzediğiydi esmer ve güçlü. Gece yansı kadar siyah ve ıslak saçları alnına dökülüyor, ensesinde hafifçe kıvrılıyordu. Teni sanki bütün zamanını güneş altında geçirmişcesine yanıktı. Güçlü, düzgün bir burnu, köşeli bir çenesi vardı. Omuzları genişti ve göğsündeki siyah tüylerin üstünde su damlacıkları parlıyordu. Nicole bakışlarını aşağıya doğru kaydırınca koyu renk tüylerin karnından aşağıya inip siyah, küçük bir mayonun içinde kaybolduğunu gördü. “Beğenini kazandım mı?” Genç adamın sesi alay doluydu. Yanakları bir anda kıpkırmızı kesilen Nicole onun gözlerine bakınca şimdiye kadar gördüğü en açık gri renkli gözlerle karşılaştı. Genç kadın soğuk bir sesle, “Tatmin oldunuz mu?” diye sordu. Genç adam bakışlarını onun vücudunda dolaştırırken bir kahkaha attı. “Gördüğüm kadarıyla evet.” Bu sözlerin ardından bornozun yakasını tutunca Nicole onun eline vurdu.

“Ne demek istediğimi biliyorsunuz. Geçirdiğim boğulma tehlikesi dışında gayet iyiyim.” Genç adamın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. “İyice kontrol etmemi istemiyor musun?” Nicole çenesini havaya kaldırdı. “Beni neredeyse öldürüyordunuz.” Genç adamın kaşları çatıldı. “Öyle mi?” “Öyle olduğunu biliyorsunuz.” Nicole’ün sesi buz gibiydi. “Tekneyi üstüme sürüp beni suya düşürdünüz.” “Bunu bilerek yaptım.” Genç adamın sözleri kibir doluydu. Nicole onun yüzüne, soğuk ifadeli gözlerine baktıktan sonra arkasını döndü. Kendi kendine bir manyakla münakaşa etmemesi gerektiğini söylüyordu; özellikle de onu neredeyse öldürecek oluşundan övünerek bahseden biriyle. “Bu arada, sen ne yaptığım sanıyordun?” Genç adamın sesi öfkeyle sertleşmişti. “Ne yapıyor gibi görünüyordum? Rüzgâr sörfüne biniyordum.

” “Gerçekten mi? Ben hiç de aynı fikirde değilim.” Nicole’ün gözleri kısıldı. “Denizcilikten anlayacağınızı beklemiyordum zaten.” Genç adamın kaşları çatıldı. “Ne demek istediğini açıklayabilir miydin, Miss…?” “Wheeler. Bunu açıklamak çok hoşuma gider. Sizin gibi insanlar…” Genç adam başını yana doğru eğerek, “Benim gibi insanlar mı?” diye sordu. Ses tonu susması için Nicole’ü uyarmalıydı, ama genç kadın öfkeden kontrolünü tamamiyle kaybetmişti. “Evet, doğru. Sürekli düdük çalıp o lanet olası teknenizle beni korkutarak gayet iyi vakit geçirdiniz…” Nicole genç adamın gülümsediğini görünce sustu. Dişleri esmer yüzünde bembeyaz parlıyordu. “Devam et. Gerisini de duyalım.” . “Söyleyeceğim şeylerle ilgilenmenize doğrusu çok şaşırdım.

Tekneyi üstüme sürerken beni hiç düşünmediniz.” Genç adam ona doğru bir adım attı. “Rüzgâr sörfü kullanmayı sana kim öğretti Miss Wheeler?” “Bu sizi ilgilendirmez.” “Çünkü kim Öğrettiyse bu konuda hiçbir şey bilmiyor.” “Bu doğru değil. O mükemmel bir denizcidir.” Genç adam soğuk bir ifadeyle gülümsedi. “Bence hiç de öyle değil.” Nicole ıslak saçlarım arkaya attı. “Elbette siz denizcilik hakkında her şeyi biliyorsunuzdur.” “En azından sana sörf kullanmayı öğreten kişiden daha fazlasını bildiğimden eminim.” Genç kadının gözlerinde öfke dolu bir ifade belirdi. “Her şey olabilirsiniz ama denizci değilsiniz. Siz sadece ölüm saçan oyuncağıyla gurur duyan birisiniz…” “Miss Wheeler…” “Az önce boğulabilirdim. Bu hiç aklınıza geldi mi?” “Miss Wheeler, eğer bir an için beni dinlersen…” Nicole başım iki yana salladı.

“Hayır, siz dinleyin. Eğer beni kurtardığınız için teşekkür edeceğimi umuyorsanız uzun süre beklemeniz gerekecek. Hem de çok uzun süre. Şimdi eğer beni… Hey! Hey!” Genç adam birden onu kucağına alınca Nicole bağırmaya başladı. “Beni yere indirin. Siz ne yaptığınızı…” Genç adam onu ıslak vücuduna yaslayarak yatağa doğru yürüdü. Nicole’ün kalbi korkudan deli gibi çarpıyordu. “Lanet olası! Bırak beni.” Ancak genç adam yatağın yanından geçerek merdivenlere doğru ilerledi. Ardından Nicole’ü bir çuval gibi omzuna atarak dışarıya taşıdı. Genç kadını yere indirdiğinde, “Pekâlâ,” dedi. “Şuraya bir bak.” Sıcak rüzgâr Nicole’ün dağılmış saçlarını yüzüne doğru savurdu. Saçlarını geriye iterken elleri titriyordu. Bakışlarını suyun içinde yan yatmış bir halde duran sörfe dikti.

Ardından kalbinin atışlarım genç adamın duymaması için dualar ederek, “Ne demek istediğinizi anlıyorum,” dedi. “Siz… sörfümü mahvettiniz ve beni de incitebilirsiniz. Ben…” Genç adam ellerim havaya kaldırdı. “Sen her zaman bu kadar kalın kafalı mısın? Bir kez olsun burnunun ucunu göremez misin?” Genç adam omuzlarım sımsıkı tutunca Nicole yüzünü buruşturdu. “Ben hiçbir şey görmü…” O anda sustu. Az ötelerinde mavi denizin içinde yükselen kayalıklar sanki dokunabileceği kadar yakındı. Dalgalar vahşi bir şekilde kayalara vuruyor, beyaz köpükler oluşturuyordu. Nicole sıcak güneşe ve üstündeki bornoza rağmen birdenbire buz kesildiğini hissetti ve titreyerek bir adım geriledi. Genç adam, “Doğru,” dedi. Nicole’ün hemen arkasında duruyordu. Başını öne doğru eğdiğinden dudakları genç kadının kulağına değmek üzereydi. Nicole onun nefesinin sıcaklığını teninde hissedebiliyordu. “İyi bak, Miss VVheeler. Sen ve sörfün doğru oraya gidiyordunuz. Seni durdurabilmek için bildiğim her şeyi yaptım.

Düdüğün üç kere çalınmasının tehlike anlamına geldiğini bilmiyor musun?” Nicole başını iki yana sallayarak yutkundu. Gözlerini kayalardan ve köpüren dalgalardan alamıyordu. “Hayır. Ben… Ben anlamadım… Adaya doğru gidiyordum ve ben…” “Bana başka seçme şansı bırakmadın. Seni durdurmanın tek yolu seni denize düşürmekti.” Genç kadının dizleri titremeye başlamıştı. “Ben… Ben geri dönmeye çalışıyordum. Ama yelken sıkışmıştı. Birden bana dolandı. Ne halatı ne de yelkeni gevşetebildim. Ben… Ben…” “Eğer benim o tehlikeli oyuncağım dönmeyi başa-ramasaydı ikimiz de o kayalara çarpacaktık.” Genç adamın gözlerinde soğuk bir ifade belirdi. “Daha önce hiç sörf kullanmadın, öyle değil mi?” Nicole güçlükle yutkundu. “Evet. Hayır.

Yani ilk kez tek başıma çıktım.” Genç adam başını salladı. “Ben de böyle düşünmüştüm. O şeyi sana hangi lanet olası aptal satıp yalnız başına açılmana izin verdi?” “O… O benim değil. O… bir arkadaşımın.” Nicole nefesini tutarak genç adamın gözlerine baktı. ‘ ‘Kendimi korkunç hissediyorum. Sizden özür dilemem gerek.” “Evet, iyi edersin.” Genç kadm başını salladı. “Ne kadar üzgün olduğumu…” Kelimeler sanki boğazında takılıp kalıyor gibiydi. Bir anda titremeye başladı. “Ben…” “Sakin ol, sakin ol, Miss Wheeler. Hepsi geride kaldı.” Nicole başım salladı.

“Haklısınız. Her şey…” Bir anda durduğu yerde sendeleyince genç adam onu tutarak kollarıyla sımsıkı sardıktan sonra yumuşak bir sesle, “Pekâlâ,” dedi. “Şimdi derin nefes al. Tamam. Bir daha.” Genç kadının başını göğsüne yasladı. Nicole onun çıplak vücudunun sıcaklığını, kollarının gücünü, düzenli kalp atışlarını hissedebiliyordu. Gözlerini kapatarak kendisini genç adamın kollarına bıraktı. ‘ Birkaç dakika sonra Nicole derin bir nefes alarak, “Ben… Ben şimdi iyiyim,” diye fısıldadı. Genç adam dirseklerinden tutarak onu kendisinden biraz uzaklaştırdı ve dikkatle yüzüne baktı. “Hepsi geçti. Artık bunu aklından çıkar.” Nicole başını iki yana salladı. “Bunu nasıl yapabilirim? ikimiz de…” “Ama ikimize de hiçbir şey olmadı.” “Ne kadar üzgün olduğumu anlatmam imkânsız.

Ben… Ben ikimizi de öldürebilirdim…” Genç adam onun yüzünü ellerinin arasına alarak kendi yüzüne yaklaştırdı. “Bunu düşünme. İkimiz de iyiyiz. İkimiz de canlıyız.” Nicole hiçbir şey söylemeyince genç adam bakışlarını onun dudaklarına çevirdi ve, “Hem de çok canlı,” dedikten sonra dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu. “Anlıyor musun?” Nicole kirpiklerinin arasından ona baktı. Güneş ışığı genç adamın yüzünde oyunlar oynuyor, sert hatlarını aydınlatıyordu. “Evet. Evet, anlıyorum.” Genç adamın birkaç dakika öncesine kadar buz gibi olan gözleri sıcak, dumanlı bir griye dönüşmüştü. “Öyle mi?” diye fısıldadıktan sonra Nicole’ün kımıldamasına fırsat vermeden kollarım ona doladı ve öpmek üzere eğildi. O anda Nicole’ün elleri aralarına girdi. Ancak, “Yapma,” derken bile yüzünü genç adama doğru kaldırıyordu. Onun dudaklarının temasını hissederken bir fısıltı ya da iç çekişe benzeyen bir ses duydu ama bu sesin kimden geldiğini anlayamadı. Birden dudakları aralandı ve genç adamın dudaklarının tadını hissetti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir