Ç e k i r değ i i s t iy o rs a n , kabuktan içeri girmelisin. “Sana bu kitabı HAK (mutlak gerçek) ile/olarak indirdik. Ki bu kitap, ellerinde kitaptan bir kısım bulunup da o kitaba tabi olanların ellerindekini MUSADDIK (doğrulayan, hak olduklarına şahitlik eden) ve MÜHEYMİN (koruyan, gözeten, kontrol ve muhafaza eden) bir kitaptır. Öyleyse onların (vahyedilmiş bir kitaba tabi olan Kitap müntesiplerinin ) arasında Allah’ın sana indirdiklerine göre hüküm ver. Sana gelen bu HAKİKATTEN gayrı onların hevalarına/yanlış anlayış-tasavvur-temenni ve görüşlerine tabi olma. (Ki sen sana gelen HAK sayesinde zaten onların hevalarına tabi olmazsın.) Biz her biriniz için şeriat (kurallar, emir ve yasaklar, ibadet tarzları) ve minhac (hakikate giden ruhsal yollar) tayin ettik. (De ki) Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet (aynı şeylere bağlı toplum) yapardı. Ama O indirdiği/verdiği şeylerle sizi muhatap kılıp geliştirmek istiyor. O halde hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü (farklı yollardan gidiyor olsanız da tek olan) Allah’adır. O’na döndüğünüzde Allah ihtilaf ettiğiniz/ayrılık olarak gördüğünüz şeylerdeki hikmet ve hakikati size gösterecektir.” (Maide, 48) Kur’an’da dikkat çekici bir biçimde Din-İlim-Ruh kavramları çoğul olarak kullanılmaz. Çünkü Hakikatte bunlar tektir. Allah’ın gönderdiği tek bir Din vardır. Hakikat düzeyinde Allah her bir vahiyle aynı DİN’i insanlara tavsiye ve emreder. Son vahiy olan Kur’an, yukarıdaki ayette ifade edildiği gibi MUSADDIK (tasdik edici) ve MÜHEYMİN (önceki vahiyleri yanlış-indirgemeci ve çarpık anlayışlardan ve yabancı unsurlardan koruyan) olup önceki vahiyleri dışlamadığı gibi onları “yorum ve anlama” açısından tashih eden ve onaylayan bir fonksiyon görmektedir. Yine yukarıdaki ayet DİN’de iki veçhe (yön, boyut) olduğunu ifade etmektedir. İlk ve asli boyut her vahiyde bir ve aynı olan HAKİKAT boyutudur.[1] Bu yönüyle ehl-i hakikat (hakikatin farkına varanlar) aynı şeyi söyler ve biri diğerini tasdik eder. İşte elinizdeki bu kitap hakikati idrak eden “saf şuur” sahiplerinin ve vahiy metinlerinin çeşitli konulardaki “söz”lerinin bir derlemesidir. Bu kitap; Kur’an, İncil, Tevrat, Vedalar gibi kutsal kaynaklı metinlerden ve onların takipçilerinden yapılan aktarımların yanında, dünyanın her yerinde şu zamana kadar gelen kelimeye dönüşmüş ruhanî solukları tam bir vukufiyetle fark ve tefrik ederek ansiklopedik bir metin hazırlamış olan Whitall N. Perry’nin “A Treasury of Traditional Wisdom” adlı eserinden seçilmiş bölümlerden oluşup ayrıca bunlara bu kitapta yer almayan kaynaklardan da bazı eklemeler yapılmıştır. Seçilmiş olan bazı metinlerin anlaşılması işaret ettikleri Hakikat nedeniyle özel bir gayret ve anlayış (öncelikle lütuf) gerektirmektedir. Okuyucu bu nedenle anlamadığı veya kendisine paradoksal hatta saçma gelen sözleri hemen eleştirmemeli, mümkünse “hakkında bilgi sahibi olunmayan şey” konusunda sabırlı olmak gerektiği ilkesini hatırlamalı, bu sözlerin farklı şuuridrak-marifet boyutlarına ait olabileceğini unutmamalıdır. [2] Bediüzzaman’ın deyimiyle bir bahçeye giren insan nasıl ki kendisine uygun-faydalı meyveleri seçip alırken kendisine hitap etmeyen meyveleri bahçe sahibine bırakıyorsa, bu tür irfan bahçelerine giren okuyucunun da aynı şeyi yapması uygun olacaktır. İsmail Acarkan Fıtrî Durum Ne kadar haşyet ve hayret verici bir yer! Bu, Tanrı’nın evinden başka bir yer olamaz. Burası cennetin kapısı. (Yaradılış; 28:17) Saflık, doğal olarak bütünlük ve sadeliğe, yani belirli bir şeyin ya da maddenin doğasına uygun olan temel birliğe ve aslî mükemmelliğe işaret eder, tıpkı dumansız ateş, kar beyazlığı veya mücevher parlaklığı gibi. İnsan cennette “masum hâl”deyken, “deyim yerindeyse esas sonsuzluğun insanî boyuttaki yansıması olan”[3] dualistik bir bakış açısının doğuracağı zulmetten ve fıtrata yabancı kusurların baskı ve zorlamasından uzak olan o aslî doğasının bütünlüğünden haz duyuyordu. “Bireyin bu bütünlüğü gerçekleştirmesi, tüm geleneklerde ‘fıtrî durum’ diye adlandırılan mertebenin yeniden inşası olarak belirtilir. Bu mertebe gerçek insanın durumu olarak telakki edilir ve sıradan bir mertebenin sınırlamalarından, özellikle de zaman kaydından kaynaklanan sınırlılıklardan uzaktır. Bu ‘fıtrî durum’a erişmiş olan varlık yine de insanî bir bireydir, bireyüstü herhangi bir duruma fiilen sahip değildir; fakat bu varlık zaman kaydından kurtulmuş, eşyada görünen ardardalık onun için eşzamanlılığa dönüşmüştür. O, sıradan insanın bilmediği bir melekeye şuurlu bir biçimde sahip olur ki buna ‘sonsuzluk duygusu’ denilebilir. Bu çok önemlidir, çünkü zamana bağlı ardardalığın bakış açısından kurtulamayan ve tüm eşyayı eşzamanlı bir biçimde kafasında canlandıramayan bir kimse metafiziksel âlemle alâkalı en ufak bir kavrayışta bile kabiliyetli değildir… Burada belki «Niçin ‘fıtrî durum’ tabiri kullanılıyor?» diye bir soru sorulabilir. Bunun sebebi, Batı’daki de dâhil (çünkü Kitab-ı Mukaddes farklı bir şey söylemiyor), tüm geleneklerin fıtrî durumun insanlığın ilk ve normal durumu olduğunu, şimdiki durumumuzun ise bir düşüşün sonucunda, belirli bir zaman dilimi boyunca çağların akışıyla meydana gelen âdeta tedricî bir maddîleşmenin etkisiyle gerçekleştiğini söylemekte hemfikir olmalarıdır.” (Guenon: La Metaphysique Orientale)… Bu duruma erişen varlık “bu özelliğini daima korur, hiçbir dış tesirden etkilenmez. İstediği ölçüde dış dünyadan uzaklaşıp kendi içine yönelir ve gerçek ‘ölümsüzlük pınarı’nı kendi varlığının merkezinde yeniden bulmak yeterlidir onun için.” (Guenon: Aperçus sur L’initiation, s. 279)… Ayrıca şu da eklenebilir ki bu hâle ulaşma bir ödüllendirme olarak kesinlikle bir nevi cennet olan “kurtuluş”a tekabül eder. Ancak yine de bu “nihaî kurtuluş” değildir.[4] Ayrıca bu hâlin gerektirdiği bütünleşme gerçekleştirilmeden daha yüksek varlık hâllerine geçmek muhtemelen mümkün olmaz.[5] “Varlığın, öncelikle (geleneksel sembolizmde kalple temsil edilen) kendi bireyselliğini, bu bireyselliğin de ait olduğu varoluşun kozmik merkeziyle özdeşleştirmesi gerekir; böylece burayı temel kabul etmek suretiyle üst seviyelere yükselir. Mükemmel denge, temel sürekliliğin görünen âlemdeki sureti olan bu merkezde bulunur; ulaşılacak üst seviyelere direkt olarak götüren ‘ilâhî ışın’ da buradadır… İşte (İlâhî Komedya’daki şemada) Dante’nin, Gökyüzüne yükselebilmek için yeryüzünün gerçek anlamda merkezi olan böyle bir yerde bulunması gerekiyordu. Üstelik bu nokta hem zaman hem mekân yönünden merkez olmalıydı, yani temel olarak bu âlemdeki vâroluşu niteleyen iki şarta nispetle merkezde olması gerekiyordu.” (Guenon: L’Esoterisme de Dante, s. 62)… İlk Madde (materia prima) ve İnsanî Mükemmellik Hayata bağlanmadan yaşayan kişi, gezse de ülkenin her yanını, rastlamaz tek bir gergedana ya da kaplana; katılsa bir savaşa, saldırıya uğramaz herhangi bir silahla. Gergedan bulamaz onda boynuz saplayacak bir yer; kaplan bulamaz onda pençe atacak bir yer; silah bulamaz onda yaralayacak bir yer. Neden peki? Çünkü ölümü aşmıştır o. (Tao Te Ching; 50) Kurtla kuzu beraber yaşayacak, leopar oğlakla beraber yatacak; buzağı, genç aslan ve besili sığır bir arada duracak; onları küçük bir çocuk güdecek. (Yeşaya; 11:6) Kılıç O’nu kesemez, ateş O’nu yakamaz, su O’nu ıslatamaz… Her şeye nüfûz eden, ebedî, değişmeyen, hareketsiz ve kalıcıdır O. (Bhagavad-Gita; II, 23-24) Tamamen saf olan bir insan bu safiyeti vasıtasıyla tüm varlıkları… Uzayın altı bölgesinde kendisine hiçbir şeyin karşı koyamayacağı, hiçbir şeyin düşmanlık sergileyemeyeceği, ateş ve suyun hiçbir zarar veremeyeceği bir noktaya yöneltir. (Lieh-tse) Nanpo Tsek’uei bir gün Nü Yü’ye sordu: “İlerlemiş yaşına rağmen nasıl böyle çocuk gibi körpe ve dinç kalmayı başarıyorsun?” Nü Yü de şöyle cevap verdi: “Tao’yla uyumlu bir hayat sürdüğümden daima genç ve zinde kalıyorum.” “Peki” dedi Nanpo, “Ben de öğrenebilir miyim bunun yolunu?” “Vasıflara sahip değilsin” dedi Nü Yü, “Puliang I diye biri vardı tanıdığım. Kendisi gerekli kabiliyete sahipti. Bu öğretiyi ona öğrettim. Üç gün sonra dış dünyayı unuttu. Yedi gün sonra etrafında olan nesnelere olan ilgi ve hevesini kaybetti. Ardından berrak bir kavrayış gücü ve geçici vâroluşun o kesintisiz zincirine ilişkin bir ilim elde etti. Bunun sonucu olarak geçmiş ile şimdiyi ve geleceği, yaşam ile ölümü birbirinin aynı olarak görmeye başladı. Ölümün gerçekte yaşamdan ayrılmak, doğumun da yaşama katılmak olmadığını ve Tao’nun, varlığı oluş ve bozuluş döngüsüyle kaim kıldığını anladı. Dolayısıyla Tao Daimî Sabit diye adlandırılır doğal olarak, çünkü bütün değişim ve dönüşümler O’ndan kaynaklanır.” (Chuang-tse) İyi, kendinden kaynaklanan hareketsiz bir harekete sahip ve her türlü oluş ve eylemden yoksun, hiçbir şey olmayan, endişelere kapılmayan ve tamamen arzulanan şeylerle dolu olan bir şey olmalıdır Asclepius. Herhangi bir ihtiyacı karşılayan her şeye iyi denir; fakat iyi, her şeyin kaynağı olan tek şeydir ve her zaman her şeyin ihtiyacını karşılar.[6] (Hermes) O’nun hakikati, senin kalkanın ve siperin olacak. (Mezmurlar; 91:4) Kalıcı ve geçici ilke ateşin yok edici gücüne bile meydan okuyan bölünmez bir birliğin içerisine dâhil olmalıdır. (Dünyanın Görkemi) Samadhi hâlindeki bir Yogi hiçbir silahla yaralanmaz; dünyada hiçbir şey ona hükmedemez; büyülü sözlerin ve sihirli formüllerin tesirinden uzaktır o. (Swatmaram Swami) Birlik’le uyum içerisinde olan kimse için her şey yolundadır; hiçbir şahsî menfaati olmayan kişiye ruhlar bile hürmet eder. (Chuang-tse) Sizin neşenizi kimse sizden alamaz. (Yuhanna; 16:22) Neşeli bir ruh her türlü fiziksel ve ruhsal acıdan uzak durur ve onları iyileştirir. (Swami Ramdas) Bir gül goncası çiçeklendiği zaman, davetsiz, teklifsiz bir hâlde her taraftan arılar gelir ona. (Sri Ramakrishna) Çünkü kimde varsa, ona daha fazlası verilecek, bolluğa kavuşturulacak; ama kimde yoksa, ondan elindeki de alınacak. (Matta; 13:12) Metal’lerin yenilmez Yıldız’ı her şeyin hakkından gelir, her şeyin doğasını kendisininkine benzetir. (Paracelcus) Benim ihtişamımın büyüklüğü seni gölgeleyecek; aslanlar senden korkacak; ayılar seni koruyacak; kurtlar senden kaçacak ve ben senin yoldaşın olacağım. (Magdeburg’lu Mechthild) Oğullarım! Bilin ki Sanat’ımızı geliştiren Taş, oluşmak için asla yeryüzüne temas etmez. (Dünyanın Görkemi) Şu kesin bir Kural’dır ki alınan her şey, Alan’ın tutum ve tabiatına göre alınır. Kendini eşyanın şekil ve suretleriyle örten İlâhî Anlayış, kendini bozmaksızın eşyayı İlâhî hâle getirir. (Peter Sterry) Eğer kendine tam olarak hükmedebilirsen, diğer her şeyi gayet kolaylıkla boyunduruk altına alabilirsin. Kendimize galip gelmek gerçek bir zaferdir. Çünkü arzu ve hevesleri akla, aklı da her açıdan bana sadık olacak şekilde, kendini kontrol altında tutan kişi kendisinin gerçek anlamda fatihi ve dünyanın efendisidir. (Mesih’in Taklidi; III , 3, 2) Cıva yoğun bir süblimleştirme sonucunda değişmezlik özelliği kazanır ve ateşe direnebilecek duruma gelir. Değişmezliği elde edene kadar süblimleştirme tekrarlanmalıdır. (Abraham Lambspring) Belirli bir kıymeti olan bu şey her evde bulunur. Fakat cahiller onu tanıyamazlar. (Chang Po-tuan) Cevher değersizdir, ama yine de en değerli şeydir. (Michael Sendivogius) Değersiz olan şeyi bu kadar değerli kabul eden başka birini daha görmedim. (Shakespeare; Aşkın Çabası Boşuna, IV, 3, 276) Şunu bil ki Taş’ımız şükran nedir bilmeyen nankör çoğunluk tarafından pek itibar görmez, ama Bilgeler için çok değerlidir. (Dünyanın Görkemi) Düşük seviyeli bir bilge Tao’yu duysa, Kahkahayla güler. O gülümsemeseydi, Tao Tao olmazdı. (Tao Te Ching; 41) Fakat fiziksel âlemde (gerçekten) saf bir şeyin bulunabileceğini düşünme sakın. Eğer bu dünyada saf bir şey olsaydı, o şey hakikî manada saf olmazdı; çünkü kalıcı olmayan bir şeyde (hakikî) saflık olamaz. (Hermes) Materia Prima’ya indirgenmedikçe hiçbir metal birbirine dönüşemez. Kendi irademize bir son verelim ki ilâhî irade kalplerimize nüfûz edebilsin. Olumsuz ve yapay olan her şeyi bir kenara bırakıp çocuklar gibi olalım ki varlığımızda hikmetli söz yankılanabilsin. (Henry Madathanas) Susuz bir akılcılık, havasız bir şeffaflık, ateşsiz bir ışık ve bedensiz bir ruh… (Ömer İbn-i Fâriz) Dolayısıyla bilgeler onu Ankâ ve Semender diye adlandırırlar. Onun meydana gelmesi bir doğumdan ziyade bir diriliştir. Ve bu yüzden ölümsüz ve kalıcıdır. (Michael Sendivogius) Cıva’mızın sıradan bir cıva olmadığı aşikârdır; çünkü bizim Cıva’mız manevî, dişil, canlı ve hayat vericiyken, sıradan cıva erildir, yani maddî, izafî ve ölüdür. (Philalethes) Filozofun altını ne renk ne de cevher yönünden sıradan altına benzer. (The Golden Tract) Burada dönüşür uyuyan Baba Tamamen berrak suya. Ve ancak bu suyla Başarılır iyi işler. Görkemli ve güzel bir Baba var artık, Ve yeni bir oğul meydana getiriyor kendisi. Daima Baba ile bakidir oğul, Baba da oğul ile. Beraberce ürettiler bilinmeyen, kıymetli meyveyi Muhtelif şeylerde böylece. Yok olmazlar asla Ve gülerler ölüme. (Abraham Lambspring) Tabiat: Bil ki benim bunun gibi tek bir oğlum var; yedi oğul arasında birincidir kendisi ve başlangıçta yalnızca tek iken şimdi her şeydir. Dört unsur onun bünyesinde yer alır, ama o bir unsur değildir. O bir ruhtur, ama yine de bir bedene sahiptir. O bir erkektir, ama bir kadının rolünü canlandırır. Bir çocuktur, ama bir yetişkinin taşıyabileceği silahları taşır. Bir hayvandır, ama aynı zamanda bir kuş gibi kanatlıdır. Zehirlidir, ama yine de cüzzamı tedavi eder. Hayattır, ama her şeyi öldürür. Bir Kral’dır o, ama tahtında başkası oturur. Kendisi ateşten kaçar, ama ateş yine de ondan kaynaklanır. Sudur o, fakat eli ıslatmaz. Topraktır o, üstelik ekilir de; havadır o ve suyla yaşar.[7] (Michael Sendivogius) Saflık, Sadelik, Bütünlük Bir insan sade olmadıkça, Basit ve Sade Olan’ı, Tanrı’yı tanıyamaz. (Bengali Şarkısı) Sadece mütevazi olanlar için…[8] (Simya Sloganı) Tanrı’nın egemenliğini bir çocuk saflığıyla kabul etmeyen kimse oraya giremez. (Luka; 18:17) Kişi tıpkı bir çocuk gibi saf olmadığı sürece, ilahî aydınlanmaya ulaşamaz. Edindiğin bütün dünyevî bilgileri unut ve bir çocuk kadar cahil ol, ancak o zaman elde edersin ilâhî hikmeti. (Sri Ramakrishna) Ey Partha, eğer bir insan tüm arzuları zihinden atar da sadece Zât’da huzur bulursa, o zaman ona sarsılmaz hikmet sahibi denir… Bu şahıs, duyularını tıpkı uzuvlarını kabuğunun içine çeken kaplumbağa gibi, duyu nesnelerinden tamamen çektiği zaman idraki güçlenir. (Bhagavad-Gita; II, 55-58) Rabbimin Lûtfu zihnime yerleşti-yerleşeli, Oyalayıcı şeylerle zihnim başka tarafa yönelmiyor. (Milarepa) Eşyanın arka plânındaki gerçek sebebi görmek, kavramak, tanımlamak, belirlemek mümkün olamaz. Ona ancak tam ve doğal sadeliğe sahip olan ruh derin bir tefekkürle erişebilir. (Lieh-tse) Şekilsiz, suretsiz, sevgisizdir mükemmel saflık, Her türlü vasfın ötesindedir Tanrı’nın özü gibi. (Angelus Silesius) Hakikat kendi sadeliği vasıtasıyla bilinir. (Robert Henrick) Tanrı, lütuf, doğa, zaman ve sonsuzlukla ilgili sırlar insana ancak İncil’in öğrettiği tanrısal bir yaşamın bu sadeliği vasıtasıyla açılabilir, bunun başka yolu yoktur; çünkü nasıl ki fani bir yaşam ancak fanilerin bilgisine ve acılı bir yaşam acının bilgisine sahipse, aynı şekilde Tanrı’nın bilgisine de ancak tanrısal bir yaşam sahiptir. (William Law) Tanrı’nın huzuruna çıplak olarak çıkamam, ama cennetin krallığına elbisesiz girmeliyim; çünkü oranın yabancı hiçbir şeye tahammülü yoktur. (Angelus Silesius) Saf ve masum olanlar dirilişin görkemine daha bu dünyadayken sahip olurlar. (Aziz Cyprian) Hiç kimsenin açamayacağı bir kilittir masumiyet, Dışarıdaki hiç kimse bilmez onun gerisinde ne olduğunu. (Angelus Silesius) Konfüçyus Lao-tse’den rica eder: “Bugün boş vaktiniz var. Ne olur bana mükemmel Tao’yu anlatın.” “Perhiz ve disiplinle kalbini arındır” der Lao-tse, “Nefsini yıkayıp temizleyerek kar gibi beyazlat. Bildiklerini unut. Tao’yu anlamak ve hakkında fikir yürütmek zordur… Erişmek fikir yürütmemeyi ifade eder, fikir yürütmek de erişememeyi. (Chuang-tse) Ne mutlu yüreği temiz olanlara, çünkü onlar Tanrı’yı görecekler. (Matta; 5:8) Rabb’in tepesine kim tırmanabilir, kutsal yerinde kim durabilir? Elleri temiz, yüreği saf olan, ruhunu boş şeylere kaptırmayan, yalan yere yemin etmeyen kişi. (Mezmurlar; 24:3-4) Kendisine bol erdem bahşedilmiş olan kimse bir bebeğe benzer âdeta… Bütün gün ağlasa da kısılmaz sesi, Yani iç-içedir mükemmel uyumla. Bu uyumu bilmek sonsuzluğa yakınlaşmaktır; Sonsuzluğu bilmek aydınlığa ulaşmaktır. (Lao-tse; Tao Te Ching, 55) Nefs (soul) mutlak manada iyi ve sade olan Baba’dan başka hiçbir şeyle tatmin olamaz. Tanrı kendi sade anlayışı dışında asla başka bir söz söylemez. Nefs sadeleşecekse eğer, o zaman çokluktan uzaklaşıp tek bir kavrayışa yönelmelidir. (Eckhart) Saf insan… Yabancı suretlerden uzak ve varoluştan önceki hâli kadar özgür bir kimsedir. (Eckhart) Temiz olanlar için her şey temizdir. (Titus; 1:15) Bizler masum hâldeyken, çıplaklığımız bizim saflığımızdı; tıpkı peçesi açılmış güzel bir yüz ya da sandıktan çıkarılmış bir mücevher gibi. (Peter Sterry) Saflığımız kristalinki gibi olmalıdır. (Swami Ramdas) Sadelik önemsiz görünür ama dünyada hiçbir şey boyun eğdiremez ona. Krallar ve prensler onu muhafaza edebilselerdi, Kendiliğinden hürmet ederdi dünyadaki her şey. Gökle yer birleşir, sevimli çiy tanecikleri gönderirlerdi dünyaya. (Lao-tse; Tao Te Ching, 37)
Whitall N. Perry – Kalbe Donus
PDF Kitap İndir |