Tahsin Yucel – Anadolu Masallari

Yeşiltay, mavi gözlü bir çocuktu, bütün çocuklara benzerdi. İşi gücü oyundu, güzel oyunlara biterdi, bir de masalları severdi. Geceleri uyku girmezdi gözlerine, uyuma.zdı, annesini de uyutmazdı, gece yarıtarına kadar :ma-­ sal anlattınrdı. Dinledikçe, dinliyeoeği getirdi. Dinlediği güzelim masallar düşlerine girerdi. Düşlerinde devlerle, cücelerle, dervişlerle, cinlerle, peri kızlanyla birlikte � zerdi, bir demir asa alırdı eline, demirden çanklar giyerdi, her düşUnde yeni yeni serüvenler yaşardı. Bıkına.k, usanmak bilmezdi. Bu, hep böyle sürdü gitti. Yeşiltay hiç birşeyden tad almaz oldu, oyunlan bile unuttu, yalnız masallan sevdi. Doğru dürüst yemek bile yemedi, inceldi, yüzü sarardı, cılızlaştı. Nasıl cılızlaşmasında, yüzü nasıl sanırmasındı ? Sokağa bile çıkmadı, güneş görmedi. Arkadaşları kapısına geldiler, en güzel oyuncaklarını da yanlannda getirdiler, onunla birlikte oynamak istediler. YeşiltAy kapıyı bile açmadı.


Karanlık bir odaya kapandı. Sevgili düşlerine daldı, eşsiz serüvenler yagadı. Yeşiltay’ın ömrü şimdi bir masaldı. Herkesin yaşadığı hayat, onu çekmiyordu, iruıanlar onu çekmiyordu. Varsa da, yokIila da masallardı sevdiği, sevgili peri kızlanydı. Yaşı da epeyce ilerlemişti ama, Yeşiltay hep o eski mavi gözlü çocuktu, masallarda yaşıyan bir küçük çocuktan başka bir şey değildi. Masallardan hiç bıkmadı, usanmadı. Bir gün gene odasına kapandı. Masallar düşündü, içi sızladı, hep böyle karanlık bir yerde kalmak, alelade insanlarla karşılaş- 4 ANADOLU MASALLARI mak canım sıkıyordu. Buralardan kaçmak, uzaklaşmak, sahici masallarda yaşamak istiyordu. Ellerini göğe doğru kaldırdı, ulu Tann’ya yalvardı. Kendisini bu yerlerden uzaklaştırmasını, alıp masallar ülkesine götürmesini, hiç değilse, bir Keloğlan yapmasını söyledi. Sonra gözlerini yumdu, pek bitkindi, uykuya daldı. Yeşiltay bu uykudan uyanmadı. Uyandı ya, bir başka türlü uyandı, gözlerini açtığı zaman karanlık odasını göremedi.

Çok güzel bir evin basa.maklanndaydı. Olmadık şeylere, masallara alışmıştı, böyle bir yerde uyanışına hiç şaşmadı. Yalnız taşlar her yanını acıtmıştı, beli, kalçaları sızlıyordu. Doğruldu, başını kaldırdı. Pencerede çok güzel bir kız gördü. Nedense bir tuhaf oldu, başı döndü, gözleri karardı. Böylesine güzel bir kız görmemişti Yeşiltay, düşlarinde bile görmemişti, düşlerindeki peri kızlan bile böylesine güzel değildi. Ona birden bire vuruluverdi, artık onsuz yaşıyamazdı. Yaklaştı, birşeyler söyledi. Pek kanşık şeyierdi söyledikleri, belki de güzel şeylerdi, “güneş” gibi, “ay” gibi, “yıldızlar” gibi kelimeler geçiyordu içinde. Yeşiltay çok terliyordu, kekeliyordu, gözlerini güzel kızdan ayıramıyordu. Ama kız dinleıniyordu, sanki kulağı hiç işitmiyordu. Yeşiltay’ın yüzüne bile bakmadı. ” Git oğlan, git, git işine, git, Keloğlan, durma burda, şimdi beni söyletme,” dedi.

” Kardeşlerim gelir, döverler seni, uşaklarım gelir, gülerler, seni burdan kovarlar,” dedi. Yeşil tay içini çekti. ” Bana niçin kel diyornun ? Benim başım kel değil ki!” dedi. Güzel kız gülmeye ba§ladı, güldü, güldü, kahkahası uzun zaman kesilmedi. ” Başındaki kelden bile haberin yok, Keloğlan, bir da ANADOLU MASALLARI 5 beni istemiye kalkıyornun. Kendini bil, boyundan büyük işler yapmıya kalkma öyle, git buradan. Gitmezsen de sen bilirsin, senin için iyi olmaz!” diye cevap verdi. Yeşiltay elini başına götürdü, başı keldi, söyliyecek birşey bulamadı, yürüdü gitti. Gitti ya aklı, düşüncesi pencerede oturan güzel kızda kaldı. Güzel laz aklından çıkmadı, güzel yüzü gözlerinden silinmedi. Bilmediği, görmediği bir şehirdeydi. ” Nasıl bir şehir bu ?” demiyordu, çevresine bakmıyordu. Yanından insanlar geçiyordu, hiç birini görmüyordu. Keloğlan olmuştu, dilekleri gerçekleşmişti, artık masallar ülkesindeydi, bir masal olmuştu, masallar da mutlu bir sonuçla biterdi her zaman. Bunun için pek belirsiz, pek bulanık bir sevinç uyanıyordu içinde, bir gün güzel kızı alabileceğini düşünüyordu, durmadan yürüyordu.

Şehrin evleri seyrekleşmiye, sokaklarda dolaşan insanlar azalmıya başlıyordu. En sonunda, şehirden çıktı, iki yanı ağaçlı bir yola saptı. Bir ulu ağacın dibinde ak sakallı bir adam vardı. Nur yüzlü bir ihtiyardı, ak sakalı ta göğsüne iniyordu. Eliyle kendisini çağınyordu. Yeşiltay pek dalgındı, güzel kızı düşünüyordu, ihtiyarı görmedi. Seslenmese, yürüyüp gidecekti. Ama ak sakallı adam, seslendi, önüne geçti. Yeşiltay dalgın dalgın yüzüne baktı : ” Ne var, söyle, niçin geçtin önüme ?” diye sordu. ” Yüzüme bak, gözlerime bak,” dedi ihtiyar, “üstüme başıma iyice bir bak!” Yeşiltay da baktı. Baktı ya, pek birşey anlıyamadı. İhtiyar içini çekti: ” Çok dalgınsın, beni tanımadın,” diye söylendi. Yeşiltay’ın gözleri sevinçle parladı. Birdenbire ak aakallı ihtiyarın kucağına atıldı, ellerini öptü. “Tanıdım, tanıdım!” dedi.

“Tanıdım, nasıl tanımam, 6 ANADOLU MASALLARI masallardan tanınm seni, dervişsin sen, iyi yürekli dervişsin!” O zaman ihtiyar gülüm.sedi : “Evet!” dedi. Yeşiltay’ın koluna girdi. Bir ağacın dibine götürdü, oturdu, ona da bir yer gösterdi. “Anlatma, hepsini biliyorum!” dedi. Yeşiltay’a yardım edeceğine söz verdi. Ama bu iş çok güç bir işti. Yeşiltay gelmiş geçmiş kıziann en güzeline, en mağruruna, üstelik en zenginine gönül vermişti. Ama Tann da umut vermişti insanlara, akıl ver�ti, hüner vermişti, güc vermişti. Sonra her insana zayıf bir yan vermişti, bu zayıf yanlannı yakaladın mı, herşeyi yaptırabilirdin onlara. Çok güzel, çok mağru.r, çok zengin kızın da zayıf bir yanı vardı elbet. İşte bunu anlamıya çalışacaklrdı, herşeyi deniyeceklerdi, umutlannı kesmiyeceklerdi. Derviş, Yeşiltay’a yardım etti, herşeyi denediler. Yeşiltay türlü türlü kılıkiara girdi,.

türlü türlü hünerler gösterdi. Hiç biri fayda vermedi. Çok güzel bir delikanlı oldu, ipekler, sırmalar giydi. Gitti, kızın penceresinin altında dolaştı. Kız baktı, yüzünü buruşturdu, penceresini kapadı, içeriye girdi. Derviş yardım etti, Yeşiltay şehzade kılığına girdi, güzel kızın penceresinin önünde fil dişinden bir saray yaptırdı, göz açıp kapayıncaya kadar bir saray yükselttirdi, sarayın en güzel penceresine çıktı, güzel kızın penceresine baktı. Mevsim bahardı, güzel kız güneşleniyordu, pencereye fildişi sarayın gölgesi vurunca öfkelendi, kızdı gitti, şehzadenin yüzüne bile baknıa.dı. Yeşiltay’ın umutlan tuzla buz oldu, fildişinden saray eriyiverdi, yerinde bir Ketoğlan kaldı, yüzünü ellerinin içine aldı, ağlamıya başladı. Derviş geldi, sırtını okşadı. ” Bu kız alınmaz bir kale sanki, delikanlı,” dedi, “ama yer- ANADOLU MASALLARI 7 yüzünde bir sürü kız var, çok güzel kızlar var, biliyor musun?” dedi. Yeşiltay bunlan dinlemedi. Gene de dervişle birlikte gitti, hiç yanından ayrılmadı. Günler geçti, öğütler, di. Güzel sihirler, kızın özlemine Wsımlar dayanamadı Yeşiltay’ın Yeşiltay, acısını dindiremene olursa olsun, onu görmek istedi, hiç değilse; onun ellerine değmiş birşeyi olsun istedi, iyi yürekli dervişe yalvardı.

Derviş de dileğini yerine getirdi. Yeşiltay bir dilenci oldu, güzel kızın kapısına. gitti, bir dilim ekmek istedi. Güzel kız bir dilim ekmek bile vermedi. Yeşiltay’ı kapıdan kovdu. Yeşiltay’cık döndü geldi. Ağladı, kendi kendini yedi. Gene de görmek istedi onu, ama kovulmak, küçülmek, alçalmak zoruna gidiyordu, yüreğini parçalıyordu. Nıır yüzlü, altın yürekli dervişe buna da bir çare bulmasını söyledi. Derviş tam üç gün düşündü. Üç gün sonra Yeşiltay’ı yanına çağırdı, yüzünde büyük bir keder vardı. “Beni dinle, delikanlı, iyi dinle, delikanlı,” diye başladı. “Çok güzel bir kuş olacaksın şimdi, görülmedik bir kuş olacaksın, tüylerin gözleri kamaştıracak, herkes şaşıracak, hayran kalacak. Gidip penceresine konacaksın, o da şaşacak. Konuşmıyacaksın, gülemiyeceksin, ağlıyamıyacaksın, yalnız öteceksin, ötüşün bütün duygularını belirtecek.

Onbeş gün boyunca böyle kalacaksın, onbeş gün tamamlanmadan buraya döneceksin. Dön.mezsen, başına herşey gelebilir. Hadi şimdi, güle güle, yolun açık olsun!” diye bitirdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir