Yakup Bilge – Süryaniler Anadolu’nun Solan Rengi

Süryaniler tarihleri boyunca büyük göç dalgalarıyla karşılaştılar ama, toplumu en çok sarsanı belki de 1960’lı yıllarda başlayan ve sonu Avrupa ve ABD’de biteni oldu. Daha önceleri göçler “yerel” boyutta kalırken, son güç dalgası Süryaniler’i binlerce yıl yaşadıkları topraklardan kopardı. Son göç, onların “diaspora” kavramı ve psikolojisiyle tanışmalarına neden oldu. Süryaniler bu göçle birlikte yaşadıkları ülkelerdeki sosyo-ekonomik yapılardan çok farklı yapılarla karşılaştılar. Ortadoğu’daki ülkelerinde feodal üretim tarzının hakim olduğu -kapitalist üretim tarzı ile ilişkileri de filizlenmişti- ilişkiler çerçevesinde yaşayan Süryaniler, tümüyle kapitalist ilişkilerin hakim olduğu Batı ülkelerine göç etti. Bu yeni durum karşısında Süryaniler sosyal ve siyasal alanlarda tam anlamıyla altüst oldu. Toplum yeni ekonomik temel üzerine, yeniden yapılanma ihtiyacı hissetti. Göç Süryaniler için derin bir değişim ve karışıklık yarattı. Göç, insanları dönüş olınayan “eski” topraklarından (evlerinden) kopardı. Ancak Süryaniler· göç ettikleri Avrupa ve ABD ülkeleri için de “yeni evim”0) diyemedi. Çok farklı bir ortamda yaşamaya başayan Süryaniler, yeni arayışlara yöneldi. Eski toplumsal örgütlenme -feodalizm ile kapitalizmin eklemlenmesinden oluşan- topluluğun yeni taleplerini karşılayamadı. Topluluk, oluşan yeni du9 nımu karşılayacak yeni toplumsal örgütlenme modelleri aradı. Bu yeni modelleri meşrulaştıracak bir de ideoloji yaratma gayreti içine girdi. Bu yeni oluşumu etkileyen bir diğer öğe de 1990’larla başlayan “mikro milliyetçilik” akımı oldu.


Özellikle eski Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile ortaya çıkan yeni milliyetçilik akımı küçük halkların tekrar ön plana çıkmasına neden oldu. Bu durum· hem diasporada yaşayan hem de Ortadoğu’da kalan Süryaniler’i etkiledi. Kendi kimliklerini ön plana çıkarma isteği belirdi; kimlikleri vurgulayacak yeni simgeler arandı. Bu süreç hala da bitmiş değil. Diasporadaki Süryaniler sorunlarının günden güne arttığını düşünüyor ve buna yönelik sosyal ve siyasal yapılanma arayışlarını devam ettiriyor. Süryani aydınları bu yeni yapılanmaya uygun ideolojiyi yaratmak için tarihlerini yeniden yorumluyor. Eski gelenekler yeniden keşfedildi ve bu gelenekler temelinde yeni gelenekler yaratıldı.<2ı Tarihin yeniden yorumlanma sürecinde farklı oluşumlar ortaya çıktı. Süryani aydınları oluşturdukları oluşumlara yenilerini kattı. Toplum giderek bölündü. Bölünme yeni birleşmelere zemin hazırladı. Bölünme ve birleşmeler hala devam ediyor. Oluşan bu karışıklık Süryaniler’i, çizgileri net olniasa da iki büyük gruba -ya da partiye- ayırdı. Bir taraftan Süryani aydınlarının oluşturdukları ve adına “Asurcu” dedikleri grup -parti-, diğer taraftan bunlara karşıt gelişen, daha muhafazakar kanadı oluşturan ve kendilerini “Aramici” olarak niteleyen grup. Ayrıca bu iki uca da karşı çıkan “Süryaniciler” -merkez partisi- de var.

Bu iki grup – Asurcu ve Aramici- ile diğer gruplar, toplumun farklı isteklerini söylemlerinde formüle etmeye çalışıyor. Asurcular tüm Mezopotamya kültürüne sahip çıkarak geçmişlerini Mezopotamya’da imparatorluklar kurmuş Asur ve Babil’e dayandırıyor. “Asur” sözcüğü, ulusal kimliğin en önemli öğesi 10 olarak görülüyor. ”.Beth Nahrin” olarak adlandırdıkları Mezopotamya ve konuştukları Süryanice de ulusal vurgularının vazgeçilmez unsurları olarak nitelendiriliyor. Grup, eski Asur kültürürıü Asur yemekleri, Asur isimleri, Asur ulusal renkleri ve İsa’ dan Önce başlayan Asur takvimi ile yeniden keşfetmeye çalışıyor.<3ı Asurcular, bu temel unsarları ön plana alan sosyal -aynı zamanda da siyasal- örgütlenmelere gitti. Kilise otoritesiyle yanyana sivil siyasanın da toplumsal iktidara ortak olması gerektiği vurgulandı. Tüm bunları meşrulaştıracak bir ideoloji ile tarih tezi de yarattı kendisine. Asurcular’ın oluşturduğu tarih tezinin temeli şudur: Süryaniler, başta Asurlular olmak üzere, Yukarı Mezopotamya’daki tüm halkların kaynaşmasıyla oluştu. Bu kaynaşma ile sağlanan temel etmenler, bu halkların ortak kültürel geçmişleri ve ortak gelecek umutlarıydı. Çünkü tüm Yukarı Mezopotamya halkları, eski Sümer-Akad kültür temelinde gelişen ve Babil ile Asurlular’ın geliştirip yaydıkları kültürel mirasa sahiptiler. Bu mirasa İsa’ dan Önceki son yüzyıllarda Yunan kültürünün etkisi de eklendi. Hıristiyanlıkla birlikte eski Mezopotamya kültürüne “akraba” bir kültür yaratmayı başaran Yukarı Mezopotamyalılar, daha sıkı bağlarla bağlandı birbirine. Bu teze göre, İsa’dan Sonra Hıristiyanlığı kabul eden Yukarı Mezopotamyalılar, İsa’ dan Önceki başta Asurlular olmak üzere eski Mezopotamya milletleriydi.

Bundan dolayı, özellikle Hıristiyanlıktan sonra kullanılan “Süryani” adlandırması, gerçekte “Asurlu” halkını niteler. Bu tarih tezine uygun olarak formüle edilen siyasal talepler ise Süryaniler ‘in hem anavatanlarıncİa hem de diasporada siyasal ve kültürel bazı haklara sahip olması gerektiği yönündedir. Bunlara göre Süryaniler’in kültürel ve politik gelişimlerini engelleyen tüm kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Asurcular’a karşı gelişen Aramiciler, öncelikle Asurcular’ın 11 · getirdiği yeni simgeleri reddetti. Bunların simge ve tarih tezine karşı da yenilerini yarattı. Onlar da simgelerini eski Mezopotamya’ da, Aramiler’de bulmaya çalışu. Geliştirdikleri tarih tezini onlar da İsa’dan Önceye taşıdı. Onlara göre Süryaniler’in kökeni eski Mezopotamya’da yaşayan Aramilere dayanır. Bunlara göre Aramiler’in bir kısmı Hıristiyanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte bu dini benimsedi ve kendilerini diğer Aramilerden ayırmak için “Süryani” adını kullanmaya başladı. Bu teze göre Süryaniler Aramiler ‘in devamı oldukları için “Arami” ile “Süryani” sözcükleri eşanlamlıdır; aynı halkı kapsar. Bunlara göre Süryaniler gelenek ve göreneklerini korumalı, kilise çevresinde örgütlenmelidir. Böylece birinci tez salıipleri -Süryaniler’e Asurlu diyenler- öncelikle “siyasal bir toplum olma iddiasını taşıyorlar” ve Süryaniler ‘in “Ortadoğu’da demokratik hak ve özgürlükleri”ni elde etmeleri yönünde siyasal örgütlenme ve tavır takınıyorlar. İkinci tez sahipleri ise -Süryaniler’in kökenini Ararniler’e dayandıranlar- Hıristiyanlık inancı temelinde birlik ve beraberliklerini koruma fikrini benimsemekte. Bu iki farklı yapılanma -Asur ve Ararni- kendi içinde de homojen değil. Farklı farklı istekleri formüle eden gruplar çıkabiliyor içlerinden.

Ancak yine de iki grup bazı temel çizgilerle birbirinden ayrılıyor. Süryani halkından birisi, Süryaniler’in hak ve özgürlüklerini kullanabilmeleri için siyasal bir tavır takındığı zaman, bu tavrı takınmayanlar tarafından “Asurlu” olarak nitelendiriliyor. Asurlular da kendileri dışında kalanları “muhafazakar”(gerici) olmakla suçluyor. Aramiciler, Asurlular’ı kilise otoritesini zayıflatmakla suçlarken, Asurlular da Aramiciler’i kiliseyi istismar etmekle itham ediyor. İlk dönemde hem Asur, hem de Arami (ve Süryani) hareketleri birbirini tümüyle reddediyordu. Ancak son yıllarda bu ayırım – tümden ortadan kalkmasa da- önemini giderek yitiriyor. Taraflar 12 artık birbirini tümden reddetmiyor. Kararlar diyaloğa açık duruma geldi. Her zaman olmasa da gruplar ortak paydalarda beraberce faaliyet göstermekten kaçınmıyorlar. Aslında “Asur”, “Süryani” ve “Arami” ile anlatılmak istenen halk hep aynıdır. Eski Mezopotamya kültürünün kalıntılarını taşıyan, Hıristiyan olan ve Ortadoğu’da Süryani (Asuri) olarak tanınan halktır söz konusu olan. Ancak “Asur” ve “Süryani” kavramları, eskiden beri kullanılan ve benimsenen iki tanım olarak karşımıza çıkmakta. Arami kavramı ise çok daha yeni. Üç nitelemenin de aynı halkı kucaklamasına rağmen, dünya tarihçileri daha sıklıkla “Asur” ve “Süryani” sözcüklerini kullanıyor. Bu nedenle bu çalışmada da bu kavramlar tercih edildi.

“Asur” ve “Süryani” kavramları aynı ulusu -ya da halkı- niteler. Süryani kelimesi özellikle Hıristiyanlıktan sonra yaygınlık kazanmıştır ve Hıristiyan olan Yukarı Mezopotamya halkını belirtir. “Asurlu” kelimesi ise İsa’dan Önceki Yukarı Mezopotamya halkı için kullanılıyor. Başka bir değişle “Asurlu” kelimesi, “Süryani” kelimesiyle anlatılmak istenen halkın Hıristiyanlıktan önceki zamanını belirtir. “Asurlu” adlandırması Hıristiyanlıktan önceki dönemle, sonrasındaki dönemi birbirine bağlar bir nitelik kazanıyor. Belki de Süryani halkının genel ve etnik kökeni belirtilmek istendiğinde “Asurlu”, bu halkın özellikle Hıristiyanlıktan sonraki dönemi ile kilise tarihi anlatılmak isteniyorsa “Süryani” denmesi daha anlamlı olabilir. Bu iki kavram aynı halkı kapsadığına göre yukarıdaki anlamlar dikkate alınmadan da birbirinin yerine kullanılmalarında aslında sakınca yoktur. Süryaniler’in İsa’dan Önceki tarihleri, eski Mezopotamya’daki milletlerin, başta Asurluların tarihidir. Hıristiyanlık tüm Yukarı Mezopotamya halklarının tek bir potada erimelerini sağladı. Büyük bir kaynaşma yaşayan bu halklar giderek dinsel ağırlıklı bir kültür yarattı. Ancak Hıristiyanlığın giderek yaygınlaşması, farklı 13 dinsel yorumları da beraberinde getirdi. Bu farklı yorumlar zamanla Doğu Süryani ve Batı Süryani kiliselerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Farklı dinsel yorumlar, Bizans ve Sasaniler’in politik oyunları, Asurlular’ı (Süryani) ve onların kiliselerini parçaladı. Bir taraftan Doğu Süryanileri (Nesturi Kilisesi), diğer taraftan Batı Süryanileri (Süryani Ortodoks Kilisesi) yaratılan yapay çelişkiler ortamında birbiriyle mücadeleye başladı. Bu da genel olarak Süryani halkını güçten düşürüyordu.

Çünkü Süryaniler bir yandan Bizans ve Sasaniler ile mücadele ederken, öte yandan da birbirleriyle mücadeleye girdiler. Bu durum Süryaniler’in dışardan gelen istilalara karşı topraklarını koruyamamalarına neden olacaktı. Araplar bu ortamda 7’nci yüzyılda Mezopotamya’ya girerek kısa zamanda bölgenin tümünü ele geçirmeyi başardılar. Süryaniler, Müslüman Araplar içinde yaşamaya başladı. Bu durum Süryani Kilisesi’ne bağlı tabanı da yok etmeye başlayacaktı. Birçok Süryani, Hıristiyan olmalarından kaynaklanan vergileri ödemekten kurtulmak için din değiştirdi. Ortadoğu’da, dinin her şey olduğu ortamda din değiştiren Süryaniler kültürlerinden de koptu. Osmanlılar Ortadoğu’ya girdiğinde Süryaniler, eski nüfusları ile karşılaştırılmayacak derecede küçük bir topluluk haline gelmişti. Osmanlılar bölge için “göreli” bir barış getirmişlerdi. Vergisini ödeyen herkes “Sultan”ın koruması altındaydı. Ancak iL Abdülhamit’in ( 1 876- 1 909) politik oyunları sonucu, Süryaniler ‘le Kürtler çatışmıya başladı. Yine de Süryaniler için en can alıcı dönem, 1. Dünya Savaşı oldu. Kürt-Süryani çatışmalarına Osmanlı kuvvetleri de katılmıştı. Doğu Süryanileri -Hakkari ve Van bölgesinde yaşayan Süryaniler- Osmanlı’ya savaş açmıştı.

Bunun üzerine Osmanlı kuvvetleri ile Kürtler (Hamidiye Alayları) Doğu Süryanileri ‘nin üzerine yürüdü. Süryaniler hem çatışmalar sırasında, hem de bölgeden sürülürken açlık ve hastalık. yüzünden onbinlerce kayıp verdiler ve Türkiye’nin doğu bölgesinden tüm14 den ayrılmak zorunda kaldılar. Batı Süryanileri -Mardin, Urfa, Adana bölgelerinde yaşayanlar- ise bu savaşa taraf olmadıkları halde saldırıya uğradı ve bölgeden sürüldü. Batı Süryanileri’nin Midyat bölgesinde güçlü bir savunma hattı kurmaları ve bazı Kürt ağaların bir bölüm Süryani’yi himayeleri altına alması, tümden yok olmalarını önledi. Batı Süryaniler kuzeydeki yerleşim birimlerinden güneye göç etmiş ve ancak Tur Ahdin’ de (Midyat-Mardin-bölgesi) tutunabilmişlerdi. Türkiye toprakları üzerinde cumhuriyetin kurulmasından sonra 1928’de, daha önce topraklarını terk etınek zorunda kalanlara uygulanan af kapsamına Süryaniler alınmadı ve böylece Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden ayrılan Süryaniler topraklarına dönemediler. TurAbdin bölgesinde kalanlar da son yıllarda topraklarını bırakıp Batı ülkelerine göç etınekteler. Süryaniler’in bu bölgeden göçleri 1950’li yıllara kadar geri gider. Özellikle 1960’lı yıllarda bölgede oluşan nüfus artışını doyurmayan bölge ekonomisi nedeniyle, kırsal alanda üretim dışı kalan Süryaniler göç etmeye başlamıştı. Kentlerde yaşayan Süryaniler ‘in göçü ise hem kendilerine uygulanan baskıdan kurtıılmak, hem de kentlerde biriken sermayelerini bölge dışına çıkarma ihtiyacından kaynaklanıyordu. Süryaniler’in son dönemdeki toplu göçlerinin nedeni ise çok daha karmaşık. Ekonomik nedenler yanında -bu, çok az Süryani ‘yi etkileyen bir nedendir ve göçe tek başına hiç bir etkisi yoktur- göçün psikolojik nedenleri de vardır. Bölgede devlet güçleri ile PKK arasında yaşanan çatışma, Süryaniler’i giderek sıkıştırıyor. Sadece 1990- 1995 yılları arasında bölgede 27 Süryani öldürüldü.

Bunlann bir bölümünün PKK tarafından öldürüldüğünün ortaya çıkmasına karşılık, büyük bölümünün katili bulunmadı ve faili meçhul olarak kaldı. Yine bu dönemde 20’ye yakın Süryani köyü göç nedeniyle boşaldı. Üç Süryani köyü ise (Hassana, Marbobo ve Derkup) 15 “güvenlik nedeniyle” boşaltıldı. Türkiye’nin dış politikasının içe yansıması sonucunda bölgedeki Müslümanların Süryanilere karşı davranışları, Anayasa ile uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan hak ve özgürlüklerin kullanılmaması gibi etkenler de, Süryaniler’in göç psikolojisini oluşturan _ başlıca etmenler olarak belirmekte. Süryaniler böyle bir ortamda siyasal, sosyal ve kültürel gelişimlerinin engellendiğini düşünmekte. Süryaniler’in bölgeden göçleri bu engelleri aşmanın bir yolu olarak yorumlanabilir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir