Saygi Ozturk – Kirmizi Klasor

Gazetec i arkadaşı m Sayg ı Öztür k bıkmadan , usanmada n ve yılmada n olayların , gerçeklerin , belgeleri n peşinde n koşuyor . Orta ­ y a inanılmas ı zo r şeyle r çıkarıyor . Bunlar ı sadec e gazet e sayfaların ­ d a bırakmay ı için e sindiremiyor . Yen i unsurla r bulu p kita p yapıyor. Aslınd a e n doğrusun u yapıyor…Çünk ü gazetelerd e yayınlanan e n çarpıc ı haberi n vey a yazını n ömr ü bil e sadec e 2 4 saattir . 2 4 saat sonr a yazdıklarını z unutulur , gazetele r atılır. Oys a kita p kalıcıdır . Kitap , okundukta n sonr a atılmaz . Kitap ­ lıkt a saklanı r v e arada n 10 0 yı l bil e geçs e oradak i yerin i korur . İste ­ diğini z zama n açı p bakar , yenide n okursunuz. Ya d a çocuklarınız , torunlarını z okur. Saygı’nı n bütü n kitapların ı zevkle , mutlulukl a okudum . Oku ­ makl a kalmadım , ço k şeyle r öğrendim. “Devleti n Derinliklerinde”…”Kasadak i Dosyalar”…”5-6-2 Ta ­ ma m Reis”…”Madalyal ı Mahkum”… Saygı’nı n kitapları n tüm ü ayla r boyunc a e n ço k sata n kitaplar listesind e ba ş sıralar ı korudu . Hepimi z Saygı’nı n kitaplarında n çok şe y öğrendik…Çünk ü hi ç bilmediğimi z dünyala r onu n kalem i sa ­ yesind e -ve belgeleriyl e birlikte – önümüz e açıldı.


• • • Sayg ı Öztür k durma k bilmiyor . Araştırıyor , yazıyor . Yazdığ ı ha ­ berlerl e Türkiye’ni n gündemin i değiştiriyor . Kitaplarıyl a d a öyle. Şimd i elinizd e “Kırmız ı Klasör ” var. B u kitapl a karşınız a yen i bi r “dosya ” çıkıyor. Gü n ışığın a il k ke z Sayg ı Öztür k tarafında n çıkarıla n bilg i ve belgelerl e dolu. PK K olayı. Abdulla h Öcalan’ m yakalanması. Türkiye’y e geti ­ rilmesini n ayrıntıları. Bunu n ön^sind e v e sonrasınd a yaşanan ço k ac ı olaylar… 5 • • • Saygı olaylara, belgelere saldırıyor. Araştırmacı gazeteciliğin günümüzdeki önderlerinden biri. Burada bir benzetme yapayım: Eliden uçanla kaçan kurtuluyor! Haziran 1999’da, Öcalan duruşmasını izlemeye İmrah’ya gidiyorum. Deniz otobüsünde bir baktım, Saygı yanıbaşımda. “İnsaf yani, bari burada bizi rahat bıraksaydın” diye espri yaptım, gülüştük.

Duruşmalar bitti, Saygı bu kez hadisenin perde arkasını, Öcalan ve PKK olayının öncesini ve sonrasını araştırmaya başladı. Perdeyi açıyordu. Bunca belge ve bilgiye nasıl ulaştığını anlamak mümkün değil. Sorduğumda “Kusura bakma abi, meslek sırrıdır.” der, başka bir şey demez. Saygı Öztürk’ün “kitap fabrikası” daha epey iş yapacak, daha nice birbirinden ilginç kitaplar üretecek. Onu kutlamaktan başka yapılacak bir şey yok. Ellerine, yüreğine sağlık diyorum… Ve sizi bu güzel kitapla baş başa bırakıyorum. EMİN ÇÖLAŞAN 6 BOMBA GERÇEK, SİLAH GERÇEK, TERÖRİST KARARLIYD I Adana Şakirpaşa Havaalanı o gün bayraklarla donatılmıştı. Sıradan bir gün değildi. Çünkü Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümü kutlanıyordu. Ankara’ya gidecek uçak yolcuları, yerlerini almaya başlamışlardı. Uçak havalandı. Her şey yolunda gidiyordu. Kaptan Pilot Hayri Kırıtoğlu bulutların üzerinde süzülerek yoluna devam ederken, orta sırada oturan genç, amma biriken teri elinin tersiyle sildi.

Yanındaki adama “Amca bey müsaade eder misin?” dedi. Adam, içinden “daha uçak yeni havalanmda, tuvalete gitmenin sırası mı?” diye söylendi. Kalkar gibi yaptı, bacağını geriye doğru çekti. Genç, uçağın koridorundan pilotların bulunduğu yöne hızlı adımlarla yürüyordu. İlerledi, birden belinden tabancasını çıkardı. “Bu elimdeki gerçek silah, denemek isteyen var mı?” diye bağırdı. Ve her şey bu cümleyle başladı. Uçağın kokpitine geldiğinde bir eliyle tabancanı tutarken, diğer eliyle de bombayı çıkardı… Sonra tabancayı beline koydu, elini bombanın pimine götürürken, “uçağı Lozan’a çekin.” dedi. Saat 18.36’yı gösteriyordu. Pilot, kuleden özel bir firekans tahsis edilmesini istedi. Frekans numarası 119.1 olarak kararlaştırıldı. Saat 18.

37, kaptan pilot “Ankara, Ankara” diyor. Kuleden “Devam edin efendim” karşılığı geliyor. Ve pilot devam ediyor: “Efendim uçakta bir adet PKK’lı terörist var. Elinde bomba ile tabanca taşıyor. Bombanın pimini çekmiş halde bizi Lozan’a gitmemiz için uyarıyor. Ancak, yakıtımızın olmadığını, mecburen Ankara’ya ya da İstanbul’a inmek zorunda olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz. Her türlü ihtimali gözönünde bulundurun hazırlığınızı yapın.” Ortalık karışıyor. O gün Ankara’nın Kızılay meydanında Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü coşkuyla kutlanıyordu. Yabancı heyetler geçiyor, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, halkın arasında bu coşkuya katılıyor. Emniyetçiler yorulmuştu. Devlet büyüklerinin ayrılmasından sonra, Emniyet Müdürü Cevdet Saral, polis minibüsüne bindi. Daha suyunu içmeye başlamıştı ki, cep telefonu 7 çaldı. Bardağı yarım kaldı. Telefonu açtı ve “yapmayınnn” dedi.

Sesinden kötü bir şeyler olduğu anlaşılmıştı. Karşısındakine “Emredersiniz” deyip telefonu kapattı. Arayan, Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu’ydu. Bardağını bıraktı, “hemen Esenboğa’ya” dedi. Uçak kaçırılmış, Türkiye’ye adeta bomba düşmüştü. Saat 18.38, pilot, “Efendim şu an iniş mümkün olmayacak, ikna etmeye çalışıyoruz.” diyor. Kuleden yüksek irtifa isteyip istemediği soruluyor. Pilot 10 bin feet civarında bir yerde beklemek istiyor. Kuleden istediği irtifaya tırmanabileceği söyleniyor. Sonuçta 6 bin 500 feette bekliyor. Terörist, ikna olmuyor. Ancak, uçağın yakıtından söz ediliyor ve Sofya’ya inmek zorunda olduğunu anlatıyor. Saat 18.

59, pilot Ankara’ya, “Sofya’ya gidiyoruz, yakıtımız şu an yetecek gibi gözüküyor” diyor. Bu sözler, teröristin yanında İngilizce olarak yapılıyordu. Oysa plan hazırlanmış, teröristin İngilizce bilmediği anlaşıldığı için diğer konuşmalar İngilizce olarak gerçekleştiriliyordu. Kısaca, Sofya diye Ankara’ya iniliyordu. Bazen kuledeki görevliler de şaşırıyordu. Kaptan konuşuyor: “Ankara’ya dönüyoruz. Şu an plan içerisindeyiz. Yabancı bir meydan rotasında devam ettiğimize ikna etmeye çalışıyoruz. Daha sonra hemen dönüp Ankara’ya ineceğiz.” Kule de şaşırıyor: “Şu an Ankara’ya mı dönüyorsunuz?” diye soruyor. Kaptan: “Ankara’ya dönüyoruz efendim. Terörist konuşmaları dinliyordu. O yüzden Sofya’ya rota çizdik.” Kule: “Anladım efendim, anladım.” Pilot: “İnişte lütfen yabancı dille konuşuluyorsa, yani Sofya’ya da yabancı bir meydana inmiş gibi bir hava yaratılırsa, bombayı patlatmayacak sanırım.

Ve Ankara’yı tanımayacağı şekilde bir noktaya iniş yapacağız. Ankara olduğunu o zaman belki anlamaz.” Kule: “Anladım, bundan sonra devamlı İngilizce olarak pozisyona devam ediniz.” Pilot ile kule arasında konuşmalar geçerken, Ulaştırma Bakanı Ahmet Deniz Ongun, İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş, Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican, emniyetin vurucu timleri ve Jandarma Esenboğa’da toplanıyordu. 8 Saat, 19.20, heyecan giderek doruk noktasına ulaşıyordu… Tüm Türkiye uçağın kaçırıldığını duymuştu. Saat 19.24, kaptan konuşuyor: “Efendim şu anda terörist yine arkaya geçti. Ankara’ya iniş planlıyoruz. Malumunuz uçağın kapıları kesinlikle açılmayacak. Uçak’a yakıt ikmali yapıldıktan sonra Lozan şehri için Zürih’e devam ediyoruz. Lozan için uçuş planı hazırlansın.” Kule yine şaşırıyor, bu sözlere inanamıyor: “Aynı şekilde senaryoya devam ediyoruz biz.” Kaptandan “anlaşıldı teşekkürler” cevabı yükseliyor. Uçak Ankara’ya inişe geçiyor.

Teröristin Ankara’yı tanıyabileceğinden kuşkulanıyor. Saat 19.37, yine kaptan konuşuyor: “Efendim biz yaklaştığımızda meydanın ışıklarının kapatılması mümkün olacak mı? Çünkü Ankara’yı tanıyor olabilir.” Esenboğa’da da hazırlıklar yapılıyordu. C terminalinin ışıkları söndürüldü. Türk bayrakları indirildi. Kutlamalarla ilgili tabelalar söküldü. Artık burası Esenboğa değil, sanki Sofya havaalanıydı. Terörist, kendisini Sofya’da sanıyordu. Terörist, pilot ile kule arasındaki İngilizce konuşmalardan bir şey anlamıyor, oyuna gelip gelmediğini çözmeye çalışıyordu. Saat 19.55 kaptan İngilizce olarak konuşuyor ve iniş buna göre gerçekleştiriliyordu. Saat 20.06 pilot uçağa yakıt ikmali yapılmasını istiyor. Birkaç dakika sonra “çabuk olun, çabuk olun” uyarısında bulundu.

Çünkü bu sırada terörist bir an önce uçağın kalkması için sabırsızlanıyor. Saat 20.36, pilota yakıt arabasının geleceği söyleniyor. Bu arada uçakta kaç yolcu bulunduğu soruluyor. Bir bebek bulunduğu hatırlatılıyor. Teröriste annesi ile bebeği serbest bırakması istendiği söyleniyor. Ancak terörist olumsuz cevap veriyor. Bütün yolcularla Lozan’a gideceğini anlatıyor. Terörist 20.24’te kabinden ayrılıyor. Pilot, konuşuyor: “Şifreye falan gerek yok şu anda kabinde değil. Kesinlikle hiçbir müdahale yapmayın. Sadece Lozan için yakıt ve uçuş planını gönderin yeter. Lütfen yakıt için acele edin, sinirlenmeye başladı.” Kule cevap veriyor: “Anladım.

” 9 Ancak, bir türlü yakıt gelmiyordu. Saat 20.29 kaptan İngilizce olarak bir kez daha gecikmenin nedenini soruyor. 10 dakika içinde yakıtın geleceği cevabı veriliyor. TİM , UÇAĞ A BENZİNC İ GİBİ YAKLAŞTI Yakıt neden gönderilemiyordu? Çünkü alanda o an iki tanker bulunuyordu. Birisinin üzerinde “petrol ofisi, diğerinde “mobil” yazıyordu. Mobil tankerinin şoförü bir türlü bulunamıyordu. Petrol ofisi tankeri ile uçağa yaklaşılması halinde, teröristin Türkiye’de olduğunu bu yazıdan anlaması mümkün olabilirdi. Tek korku buydu. Mobil tankerinin şoförü ise arana arana sonunda bulundu. İlk timler, uçağa üzerlerine tulum giymiş, silahlan tulumun içine gizlemiş özel harekatçılardı. İşleri, keşif yapmak, uçağın altına yavaş yavaş girmekti. Ekip ilk sızmayı böyle gerçekleştirmişti. Tanker, uzun süre uçağın altında “ikmal yapılıyor” havasını vermek için bekletildi. Oysa, uçağa ikmal yapıldığı yoktu.

Üstelik görevliler ikmalin nasıl yapıldığını da bilmiyordu… Kulede Ulaştırma Bakanı Ahmet Denizongun ve Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak bulunuyordu. Kuleden teröriste ilk şu mesaj ulaştırıldı: “Türk konsolosluğundan şu anda burada yetkililer var, kendisiyle görüşmek istiyorlar. Türk hükümetinin düşüncelerini aktarmak, kendi düşüncelerini almak istiyorlar.” TERÖRİST, BOMBANİ N HALKASIN A BAŞPARMAĞINI GEÇİRDİ İlk cevap olumsuz. Terörist bombası ve tabancasıyla yolculara doğru gidiyordu. Kaptan uçakta tek terörist olduğunu kabin ekibinin tüm yolcuları kontrol ettiğini, şüpheli kimse bulunmadığını iletti. Teröristin o andaki posizyonunu kaptan telsizle şöyle anlatıyordu: “Şu anda uçağın sağ ön kapısında sırtı kapıya dönük olarak bir elinde bomba, bir elinde tabanca, yolculardan birisi ön hostes kol10 tuğunda oturuyor. O şekilde yolcularla konuşuyor. Yapacağımız bir hareketten önce yine konuşabiliriz.” Kaptana el bombasını tarif etmesi özellikle de rengi, büyüklüğü ve piminin çekili olup olmadığı soruluyor. Bu tanım güvenlik birimleri için çok önemliydi. Çünkü, bombanın gerçek olup olmadığını onlar böyle anlayacaklardı. Kaptan, “Efendim bombanın pimi takılı, ancak parmağını pime geçirmiş yani bıraktığı an şey olabilir. Ayrıca boyası silinmiş, metalik kahverengi, tabancasında 5 adet mermi var.” İşte.

bu sözlerden sonra kuleye bomba düştü. Bomba gerçek, tabanca gerçek, terörist kararlı ve her an eylem yapmaya uygun… Kaptan’a bir kez daha teröriste Türk yetkililerin telsizle görüşmek istedikleri belirtiliyor. Burada amaç, teröristi sürekli oyalamak. Telsizle konuşurken bomba ya da silah tutan eli zorunlu olarak boşaltmak, en azından pozisyonunu netleştirmekti. “Kriz Odasındaki Emniyet Müdürü Saral ile Kulede bulunan yardımcısı Ak arasındaki dahili telefon hattında en çok konuşulan “bombanın pozisyonundu. Operasyon hazırlıkları devam ederken bu bilgi hep tekrarlandı. Böylece operasyon süresi içinde teröristin yapısı çözülmeye çalışılacak, ona karşı uygulanacak taktikler belirlenecekti. İşte bu aşamada, teröriste kaptan bir kez daha görevlilerin konuşma isteğini iletiyor. Terörist pilota bakıyor, oyuna gelip gelmediğini anlamaya çalışıyor. Terörist, “Ben konuşmayacağmı, ancak siz aracılık yapın.” diyor. İşte o an plan yürürlüğe giriyor. “Müzakereci konumunda” sözde Sofya Büyükelçilik görevlisi diye, Ankara Emniyeti’nin Terör ve İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Osman Ak telsizi alıyor. “İSMİNİZİ BAHŞEDER MİSİNİZ?” Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak, “İyi akşamlar,” diye söze başlıyor. Daha önce İngilizce olarak gerçekleşen konuşmada emniyet görevlisinin diplomat rolünde olacağı pilota bildirilmişti.

Pilot, teröristi şüphelendirmemek için telsizle yüksek sesle soruyor 11 – Sizi tanıyabilir miyim? – Ben büyükelçilik birinci müsteşarı Ahmet. Arkadaş ismini bahşeder mi? Konuşma şöyle devam ediyor: Pilot:: Anlaşıldı efendim. Bu değerli arkadaşımızın Ankara semalarından da İstanbul semalarından da geçerken vermiş olduğu ve Türk halkının bilmesi ve duyması gereken tüm mesajlarını ulusa bildirmek üzere kendi bildirisini aynen okumuş idim. Şimdi şu anda, Bulgaristan toprakları üzerinde olduğumuza göre, sizi de bir büyükelçi olarak Bulgar halkının da duyması amacıyla aynen arkadaşımızın duygularını ve bana yazdığı ifadeleri kelime kelime okumak istiyorum. Kule: Dinliyoruz. Pilot: PKK Genel Başkanı Abdullah Ocalan şahsında, cezaevlerinde tutuklu bulunan devrimci ve duyarlı kesimlere karşı Türkiye Cumhuriyeti tarafından kişiliksizleştirme hareketini ve 75’inci yıl adı altında demokrat, aydın ve inançlarını yaşamak isteyen kesimleri hedef alan devleti protesto için, devletin temellerinin atıldığı İsviçre’nin Lozan şehrine indirilmesini arzu ediyorum. Yaşasın Başkan Apo. Kule: Mesajı aldım, değerlendireceğiz. Şu anda benim arkadaşla direkt görüşme şansım yok mu? Pilot: Şu anda benim yanımda gayet medenice son derece insani ilişkiler içinde gayet güzel sohbet ediyoruz. Ama sizinle karşılıklı görüşmeme isteğini yineliyor. Ricanızı kendisine yine aktarıyorum. Kule: Biz direkt konuşalım. Ben düşüncelerini başta büyükelçi olmak üzere hükümetimize hemen ileteceğim. Yalnız biz niye aracı kullanıyoruz. Beraber konuşalım, direkt konuşalım.

Burada amaç, polis yöntemleriyle teröristin elinde olan üstünlüğü ele geçirmek, onu hamur gibi yoğurmak. Emniyet Müdür Yardımcısı neden büyükelçi olarak değil de, birinci müsteşar olarak konuşuyor? Çünkü büyükelçi olsa kararları anında verme şansı olacak, birinci müsteşar unvanını kullanmakla vakit kazanılacaktı. O büyükelçiye danışacak, büyükelçi Ankara’dan sözde haber bekleyecek. İş uzadıkça uzayacaktı. Planlar bunun üzerin12 de kuruluyordu. Teröristle direk konuşmanın altında ise, onu meşgul etmek yatıyordu. Bir elinde bomba bir elinde silah olan terörist, ya o anda bombadan ya da silahtan vazgeçecekti. Ancak, korsan bir türlü yanaşmıyordu. Pilot da, onun telsizle konuşması için çaba gösteriyor, bir çılgınlık yapmaması için babacan bir tavır sergiliyordu. Bir elinde bomba bir elinde silah olan terörist için pilot, şunları söylüyordu: “Efendim son derece hüsnüniyetli, son derece iyi niyetli bir arkadaşımız sanıyorum. Yani benim bu kendi dileklerime ilaveten bir-iki kelime söyleme ihtiyacı duyacaktır. Şu anda karşımda kendisiyle söyleşi halindeyiz.” Kule: Bekliyoruz, bekliyoruz. İnsanların can güvenliği için sağlığı ve yaşamları için ve oradaki kadınların, çocukların hayatları için yaptığı eylemi değerlendirmesini istiyoruz. Yapacağı hareketin insanlık için sonuçlarına katlanıp katlanamayacağını iyi değerlendirmesini rica ediyoruz.

Uçakta bir sesizlik oluyor. Pilot teröriste telsizi vermek için çaba gösteriyor. Mandala basılı telsizden konuşmalar yükseliyor. Ama ne olduğu anlaşılmıyor. Ve beklenen oluyor. Kulede teröristin sesi yankılanıyor: Terörist: Ben size nasıl hitap edeyim bilemiyorum. Dinliyor musunuz beni? Kule: Dinliyorum arkadaşım. İnsanca bir yaklaşım ortaya koyduğunu ileri sürüyorsun. Biz bunu tabii ki değerlendiriyoruz. Ve bu konudaki mesajını hemen Türk hükümetine iletiyoruz. Yan tarafta diğer arkadaşım mesajını hemen Türkiye’ye geçiyor. Terörist: Önemli değil. Bu uçağı Türk devletinin temeli atıldığı Lozan’a kadar götüreceğiz. Kaptan bu konuda söz verdi. Eğer verdiği sözü yerine getirmezse kesinlikle bunun sonucuna katlanacak.

Ne kadar ciddi olduğumuzu az çok biliyorsunuz. Bunları ciddiye almanız gerekir. Kule: Buradaki yetkililer konunun ciddiyetini anlattılar. Bu ciddi boyutta konuyu Türkiye’ye ilettik. Fakat ortada bir pazarlık konusu olarak kadınlar ve çocuklar gündemde. Bu konuda sizden anlayış bekliyoruz. 13 Terörist: Burada pilot kabininde iki kişiyiz. Ben bu insanlara saygı duyuyorum. Onların herhangi bir suçu yok. Bizim tavrımız devlete, resmi ideolojiye karşıdır. Bunu anlamanız gerekiyor. Bunu anlamadığınız zaman size kesinlikle anlatacağız. Bak şimdi anlatıyoruz. Kule: Anlaşıldı. Konuyu Türkiye’ye ileteceğim.

Bana zaman tanı. Birkaç dakika kadar ondan sonra tekrar görüşmek istiyorum. Amaç; zaman kazanmak operasyon hazırlıklarının ne durumda olduğunu öğrenmekti. Kule ile kriz masasında bulunan Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral arasında açık telefon hattı bulunuyordu. Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, Emniyet Müdürü Cevdet Saral, Alay Komutanı Kemal Bayalan, Çubuk Savcısı, Havaalanı Mülkiye Amiri’nden oluşan kriz masası gelişmeleri anında değerlendiriyor, yapılması gerekenlerin ne olduğunu belirlemeye çalışıyor, teröristin siyasi içerikli mesajlarına karşılık neler söyleneceği saptanıyordu. İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş ile Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican da kriz masasında gelişmeleri izliyordu. Operasyonunun bir türlü başlamaması, sürenin giderek uzaması İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ı hayli rahatsız ediyor, “uçağın akaryakıtının konulmasını, yolcuların hayatının tehlikeye atılmaması için uçağın, teröristin istedği gibi Lozan’a hareket etmesini öneriyordu. Emniyet Müdürü Saral ise “olmaz böyle şey. Türk havaalanından kaçırılıp Türk havaalanına indirilen uçak başka bir ülkeye gönderilemez” diyordu. POLİS: CAMİLERDE EZA N OKUNMAYACA K Kriz masası o an alınabilecek her türlü önlemi muhtemel riskleri belirliyor, kısa sürede hareket edilmesi gerektiği olanaklarını hazırlıyordu. Ama aksayan bazı şeyler de vardı. Terörist kendisini Bulgaristan’da biliyor. Ya iş uzar, hava aydınlanır, terörist Ankara’da olduğunu anlarsa… Ya ezan seslerini duyarsa… Aldatılmış insanın yapabileceği her türlü çılgınlığı o an yapabilir diye değerlendirmeler oluyordu. Kuledeki büyükelçilik birinci müsteşarı rolünü oynayan Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak, birkaç dakika izin istedi. Terörist 14 telsizi kaptan pilot Hayri Kırıtoğlüna uzattı.

Kaptan da sanki Sofya’daymış gibi rolünü son derece başarılı bir biçimde oynuyor, teröristi şüphelendirecek ve açık verecek hiçbir şey bırakmıyordu. Kaptan telsizle konuşmaya başladı: “Efendim bu arkadaşım son derece ciddi. Kendisinin verdiği mesajları Türkiye’de 67 milyonun duyduğunu söyledim. Şu anda, zaten Türkiye hudutları dışında olduğumuzu, bundan sonra Lozan’a, Zürih’e inmekle bir şey değişmeyeceğini söylüyorum. Kendisine uçuş planlarında Lozan’a gitmek için 6 ülkeyi kat etmemiz gerektiğini, uçuş planlarının Frankfurt’a aktarıldığını bunun için uzun bir süre geçeceğini, bu arada Lozan’ın Avrupa’da bildiğimiz 3 veya 4 meydan dışında gece 11.00’den sonra iniş yapılmayacağını arkadaşıma sundum. Bilgilerinize.” Kaptan da mesajını veriyor. Kule ve kriz masasının buna göre değerlendirmeler yapmasını istiyordu. Kule’den cevap yükseldi: Kule: Anlıyorum, anlıyorum. Buradaki yetkililerle görüşmelerimiz çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağım. Tabii biz burada misafiriz, yetkili değiliz. Biz de, sizin can güvenliğiniz ile ilgili konuda son derece duyarlıyız. Diyalogu kesmeyelim lütfen. Pilot: Anlaşıldı efendim.

Havacılık kuralları gereği bu saatten sonra Lozan’da iniş almanın zor olabileceğini Bulgar yetkililer olarak siz de bir müsteşar olarak lütfen konuyla çok yakından ilgilenmenizi rica ediyorum. Kule: Uçağın kaçırıldığı, Türkiye’de medyada duyulmuş. Eylem kendileri açısından da hedefe ulaşmıştır. Bir yabancı ülkede, biz de burada inisiyatif ortaya koyamıyoruz. Buradan başka bir yere kalkıp kalkmama konusunda niye bu kadar diretiyorlar, ben bunu anlamıyorum. Eylem, propagandaya yönelik ise, insanların burnunu kanatmamak istiyorsa, eylemine son versin. Bulgar makamlarına teslim olabilir. Bizce bunun bir sakıncası yok. Ben biraz zaman istiyorum. Ankara ile görüşeyim, büyükelçime konuyu anlatayım. Bulgar yetkililerle bir değerlendirme yapayım onları da ikna etmeye çalışalım. Pilot: Sağolun beklemede olacağız. Arkadaşımızın bir talebi var, onu iletiyorum. Kesin olarak, altını çizerek, Lozan’a gitmek is15 tediğini söylüyor. En kısa zamanda yakıtın alınmasını ifade ediyor.

Gideceği yer Lozan olmayabilir, Zürih olabilir. Bu uçağın mutlaka kalkmasını istiyor arkadaş. Kule: Ben Bulgar yetkililerin tarzını ortaya koyacak durumda değilim. Bu görüşleri, tercümanım yanımda, izah ediyor Bulgarca olarak. Biz sizin görüşlerinizi onlara ileteceğiz, hükümetimizle görüşüp, burada arabuluculuk ortamı yaratmaya çalışıyoruz. Pilot: Biraz daha çabuk yapmanızı mesul kaptan olarak özellikle istiyorum. Kule: Ben şu anda mikrofon başında olduğum için öbür tarafa daha geçemedim. Bana biraz zaman tanırsan görüşmemi yapacağım. Pilot: Şu anda arkadaşımız mikrofonda birkaç kelime söylemek istiyor, veriyorum. “HÜLY A AVŞAR’I N TIRNAĞ I KIRILMIŞ” HABERİ KORSAN I KIZDIRDI Kule: Dinliyorum. Terörist: Bakın beyefendi bazı şeyleri dayatmaya çalışıyorsunuz. Yetkinizin bu kadar olduğunu söylüyorsunuz. Ben size somut örnekler vereyim. O kadar insan ölüyor, yayın organlarında Hülya Avşar’m işte tırnağı kırılmış. Sibel Çan’ın tele-voleleri bıktırdı.

Ben söylediklerinizi dinledim. Tepenizdekiler de aynı şeyi söyleyecek. Ben zevkimden uçağı kaçırmış değilim, bu bir siyasi eylemdir. Bunu anlamanız için kaç tane asker, kaç gerilla ölmesini bekliyorsunuz. Yani bu uçak gidecek. Uçağı değişik ayak oyunları ile Lozan’a gitmesini engellemeye kalkarsanız, değişik entrikalar, komplolarla Türkiye’de olduğu gibi yaparsanız olmaz. Bu uçak gidecek. Gerçekten nerede olduğumu da bilmiyorum. Neresi olursa olsun, bizim eylem alanımız her yer. Yakıt ikmalini gerçekleştirin biz de kalkıp gidelim. Sağolun. Saat 21.30, zaman ilerliyor, uçak kaçırılması Türkiye’yi bomba gibi sarsıyor. Kule’den Osman Ak, zaman kazanmak için teröristi yumuşatmak, konuyu değiştirmek için yumuşak bir geçiş yapıyor: 16 Kule: Ben sizi anlayışla karşılıyorum. İsminizi Bahşeder misiniz? Pilot: Bunun gerekli olmadığını söylüyor, efendim.

Kule: Ben arkadaşça bir muhabbet edelim diye şey yaptım yani. Şimdi olay düşüncelerinizi Bulgar makamlarına ileteceğiz. Burada sorumluluk Bulgar makamlarında. Ben düşüncelerimi anlattım. Bana birkaç dakika zaman tanıyın, mikrofon başından kalkayım, mesajınızı ilgili birimlere anlatayım. Bir kaç dakika sonra dekrar ararım. Pilot: Beklemede olacağız. Hareket tarzınızı belirlerseniz bir an önce yakıtımızı alıp, kalkmak istiyoruz. Kule: Tabii. Mikrofon başından kalkarsam, konuyu toparlayacağız. Operasyon ekipleri gelmişti gelmesine ama hepsi de üniformalı idi. Bunlar çaktırmadan nasıl yolcular arasına uçağa sızdırılacaktı. Saat 21.34,119.6 frekanstan pilotun sesi yükseldi: “Efendim terörist gitti, emniyet kuvvetleri arka kapıdan çaktırmadan yolcu gibi girebilirlerse bir harekat gerçekleştirilebilir.

Teröristin arkayla hiçbir alakası yok. Ben kabin memuru ile gerekli koordineyi sağlayacağım. Arka kapıyı çaktırmadan aralayacaklar. Yolcu gibi arkadan girsinler.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir