Uğur Mumcu – Bir Uzun Yürüyüş

Türkiye’de yakın geçmişin siyasal tarihi henüz yazılmış sayılmaz. Siyasal partiler ile ilgili yayınlar yok denecek kadar azdır. Türkiye’deki sol akımlar ve partiler konularındaki araştırmalar ise henüz başlangıç aşamasındadır. Doç. Dr. Mete Tuncay’ın, ‘Türkiye’de Sol Akımlar» başlıklı incelemesi 1908-1925 yılları arasındaki oluşumları kapsamaktadır. Hikmet Bila tarafından yazılan «CHP Tarihi» adlı kitap da – yanılmıyorsam – alanındaki tek kitaptır. Türkiye’de sosyal bilimler konusundaki araştırmacıların öncüsü sayılan Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nm şu ana kadar iki kitap halinde yayımlanan ‘Türkiye’de Siyasal Partiler» adli dev yapıtı, partiler hakkında bilgiler vermektedir. Doç. Dr. Zafer Toprak’ın ‘Türkiye’de Millî İktisaU, Mete Tuncay’ın «Tek Parti Yönetiminin Kurulması», Doç. Dr. Çetin Yetkinin “Tek Parti Yönetimi» ve Sina Akşin’in “31 Mart Olayı» ve «İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele» adlı yapıtları, yakın geçmişimize ışık tutucu değerli çalışmalardır.


Doğan Avcıoğlu’nun “Türkiye’nin Düzeni» ve «Milli Kurtuluş Tarihi» adlı yapıtları ile ölümüne kadar büyük bir inatla sürdürdüğü «Türklerin Tarihi» adlt incelemesi, yakın ve uzak tarihe ışık tutan sayılı araştırmalar arasındadır. Feroz Ahmet’in «İttihat ve Terakki Partisi» üzerindeki araştırmaları, yine Tunaya’nm basımı tükenen “Hürriyetin İlânı», «İslamcılık Cereyanı», “Batıcılık Cereyanı» gibi incelemeleri yakın tarihimizi aydınla^ tan araştırmalardır. Şevket Süreyya Aydemir’in «Tek Adam», «İkinci .5 Adam» ve «Enver Paşa» adlı yapıtları da yakın tarihimize ıçıfe tutan değerli incelemelerdir. Bu konularda daha birçok araştırma ve anı yayımlanmıştır. Türkiye’de solun tarihi konusunda – Mete Tun-çay’mki dışında – pek araştırma yoktur. Bu konuları kapsayan yayınların daha çok suçlama-savunma ekseni üzerinde olduğunu da gözlemek herhalde güç değildir. Sol, uzun yıllar kendini tanıtıcı yayınlar yapmamış, bu yüzden «anti sol» yayınlara tek yanlı propaganda yolu açılmıştır. Solun 40’h yıllarda örgütlenmesi, 51 yılındaki o ünlü “tevkifat» daha sonraları solun suskunluk dönemi, 27 Mayıs Devrimi ile başlayan yeni dönemde TİP’-in kuruluşu, parlamentoya girişi ve daha sonra parti içinde başlayan uyuşmazlıklar; Türk solunun hızla parçalanması, bölünmesi, birbirlerine düşman oluşumlar haline gelmesi, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde solun karşılaştığı baskılar ve bu dönemlerden sonra beliren yol ayrımları yeterince incelenmedi. Biz Cumhuriyet gazetesi olarak, solun sorunlarına elimizden geldiği ölçüde eğilmeye çalıştık. 12 Mart sonrasında, o zaman Niğde Cezaevinde bulunan gençlerle konuşarak silâhlı eylemlerin nasıl birer «çıkmaz sokak» ile sonuçlanacağını anlatmaya çalıştık. Daha sonra kısaca «cuntacılık» denen akımı da inceledik. Emekli Tümgeneral Celil Gürkan, «12 Mart’a Beş Kala» başlığı ile yayımlanan anılar ile bu alandaki çıkmazları gösterdi. Daha sonra sıra «TİP olayuna gelmişti. «TİP olayı»nı bu partinin ilk Genel Başkanı M.

Ali Aybar ile konuştuk. Aybar’ın «Bitmeyen Koşu» başlığı ile sunduğumuz anıları ile Türkiye’nin parlamentoya giren ilk yasal sosyalist partisini tanıdık. Uyuşmazlıkların nedenlerini Aybar’dan dinledik. Olayları gerektiği gibi değerlendirmek için TİP’in Aybar’dan sonraki Genel Başkanı Behice Boran ile konuşmamız bizler için kaçınılmaz bir görev olmuştu. 6 «Gerçek saygısı» bunu gerektiriyordu. Ancak Boran, yurtdı$ındaydı. Behice Boran’ı. Federal Almanya’da yaşayan TİP’-li bir arkadaşı aracılığı ile bulduk. Boran’ın «TİP olayı» üzerine konuşma isteğimizi kabul ettikten sonra, soruları yazılı olarak istedi. Saptadığımız soruları gönderdik. Daha sonra Federal Almanya’nın Düsseldorf kentinde buluştuk. İki gün boyunca konuştuk. Ve konuşmaları teybe aldık.’ Boran, teypten çözülen metinleri gözden geçirdi. Böylece gazetede izleyeceğiniz metin ortaya çıktı.

Şunu üzülerek ifade edelim ki, Behice Boran’ın bütün sözlerini yayımlayamıyoruz. Yasal nedenlerle yapmak zorunda kaldığımız bu «sansür» nedeniyle gerek Behice Boran’dan gerek okurlarımızdan özür dileriz. Sansür etmek zorunda kaldığımız bölümleri (…) işaretleri ile geçtik. Bazı bölümleri de basamayacağı-mızı belirterek bu bölümlerin kendisi tarafından çıkartılmasını yo do değiştirilmesini istedik. Boran, bu isteğimizi de anlayışla karşıladı. Gereken çıkartmaları ve düzeltmeleri yaparak, elimize ulaştırdı. «TİP olayı» artık yavaş yavaş yakın tarihe mal oluyor. Bu olayı, «birinci elden kaynaklarla konuşarak» anlatmak da bizlere bir gazetecilik görevi yüklüyor. Aybar ile başladığımız, Behice Boran “ile sürdürdüğümüz bu çalışmaları, ilerde başkaları ile de konuşarak tamamlamak kararındayız. Bunu başarabilirsek, «karınca kararınca» diyebileceğimiz ölçüde de olsa Türk solu üzerinde araştırma yapacaklara TİP’in liderliğini yapmış kişilerin yaşamöykülerini, anılarını ve siyasal görüşlerini derli toplu sunmuş olacağız. «TİP olayı» yaşandı. Aynı olayı bir kez daha yaşamak artık olası değildir. Fakat yaşanan bu olaydan, aradan geçen bunca yıldan sonra ders çıkartılmaz mı? Sanıyoruz, arayanlar için bu röportajlarda böyle dersler de -hem de bol bolvar… Uğur MUMCU 7 TÜRKİYE’DE BUGÜN SOSYALİT PARTİ KURMANIN ŞARTLARI YOK Federal Almanya’nın Düsseldorf kendi yakınlarındaki «Unterbachersee» Gölü çevresindeki yürüyüşünü tamamlamıştı. Birlikte bir tahta sıraya oturduk. Gölde «sörf* yapan gençlere takıldı gözleri.

Bir süre denizden, deniz sporlarından söz ettik. Söz döndü dolaştı Boğaziçi’ne geldi. İstanbul’da geçen birkaç anısını anlattı. Duygulanmıştı. “Her şeyi düşünmüştüm bu işlere girerken. Hapis yatmayı, baskıları, şunu bunu… Ama yetmiş altı yaşında, bir yabancı ülkede sürgün yaşamak hiç aklıma gelmemişti.” Behice Boran’ın yaşam çizgisi «Bir büyük yürüyüş» gibiydi. Kendi ‘yolunda» bir yürüyüş. Baskılarla, cezaevleri ile geçen bir yürüyüş. Veysel’in «Uzun ince bir yoldayım, yürüyoruz gece gündüz» dediği tür^ den bir yürüyüş. Yetmiş altı yaşında Belçika’nın Brüksel kentinde »sürgün» olarak yaşıyor. 12 Eylül 1980 tarihinden sonra bir süre evinde gözaltında tutulmuş; evindeyken ağır bir kalp krizi geçirip, hastaneye kaldırılmış. Daha sonra da pasaportu ile yurtdışına çıkmış. Genel Başkanı olduğu Türkiye İşçi Partisi aleyhine açılan davadan sonra Belçika hükümetine «siyasal sığınma» için yaptığı başvuru kabul edilmiş. Boran, şimdi, Belçika hükümetince siyasal sığınma hakkı alanlara sağlanan asgari ücret düzeyinden de düşük bir aylık ile yaşamaya çalışıyor.

Kalp hastası olduğu için doktor tavsiyesi ile günde bir saat kadar yürüyor. 9 Zaman zaman Düsseldorf’da TİP yöneticisi bir feo-rı-kocanın evinde kalıyor. Onlar da Federal Almanya hükümetinden siyasal sığınma hakkı almışlar. Üç yaşındaki kızları Almanya’da doğmuş. Adı «Özlem». Boran, bir anneanne ya da babaanne gibi küçük Özlem’i kucağına alıp seviyor. Boranın eşi Nevzat Hatko geçen yıllarda öldü. Oğlu Dursun – Ruhi Su’nun türkülerinde adı geçen «Dursun Bebek» – İstanbul’da yaşıyor. Boran, düşüncelerinde ısrarlı; görüşlerini büyük bir direnç ile savunuyor. Tartışıyoruz. Bir konu üzerinde dakikalarca tartışıyoruz. Asıl konumuz, TİP. Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması, gelişmesi, parti içinde başlayan uyuşmazlıklar. Anlatfyor, dinliyorum. Afganistan işgali… Polonya olayları… Sovyetlerin 1968’deki Çekoslovakya işgali, proletarya diktatörlüğü… Bunların hiçbirinde anlaşamıyoruz.

Ya Türkiye’deki sosyalist parti kurma girişimleri? Bu konuda ne düşünüyordu? «Böyle bir parti kurulmamalıdır. Kurulması girişimlerine karşı çıkılmalıdır. Desteklenmemelidir.» «Niçin?» diye soruyorum. Ve sorumu açıyorum: — Türkiye’de şu kısıtlı anayasa düzenine ve eskiden beri var olan 141 ve 142’nci maddelere karşın bir sosyalist parti kurulabilir mi? Kurulacak parti, kendisinin genel başkanlığını yaptığı TİP’e benzeyebilir mi? Kurulacak bir parti nasıl bir parti olur? Böyle bir partinin demokrasiye katkısı olur mu? Yoksa, tersine, böyle bir parti sosyalist oluşuma zarar verir mi? Böyle bir parti kurulmamalı BORAN — Kanımca Türkiye İşçi Partisi kapitalizmden sosyalizme geçmeyi ve sosyalizmi bilimsul sosyalist 10 ilkelere göre kurmayı amaçlayan, işçi sınıfı partisi olduğunu açıklayan bir partinin kurulmasının yasal koşulları yok. Varsa eğer, o zaman sorun yeni bir parti kurmak değil, işçi sınıfının politik hareketinin bütününde yasallaşması sorunudur. Zaten Batı Avrupa tipi parlamenter bir demokrasiden söz edebilmek için, bu yasallaşmanın gerçekleşmesi, yasal yelpazede işçi sınıfının politik hareketinin de yer alması şarttır. Belirttiğim anlamda «sosyalist olmayıp da sosyalist adını taşıyan bir parti» kurulabilir belki, partinin kendisini nasıl nitelediğine bağlı. Burjuvazi ve bugünkü iktidar böyle bir partinin kuruluşundan hoşnut dahi olabilir, Avrupa Konseyi ve Parlamentosu ile ilişkilerin düzeltilmesi girişimleri, hele AET’ye tam üyelik için başvuru hazırlıkları yapıldığı hatırlanırsa. İşte böyJe bir parti, esas bilimsel sosyalist hareketin önünü hiç değilse bir süre kapatabilir diye düşünebilirler. Böyle bir parti nesnel olarak, kafaları karıştırıcı, saptırıcı bir işlev görür ister istemez. Bu neden-Jerle «Sosyalist gelişmelere zarar verir mi?» sorunuza «Verir» diyorum. Böyle bir parti kurulmamalıdır, kurulması girişimlerine karşı çıkılmalıdır, desteklenmemelidir derim. Evet, Boran böyle diyor. — Eleştire eleştire dilimizde tüy biten şu 141 ve 142’nci maddeler, 1961 yılındaki TİP kurulurken de vardı.

O zaman da bazı çevreler, TİP’in kuruluşuna karşı çıkıyorlardı. 1975 yılında TİP, bu kez, Behice Boran ve arkadaşlarınca kurulurken aynı maddeler yine söz konusuydu. Bu kez, ilk TİP’de yer almış bazı sosyalistler, «Yasal bir parti’141’inci maddeden mahkûm oldu. Bu maddeler kalkmadıkça Türkiye’de bir sosyalist parti kurulmaz» görüşünü savundular. Bu endişelere karşın TİP yine kuruldu. 12 Eylül döneminde TİP, yeniden 141’inci maddeden mahkûm oldu. Bu 141 ve 142’nci maddeler, yakın bir gelecekte kaldırılamayacağına göre bir sosyalist parti hiç kurulamayacak mıydı? Ne zaman kurulacaktı böyle bir parti? BORAN — Sosyalizm iddiasında olmayan, ama çok 11 yararlı olabilecek ve gerekli bir başka tür parti kurulabilir. Gerçek anlamda demokrat olan, yani demokrasiyi çok sayıda partiler, parlamento ve seçimlerden ibaret görmeyen, demokrasinin demokrasi olabilmesi için belirli sosyoekonomik dönüşümlerin yapılmasının zorunluluğuna inanan, ana hedefleri ve çizgisi antiemperyaiist, antitekel ve antişoven olan bir parti kurulabilir, nesnel koşulları varsa kurulmalıdır da. Sosydlizm iddiasında bulunmayan, ama onun yollarını açıcı böyle «ilerici bir parti» hem bu ana hedeflerde görüş birliğinde olan kişi ve akımları bir araya getirebilir hem de Özal politikasına gerçekten alternatif olabilecek geçerli, tutarlı, bütünleştirilmiş bir programı, bu programa bağlı somut istem ve çözümleri kitlelere, kamuoyuna su-nabHir. Ben mevcut partilerin Özal’a geçerli, sonuç verici bir alternatif olabileceklerini sanmıyorum. Boran, “Mevcut partilerin Özal’a geçerli, sonuç verici bir alternatif olmayacaklarını» söylüyor. Bugünkü siyasal yelpazede sosyal demokrat olduklarını söyleyen iki parti var: SHP ve DSP… Boran, bunların dışında bir.başka partinin kurulabileceğini; kurulacak bu partinin «Bugünkü iktidara ve rejime karşı» bir demokrasi savaşı vermesi gerektiğini söylüyor. — «Bu sözlerinizle SHP ve DSP’yi mi kastediyorsunuz?» diye soruyorum. «Evet» diyor, «Tabii ki diğerlerini de» ve bu sorumu şöyle yanıtlıyor : Sosyal demokrasi her şeye karşı önemli BORAN — Bugün kriz içindeki Avrupa’da sosyal demokrasinin bir anlamda başarısızlığı yaşanıyor; sorunlara köklü, kalıcı çözümler getirmediği, savunduğu ve işçilerce elde edilmesini desteklediği kazanımlann kalıcı olmadığı gerçeği yaşanıyor.

Bu sözlerim sosyal demokrasi ile ülkemizde SHP ve DSP ile diyalogdan, işbirliğinden kaçınılsın, işbirliği yolları aranmasın: faydasızdır anlamı12 na gelmez. Her şeye karşın sosyal demokrasi toplumda önemli bir olgudur. Zaten sözünü ettiğim türden partinin önemli bir işlevi de bugünkü iktidara ve rejime karşı, demokrasiden yana olan bütün güçlerin olabildiğince belli konumlarda birlikteliğini sağlamaya yönelik olacaktır. Sol kesimde, SHP ve DSP dışında bir başka parti yok. Onlar da Boran’a göre Özal’a arternatif olamıyorlar. Peki solda bir üçüncü parti kurulursa… Bu alanda da tek girişim Aybar’dan geliyor. Aybar’ın kuracağı bir parti böyle bir seçenek oluşturamaz mı? «Hayır oluşturamaz» diyor ve devam ediyor: Aybar ve arkadaşları kendi sosyalizmini dayatıyor BORAN — Hayır, o yapamaz; çünkü onun çizgisi az önce belirttiğim çizgi değil. Onlar şimdiden sosyalizm diye yola çıkmaya hazırlanıyorlar. Ayrıca az önce sözünü ettiğim nitelikte bir parti oluşturulması, belirttiğim üç amaç üzerinde anlaşan sol güçlerin güç ve eylem birliğini ger^ çekleştirmenin yanı sıra, işçi sınıfının politik hareketinin birliği konusunu da yakından ilgilendirir. Oysa Aybar ve arkadaşları kendi sosyalizm anlayışlarını dayatarak yola çıktıkları için bu çifte birliğin gerçekleşmesi olacağını nesnel olarak yadsımış oluyorlar, işçi sınıfının politik hareketinin birliği sol kanadı toparlamakta, etkin olmaya adaydır. — Peki efendim. 141 ve 142. maddeler daha önce de vardı – gerçi sınırlan bir askeri ihtilâlle noktalandı ve anayasa değişti ama- Türkiye İşçi Partisi, 61 ‘in Türkiye İşçi Partisi ile 75’in Türkiye İşçi Partisi kurulabildi ve yavaş yavaş da gelişti. Bugün için de TİP gibi bir parti olmasa bile, kurulacak bir partinin yararı olmaz mı, yani demokrasiyi genişletici bir fonksiyonu olmaz mı? 13 Politik ortam değişti BORAN — Değişen yalnız anayasa değil, fiilen devlet biçimi, politik-toplumsal ortam değişti. 12 Mart döneminde de 1961 Anayasası antidemokratik yönde birkaç kez değiştirildi, ama bu olumsuzlukların uygulamada, yaşamda pek etkisi görülmedi.

141 ve 142. maddeler vardı, ama büyük ölçüde etkisizleşmişti. Bilirsiniz, yasa maddeleri ya yasa yapıcı tarafından ortadan kaldırılarak yok olurlar, ya da toplum o maddeler hükümlerinin sınırlarını aştığı için aşınırlar, etkisizleşirler, hatta fiilen tümüyle hükümsüz hale gelirler. 141-142 maddelerinin İtalya’da olduğu gibi. Şimdi durum, koşullar öyle mi ya? Demokrasiyi genişletici bir fonksiyon görmeye gelince, işte sözünü ettiğim nitelikte bir parti o fonksiyonu görür. Sol güçlerin birliğini ifade eden ve ama sosyalizm yolunu açık tutan parti demokratik hak ve özgürlükleri genişletmeyi mücadelesinin baş hedefi yapar, çünkü geniş halk kitlelerinin, ilerici aydınlar ve gençliğin istem ve çıkarlarından yana sosyo-ekonomik ve politik dönüşümler ancak demokrasinin genişletilmesiyle olanaklıdır; ikisi karşılıklı etkileşme ile birbirlerine bağlıdır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir