Bu kitap özel bir tarihsel kümelenmeden doğmuştur. Kitapta yüzyıl kapanırken tanık olduğumuz kimi toplumsal ve politik olaylar üzerine düşünülüyor. Geçtiğimiz on yıl içerisinde Amerika Birleşik Devletleri’nin içindeki ve dışındaki entelektüeller, biyopolitika kavramını 11 Eylül’den sonra teröre karşı savaş ve neo-liberalizmin doğuşu gibi konuların yanı sıra kök hücre araştırmalarıyla insan genom projesi türünden biyotıbbi ve biyoteknolojik yenilikler gibi farklı farklı meseleler üzerine düşünmek için kullandı. Biyopolitika kavramı, tüm bu tartışmalarda sıklıkla hayatın üretilmesi ve korunması meselesinin ölümün artışıyla birlikte nasıl dillendirildiğini çözümlemede yorumlayıcı bir anahtar olarak görev gördü. Ayrıca, insani kabiliyetlerin artırılmasıyla ortalama yaşam süresinin uzatılması ve bunların kullanımını en uygun hale getirme stratejilerine bağlı olarak insan varlığının (örneğin, Guantanamo ve Ebu Gureyb’te) nasıl olup da “çıplak hayat”a indirgendiğini ortaya çıkarmaya çalıştı. Biyopolitika kavramını kullanarak pek çok önemli politik mesele ve kuramsal sorun üzerine düşünülürken, sıklıkla çatışan, hatta çelişkili yöntemler de kullanıldı. Buna karşın biyopolitikanın önemi ve tartışmanın yoğunluğu, terimin yaşadığımız dönem için asli olan bazı konuları kapsadığını gösteriyor. Yine de yakın döneme kadar biyopolitikanın toplumsal kuramlardaki ve felsefedeki kendine has anlamlarını ele alan bir çaba yoktu. Her yerde bu kavramdan söz edilirken, bu tartışmada kafaları meşgul eden farklı kuramsal pozisyonlarla yüzleşmeye ve bunları bağlamına oturtmaya yönelik bir girişim olduğundan pek söz edilemez. Bu geçmişe karşın, biyopolitika kavramının tarihine dair sistematik bir genel bakış ortaya koymanın ve kavramın çağdaş kuramsal tartışmalar içerisindeki önemini keşfetmenin yararlı olacağını düşündüm. Söz konusu entelektüel deneyin sonucu, özgün hali 2007’de Almanca olarak Biopolitik zur Einführung [Biyopolitikaya Giriş] başlığıyla yayımlanan bu kitap oldu. Elinizdeki kitap onun çevirisi olmasına rağmen, işaret etmemiz gereken kimi önemli değişiklikler var: Birincisi, artık yeni bir adı var: Biyopolitika: İleri Bir Giriş. Kitabın, adını bilmediğim eleştirmenlerinden birinin haklı şekilde işaret ettiği üzere özgün adı –Biyopolitikaya Giriş– kavrama zaten aşina olan okurları caydırabilirdi. Aslına bakılırsa kitap bir girişten çok daha fazlasını sunuyor. Biyopolitika kavramının tarihsel boyutlarını belirleyip kavramsal açıdan farklı yaklaşımlar arasında sistematik ayrımlar yapıyor. İkincisi, kitabı gözden geçirip güncelledim. Bu baskı, geçtiğimiz iki yılda konu üzerinde oluşan yeni literatürün yanı sıra küçük çaplı düzeltmeler ve değişiklikleri de içeriyor. Birleşik Devletler’deki okur için kitabı daha kolay ulaşılabilir hale getirmek amacıyla elinizdeki versiyonda pek çok okurun aşina olmadığı Almanca akademik tartışmalara yapılan atıflar sınırlandırılmış ve İngilizce literatürde çok daha kolay ulaşılabilenler dahil edilmiştir. Bu baskıyı olanaklı kılan bazı kişilere minnettarlığımı ifade etmek isterim: Başta bu çeviriyi yapan (İngilizce olmayan kaynaklardan yapılan alıntıları bulup çıkaran) Eric Frederick Trump ve özgün metin üzerinde yaptığım düzeltmeleri okuyup yorumlarını ileten Kevin Hall ile Gerard Holden’a müteşekkirim. Kitabın niteliğinin artmasında hepsinin muazzam yardımlarını gördüm. Bu kitabın Amerika Birleşik Devletleri ile İngilizce konuşulan dünyadaki öğrenci ve akademisyen okurların ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Onları sosyoloji, siyasetbilim, kültürel çalışmalar, antropoloji, edebiyat, hukuk çalışmaları ve felsefe gibi çeşitlilik gösteren pek çok alandaki sorunlar üzerine çalışmaya ve disiplinler arasındaki işbölümünün ötesine geçmeye davet ediyor. Ayrıca bu kitap, halihazırda Michel Foucault, Giorgio Agamben, Michael Hardt ile Antonio Negri gibi yazarların politik etkileri ve biyoteknoloji ile biyotıbba dair toplumsal ve siyasal içerimler üzerinde dönen tartışmalar üzerine kafa yoran geniş bir okur kitlesinin ilgisini de kesinlikle çekecektir. Bu kısacık kitabın, üzerinde söz üretilen politik meselelerle ilgili tarihsel ve kuramsal bilgiler sağlayarak biyopolitika konusunda süregiden tartışmalara –ve biyopolitik zamanlarda politikanın ne anlama geldiğini tanımlamaya– bir katkıda bulunmasını umut ediyorum. THOMAS LEMKE Frankfurt, 12 Şubat 2010 GİRİŞ Biyopolitika kavramı kullanıla kullanıla son günlerde anlamı giderek muğlaklaşan bir sözcük oldu. Birkaç yıl önce yalnızca sınırlı sayıda uzman tarafından bilinen kavram, bugün pek çok farklı disiplin ve söylemde kullanılıyor. Uzmanların sınırlı alanının ötesine geçen kavram, giderek genel bir ilgiye de mazhar olmaya başladı. Ayrıca, demografik değişim sorunları ve AIDS’in önlenmesinin yanı sıra barınma politikalarını tartışırken de kullanılmaya başlandı. Biyopolitika, tarım ürünlerine ekonomik destek, tıp araştırmalarının arttırılması, kürtaja ilişkin yasal düzenlemeler ve hastaların hayatlarını uzatmaya yönelik özel tercihleriyle ilgili gelişmiş yönergelere kadar pek çok farklı meseleye gönderme yapabilmektedir. 1 Biyopolitikanın normatif evrimi ve ampirik nesnesiyle ilgili görüşler genellikle çeşitlilik göstermekte ve birbiriyle çatışmaktadır. Bazıları şiddetli bir biçimde “biyopolitika”nın zorunlu olarak ussal karar almaya ve toplumsal hayatın demokratik organizasyonuna bağlı olduğunu iddia ederken, başka bir grup da kavramı ırk ıslahı ve ırkçılıkla bağlantılandırmaktadır. Kavramın Eski Sağ’ın metinlerinde belirgin bir yeri vardır; ancak aynı zamanda Yeni Sol’un temsilcileri tarafından da kullanılmaktadır. Biyoteknolojik gelişmeleri savunanlar da eleştirenler de, Marksistler de bile isteye ırkçı olanlar da kavramı kullanmaktadır. Tarihsel tanımlar ve sınırlar konusunda anlaşamayan bir üçüncü cephe de vardır. Biyopolitika antik dönemlere, hatta tarımın ortaya çıkması kadar gerilere uzanır mı? Yoksa biyopolitika yeni bir dönemin başlangıcını işaret eden güncel biyoteknolojik gelişmelerin bir sonucu mudur? İnsanlar biyopolitikadan söz ettiğinde şüphesiz ki akıllarına birbirinden farklı pek çok anlam gelir. Bu durum şaşırtıcıdır; çünkü sözlükteki anlamıyla sözcüğün neyi işaret ettiği aşağı yukarı açıktır. Hayatla (Yunancası: bios) uğraşan politika anlamına gelir. Ne var ki sorun tam da burada başlar. Bazılarının önemsiz bir olgu (“Politika zaten hayatla uğraşmıyor mu?”) olarak gördüğü, başkaları için dışlamayı açık hale getiren ölçütü işaret eder. İkinci grup için politika biyolojik hayatın ötesinde konumlanır. Böyle bir bakış açısından “biyopolitika” bir tezat, çelişen iki terimin bir araya getirilmesi gibi görülür. Bu konumun savunucularıysa geleneksel anlamdaki politikanın ortak eylemler ve karar vermeyle ilgili olduğunu ve tam da bedensel deneyimin zorunluluklarıyla biyolojik olguların ötesine geçenlere ve özgürlükle insan müdahalesine alan açtığını iddia eder. Elinizdeki kitap biyopolitika konusunda genel bir yönelim önererek söz konusu tartışmaya açıklık getirmeye çalışıyor. Bu konuyla ilk kez ilgilenmeye başladığımda sırtımı yaslayabileceğim beni önceleyen çalışmalar ya da önceden oluşturulmuş bir kanon yoktu. Dahası, biyopolitika geleneksel akademik ve entelektüel işbölümünün altını oyuyor ve geleneksel disiplinleri aşan kuramsal ve ampirik bir alan inşa ediyor. Bu nedenle elinizdeki çalışmanın iki amacı var: Bir yandan biyopolitika kavramının tarihine ilişkin sistematik bir genel taslak oluşturmaya çalışmak, öte yandan da kavramın güncel kuramsal tartışmalarla ilişkisini araştırmak. Muhtemel bir yanlış anlaşılmadan kaçınmak için bu kitabın tarafsız bir açıklama ya da “biyopolitika”nın çeşitli tarihsel ve güncel anlamlarına dair nesnel bir temsil önerme niyetinde olmadığını açıkça masaya koymalıyız. Biyopolitikayı tanımlamak ve anlamını belirlemek, evrensel bir araştırma mantığının izlenebileceği, değerlerden bağımsız bir etkinlik değildir. Bundan daha ziyade, değişen ve çatışan kuramsal ile politik alanın içsel bir parçasıdır. Çağları ve tarihsel dönemleri, akıl yürütmeleri ve teknolojileri, süreçleri ve yapıları “biyopolitik” olarak adlandırmamızı sağlayanın ne olduğu sorusuna verilen her yanıt, daima ve kaçınılmaz olarak seçilmiş bir bakış açısının sonucudur. Bu bakımdan biyopolitikanın her tanımı, rekabet halindeki varsayımların zayıf ve kör noktalarına karşı biyopolitikanın analitik ve eleştirel bir görünümüyle keskinleştirilmelidir. Hareket noktam, politikayla hayatın bütünleşmesine bağlı olarak biyopolitikada mecburen gerçekleşen sanal kutuplaşmaydı. Var olan anlayışlar, sözcüğün vurgu yaptığı parçasına bağlı olarak farklılaşıyor. Hayatın politikanın temeli olarak alındığı doğalcı kavrayışlarla bunun aksine hayat süreçlerini politikanın nesnesi olarak kavrayan politisist [politika odaklı, politikaya gömülmüş] yaklaşımlar arasında ayrım yapmak mümkündür. 2 Birinci grup ilk bölümde ele aldığım bir dizi heterojen kuramdan oluşur. Yelpaze, 20. yüzyılın ilk on yılında devlete dair organikçi kavrayışlardan Nasyonal Sosyalizm boyunca görülen ırkçı akıl yürütme biçimlerine ve güncel siyasetbilimdeki biyolojiye dayanan düşüncelere kadar uzanır. Politisist, antipodu * olan biyopolitikayı bir pratik alanı ya da hayat sürecinin idare edilmesi ve düzenlenmesini amaçlayan politikanın bir alt-disiplini olarak yapılandırır. Söz konusu yorum hattı 1960’lardan bu yana temel olarak iki farklı biçimde var olmuştur: İlk çizgideki ekolojik bir biyopolitika, muhafaza edilen ve savunulan amaçları takip eder; ayrıca politikayı doğal çevrenin korunması ve muhafazasıyla ilintilendirmeye çalışır. İkincisiyse koruma ve muhafazadan ziyade dinamik bir gelişimi ve üretimciliği savunmakla daha çok ilgilenen biyopolitikanın teknik bir okumasını yapar. İkinci çizgi aynı zamanda biyopolitikayı yeni tıbbi ile bilimsel bilginin ve biyoteknolojik uygulamaların bir sonucu olarak ortaya çıkan keşfedilmemiş bir politika alanı olarak tanımlar. Bu yorum özellikle son günlerde oldukça popüler hale gelmiştir ve politik tartışmalarla medya tartışmalarında biyoteknolojik yeniliklerin potansiyeli ve toplumsal ile politik içerimlerini tanımlamak için adı sıklıkla zikredilmektedir. Politisist söylemin farklı boyutlarını ikinci bölümde ele alacağım. Bu kitabın temel savı, yukarıda söz ettiğim iki yorum hattının da biyopolitik süreçlerin temel boyutlarını kavramakta başarısız olduğudur. Bariz farkları bir yana, politisist ve doğalcı pozisyonun bazı temel varsayımları müşterektir. Her iki kavrayış da değişmez bir hiyerarşi ve hayat ile politika arasında dışsal bir ilişki olduğu düşüncesine dayanır. Doğalcılığın savunucuları hayatı, politik akıl yürütme ve eylemi araştırıp yönlendirme olarak gördükleri politikanın “altında” konumlandırır. Politisist kavrayışsa politikayı hayat süreçlerinin “üstünde” görür; bu bakış açısına göre politika “saf” biyolojiden fazlasıdır, doğal varoluşun zorunluluklarının ötesine geçer. Biyopolitika sorununa ilişkin her temel pozisyon, öteki uçtaki çeşitli varyasyonlarını açıklamak için anlamsal alanın bir ucunun sabitliğine dayanır. Ya biyoloji politikayı açıklar ya da politika biyolojiyi düzenler. Buna karşın söz konusu iki kavrayış da “hayat” ile “politika” arasındaki sınırın kırılganlığını ve istikrarsızlığını açıklamakta başarısız olur. Zaten biyopolitika kavramını kullanan pek çok kişiyi kışkırtan tam da bu istikrarsızlıktır. İki yaklaşım da “hayat” ile “politika”yı yalıtılmış fenomenler olarak ele aldığından ötürü ikisinin de kendi ilişkiselliklerini ve tarihselliklerini açıklamaya gücü yetmez. Biyopolitika kavramının ortaya çıkışı ikili bir olumsuzlamayı işaret eder (bkz. Nancy 2002): Doğalcı pozisyonlara karşı olarak, hayat sabit bir ontolojik ve normatif referans noktasını temsil etmez. Biyoteknolojik yeniliklerin etkisi hayat sürecinin dönüştürülebilir ve giderek artan derecelerde denetim altına alınabilir olduğunu göstermiştir; bu düşünceye göre insanın dokunmadığı bakir doğa düşüncesi köhneleşmiştir. Bu nedenle doğa, ancak doğatoplum ilişkilerinin bir parçası olarak görülebilir. Biyopolitikanın aynı zamanda politikadaki oldukça muazzam bir dönüşümü işaret ettiği de açık hale gelmiştir. Hayat yalnızca politikanın nesnesi değildir ve politik karar alma sürecinin dışına itilemez; hayat politikanın çekirdeğini –politik özneyi– etkiler. Biyopolitika egemen bir iradenin ifadesi değildir; ancak nüfus düzeyinde hayat süreçlerini düzenlemeyi ve yönetmeyi amaçlar. Yasa öznelerinden daha ziyade canlı varlıklara odaklanır ya da daha kesin bir şekilde söylersek aynı zamanda canlı varlıklar olan yasa özneleriyle uğraşır.
Thomas Lemke – Biyopolitika
PDF Kitap İndir |